İçeriğe geç
Home » Alpha Predator 101. Bölüm

Alpha Predator 101. Bölüm

Shen Dai, You Baiyue’nin gelip yine onu rahatsız edeceğini tahmin ediyordu ama bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu. Öğleden sonra Araştırma Enstitüsü’nün kapısından çıkar çıkmaz, karşısında You Baiyue’yi buldu.

“Benden ne istiyorsun?” dedi Shen Dai ve asık bir suratla ileri doğru yürüdü, “Sana yardım edemem, zaten etmek de istemiyorum.”

“Sadece seninle yakın olmak istiyorum,” dedi You Baiyue ve yüzünde bir gülümsemeyle onu takip etti, “Şimdi durum daha farklı. Ailem dağılmanın eşiğine geldi. Sen ise Qu ailesinden biriyle evlenmek üzeresin. Sana tutunmaktan başka çarem yok.”

You Baiyue gibi insanlarla nasıl başa çıkılacağı hakkında Shen Dai’nin hiçbir fikri yoktu. Ansızın, yeni yıl kutlamasına gittiklerinde tanıştığı Qu Moyu’nun kuzenini hatırladı. Görmüş geçirmiş ve özgün tavrı herkesin imreneceği cinstendi. Hep varlıklı ailelerin çocuklarının öz güvenlerinin daha yüksek olduğunu düşünürdü, ki bu doğruydu da. Ama aynı zamanda kendine güveni ve motivasyonu son derece yüksek olan, reddedilmekten hiç korkmayan, aşağılanacaklarının farkında bile olmayan insanlar da vardı. Sadece yapmak istediklerini yapar, söylemek istediklerini söylerlerdi. İşte You Baiyue tam da böyle biriydi. Böylesine uçarı bir karaktere sahip olmak için, kim bilir ne kadar para ve sevgiye sahip olmuştu?

Chuanghai’nin iflasına sevineceğini düşünmüştü fakat You Baiyue hala ışıl ışıl ve göz kamaştırıcı görünüyordu. Varlıklarını icralardan kaçırmak için uzun zaman önce devretmiş olmalılardı. Durumu ne kadar kötü olursa olsun, You Baiyue’nin sahip olduğu şey hayatında asla erişemeyeceği bir şeydi. You Baiyue’den kaçmaya çalışıyordu. Zira sahip olduğu bu üvey kardeşi, içindeki kıskançlığı ve aşağılık kompleksini uyandırıyordu. Uyuyamayacak kadar acı çektiği gecelerde Qu Moyu’nun kalbine sapladığı hançerleri anımsardı. Eğer You Baiyue olsaydı, onunki gibi bir aileye ve feromon seviyesine sahip olsaydı, Qu Moyu ona aynı şekilde davranır mıydı? Eğer S-seviyesi bir alfaya layık bir omega olsaydı, Qu Moyu belki de onu küçümsemezdi.

Çocukluğundan yetişkinliğe kadar aldığı eğitim, kendisini başkalarının olumsuz eleştirileriyle yargılamama, kendini küçümsememe ve feromon seviyelerindeki hiyerarşiyi önemsememe üzerine kuruluydu. Ama en nihayetinde dünyada yaşayan bir insandı ve başkalarıyla kendisini karşılaştırdığında, bunca yıldır inşa ettiği öz güveninin aslında ne kadar kırılgan olduğunu anlıyordu.

Dolayısıyla, hala öfkesini kontrol edebiliyorken mümkün olduğunca You Baiyue’den uzak durmalıydı.

Lakin You Baiyue onu amansızca takip ediyordu, “Gege, bu kadar inat etme. Babam iflas etti, rahatlamış olmalısın. Ama ben çok mutsuzum, benim adıma olan tüm evlere haciz koyuldu. Aiyaa, kıskandın mı yoksa? Yu Ge’nın yanına onu baştan çıkarmak için gitmedim. Yu Ge’nın……”

Shen Dai duraksadı ve You Baiyue’ye soğuk gözlerle baktı, “Seninle ilgili hiçbir şey beni alakadar etmiyor, beni rahatsız etmeyi kes artık!”

“……Yu Ge’nın sana aşık olduğunu biliyorum,” dedi You Baiyue mırıldanarak, “Kendisi söyledi.”

Shen Dai kaşlarını çattı.

“Seni çok kıskanıyorum,” dedi You Baiyue ve aniden acı acı gülümsedi, “Belki de gülünç olduğunu düşünüyorsundur. O zamanlar sana bir sürü şey söyleyip tecrübeliymişim gibi davrandım ama kendim bir tane bile alfayı elde edemedim. Fakat her şeye rağmen ona sahip olmayı istemiyormuş gibi görünüyorsun ve bu bir hayli rahatsız edici.”

“……”

“Bu arada, yeğenimin adı ne?”

Qiu Qiu’yu düşünen Shen Dai’nin bakışları istemsizce yumuşadı, “Qiu Qiu.”

“Qiu Qiu demek, ne kadar da tatlı,” dedi You Baiyue gülümseyerek, “Onu ne zaman görebilirim? Ona kırmızı bir zarf vermek istiyorum.”

Shen Dai cevap vermedi.

You Baiyue hayal kırıklığıyla dudaklarını büzdü, “Onu nasıl doğurduğunu gerçekten anlayamıyorum, işareti sildirmemiş miydin?”

Elbette Shen Dai bu soruya da yanıt vermedi.

Onun bu ifadesiz hali gerçekten de You Baiyue’yi sinir ediyordu, “Sana neden aşık olduğunu anlayamıyorum. Senin için gidip nişanı attı. Sıradan bir alfa doğurmanı dahi umursamadı ve ilişkinizi çekinmeden herkese açıkladı. Ayrıca seni işaretleyeceğini de söyledi.”

“Aramızda bir daha işaret olmayacak,” dedi Shen Dai. “İşaret” kelimesini duyunca tüyleri diken diken olmuştu.

You Baiyue, gözlerinde gizli bir nefretle Shen Dai’ye baktı, “Yu Ge bir keresinde hayatı boyunca işaretini asla kimseye vermeyeceğini söylemişti. Önceki tuzağa düşürüldüğü içindi ama bu sefer gerçekten istiyor. İşaretlenmeyi ne kadar istediğimi bilmiyor musun? Bu kadar iyi özelliklere sahip olmama rağmen nerede yanlış yaptığımı ve senden neyimin daha kötü olduğunu kavrayamıyorum. Aslında senden nefret ediyor değilim, sadece haz etmiyorum.”

“Gidip kendisine sor,” dedi Shen Dai. O da Qu Moyu’nun düşüncelerini merak ediyordu, “İnsan en çok arzuladığı şeylerin kölesidir. S-seviyesi alfaların işaretini almak iyi bir şey mi sanıyorsun? Onlar besin zincirinin en üstünde yer alıyorlar ve insanları yiyip bitiriyorlar.”

You Baiyue afallayıp kaldı.

Shen Dai iki adım geriye gitti, “Bir daha beni rahatsız etme.”

Arkasını döndüğü an You Baiyue onu tekrar durdurdu, “Evet, besin zincirinin en tepesinde yer aldıkları için onlara ‘Zirvedeki Yırtıcılar’ deniyor. Ama ben öyle düşünmüyorum.”

Shen Dai duraksadı.

Shen Dai’nin sırtına bakarken You Baiyue’nin bakışları yavaş yavaş yumuşadı, “Gerçek ‘Zirvedeki Yırtıcılar’ S-seviyesi alfaları evcilleştirebilen ve bu gezegendeki en güçlü alfaları kontrol edebilenlerdir. Umarım sen o kişi olabilirsin.”

Shen Dai’nin kalbi titredi.

Eve döndüğünde, Shen Dai caddedeki çiçekçiden yeni satın aldığı bir demet şakayığı bir vazoya koydu ve Qiu Qiu’yu çiçeklere baksın diye kucağına aldı.

Qiu Qiu minik eliyle çiçeğin yarı açılmış olan tomurcuğunu kavramıştı. Shen Dai aniden Qiu Qiu’nun üzerinden hafif bir abanoz kokusu aldı. Nedense Qu Moyu’nun Gecenin Kraliçesi Çiçeği saksısıyla geldiği o geceyi düşünmeden edemedi. En azından o anda Qu Moyu’nun ona karşı bir şeyler hissettiğine inanıyordu. Çünkü Xingzhou’nun onurlu CEO’sunun bu şapşalca davranışının başka bir açıklaması olamazdı.

Ama kalbinin derinliklerinden kabul edemiyordu; Qu Moyu’nun onu seviyor olmasını bir türlü kabul edemiyordu.

Shen Dai düşüncelere dalmışken bakıcı mutfaktan çıktı, “Bay Shen, yemek zamanı.”

Shen Dai çabucak kendine geldi, “Qiu Qiu’nun karnı tok mu?”

“Tok elbette, zaten nasıl aç olabilir ki? İştahı epey yerinde,” dedi bakıcı gülerek.

Shen Dai, Qiu Qiu’yu sallanan sandalyeye koydu ve yemek yerken onunla oynamak amacıyla yanına oturdu. Ancak Qiu Qiu, Shen Dai’nin kucağında kalmak için ısrar ediyordu ve onu sandalyeye bırakır bırakmaz çığlığı basıyordu. Bu yüzden bir türlü yemeğini yiyememişti.

O anda kapı zili çaldı ve Shen Dai’nin içinden bir ses gelenin Qu Moyu olduğunu söyledi.

Beklenildiği üzere Qu Moyu elinde irili ufaklı bir sürü paketle içeri girdi. Her geldiğinde türlü türlü hediyeler getiriyordu ― hem Qiu Qiu hem de Shen Dai için.

“Bay Qu, akşam yemeği yediniz mi?” diye sordu bakıcı ve onun elindeki hediye paketlerini aldı.

“Evet, şirkette bir şeyler atıştırdım ve işim biter bitmez buraya geldim,” dedi Qu Moyu. Sanki o evde yaşıyormuş gibi oraya oldukça aşinaydı. Ayakkabılarını çıkarıp ev terliklerini giydi ve yürüyüp Shen Dai’nin yanına oturdu, “Ah Dai, yemeğini hala bitirmedin mi?”

Shen Dai başını eğdi ve yemeğinden bir kaşık aldı, “Bitirmek üzereyim.”

Bakıcı araya girerek açıkladı, “Qiu Qiu, Bay Shen’in kucağından inmek istemiyor. Sofrayı kuralı neredeyse bir saat oldu.”

Qu Moyu, Qiu Qiu’ya baktı, “Seni gidi yaramaz, neden babanın yemek yemesine izin vermiyorsun?” Elini uzattı ve Qiu Qiu’nun tombul yanağını okşadı, “Ben onunla ilgilenirim, sen yemeğini bitir.”

“Hayır…..”

Tam Shen Dai onu durdurmak üzereydi ki, Qu Moyu gayet doğal bir şekilde Qiu Qiu’yu kucağına aldı.

Qiu Qiu ne direnmiş ne de ağlamıştı.

Shen Dai afallayıp kalmıştı. Qu Moyu kendi feromon spreyini Qiu Qiu’nun tüm eşyalarına sıktırmıştı. İlk başta çok hafifti ama sonrasında giderek daha da yoğunlaşmıştı. Shen Dai yapabileceği hiçbir şey olmadığını biliyordu ve bu taktik işe yaramış gibi görünüyordu. İlaveten, evde olmadığı zamanlarda Qu Moyu’nun eve gelmiş olabileceğinden de şüpheleniyordu. Aksi takdirde, Qiu Qiu’yu böyle doğal bir şekilde kucağına alamazdı. Qiu Qiu da zaten hiç şaşırmamıştı.

Qu Moyu kollarında Qiu Qiu’yla evde dolaşıyordu. Onu sakinleştirmekte giderek daha da ustalaşıyordu. Qiu Qiu onun ne söylediğini bilmiyor olsa da “Mmm, mmm” diye mırıldanarak cevap veriyordu ve sanki ikisi kendi aralarında konuşuyorlar gibiydi.

“Ne kadar da harika, Bay Qu ve Qiu Qiu giderek daha da yakınlaşıyorlar,” dedi bakıcı.

Shen Dai yemek çubuklarını ısırdı ve yutkunamadı.

Bu sırada Qu Moyu telefona cevap verdi, birkaç kelime söyledi ve bakıcıdan tabletini uzatmasını istedi. Kenardaki içki barının önünde durmuş, telefonu omzuyla başının arasına sıkıştırmıştı, önündeki tabletin ekranını kaydırıyordu ve bir koluyla da Qiu Qiu’yu tutuyordu.

Qiu Qiu minik bir maymun yavrusu gibi onun koluna doğru eğilmişti ve dikkatle Qu Moyu’nun parmaklarını ısırıyordu.

Shen Dai daha fazla dayanamadı, “Çocuğu neden böyle tutuyorsun? Dikkat et, sakın düşürme.”

Qu Moyu yumuşak bir şekilde, “Merak etme,” dedikten sonra ses tonu her zamanki haline döndü, “Pardon size dememiştim. Eşim, şey, kitap okuyordu da. Bana bir belge daha geldi.”

Shen Dai, bir yandan çalışırken bir yandan da bebeğini kucağında tutan Qu Moyu’ya baktı. Bir süre öylece dalıp gitti. Bu, rüyalarında defalarca kez gördüğü bir tabloydu. Hatta şimdiye kadar gördüğü en güzel rüya olabilirdi. Gelgelelim, gerçeklik ve rüya arasındaki fark o kadar acımasızcaydı ki, bu tabloyu ilk gördüğünde hissettiği ilk şey kalbinin sızısıydı.


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x