İçeriğe geç
Home » Alpha Predator 106. Bölüm

Alpha Predator 106. Bölüm

Hem saçma hem de gerçek olan bu sözleri dinleyen Shen Dai, kulak zarlarının uğuldadığını hissediyordu ve başı patlayacakmış gibi ağrıyordu.

Aslında, Qiu Qiu’nun S-seviyesi olduğunu öğrendiğinden beri çoktan onu yetiştirmenin ağır sorumluluğunu taşıyamayacağından endişelenmeye başlamıştı bile. Elbette S-seviyesi bir alfa yetiştirerek büyük ödüller alacaktı ancak herkesin anlaması gereken çok basit gerçekler vardı. Örneğin, büyük yatırımlar yüksek getiriler sağlardı. Bir binanın yüksekliği, temelinin ne kadar derin kazıldığına bağlıydı. Koyunlar, bir aslanı güdemezdi. S-seviyesi bir alfa doğuracağını hiç düşünmemişti ve Qiu Qiu’nun altın prangalarla doğmasını hiç istememişti. Çocuğunun sağlıklı ve mutlu büyümesi, huzur içinde yaşamaları için sıradan insanlar olmaları yeter de artardı bile.

Lakin elinde ağır bir hazineyi tutup da koruyamıyorsa, rakiplerini cezbedecek demekti.

Çocuğunu korumak için tam olarak ne yapmalıydı?!

Shen Dai’nin ifadesini rahatsız bulan Qu Shen’in ses tonu ciddileşti, “Sıradan bir alfayı yetiştirebilirsin ama aldığın üç kuruşluk maaşla S-seviyesi bir alfayı yetiştiremezsin. İleride yetenekli birine dönüşse bile kıskançlık, kışkırtma, kin ve aşağılanma dolu bir ortamda büyürse onu hiçbir şekilde koruyamazsın.”

Shen Dai’nin ses tonu boğuktu, “Sıradan ailelerde doğan pek çok S-seviyesi alfa var.”

“Elbette. Ama çok acı verici yollardan geçerek büyüdüler. Şu anda sen onu acı çekmekten kurtarabilirsin.”

Shen Dai, kalbi ayaklar altına alınmış gibi hissediyordu.

“Eğer Qiu Qiu’yu seviyorsan ve iyi bir hayat sürmesini istiyorsan, neden buna sahip olmasını istemiyorsun?” dedi Qu Shen, ses tonunda bir çeşit büyü varmış gibiydi, “Ayrıca onun yanında kalıp onu büyütebileceksin. Aranızda asla kopmayan bir kan bağı var. Yalnızca soyadını değiştirmesi gerekiyor, sonra her şey çok güzel olacak.”

Shen Dai içten içe aslında Qu Shen’in söylediği her şeye kelimesi kelimesine inanmıyordu ve içgüdüsel olarak gelecek bir tehlikeyi seziyordu. Qu Shen’in mantığı kusursuz görünüyordu. Ancak sezgisi ona, artık Qiu Qiu’nun velayetine sahip olmadığında Qiu Qiu’yu tamamen kaybedeceğini söylüyordu. O andan sonra Qiu Qiu’ya yaklaşıp yaklaşamaması Qu ailesinin ağzından çıkacak tek bir söze bağlı olacaktı.

Bilinçsizce başını salladı. Böyle bir riski göze almaya cesaret edemezdi.

Qu Shen parmaklarıyla masaya hafifçe vurdu ve kayıtsızca devam etti, “Qiu Qiu’nun Qu ailesine dönmesi sadece sana ve Qiu Qiu’ya fayda sağlamakla kalmayacak. Gelecekte bir aile olacağımız için hem ailen hem de arkadaşların da böylece senden fayda sağlayacak, değil mi?”

Shen Dai donakaldı.

“Örneğin, büyükannen. Hastanede kalması için ona ne kadar para harcandığını biliyor musun? En iyi hastane odası ve hemşirelik bakımı artı en iyi tedavi… günde yedi ya da sekiz bin yuana mal oluyor. İyi bir tümör araştırma kurumu, kendi geliştirdikleri yeni bir ilaç için büyükanneni denek listesine eklemek istiyor. Bu listeye girebilmek için ne kadar yatırım yapılması gerektiğini biliyor musun? Moyu sana henüz söylemedi mi? Zaten ölecek birine bu şansı vermek… Bit gözü toprakta olan birinin ömrünü uzatmanın ne anlamı var? Hepsini senin için yapıyor,” dedi Qu Shen, ağzı hafifçe seğiriyordu, “Araştırma Enstitüsü’ndeki ofisleri ve ortak alanlarını kapsamlı bir şekilde yeniledi. Senin çalışma grubunun bütçesini arttırdı ve bir sürü yeni projeler sundu. Hepsi senin içindi.”

Shen Dai başını eğdi ve boş boş masaya baktı.

“Moyu geçmişte sana bazı sıkıntılar yaşatmış olabilir, ama şu anda senin için yeterince iyi değil mi? Sonuçta o Qiu Qiu’nun alfa babası. Neden endişeleniyorsun ki?” diyerek konuyu değiştirdi Qu Shen, “Ayrıca sana verdiğimiz şeyleri geri almasını da biliriz. Hiç kimse ‘dışarıdan gelenlere’ sebepsiz yere nazik davranmaz. Bu gerçeği anlamalısın.”

Shen Dai’nin omuzları hafifçe titredi. Qu Shen onu hem yumuşak hem de sert sözlerle tehdit etmişti. Nasıl gerçeği anlamamış olabilirdi ki? Qu ailesinin canavarı karşısında direnecek gücü yoktu. Qiu Qiu ile olan hayatı, büyükannesinin hastalığı, akıl hocası ve arkadaşlarıyla olan geleceği, Qu Shen’in elinde olan uçurtma ipleri gibiydi ve bu uçurtmaları nasıl isterse o şekilde oynatabilirdi.

“Epey konuştum ama sen zaten artılarını ve eksilerini biliyor olmalısın,” dedi Qu Shen ve yanındaki dosyayı aldı. Birkaç sözleşme çıkararak Shen Dai’nin önüne koydu, “Herkesin iyiliği için inat etmeyi bırak.”

Shen Dai bir süre hareket etmedi, kaçmak için enerji biriktiriyor gibiydi ama aslında kaçacak hiçbir yeri olmadığını biliyordu.

Qu Shen’in vücudu hafifçe öne eğildi. Gözleri derin ve uğursuzdu; yüzünde yılların bıraktığı hesaplaşmaların ifadesi varmış gibi Shen Dai’ye bakıyordu.

Shen Dai aniden nefesinin durgunlaştığını hissetti; sanki bir kova buzlu su üstüne dökülmüş de tepeden tırnağa sırılsıklam olmuş gibiydi. Tüm sinirleri felç olmuştu ve bu büyük baskı yüzünden güçsüz düşmüştü. Görünmez bir korku boğazını sıkarken kalbi acı içinde çığlık atıyordu. Adeta uçurumdan yuvarlanıyormuş gibi, bedeni zangır zangır titriyordu.

Qu Shen onun üzerinde feromon baskısı kullanıyordu.

Shen Dai’nin psikolojik savunması tamamen yenik düşmüştü. Hiçbir omega bu işkenceye dayanamazdı. Ağzını açtı ve tüm gücüyle nefes almaya çalıştı ama ölmek üzereymiş gibi azıcık bir havayı ciğerlerine çekebildi.

Qu Shen sadece birkaç saniye sonra feromonlarını geri çekti. Shen Dai masaya tutunmaya çalıştı ve yüzünden akan gözyaşlarıyla derin bir nefes aldı.

Qu Shen kayıtsızca çayından bir yudum aldı, “İmzala.”

Shen Dai bir kukla gibi kağıda imzasını attı.

Qu Shen memnuniyetle başını salladı ve sözleşmeyi aldı. Hemen akabinde tavırları daha nazik bir hal aldı ve, “Endişelenme. Qu ailesi sana kötü davranmayacak,” dedikten sonra kalkıp gitti.

Shen Dai’nin yüzü kağıt kadar solgundu. Masaya tutundu ve ayağa kalkmaya çalıştı ama bacaklarında derman kalmadığı için yere yığıldı. Yardım istemek için ağzını açsa da sesi çıkmadı ve gözyaşlarından ötürü görüşü tamamen bulanıklaştı.

Cep telefonunun, gökyüzünün dışından gelen bir ses gibi çaldığını duydu. Ama telefonu açmaya mecali yoktu.

Ne kadar sürdüğü bilinmiyordu ve telefonu hala çalıyordu. Ancak sadece uykuya dalmak, boşlukta süzülmek ve düşünmeyi tamamen bırakmak istiyordu.

Bu sırada garson temizlik yapmak için içeri girdi. Shen Dai’yi yerde yatarken gördüğünde dehşete kapıldı, “Beyefendi size ne oldu? İyi misiniz?!”

Shen Dai’nin bakışları bomboştu. İçinde yalnızca kurtulamadığı bir karanlık vardı.

Garson ambulans çağırmak için kendi telefonunu çıkarmıştı ki, Shen Dai’nin telefonu yeniden çaldı. Bir anlık tereddütten sonra Shen Dai’nin telefonunu açtı, “Alo, alo….”

“Ah Dai, neredesin, sana bir şey söylemem lazım…” dedi Qu Moyu ve aniden karşı taraftaki yabancının sesini duydu, “Sen de kimsin?”

“Ben Xiaoman Çayevi’nin bir çalışanıyım. Arkadaşınız şu anda bizim dükkanımızda. Kendini iyi hissetmiyor. Ambulans çağırıp çağırmamakta tereddüt ediyorum.”

Qu Moyu aceleyle, “Bana adresi ver!” diye bağırdı.

Adresi garsondan öğrenen Qu Moyu çayevinin şirketle aynı caddede olduğunu fark etti ve, “Beni bekleyin,” dedikten sonra ofisinden fırladı.

Biraz önce Cheng Ruoze yaprak gibi titreyerek Qu Moyu’ya itiraf etmesi gereken bir şey olduğunu söylemişti.

Cuma günü Shen Dai ile birlikte hastaneye gittiklerinde kazara Qiu Qiu’nun feromon seviyesini öğrendiklerini itiraf etmişti. Durumun vahametini bilmese de muhtemelen başının belada olduğunu biliyordu. Bütün hafta sonu düşünüp durmuştu ve en sonunda patronuna söylemeye karar vermişti. İtiraf ederse affedilebileceğini düşünmüştü. Eğer daha sonra ortaya çıkarsa, kesinlikle işi biterdi. Elbette usta bir şekilde suçu üstlenmeyip Shen Dai’nin Qiu Qiu’nun aşı bilgilerini girerken öğrendiğini söylemişti.

O sırada Qu Moyu gözleri kasvetli bir hal almıştı. Demek Shen Dai her şeyi biliyordu. O gün babası Qiu Qiu’nun velayetini istediğinde, Shen Dai bunu çoktan biliyordu!

Ne düşünüyordu? Yaptığı her şeyin Qiu Qiu yüzünden olduğunu mu düşünüyordu…….

Shen Dai hastanede gözlerini açtı.

En son hatırladığında çayevindeki özel odadaydı. Bir yabancı onu sürekli sarsıp bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama o, göz kapaklarını açık tutmakta zorlanıyordu. En nihayetinde bu ezici yorgunluğa direnemeyip kendisini karanlığa bırakmıştı.

Uyandığında hastanede yatıyordu ve hemen yanı başında Qu Moyu vardı.

Qu Moyu aceleyle Shen Dai’nin elini tuttu. Onun solgun yüzü kalbini sızlatıyordu, “Ah Dai, sana ne oldu? Anlat bana.”

Shen Dai sessizce Qu Moyu’ya baktı. Gözleri sıralı boncuklar gibiydi, güzellerdi ama içlerinde akıcı bir ihtişam yoktu. Dudakları titrerken boğuk bir sesle, “İmzalamam için beni zorladı,” dedi.

Qu Moyu’nun gözleri öfke ve mücadeleyle doluydu. Çayevine vardığında garsona nedenini sormuştu ve az çok neler olduğunu tahmin etmişti. Shen Dai’yi hastaneye gönderdikten sonra birkaç kez babasını aramıştı ama Qu Shen telefonu açmamıştı. Öncesinde bu meseleyi kendisine bırakmasına izin vermişti ama arkasından sinsice iş çevirerek Shen Dai’ye zorla imza attırmıştı. O özel odadaki feromon yoğunluğu, feromon baskısı kullanmış olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Shen Dai’nin o anki hali yüzünden babasını öldürmek istemişti!

Omegasına kimse zarar veremezdi, hiç kimse!

Qu Moyu başını eğdi. Ardından güçlükle başını kaldırdı ve kendisini Shen Dai’nin gözlerine bakmaya zorladı, “Seni koruyamamış olduğum için suçlu olduğumun farkındayım. Kendini daha iyi hissettiğinde sana her şeyi açıklayacağım. Merak etme, bir çaresini bulacağım.”

Shen Dai yavaşça yüzünü çevirdi.

Herkes hayatında yanlış seçimler yapardı. Ama bu hayatta kesinlikle yanlış bir şey yapmamıştı. Yalnızca yanlış kişiye aşık olmuştu ve bunun için çok acımasız bir bedel ödemek zorunda kalmıştı.


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x