Koruma birkaç kez kapıyı tıklattı. Shen Dai’nin kapıyı açmayı reddettiğini ve ses olmadığını görünce, personeli çağırmaya gitti.
Shen Dai, kapının çalınmasıyla uyanan Qiu Qiu’yu yatıştırmak için yanına gitti. Pencerenin dışındaki zayıf ay ışığına baktığında, yalnızca ilerideki karanlık ormanı görebiliyordu. Bu otel gerçekten de suçluların saklanabileceği iyi bir yerdi. Tatil sezonunun dışında olduğundan, kendisinden başka hiç kimseyi görmemişti.
You Xinghai’nin mi yoksa polisin mi önce geleceğini bilmeden sabırla bekliyordu.
Bu sırada kapının dışında bir ses daha duyuldu. Koruma kapının anahtarını alıp gelirse diye Shen Dai ne yapacağını düşünüyordu. Tam o sırada kapı ağır bir darbe aldı ve yüksek bir kırılma sesi duyuldu. Sanki sessiz odanın içine yıldırım düşmüş gibiydi. Kapı ve duvarlar titremiş, hatta başının üstündeki avize de sallanmaya başlamıştı.
Shen Dai’nin kalbi çılgınca atıyordu. Bir şeylerin yanlış olduğunu hissedebiliyordu. Qiu Qiu da gürültüden dolayı uyanmıştı ve ağlamayı unutmuş halde şaşkınlıkla tavana bakıyordu.
Tekrardan bir gümbürtü koptu ve kapı açıldı.
İki iri yarı adam içeri girdi. Shen Dai, Qiu Qiu’yu kucağına aldı ve onlara, “Ne yapıyorsunuz?!” diye bağırdı.
Shen Dai’nin paniklediğini hisseden Qiu Qiu minik elleriyle Shen Dai’nin kıyafetlerini tuttu ve ağlamaya başladı.
Adamlardan biri diğerlerinin girmesini engellemek için kapıyı kilitledi, siyahlı adam ise aceleyle, “Çocuğun eşyalarını al ve bizimle gel,” dedi.
“Kimsiniz siz? Bizi nereye götürüyorsunuz?”
“Saçma sapan konuşmaya zaman yok. Sana iki dakika veriyorum,” dedi adam soğukça, “Eşyaları toplamak istemiyorsan hemen gidelim o zaman.”
Shen Dai’nin beyni donmuştu ve mevcut durumu bir türlü anlamlandıramıyordu. Eğer tek başına olsaydı, onlara karşı koyabilirdi. Lakin Qiu Qiu’nun güvende olması için herhangi bir risk almaya cesaret edemezdi. Qiu Qiu’yu bebek arabasına geri koydu ve eşyaları çantaya doldurmaya başladı. Aslında kasıtlı olarak zaman kazanmaya çalışıyordu.
Kapıdaki adam fısıldadı, “Geliyor, gidelim.”
Siyahlı adam bir eliyle bebek çantasını kaptı ve, “Hadi gidelim!” diye bağırdı.
“Bir dakika, ben hala…”
Siyahlı adam kenara çekilip yolu açtı, “Çabuk!”
Shen Dai dişlerini gıcırdattı, ardından Qiu Qiu’yu aldı ve otel odasından çıktı. Biri önünde, diğeri arkasında iki kişi tarafından korunuyordu. Onlarla beraber yangın merdivenlerinden aşağı indi. Aşağıda onları bekleyen bir minibüs vardı.
Arabaya bindiklerinde Qiu Qiu hala ağlıyordu. Shen Dai sadece kafa derisinin patlamak üzere olduğunu hissediyordu ve Qiu Qiu’yu susturmaya çalışmaktan başka çaresi yoktu.
Araba hareket ettikten bir süre sonra Qiu Qiu bir nebze de olsa sakinleşmişti. Shen Dai minik bir battaniyeyle Qiu Qiu’nun yüzünü örttü ve yanındaki kişiye alçak bir sesle, “Şimdi söyleyebilir misiniz?” diye sordu.
Siyahlı adam cep telefonunu çıkardı ve bir numara çevirdi. Daha sonra Shen Dai’ye verdi.
Shen Dai derin bir nefes aldı ve telefona cevap verdi, “Kimsiniz?”
Ahizeden tanıdık ama sakin bir ses geldi. Bu ses tonu, onun her şeye kayıtsızlığını gösterir nitelikteydi, “Mühendis Shen, iyi akşamlar.”
Shen Dai vücudunun sıcaklığının keskin bir şekilde düştüğünü hissetti, “Qu. Cheng. Chen.”
“Yeğenim nasıl? Ağladı mı?” dedi Qu Chengchen kibarca, “Umarım onu korkutmamışımdır.”
“Ne yapmaya çalışıyorsun?”
“Planını tamamlamana yardım ediyorum,” dedi Qu Chengchen ve usulca kıkırdadı, “Başta kötü bir şey yapacak birine hiç benzemiyordun. Ama görünüşe göre tuzak kuracak kadar cesurmuşsun.”
Shen Dai telefonu sıkıca tuttu ve ekranının paramparça olmasını umdu, “Açık konuş.”
“You Xinghai benden onunla işbirliği yapmamı istedi. Elinde sen ve Qiu Qiu varken Dage’yla başa çıkabileceğini düşünüyordu. Ama ben duyar duymaz ona oyun oynadığını anladım. Seni ciddiye almadı ama ben seni ondan daha iyi tanıyorum. O zamanlar Dage’nın önünde itaatkâr gibi davranabiliyordun ve pençelerini gizliyordun,” dedi Qu Chengchen alaycı bir şekilde, “Sıradan bir omega gibi görünüyorsun ama yaptıkların görünüşünden farklı. Sen sıradan insanlardan bile daha zalim olabilirsin.”
“Yani ne istiyorsun?” dedi Shen Dai soğuk bir şekilde, “Beni ve çocuğumu kaçırdın. Şimdi ne yapacaksın?”
“Ben mi? Seni kaçıran You Xinghai. Aslında, numaran oldukça zekice. You Xinghai pek bir şey yapamaz ama benim ellerimdeyken seni daha iyi ‘kullanabilirim’,” dedi Qu Chengchen yavaşça, “O korumayı halletmesi için birini gönderdim. You Xinghai masum olduğunu asla kanıtlayamayacak. Senin de istediğin tam olarak bu değil miydi?”
“O hala You Baiyue’nin babası. Geçmiş ilişkilerini sahiden de hiç umursamıyorsun.”
Qu Chengchen hafifçe burnundan soludu, sesi soğuktu, “Dage’yla işbirliği yaparken beni hiç düşünmedi bile.”
“Qu Moyu’yla konuştun mu?”
“Henüz değil.”
“Ne zaman konuşacaksın?” dedi Shen Dai ve arabanın gösterge panelindeki saate baktı. Acaba Qu Moyu onları bulamadığı için endişelenmiş miydi? Bunu düşününce kalbi sıkıştı.
Qu Chengchen’in aniden saldırabileceğini hesaba katması imkansızdı, çünkü şirketteki güç mücadelesinden haberi yoktu. Tek bildiği Qu Chengchen’in yıllardır Qu Moyu’ya karşı plan yapmasıydı. Kimya endüstrisi sektörünü Xingzhou’nun ana projesi olarak tanıtmak niyetindeydi. Qu Moyu’nun kızışma dönemine girmesini sağlayarak ona acı çektirmişti. Fakat en nihayetinde Qu Moyu’ya karşı kaybetmişti. Böylece Xingzhou’yu kontrol etme olasılığını kaybetmekle kalmamış, yönetimde söz sahibi olma hakkını da yitirmişti. Artık sadece bir hissedardı. S-seviyesi bir alfa için mağlubiyet büyük bir utançtı ve yenilgiyi kabullenip savaştan çekilmek daha da utanç vericiydi.
İki kardeş arasındaki mücadeleye kendisinin de dahil olduğunu fark etmişti ve şimdiyse, nasıl kaçabileceğini uzun süre düşünmek zorundaydı.
Qu Chengchen alaycı bir şekilde güldü, “Yeterince endişelendiği zaman.”
―
Araba uzun süre yol aldı. Shen Dai bilinmedik bir yere götürülüyordu. Muhtemelen Pekin’in varoş kesimlerinde, göze çarpmayan ve nüfusu kalabalık olmayan bir ilçeye gelmişlerdi. Dışarıdan derme çatma görünen bir apartmanın en üst katındaki daireye çıkartıldı.
Ev küçük değildi ama boştu. Sadece acilen hazırlanmış temel günlük ihtiyaçlar vardı.
Siyahlı adam, “Bir şey lazım olursa liste yapın ben alırım,” dedi.
Shen Dai etrafına bakındı, “Kalem kağıt bile yok, listeyi nasıl hazırlayacağım ki?”
“Bana söylemeniz yeterli,” dedi adam, telefonunu eline aldı ve Shen Dai’ye baktı.
Shen Dai ona Qiu Qiu’nun günlük ihtiyaçlarını söyledi ve aralarında bazı yabancı markalar da vardı. Siyahlı adam bu marka isimlerini duyunca afallamıştı. Bu yüzden Shen Dai’nin ona harfleri teker teker söylemesi gerekmişti. Shen Dai sabırla ona tekrar tekrar bazı şeylerin pahalı olduğunu ve onları almasının kolay olmayacağını vurguladı. Özel bir bebek mağazasına gitmesi gerekiyordu. Aslında tüm bu eşyalar Qu ailesi tarafından alınmıştı ve Qiu Qiu daha uygun fiyatlı olanları kullanıyordu. Shen Dai, siyahlı adamın onları alırken geride bir ipucu bırakmasını umut ediyordu.
Listeyi yaptıktan sonra dikkatlice talimat verdi, “Listedeki markaları satın aldığından emin ol. Qiu Qiu fazlasıyla seçici ve onların dışında hiçbir şey yemiyor. Eğer yerse de, hastalanır.”
Siyahlı adam kaşlarını çattı ve uzun listeye baktı, “Anladım.”
Shen Dai, Qiu Qiu’nun sütünü hazırlamaya gitti. Qiu Qiu karnını doyururken aslında bu kadar dikkatli olmazdı ama sürekli etrafına bakınıp duruyordu. Görünüşe göre o ortamda tedirgin hissediyordu. Shen Dai onunla ilgileniyormuş gibi yaparken aslında o da etrafındaki insanları inceliyordu.
“Kaçma” olasılığından çabucak vazgeçti, Qiu Qiu’yu incitme riskini göze alamazdı. Qu Chengchen’in Qu Moyu’yla ne tür bir anlaşma yapacağını bilmiyordu ama Qu Moyu’nun onları kesinlikle kurtaracağını biliyordu. En çok görmeyi beklediği ve göreceğine inandığı kişi polis değil; Qu Moyu’ydu.
Ne düşündüğünü anladığında, ilk başta şaşırmıştı; çünkü hayatının en acılı ve çaresiz zamanında, Qu Moyu’nun onu kurtaracağını hayal dahi edememesi gerekirdi. Sonuçta onu bu duruma düşüren Qu Moyu’ydu. Zihninde birden Qu Moyu bir kurtarıcıdan, bir suçluya dönüştü. Lakin her şeye rağmen bu durumdan onu sadece Qu Moyu’nun kurtarabileceğini kabul etmek zorundaydı.
Bir şeyler değişmişti; belki de çok şey değişmişti.
―
Şehir dairesinde Qu Moyu, başı eğik bir şekilde kanepede oturuyordu. Cheng Ruoze kanayan kolunu bir mendille kapatmıştı ve hiçbir şey söylemeden orada bekliyordu. Bu esnada bakıcı da köşeye çömelmişti ve tir tir titriyordu.
Oturma odasına tam bir karmaşa hakimdi. Tüm cam eşyalar kırılmış ve şamdanlar, masa ayakları gibi yeterince güçlü olmayan metaller garip bir şekilde bükülmüştü. Sanki bir kasırga çıkmış ya da şiddetli bir deprem olmuş gibi, yoğun bir şok dalgası her şeyi mahvetmişti. Zeminden tavana kadar olan büyük kırılmaz camlarda bile örümcek ağlarına benzer çatlaklar oluşmuştu. Uçan eşya parçaları Qu Moyu’nun yüzünü ve Cheng Ruoze’nin de kollarını çizmişti.
Qu Moyu’nun feromonları, Qu Chengchen’den aldığı telefonla beraber Shen Dai’nin esir tutulduğunu öğrendiği anda kısa süreliğine kontrolden çıkmıştı. Shen Dai korkacak mı, yoksa panik mi yapacak, Qiu Qiu katıla katıla ağlayacak mı diye düşünmekten beyni patlayacaktı. Omegasının ve bebeğinin şu anda neler yaşadığını hayal bile edemiyordu. En değerlisini kaybedeceğini düşünmek dahi ödünü koparıyor ve kalbini delip geçiyordu.
Tüm çocukluğu boyunca diğer çocuklarla oynarken, S-seviyesi alfa feromonlarını nasıl kontrol edeceğini öğrenmek için çok fazla enerji harcamıştı. Ki bu bir çocuğun eline patlamaya hazır bir bombanın düğmesini vermek gibiydi. Yetişkinliğinden bu yana kontrolünü hiç kaybetmemişti. Feromonlarını ne zaman serbest bıraksa hep kısıtlı miktarda olurdu. Lakin birdenbire hayatına Shen Dai girmişti. Shen Dai onun duygularını harekete geçirebilir ve hatta kontrol bile edebilirdi. Ona her türlü mantıksız davranışı yaptırabilir, ilkelerini çiğnemesini sağlayabilirdi.
Düşmanın hedefi haline gelecek olan zayıflığı konusunda oldukça katıydı ve herhangi bir zayıflıktan kaçınmaya çalışmıştı. Ama artık bunu yapamazdı, çünkü aşık olduğu biri vardı. Tüm dünyaya kükrese bile başını çevirdiğinde omegasına yalnızca fısıldardı.
Qu Moyu’nun sakinleştiğini gören Cheng Ruoze sessizce iki adım attı ve, “Başkan Qu, yaranızla ilgilenmek gerekiyor,” diyerek fısıldadı.
Qu Moyu ayaklarının dibindeki telefonu aldı ve az önce arayan yabancı numaraya baktı, “Pencereler kırıldı. Önce onu hallet.”
Cheng Ruoze bir an afallayıp kaldı, “Ah, ah, tamam.” Apartman yöneticisinin telefon numarasını bulmak için çabucak telefonunu karıştırırken eğildi ve Qu Moyu’ya yüzündeki kanı silmesi için mendil uzattı.
Qu Moyu bu numaraya bir mesaj gönderdi: Onunla konuşmak istiyorum.
Birkaç dakika sonra bir arama geldi ve Qu Moyu hemencecik temkinli bir şekilde telefonu açtı, “…….Alo?”
“Benim.”
Tek bir kelime sarf etmiş olsa da Qu Moyu’nun sesini duymak Shen Dai’nin kalbini titretmişti. Sanki o anda bir şey onu ve Qiu Qiu’yu çepeçevre sararak gürültüden, soğuktan ve gerilimden geçici de olsa uzaklaştırmıştı.
“Ah Dai!” dedi Qu Moyu ve derin bir nefes aldı, “İkiniz de iyi misiniz?”
“İyiyiz ama nerede olduğumuzu bilmiyorum,” dedi Shen Dai ve kendisine bakarak yanlış bir şey söylememesini işaret eden kişiye baktı. Doğrusunu söylemek gerekirse, Shen Dai gerçekten de nerede olduklarını bilmiyordu.
Qu Moyu sakin bir tonla onu teskin etmeye çalıştı, “Korkma ve sadece kendinle Qiu Qiu’ya dikkat et. Çok yakında sizi bulacağım.”
“Korkmuyorum, lütfen çabuk gel,” dedi Shen Dai, “Qiu Qiu buraya alışık değil ve yanımda pek bir şey getirmemiştim. Wandfall marka emzikleri ve bezleri evde mi bırakmışım? Biliyorsun başka markaları kullanamıyor.”
ÇN: Çok pahalı bir bebiş ürünleri markasıymış. Emziği tutsun diye ucuna takılan ipler bile liraya vurunca 200 tl civarı. Emzikler de 2k civarında.
Qu Moyu kaşlarını çattı, “Hepsini getireceğim.” Shen Dai, Heng Amca tarafından hazırlanan eşyaları kullanmayı hiç istememişti. Üstelik Qiu Qiu da seçici bir çocuk değildi. Shen Dai’nin bunları söylemesinin farklı bir nedeni olmalıydı.
“Gelip bizi çabucak al,” dedi Shen Dai yumuşak bir tonla.
Qu Moyu’nun kalbi sıkıştı, “Sakın korkma ve beni bekle.”
ÇN: Qu Chengchen ne kadar itici ve utanmaz bir herifsin ya. Btw ana hikayede son 19 bölümcük…