Yarım saat sonra Qu Moyu, polis karakolunda You Xinghai ile görüştü.
Elbette You Xinghai kaçırma ve alıkoyma suçunu reddediyordu. Sadece oğlu ve torununu yemeğe davet etmişti, ancak açıklayamadığı çok fazla şey vardı.
Qu Moyu kenara oturdu. Uğursuz bakışları You Xinghai’den hiç ayrılmadı. You Xinghai’nin alnında soğuk soğuk ter damlaları beliriyordu. Her ne kadar sakin görünse de, kalbi kaos içindeydi. Odada bir feromon dalgalanması olduğundan orada bulunan tüm alfalar göğüslerinin sıkıştığını hissediyorlardı. Polis iki kez Qu Moyu’yu feromonlarını geri çekmesi konusunda uyardı ve eğer bu kez dinlemezse dışarı çıkarılacağını söyledi.
You Xinghai’nin ayarladığı otel şehirden çok uzaktaydı ve oraya çoktan polis ekipleri gönderilmişti. Kısa süre sonra oteldeki kameralarla ilgili bilgi alabileceklerdi.
Otel eski bir yapı olduğundan kamera sistemi de iyi değildi ve gece olduğu için görüntüler bulanıktı. Sadece Shen Dai’nin You Xinghai’nin korumasıyla otele girdiği ve ardından da iki yabancı adamla ayrıldığı görülüyordu. Shen Dai girerken de çıkarken de zorla götürülüyormuş gibi görünmese de, görüntülere bakarak bir yargıya varmak güçtü. Shen Dai ve Shen Qin arasında geçen konuşmada Shen Dai’nin You Xinghai tarafından kandırıldığı anlaşılıyordu.
You Xinghai kamera görüntülerini işaret etti, “Shen Dai’nin gittiği o iki adam benim adamım değil.”
“Önce Shen Dai’nin bu otele neden gittiğini açıkla.”
“Her şeyi anlattım zaten. Akşam yemeği için randevulaşmıştık. O, kaplıcaya girmek için…erkenden otele gitti.”
Qu Moyu, You Xinghai’ye şiddetle baktı ve soğuk bir şekilde, “You Xinghai başının belada olduğunun farkında mısın?” dedi.
You Xinghai dişlerini gıcırdattı, “Başkan Qu, gerçeği mi duymak istiyorsun? Bunu Shen Dai istemişti. Ona karşı samimi olup olmadığını görmek için çocuğu bir süreliğine götüreceğini söyledi.” Polisin önünde, ikisinin Qu ailesinden birlikte para istemeyi planladıklarını söyleyemezdi sonuçta. Ayrıca kendisi de endişeleniyordu. Belli belirsiz bir şekilde Shen Dai tarafından kandırıldığını tahmin ediyordu ancak o iki kişi kimdi ki? Onları kim göndermişti? Aklına iki ihtimal geliyordu. Birincisi, Shen Dai’nin Qu Moyu ile onu cezalandırmak için işbirliği yapmasıydı. Fakat Qu Moyu’nun endişeli tavrı pek de sahteymiş gibi durmuyordu ve polise o haber vermişti. İkincisi, Qu Chengchen yapmış olabilirdi. Ne de olsa, bunu bilen sadece birkaç kişi vardı. Ancak Shen Dai’nin yerini açıklamayacaktı. Çünkü elinde hiçbir kanıt olmadan müttefiklerine ihanet etmesi uygun değildi.
Qu Moyu da Qu Chengchen’den bahsetmemişti. Eşi ve bebeği onun elinde olduğundan herhangi bir riski göze alamazdı. İlaveten, Shen Dai’nin eylemlerinin amacını zaten tahmin etmişti. Hem Qu Chengchen’e hem de You Xinghai’ye yaptıklarının bedelini ödetecekti.
Polis Qu Moyu’ya baktı.
Qu Moyu cep telefonunu çıkardı ve bir WeChat mesaj kutusuna tıkladı, “Bay You, bana ve babama defalarca kez mesaj gönderdin ve arayıp görüşmek istedin. Hatta bizden borç para istedin. Bazen de öfkeyle konuşup bize tuzak kuracağını söylüyordun. Şu anda omegamı ve bebeğimi benden para koparmak için kaçırmış olduğundan şüpheleniyorum.” Bunları söyledikten sonra telefonunu polise gösterdi, “Polise sunabileceğim bunun gibi birçok kanıtım var.”
You Xinghai öfkeyle araya girdi, “Saçmalık! Daha önce işbirliği yapmıştık ve ben senin kayınbabandım. Senden borç para istememde ne sorun var ki? Nasıl onu kaçırıp sana şantaj yapabilirim? Shen Dai benim oğlum, Qiu Qiu da benim torunum. Neden onları kaçırayım?!”
“O halde neredeler?!” diye bağırdı Qu Moyu ve gözleri şiddetle parladı, “You ailesinin arabasına binip gittiler!”
You Xinghai’nin ifadesi son derece kötü bir hal aldı.
Polis, “Bay Qu, lütfen dediğiniz kanıtları bize düzgünce sunun,” dedi.
“Şu anda herhangi bir ipucu bulabildiniz mi?” diye sordu Qu Moyu.
“İçinde bulundukları arabanın plakası sahteydi. Bu yüzden mobese takip edemedi. Şu an soruşturmalarımız devam ediyor.”
Qu Moyu cep telefonunu tuttu. Elbette polisin Shen Dai’yi bir an önce bulmasını umuyordu. Onu bulmak için kendi imkanlarını da kullanıyordu. Ama muhtemelen pek de bir faydası olmuyordu. Qu Chengchen bir şey yapmaya cesaret ederse, dikkatlice bir plan kurmuş demekti. Bu yüzden onun tekrar aramasını bekliyordu.
You Xinghai gözaltına alındı ve Qu Moyu raporu tamamladıktan sonra ayrılmak üzere ofisten çıktı. Fakat dışarı çıkar çıkmaz Shen Qin’le karşılaştı.
Shen Qin endişeyle dolaşıyordu. Qu Moyu ve You Xinghai’nin birbiri ardına çıkışını gördüğünde öfkeden You Xinghai’nin üzerine atlayacaktı, “You Xinghai, seni şerefsiz! Madem benden nefret ediyorsun, o zaman bana zarar ver. Oğluma değil!” Genellikle yumuşak ve nazik bir şekilde konuşurdu. Ancak şu anda yüzü nefretle doluydu ve ifadesi çarpıktı. Polis onu durdurmasaydı, sahiden de You Xinghai’yi parça pinçik edecekmiş gibi gözüküyordu.
You Xinghai bir süre utançtan kızardı. Ne de olsa bir zamanlar tanınmış bir girişimciydi. Ama şimdi iflas etmişti ve adam kaçırmayla suçlanıyordu. Hayatında bu andan daha utanç verici bir an yoktu.
Shen Qin hala bağırıyordu, “You Xinghai, umarım geberirsin!”
Qu Moyu karakoldan yüzü asık bir şekilde çıktı ve ufukta beyaz bir hale gördü. Şafağın karanlığı, yükselen ışık tarafından dağıtılıyordu. Bir gecenin geçtiğini fark etmemişti bile. Gece ne kısa ne de uzundu ve kalbi her dakika başka birinin elindeymiş gibiydi.
Cheng Ruoze onu takip ediyordu, “Başkan Qu, Mühendis Shen’in söylediği markayı kontrol ettim. Lüks bir bebek markasıymış ve şehirde yalnızca beş tane mağazaları varmış. Lakin henüz açılmamışlar. Mağazaları izlemeleri için çoktan birilerini gönderdim.”
“Bu şirketin temsilcisiyle iletişime geç ve arama kapsamını çevredeki şehirlere kadar genişletin.”
“Tamam,” dedi Cheng Ruoze tereddütle, “Bu ipucunu polise vermek istiyor musunuz?”
“Şimdilik hayır. Bir ipucu bulursak Qu Chengchen’i alarma geçirmemeliyiz.”
“Tamamdır.”
Daireye döndüğünde, çoktan şafak sökmüştü ve apartmanın çevresine eşya düşebileceğinden bir uyarı hattı çekilmişti. Evin bir cephesini kaplayan pencereler çok büyük hasar almıştı ve onarılması çok meşakkatli olacaktı.
Qu Moyu yukarı çıktı ve pek çok şeyin eksik olduğu oturma odasına baktı. Temizlenmiş olmasına rağmen, birkaç saat önceki karmaşayı hala görebiliyordu.
Bakıcı yerdeki cam parçalarını temizlemek için elektrikli süpürgeyi açmıştı. Qu Moyu’nun geri döndüğünü görünce aniden ifadesinde bir korku belirdi. Gürültünün işverenini rahatsız etmesinden korktuğu için elektrikli süpürgeyi çabucak kapattı. Zaten böylesine bir gücü gördükten sonra kimse onun yanında sakin kalamazdı.
Qu Moyu ona bakmadı, doğruca Shen Dai’nin odasına gitti ve kapıyı kapattı.
Oda temiz ve derli topluydu; çok fazla kişisel eşyası yoktu. Bir defter ve bir kalem düzgünce yerleştirilmişti. Qu Moyu bakıcı tarafından odanın temizlenmediğini biliyordu, çünkü bu Shen Dai’nin kendi alışkanlığıydı. Shen Dai’nin laboratuvardaki ofisi de böyle düzenliydi. Ayrıca Qiu Qiu’nun eşyaları da iyi bir şekilde organize edilmişti. Bilimsel alanda araştırmacı olan birinin her alanda titiz olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.
Yavaşça Shen Dai’nin yatağına oturdu ve sonra sanki gücünü kaybetmiş gibi yavaşça yığıldı. Burnu yorganın içine gömülmüştü. Gözlerini kapadı ve Sen Dai’nin feromonunun hafif kokusuyla çevrili olduğunu hissetti. Üşüyordu, huzursuzdu ama o anda kalbinin bir nebze de olsa rahatladığını hissetmişti.
Shen Dai’den ayrıldığı yıl yine aynı şeyi yaptığını hatırladı.
İlk başta öfkelenmiş ve Shen Dai’nin sessizce gidişini kabul edememişti. Kibirli bir şekilde Shen Dai’nin ayrılmak istemeyeceğini düşünmüştü. Hatta Shen Dai’nin yokluğuna üzülmeyeceğini zannetmişti. Başlangıçta vazgeçilebilir bir yatak arkadaşıydı ve başına biraz sıkıntı çıkarmıştı, o kadar.
Ama bir gün…iki gün…üç gün…bir ay…iki ay…üç ay sonra kalbindeki delik daha da büyümüştü. Shen Dai gittikten sonra kalbi sürekli paramparça olmuştu ve artık görmezden gelemiyordu. Çünkü canı çok ama çok yanıyordu. Onu bir dakika bile aklından çıkaramıyordu. Gelgelelim onu göremiyor, ona dokunamıyor ve kokusunu içine çekemiyordu. Tıpkı kör bir bıçakla kalbi deşiliyormuş gibi tarifsiz bir acı çekiyordu.
Böylece bir gece artık canına tak etmişti. Kendisi ve Shen Dai arasındaki WeChat sohbet kayıtlarını defalarca kez okumuştu. Gizlice Shen Dai’nin kaldığı misafir odasına gitmişti; omegasının izini bulmaya, özlemini duyduğu ve hiçbir yerde bulamadığı o kokuyu aramaya çalışmıştı. Fakat misafir odası dikkatlice temizlenmişti. Yalnızca dolapta Shen Dai’nin pijamalarını bulabilmişti ve üzerinde hem yumuşatıcı hem de onun hafif kokusu vardı. O an kendisini aptal gibi hissetmişti. Böyle bir şey yapacağını hayal bile edemezdi. Kendine sadece her şeyin “işaret” yüzünden olduğunu söylüyordu ve fiziksel olarak işaret silinse de psikolojik olarak hala iş başındaydı.
Günden güne daha da yoğunlaşan hasretini açıklamak için hep işareti bahane etmişti.
O geceden sonra, daha fazla dayanamayacağını biliyordu. Shen Dai’nin ayrılışından bu yana yarım yıl geçmişti ve Qu Chengchen’i çoktan alt etmişti. Yoğun bir şekilde çalıştığı günler sona ermişti ve dikkatini dağıtacak hiçbir şey yoktu. Her gece Shen Dai’yi düşünerek nasıl hayatta kalacaktı ki? Böylece onu bulmaya karar vermişti.
Ancak Shen Dai’yi bulduktan sonra yine bir sürü aptalca şey yapmıştı. Bir çocukları olduğunu öğrendiğinde, bir anda kalbine neşe gelmişti. Ama mantığı yüzünden bu sevinci bastırmak zorunda kalmıştı. Kendisine karşı büyük bir savaş vermişti. Hem içeriden hem dışarıdan saldırarak kendisine ve sevdiklerine zarar vermişti. Shen Dai’ye olan duygularını fark etme sürecinde de çok fazla mücadele etmişti. Sayısız kez bir omegaya ve duygularına teslim olmayı reddetmişti. Çünkü onun bakış açısına göre sadece zayıflar bunu yapardı. En nihayetinde kendisinin de bir ölümlü olduğunu idrak etmişti. Zayıflıklarıyla yüzleşmeye cesaret edebildiğinde insan sahiden güçlüydü ne de olsa.
Olgunlaşmanın acısını ilk elden deneyimlemişti.
Shen Dai’nin yorganını sıkıca tuttu, başının üzerine doğru koydu ve bu ismi kalbinde tekrar tekrar söyledi.
Tam o anda telefonu çaldı.
Hemen telefonu alarak cevap verdi.
Ahizeden ses değiştirici kullanılmış olduğu açıkça fark edilen robotik bir ses geldi. Adam ona bir yer ve belirli bir saat söyledi. Ayrıca polisi aramaması ve yalnız gelmesi konusunda da uyardı.
Aslında Qu Chengchen’in ne istediğini tahmin edebiliyordu. Qu Chengchen’in yüzüne karşı bunu söylemeye cesareti var mıydı, merak ediyordu.