Qu Moyu, Shen Dai’yi tekrar yanına çekti ve başparmağıyla Shen Dai’nin elini nazikçe okşadı, “Qiu Qiu’nun kaşlarına baksana ne kadar büyümüş, tıpkı senin kaşlarına benziyor.”
Qiu Qiu doğduğunda kaşları çok seyrekti ama şimdi oldukça kalın görünüyordu. Çaresizce, “Kaşlarının şekli oturdu mu ki?” diye sordu.
“Evet. Qiu Qiu’ya ne kadar çok bakarsam, o kadar sana benzediğini düşünüyorum. Kaşları, gözleri, ağzı ve hatta tavırları bile senin gibi,” dedi Qu Moyu ve Qiu Qiu’nun alnına dokundu, “Umarım büyüdüğünde de sana benzer.”
Shen Dai hemen karşılık verdi, “Onun benim gibi olmasını istemezsin.”
“Neden ki?”
“Sen bir alfa yetiştirmeye heveslisin….” dedi Shen Dai ve Qu Moyu’ya baktı, “Kendin gibi.”
“Benim gibi mi? Sana karşı yenildiğimi kabul ediyorum,” dedi Qu Moyu ve ardından Shen Dai’ye göz kırptı, “Annem sık sık yanımda olamadığı ve bana birini nasıl seveceğimi öğretmediği için pişmanlık duyduğunu söylerdi. Bu yüzden çok fazla dolambaçlı yoldan geçmem gerekti. Çocuğumuzu birlikte yetiştireceğiz.”
Shen Dai şaşkınlıkla Qu Moyu’ya baktı ve bir an duyduklarına inanamadı, “Cidden…böyle mi düşünüyorsun?”
“Tabii ki. Ailemin eğitimine katılmadığını ve Qiu Qiu’nun benim gibi büyümesini istemediğini biliyorum,” dedi Qu Moyu, gözleri nazik ve sevgi doluydu. Bakışlarında herhangi bir saldırganlık emaresi yoktu ama yine de güçlü görünüyordu, “Sıradan ebeveynler gibi olacağız. Kararları birlikte alacağız, tamam mı?”
Shen Dai, kalbine ağırlık yapan taşlardan birinin daha kalktığını hissetti. Qiu Qiu’nun gelecekteki eğitim yöntemleri hakkında derinden endişeliydi. Elbette herkes çocuklarının en iyi eğitimi almasını isterdi. Ancak bunun için ödenmesi gereken bedel, onu güç ve kâr hedefleyen bir makineye dönüştürmekse, çocuğunun sıradan biri olmasını yeğlerdi.
Qu Moyu’nun sözleri tam olarak endişelendiği şeyle alakalıydı.
“Yani, normal ebeveynler gibi olabilir miyiz?”
Shen Dai kendi düşüncelerine dalmıştı. Gerçekliğe geri döndüğünde, Qu Moyu’nun yüzünün kendi yüzüne yaklaştığını gördü. Şaşkınlıkla başını çevirdiği anda Qu Moyu’nun öpücüğüyle karşılaştı.
“Mmm……”
Shen Dai bir eliyle Qu Moyu’nun göğsünü itti ve geri adım atmaya çalıştı ama Qu Moyu onu yeleğinden tuttu. Kalbi çılgınca atıyordu. Qu Moyu’nun feromon bezlerinin yaralandığı ve feromon salgılayamadığı gayet açıktı ancak abanozun soğuk ve baskın kokusunu alabiliyordu. Belki de abanoz kokusu iliklerine ve ruhuna derinden nüfuz etmişti. Qu Moyu onu kurtarmak için gökten indiği ve ona geçici bir işaret verdiği anda, ruhu abanozla işaretlenmişti. Geçici işaret kaybolmuş ya da kalıcı işaret silinmiş olsa da, Qu Moyu’nun feromonunun kokusunu asla unutmamıştı. Ne zaman bu kişiyle ilgili bir anısı tetiklense, kalbi tıpkı bir deniz gibi dalgalanıyordu.
Qu Moyu, Shen Dai’nin dudaklarını emdi ve alt dudağını ısırdı. Ona yapışıyor ve gitmesine izin vermiyordu. Shen Dai, Qu Moyu’nun onu sert bir şekilde ısırmayacağının farkındaydı ancak tehlikeden kaçma içgüdüsü yüzünden hareket etmeye cesaret edemiyordu. Böylece Qu Moyu hassas dudakları dişleriyle nazikçe ezdi ve dilinin ucunu Shen Dai’nin ağzında gezdirdi.
Shen Dai, kendi feromonunun biraz düzensiz olduğunu açıkça hissedebiliyordu. Alfa feromonları tarafından baştan çıkarılmamış olsa da, bu öpücüğün hormonlarını harekete geçirmesine şaşırmıştı. Qu Moyu’nun göğsünü okşadı; elleri ne hafif ne de çok ağırdı ama karşı tarafı uyarmaya çalıştığı barizdi.
Qu Moyu, Shen Dai’yi bıraktı. Ama yine de büyük elini sırtına koydu ve fısıldadı, “Ah Dai, Qiu Qiu ve ben ne zaman bir aile olabileceğiz?”
Qiu Qiu’yu araya katması oldukça kurnazcaydı, ancak Shen Dai buna karşı çıkamazdı çünkü aralarında sürekli bir bağ olacaktı. Başını eğdi ve gizlice Qiu Qiu’ya, dünyaya aşina olmayan bebeğine baktı. Minik bir bebek yetişkinlerin zihninden geçen binlerce düşünceyi nereden bilebilirdi ki? Bebekler sadece ebeveynlerinin yanında mutlu ve güvende olacaklarını biliyorlardı.
Qu Moyu’nun numarası bir hayli başarılı olmuştu. Qiu Qiu alfa babasını güvenip tamamen kabul ettiği için Shen Dai, sırf aralarında anlaşmazlık var diye Qiu Qiu’nun duygularını görmezden gelemezdi.
Shen Dai, Qu Moyu ile ne yapacağını bilmiyordu, “Gerçekten….gitmem lazım, polisi bekletemem.”
Qu Moyu yumuşak bir sesle cevapladı, “Ah Dai, seni zorlamayacağım. Ama benden kaçmana da izin vermeyeceğim. Bugün kısa bir sorumu yanıtlayabilir misin?”
“….Sorun nedir?”
“Kalbimi görebiliyor musun?”
Shen Dai’nin nefesi biraz ağırlaştı.
“Eğer göremiyorsan, görmen için daha çok çabalayacağım.”
“Bunu şimdi konuşmasak olur mu?” diyerek fısıldadı Shen Dai.
“Bu çok basit bir soru. Cevaplamak için ‘uygun’ bir zaman bulman gerekmiyor,” dedi Qu Moyu. Bu meselenin peşini kolay kolay bırakmayacakmış gibiydi. Işıldayan gözlerle Shen Dai’ye bakıyordu, “Yaptığım onca şeyden sonra bilmek istiyorum yalnızca, seni gerçekten sevdiğime inanıyor musun? Kızışma dönemini atlatmak ya da mükemmel bir varis için seni kullanmadığıma inanıyor musun? Bütün bunları sadece seni sevdiğim ve hayatımın geri kalanını seninle geçirmek istediğim için yaptım. Bu yüzden, kalbimi görebiliyor musun?”
Shen Dai’nin gözbebekleri titriyordu. Ağzını açıp tekrar kapattı. O sessiz geçen birkaç saniye içerisinde bir asır uzunluğunda bir mücadele yaşamış gibi görünüyordu. En nihayetinde derin bir nefes aldı. Gözlerindeki şaşkınlık yerini soğukkanlılığa bıraktı. Doğrudan Qu Moyu’nun gözlerinin içine baktı ve “Görebiliyorum,” dedi.
Qu Moyu’nun mücadelelerini, değişimlerini, tavizlerini ve fedakârlıklarını görmüştü. Bunların hepsi bu S-seviyesi alfanın daha önce hiç yapmadığı şeylerdi. Qu Moyu’nun ondan ne istediğinin bir önemi yoktu, Qu Moyu’nun ona karşı hisleri olduğuna inanıyordu. Çünkü en başta oldukça güçlü olan bu adam, hiçbir fedakârlık yapmadan onu boyun eğmeye zorlayabilirdi.
Yani, kalbini görmüştü.
Bir süre Qu Moyu’nun kalbi küt küt attı ve gözlerinde birden fazla duygu belirdi. O anda, güneşi görmenin sevincini ve duygusunu hissetti. Shen Dai’nin elini tuttu ve ardından dudaklarına götürerek öptü, “Teşekkür ederim.”
Shen Dai’nin gözleri parladı ve kalbi usulca titrerken çaresiz hissetti.
Qu Moyu durması gereken zamanın gayet farkındaydı. Bu yüzden yumuşak bir tonla, “Hadi git de işlerini hallet,” dedi.
Shen Dai ayağa kalktı, “Qiu Qiu…”
“Bırak biraz daha benimle kalsın.”
Shen Dai başını eğdi ve Qiu Qiu’nun alnını öptü, “Uslu ol.”
“Baş üstüne efendim,” dedi Qu Moyu gülümseyerek.”
Shen Dai, Qu Moyu’ya yandan bir bakış attı, ardından döndü ve hızla odadan çıktı.
―
Polis karakoluna giderken Shen Dai epey dalgındı. Zihni Qu Moyu’yla aralarında olanlarla doluydu. Bu yüzden ifade verirken ne söyleyeceğini düşünecek zamanı olmamıştı. Ama Qu Shen onun için bir senaryo yazmıştı ve You Xinghai ile Qu Chengchen’in hayatta kalması için bir yol bırakmıştı.
Shen Dai sonuçtan memnun değildi. Ama bunun tek başına Qu Shen’in kararı olmadığını biliyordu. Qu Moyu ve Qu ailesinin diğer bireyleriyle beraber bir karar almış olmalılardı. Büyük ihtimalle ticari kaygılar yüzündendi. Ayrıntılara hiç girmek istemiyordu. Bu kötü şeylerden bir an önce kurtulmak istiyordu. You Xinghai’ye gelince, onu mahkum etmek için yeterli kanıt yoktu. You Xinghai’nin artık Shen Dai’ye zarar verecek gücü de yoktu zaten, böylelikle Shen Dai çoktan amacına ulaşmıştı.
Qu Shen’in dediklerini baz alarak, avukatın da yardımıyla beraber Shen Dai ifadesini tamamladı.
Karakoldan çıktığında hava çoktan kararmıştı. Avukat, You Xinghai ve Qu Chengchen’in yakında kefaletle serbest bırakılacağını ve davanın soruşturmasında iş birliği yapmak için birkaç kez buraya gelmesi gerekeceğini söyledi. Ayrıca Shen Dai’den de şirketteki sözlerinde ve eylemlerinde dikkatli olmasını istedi.
Shen Dai alaycı bir şekilde, “Yani, yakında özgür olacaklar,” dedi.
Avukat temkinli bir şekilde yanıtladı, “Tamamen özgür olmayacaklar. Onlar için birçok kısıtlama var.”
Shen Dai o yağmurlu geceyi düşündü. Qu Chengchen’in çileden çıkmış ifadesi onu hem çok korkutmuş hem de içinde bir nefret uyandırmıştı. Ama yapabileceği hiçbir şey yoktu. Yalnızca Qu Chengchen’in hayatlarından uzak durmasını umuyordu.
Ertesi gün You Xinghai’nin kefaletle serbest bırakıldığı haberleri çıktı ve haberde Qu Chengchen’den bahsedilmedi. Görünüşe göre You Xinghai, halkın dikkatini başka yöne çekmek için atılan bir sis bombasıydı. Sonuçta, ne olursa olsun yerin kulağı vardı. Qu Chengchen’in kaza yaptığına dair söylentiler internette yayıldı ve halkla ilişkiler ekibi insanların dikkatini ona yönlendirdi.
Haberin çıkmasından kısa bir süre sonra Shen Dai, Shen Qin’den bir telefon aldı. Telefonun ahizesinden bile hızla değişen duygu durumları fark ediliyordu. Shen Dai’ye You Xinghai’nin neden dışarıda olduğunu sordu.
Shen Dai açıklama yaptı, “Kefaletle serbest bırakıldı ama dava henüz düşmüş değil….”
“Neden serbest kaldı? Seni ve Qiu Qiu’yu kaçırdı. Ayrıca Başkan Qu’yu feromon bezlerinden bıçakladı. Hapislerde çürümesi lazım onun. Gebermeyi hak ediyor!”
Shen Qin’in o sıradaki zihinsel durumu Shen Dai’nin başını ağrıtmıştı ama gerçekleri anlatamazdı, “Hapse girmeyi hak ediyor ama… bunları o yapmadı. O yüzden yeterli kanıt yok.”
Bu cümlelerden Shen Qin, “You Xinghai tüm bunları tek başına yapmadı” anlamını çıkarmıştı. Alçak sesle homurdandı, “Adamlarına mı yaptırdı? Bu canavar neden özgür kaldı?! Neden dışarı çıktı?! Nasıl oluyor da bu kadar çok suç işlemesine rağmen elini kolunu sallayarak dolaşabiliyor?!”
“Beni bir dinle….”
Shen Qin telefonu kapattı.
Shen Dai yorgunca iç çekti. You Xinghai’ye olan nefreti Shen Qin’e duyduğundan kat be kat fazlaydı ve Shen Qin’in de bu kadar öfkelenmesi şaşırtıcı değildi. You Xinghai’den intikam almak istememişti ama yine de bu ceza ikisi için de çok azdı. Gizlice You Xinghai’nin arkasından onu lanetlemekten başka yapabilecekleri bir şey yoktu.
―
Shen Dai şirketten bir süreliğine izin almıştı ve vaktinin çoğunu evden ziyade hastanede geçiriyordu.
Her gün gidip Qu Moyu’yu görme niyetinde değildi ama gitmezse Qu Moyu sürekli onu aramaya ve mesaj göndermeye devam edecekti. Bazen canı yanıyormuş gibi zavallı bir halde görünüyordu. Zaman zaman da Qiu Qiu’yu bahane ediyordu ve onunla görüşmek için elinden geleni yapıyordu. Görüştüklerinde de Qu Moyu onu bırakmamak için elinden geleni yapıyordu. Bu yüzden sık sık zaman konusunda Qu Moyu’yla pazarlığa tutuşuyor, kalan vaktinde de büyükannesini görüyordu.
Büyükannesinin ölmekte olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kalmıştı. Bu yüzden onunla birkaç kelime konuşacak olsa da, uyandığında hep büyükannesinin yanında oluyordu.
Qu Moyu hastaneden taburcu olmadan önceki gece, Shen Dai telefonunun çalmasıyla uykusundan uyandı. Vücudu sanki bu aramayı bekliyormuş gibi tepki vermiş ve gözlerini açmıştı. Telefonu eline aldığında ekranda Shen Qin’in adını gördü ve o anda yüreği ağzına geldi.
Titreyen parmaklarıyla yeşil düğmeye bastı.
“Çabuk hastaneye gel,” dedi Shen Qin ağlayarak.
ÇN: Işıklar içinde uyu büyükannesi….