Cennet insanı sevdiği birinden ayırdığında, herkes yaşam ve ölümün anlamını düşünmek zorunda kalırdı. Ölümden sonraki hayatla beraber bu ayrılığın acısını hafifletmeye çalışırdı.
Shen Dai, büyükbabası öldüğünde hastanenin merdivenlerinde oturarak acı acı ağladığı o günü anımsadı. O zamanlar yalnızca büyükbabasının bu hayattan göçüp gidişine değil de, ailesinin karşılaştığı zorluklara da içlenmişti. Gelecekte maruz kalacağı yüklerden ötürü ağlıyordu.
Neredeyse on yıl sonra, yaşı büyümüş olsa ve deneyim kazanmış olsa da aklında hala aynı sorular vardı. Ama artık o soruların cevaplanmasına gerek de yoktu. Ne de olsa zaman her şeyin ilacıydı.
Shen Qin durmadan ağlarken, Shen Dai’nin ilk tepkisi hissizlik olmuştu. Sanki bin kere aynı senaryoyu yaşamış gibi büyükannesinin öldüğü gerçeğini sakince kabul etti. Doktorlara ve hemşirelere teşekkür etti ancak büyükannesini son kez görerek onunla vedalaşmadı. Bunun sebebi büyükannesi her uyandığında onunla vedalaşıyor olmasıydı.
Qu Moyu bir hastane kıyafeti giyiyordu ve sessizce Shen Dai’nin yanında duruyordu.
Shen Dai ölüm belgesini çıkarttırmıştı. Uykulu mu, aç mı yoksa yorgun mu olduğunu bilmiyordu. Kısacası kendini pek iyi hissetmiyordu. Bu yüzden dinlenmek için bir sandalyeye oturdu. Aniden biri ona bir fincan çay uzattı ve Shen Dai afallayıp kaldı. Sanki o anda kendi dünyasından çıkmış gibiydi. Başını çevirdiğinde çayı uzatanın Qu Moyu olduğunu gördü.
“Ah Dai, iyi misin?” diye sordu Qu Moyu endişeli bir şekilde. Shen Dai’yle büyükannesi arasındaki ilişkinin çok derin olduğunu ve bu dünyada Shen Dai’nin en çok büyükannesine güvendiğini biliyordu. Lakin Shen Dai şu anda anormal derecede sakin davranıyordu.
Shen Dai çayı alıp bir yudum aldı. Ilık ve güzel kokulu sıvı boğazdan mideye aktı ve hemen tüm vücudu ısındı, “Büyükannem beş-altı yıldır hastaydı. Bugünün geleceğini biliyordum ve kendimi hazırlamıştım.”
“Onunla ilgilenmek için elinden geleni yaptın ve en iyi tedaviyi almasını sağladın. Maalesef büyükannenin hastalığının tedavisi yoktu. Bunun paranın olup olmamasıyla hiçbir ilgisi yok.”
Shen Dai, “Biliyorum,” dedi.
Qu Moyu kaşlarını çattı ve Shen Dai’ye baktı, “Ağlamak istiyorsan kendini tutma.”
Shen Dai elindeki ölüm belgesine baktı, bir süre sessiz kaldı ve ardından karşılık verdi, “Hala yapmam gereken çok şey var. Shen Qin’e bakmam gerekiyor. Çocukluğundan beri fazla şımarık büyüdüğünden elinden pek iş gelmez. Kendi kendine bakmak dışında fazla bir becerisi yoktur. Bir şey olduğunda hep ağlar….Ama ben gittiğimde büyükanneme çok iyi bakmıştı.”
“Senin için ben halledeyim, olur mu?” dedi Qu Moyu ve nazikçe Shen Dai’nin başına dokundu, “Çok yoruldun, hadi eve gidip biraz dinlen.”
Shen Dai başını iki yana salladı, “Her şeyi kendim halledeceğim. Büyükannemin tüm bilgileri bende. Öğleden sonra asayiş bürosuna gitmem ve cenaze salonuyla iletişime geçmem gerekiyor. Yapılacak çok şey var. Bunlar onun için yapabileceğim son şeyler.”
“Ah Dai,” dedi Qu Moyu, elini Shen Dai’nin yanaklarına doğru götürdü ve başını kendisine doğru çevirerek ona şefkatle baktı, “Ah Dai, bana güvenebilirsin. Yalnız değilsin ve her şeyle tek başına yüzleşmene gerek yok. Bunu aklından çıkarma, olur mu?”
Shen Dai başını salladı.
Qu Moyu eğildi ve Shen Dai’nin saçlarını öptü.
Shen Dai onun bedenindeki ilaç kokusunu aldı ve mavi-beyaz renklerinde bir hastane kıyafeti giydiğini gördü. Aniden Qu Moyu’nun yarasını hatırladı, “Kalkmanda bir sorun yok mu?”
“Yarın taburcu olacağım,” dedi Qu Moyu ve ensesine dokundu, “Yara iyileşti.” Bunu söylerken ifadesi pek de rahat değildi ve oldukça yalnız görünüyordu.
“Feromon bezlerin…..”
“Zaman alacak. Yavaş yavaş iyileşmek için tedavi ve rehabilitasyon almam gerekiyor,” dedi Qu Moyu omuzlarını silkerek, “Endişelenme. Kesinlikle iyileşeceğim.”
Shen Dai, Qu Moyu’ya baktı, “Pekâlâ, iyileşeceğine inanıyorum.”
“Niye?”
“Çünkü sen… yapmak istediğini her zaman başarıyorsun.”
“Çoğunlukla, evet,” dedi Qu Moyu ve gülümseyerek Shen Dai’ye baktı, “Ama sen bir istisnasın.”
Shen Dai başını eğdi.
“Şoförden seni eve götürmesini isteyeceğim. Böylesi senin için daha uygun,” dedi Qu Moyu ve Shen Dai’nin konuşmasını beklemeden devam etti, “Qiu Qiu evde hala seni bekliyor. Zaman kazanmak istersin, değil mi?”
“…..Tamam, teşekkür ederim.”
―
Büyükannesinin ölümünden sonraki günlerde, Shen Dai tarif edilemez bir durumdaydı. Cenaze işleriyle sakin bir şekilde ilgilenmişti. Büyükbabasının cenazesinden tecrübeli olduğundan sorunsuzca her şey tamamlanmıştı. Ama ne söylerse ya da ne yaparsa yapsın dünyadan kopmuş gibiydi. Sanki….ruhu süzülürken bedeni hareket ediyordu. Etrafında şeffaf bir duvar varmış da dünyada olmasına rağmen dünyadan ayrıymış gibiydi.
Bu süre zarfında dış dünyayla ilgilenecek enerjisi de yoktu zaten. Ancak Qu Moyu’nun hastaneden taburcu olduğu gün şirkete gittiğini ve söylentileri ortadan kaldırmak için sağlıklı olduğunu göstermeye çalıştığını biliyordu. Neyse ki, feromon çıkartmaları epey işe yarıyordu. Yakın olmadığı sürece kimse onun feromonlarının olmadığını anlamazdı. Qu Moyu’nun dönüşü, Qu Chengchen meselesinin de çözülmesi gerektiği anlamına geliyordu.
Shen Dai artık You Xinghai ve Qu Chengchen’e ne olacağını önemsemiyordu. En azından şimdilik hiçbir şeyi düşünmek istemiyordu. Yalnızca büyükannesinin cenazesine odaklanıyordu.
Cenaze günü yağmur hafif hafif çiseliyordu.
Shen Dai kucağında Qiu Qiu’yu tutarken Shen Qin, annesinin fotoğrafını taşıyordu.
Herkes bebeklerin böyle ortamlara getirilmemesi gerektiğini, bunun hem sağlıksız olduğunu hem de şansızlık getireceğini düşünürdü. Fakat Shen Dai aynı fikirde değildi. Qiu Qiu büyüdüğünde, büyükannesini hatırlamayacaktı. Ama yine de Qiu Qiu, babasını yetiştiren bu kişiyi son yolculuğuna uğurlamış olacaktı.
Qu Moyu’nun cenaze törenine katılması için resmi bir bağı yoktu ama yine de katılmıştı. Shen Dai cenaze salonundan çıktığı anda Qu Moyu’nun siyah uzun bir kaşe ceket giyerken elinde bir şemsiye tuttuğunu gördü. Uzun zamandır yağmurun altında bekliyor gibiydi.
Hava bulutluydu; etraf karanlık ve sessizdi. Şimdiye dek Shen Dai hiç ağlamamıştı ve nasıl hissettiğini tarif edemiyordu.
Shen Dai, Qu Moyu’ya doğru yürüdü, “Neden buradasın?”
“Yanında olmak için geldim. Senin için yapabileceğim bir şey var mı?”
Shen Dai, Qu Moyu’nun kıyafetlerine doğru uzanmaya çalışan Qiu Qiu’ya baktı, “Qiu Qiu’yu alıp eve götürür müsün? Taziye vermeye gelen birkaç akrabam daha var.” Ardından bir eliyle Qu Moyu’nun şemsiyesini aldı.
Qu Moyu ona cevap vermedi ve Qiu Qiu’yu da almadı. Sadece Shen Dai’ye baktı. Gözleri o yüzdeki duyguları arıyordu ama Shen Dai kaşlarını bile çatmamıştı.
Shen Dai de Qu Moyu’ya baktı. Kalbinde anlaşılmaz bir titreme vardı.
İkisi de sessizliğe gömülmüştü.
Qu Moyu aniden ceketinin düğmelerini açtı ve hem Shen Dai’yi hem de Qiu Qiu’yu ceketinin içine sardı.
Shen Dai sadece beyaz bir gömlek giyiyordu ve serin bir rüzgar esiyordu. Qu Moyu’nun göğsünden gelen sıcaklığı hissedene kadar havanın soğuk olduğunu fark etmemişti.
Tüylerinin diken diken olduğunu bile anlamamıştı. Qu Moyu’nun kollarının arası onun için dünyadaki en güvenli yer gibi görünüyordu.
Shen Dai uzun bir süre afallayıp kaldıktan sonra ağlıyor olduğunu fark etti. Gözyaşları yanaklarından aşağı doğru süzülmeye devam ediyordu. Kıyafetlerini ıslatan gözyaşları görüşünü bulanıklaştırdı. Havadan hafifçe yağan yağmur nasıl olur da kalbine şiddetli bir şekilde yağıyordu ki?
Qu Moyu, Shen Dai’nin alnını öptü ve ailesini sarıp sarmaladı, “Sevgilim, hala Qiu Qiu’ya sahipsin. Ve bana da.”
Qiu Qiu babasının söylediklerini anlamış gibi hareket ederek yumuşak bir şekilde bir “Mm,” sesi çıkardı.
Shen Dai, Qu Moyu’nun kollarına yaslandı ve gözlerini kapadı. Bu kişi bir zamanlar karanlıkta ona ışık olmuş, ardından da tekrar karanlığa itmişti. Lakin en sonunda ellerini sımsıkı tutan ve onu sıcak bir şekilde kucaklayan yine aynı kişiydi.
Bundan sonra kaderin neler getireceğini kestiremiyordu. İster zirveye çıksın ister alçalsın, ister mutlu ister üzgün olsun, ister bir şeylere sahip olsun isterse de yoksun kalsın, ister umutlu olsun isterse de ızdırap çekecek olsun, hayatına kaldığı yerden devam edecekti. Gelecekte neyle karşı karşıya kalacağını bilmiyordu ama Qu Moyu ile sonsuza dek birbirlerine bağlandıklarını hissediyordu.
En nihayetinde kendisini yetiştiren büyükannesinin vefatını kabullendiği anda, Qiu Qiu’ya ve….ona sahip olduğu için minnettardı.
―
Birkaç gün sonra Shen Qin aradı ve Shen Dai’den büyükannesinin eşyalarını toplayacaklarını söyleyerek eve gitmesini istedi.
Büyükannesi geride Shen Dai’nin çocukluk anılarına eşlik eden pek çok eşya bırakmıştı. Başlangıçta kendisine biraz zaman tanımak niyetindeydi ve bu anılarla bu kadar çabuk yüzleşmek istemiyordu. Ama Shen Qin’in o evde yaşamaya devam edip edemeyeceğini öğrenmek için kendisini çağırmış olduğunu biliyordu. Böylece bir müddet tereddüt ettikten sonra eve gitti.
Beklenmedik bir şekilde, Shen Qin gelecekten bahsetmemiş ve yalnızca annesinin eşyalarını toplamıştı. İkisinin de anısı olan bir eşyayı eline aldığında, o anılardan bahsediyordu.
Shen Dai ilk başta oralı olmuyordu. Çünkü bir şeyler görmek ve büyükannesini düşünmek çok acı vericiydi. Ama sonunda, o ve Shen Qin birlikte geçmişe gitmişlerdi. Sonuçta büyükannesinin hatırasını bu anıları yad ederek sürdürebilirdi. Shen Qin’e karşı çok fazla kin beslemesine rağmen, Shen Qin dünyada bu anıları onunla paylaşabilen tek kişiydi.
Büyükannesinin pek çok eşyası vardı. Bazılarını toplayıp kaldırmışlardı ve kalanları da başka bir gün halledeceklerdi.
Shen Dai oradan ayrılmadan önce Shen Qin üzgün bir şekilde şunları söyledi, “Büyükbaban vefat ettiğinde ben orada değildim. Büyükanneni son yolculuğuna uğurlayarak bunu telafi etmiş oldum. Hayatımda birçok hata yaptım ve birçok insanı incittim. Seninle tamamen farklı bir hayatımız olduğu için mutluyum.”
Shen Dai derince iç çekti, “Hayatının geri kalanını iyi yaşa. Büyükannem ve büyükbabam da öyle isterdi.”
Shen Qin gülümsedi, “Tamam.”
―
Ertesi sabah, Shen Dai, Qu Moyu’dan Shen Qin’le ilgili bir telefon aldı.
“…Ne yapmış ― ????” dedi Shen Dai. Duyduğu şeye inanamıyordu.
“Shen Qin, karakola giderken You Xinghai’ye saldırmış ve onu feromon bezlerinden bıçaklamış.”
Shen Dai’nin bir süre beyni bulandı.