Bir sürelik izinden sonra Shen Dai Araştırma Enstitüsü’ne döndüğünde, meslektaşlarının tavırlarının gayet rahat olduğunu gördü. Shen Dai aslında cenaze izni almış olsa da, herkes onun bu dönemde “ortadan kaybolma sebebinin” Qu Chengchen hakkındaki söylenti ile ilgili olduğunu tahmin edebiliyordu. Fakat “Qu Chengchen” adını şirkette anmak artık yasaktı. Kimsenin ondan bahsetmesine izin verilmiyordu.
Shen Dai onlarla yüzleşmek için kendisini hazırlamıştı ve doğal olarak hiçbir şey olmamış gibi işinin başına geri dönmüştü. Profesör Liu Xi’nin tavsiyelerine uyarak tezini birçok kez revize etmişti ve sonunda birkaç gün önce tezi onaylanmıştı. Cheng Zimei’yle tezini hangi dergiye göndereceği konusunda görüşmek istiyordu. Cheng Zimei’nin Boston’da tanınmış bir akademik dergide çalışan bir arkadaşı vardı. Birkaç eleştirmenin tezini analiz etmesinde yardımcı olabilirdi.
Shen Dai bir makale göndermeyi düşündüğü anda hem duygusal hem de endişeli hissetti. Eğer tezini yayınlamayı başarırsa, başvuru için tüm koşulları yerine getirmiş olacaktı.
HKBTÜ’nün nadir toprak bölümü Çin’de ilk sırada yer alıyordu ve doktora başvurusu için gerekli şartlar çok katıydı. Hedeflerinden biri otuz yaşından önce doktora yapmaktı. Henüz otuz yaşında olmasa da, belirlediği şekilde ilerleyememişti ve planlarının gerisinde kalmıştı. Gelgelelim, son iki yılda olan birçok şeyden sonra artık Qiu Qiu vardı ve tezini tamamlayabildiği için hala çok şanslıydı.
Cheng Zimei, Shen Dai’yi bir video konferans aracılığıyla arkadaşıyla tanıştırdı. Tezini bitirdiği için üçünün değiş tokuş edecek çok fazla bilgisi vardı.
Toplantının ardından sıra öğle yemeği molasına gelmişti. Cheng Zimei üst üste iki kez esnedi, “Hadi yemeğe gidelim. Kafeteryamız artık üst düzey ve genel merkezden birçok meslektaşımız da buraya gelip yemek yemeyi seviyor. En lezzetli yemekleri alabilmek için erkenden gitmeliyiz. Yoksa bize tatlı patates ve buharda pişmiş domuz eti kalmaz.”
“Sahiden de o kadar leziz mi? Bugünden beri bunu ikinci söyleyişin.”
“Acayip lezzetli! Veliaht Prens tarafından işe alınan şef, şu anda etraftaki birçok popüler restoranın şeflerinden daha iyi,” dedi Cheng Zimei, Shen Dai’nin koluna sarıldı ve abartıyla anlatırken kolunu sarstı, “Hepsi senin varlıklı ve asil ışığın sayesinde. Vay canına.”
Shen Dai çaresizce gülümsedi.
İkisi tam kafeteryanın kapısına yeni yürümüşlerdi ki, Shen Dai’nin telefonu çaldı. Arayan Cheng Ruoze’ydi.
Shen Dai, Cheng Ruoze’nin onu arama sebebinin Qu Moyu olduğunu biliyordu. Bir süre tereddüt ettikten sonra telefonu yanıtladı, “Alo, Asistan Cheng?”
“Mühendis Shen, yemek yedin mi? Başkan Qu’nun sana sormak istediği bir şey var. Bu yüzden oraya gelmemi istedi….”
“Yedim,” dedi Shen Dai çabucak.
“Şey….” dedi Cheng Ruoze, sesi biraz utanmış gibiydi.
Cheng Zimei, dirseğiyle Shen Dai’ye hafifçe vurdu ve kapıya bakmasını işaret etti.
Telefon Cheng Ruoze’nin kulağındaydı ve belli ki Araştırma Enstitüsü’nün kapısına yeni adım atmıştı. Çok yakın olmasalar da birbirlerini net bir şekilde görebiliyorlardı.
Shen Dai telefonu kapattı ve iç çekti, “Zimei, sen gidip tek başına ye.”
―
“Başkan Qu çok rahatsız olduğunu ve seni görmek istediğini söyledi. Bu yüzden gelip seni almamı istedi,” dedi Cheng Ruoze ve hafifçe öksürdü.
“Neyi var?”
“Bilmiyorum. Sadece seni görmek istediğini söyledi,” dedi Cheng Ruoze, “Şu anda ofisinde.”
Shen Dai asansördeki sayıların hızla değişmesini izlerken Qu Moyu’yu görmek için bu asansöre ilk binişini hatırladı. Cheng Ruoze onu özel asansörden almıştı ve neden oraya gittiğini bilmiyordu. Sanki o günü tekrar yaşıyormuş gibiydi. Sonrasında olanları düşünen Shen Dai, gizlice iç geçirdi.
Cheng Ruoze de aynı şeyi düşünmüş olacak ki, usulca gülümsedi, “Mühendis Shen, hatırlıyor musun? Başkan Qu’yla ilk tanıştığında seni yine bu asansöre bindirmiştim.”
“Evet,” dedi Shen Dai. Ancak içinden sessizce bunun ilk tanışmaları olmadığını söyledi. Beş yıl önce Qu Moyu onu laboratuvarda geçici olarak işaretlediğinde, Cheng Ruoze henüz mezun bile olmamıştı.
“Seni ilk gördüğümde çok şaşırmıştım. Sen kıdemli bir mühendissin ve uzun boylusun. İlk bakışta omegaya hiç benzemiyorsun,” dedi Cheng Ruoze gülümseyerek, “Mizacın sahiden de benzersiz.” O kısacık anda kalbinin çarpışını düşünmeden edemiyordu. Bu omeganın patronuyla evleneceğini biliyor olmasaydı, muhtemelen onu asla kaçırmazdı. Aslında her zaman bu omeganın son derece disiplinli, mantıklı ve acımasız patronunun kalbinde bir şeyler bırakacağına dair bir his vardı. Yine de bu omeganın her şeyi alt üst edeceğini hiç düşünmemişti.
“Teşekkür ederim,” diyerek iç çekti Shen Dai, “Neredeyse iki yıl oldu.”
Önünde tekrar açılan ağır abanoz kapıya baktığında Qu Moyu ile görüşmenin gerginliği ve çekingenliği gitmişti. Birden Qu Moyu’dan artık o kadar da korkmadığını fark etti. Aslında omegaların alfalara duyduğu korku, özellikle de S-seviyesi bir alfaya karşı duydukları korku, tek başına üstesinden gelebilecekleri bir şey değildi. Tıpkı bir insanın farelerden korkması gibiydi. Bu korku her ne kadar psikolojik olsa da, alfalar omegalardan daha güçlüydü ve feromonları da güçlü bir silahtı. Dolayısıyla böyle bir korku, insanın hem zihnine hem de bedenine karşı koyamadığı bir baskı yapıyordu.
Lakin şimdi durum farklıydı; Qu Moyu kalbindeki korkuyu dağıtmak için bir hayli çaba gösteriyordu.
Qu Moyu koltukta sırt üstü yatıyordu. Uzun bacakları kanepeden aşağı sarkıyordu ve dar kumaş pantolonun üzerinden baldırlarındaki kaslar belli belirsiz şekilde belli oluyordu. Bir eliyle alnını kapatıyordu ve epey rahatsız görünüyordu.
“Başkan Qu,” diyerek yumuşak bir şekilde seslendi Cheng Ruoze.
Qu Moyu, Shen Dai’yi görmek için başını çevirdi, elini ona doğru uzattı ve fısıldadı, “Ah Dai.”
“Neyin var?” dedi Shen Dai ve ona doğru yürüdü.
“Sabah bir toplantım vardı. O kadar sinirliydim ki başım ağrıyordu ve hiç mecalim yoktu,” dedi Qu Moyu. Beti benzi atmış haldeydi. Shen Dai’nin elini tuttu ve gözlerini kısarak Cheng Ruoze’ye baktı, “Sen çıkabilirsin.”
Cheng Ruoze ihtiyatlı bir şekilde hemen odadan tüydü.
“Ne oldu?” dedi Shen Dai, Qu Moyu’nun halini gördüğünde rol yapmadığını anlamıştı.
“Qu Chengchen yüzünden birçok şey berbat durumda,” dedi Qu Moyu iç çekerek, “Feromon bezlerim yaralandığından beri çok güçsüz hissediyorum ve sürekli kilo kaybediyorum. Doktor şu anki tüm rahatsızlıklarımın feromon eksikliğinden kaynaklandığını söyledi.”
“Madem öyle, neden eve gidip dinlenmiyorsun?”
“Olmaz, öğleden sonra yapacak çok fazla işim var,” dedi Qu Moyu, gözlerini kırpıştırdı ve Shen Dai’ye baktı, “Ah Dai, bana yardım eder misin?”
“…….Sana nasıl yardım edebilirim ki?”
“Önce otur,” dedi Qu Moyu ve ayaklarının dibindeki yün halıyı işaret etti.
Shen Dai oturdu.
“Yaklaş.”
“…….”
“Yaklaş.”
Shen Dai ona doğru ilerledi.
Qu Moyu parmaklarını Shen Dai’nin parmaklarına kenetledi. Ardından Shen Dai’ye bakmak için başını çevirdi; gözleri ve sesi nazikti, “Ah Dai, doktor sadece senin feromon bezlerimi uyarabileceğini ve iyileşmeme yardım edebileceğini söyledi. Aksi takdirde vücudum daha da kötüleşecek. Daha önce hiç bu kadar bitkin hissetmemiştim.”
Shen Dai dudaklarını büzdü, “Feromon bezlerini nasıl ‘uyarmamı’ istiyorsun?” Abartılı bir talepte bulunursa oradan kalkıp gidecekti. Qu Moyu’ya yardım etmek istemediğinden değildi. Qu Moyu’nun iyileşmesini umut ediyordu. Lakin Qu Moyu’nun onu kandırmaya çalışıp çalışmadığına dair bazı şüpheleri vardı.
“Benim için biraz feromon salgıla,” dedi Qu Moyu. Shen Dai’ye dikkatle bakıyordu, gözleri şefkat ve beklentiyle doluydu, “Kokunu çok özledim.”
Harika bir görünüme sahip olan Qu Moyu ona böyle bakarken, sakin kalması çok zordu. Shen Dai kalbinin titrediğini hissediyordu. Qu Moyu’nun eline kenetlenmiş olan eli sanki elektrik çarpmışçasına uyuşmuştu. Bu, düşündüğü gibi abartılı bir talep değildi. Ondan sadece biraz feromon salgılamasını istemişti……
Shen Dai başıyla onayladı, “Tamam.”
Qu Moyu’nun yüzünde hemen mutlu bir ifade belirdi. Shen Dai’nin elini tuttu ve onu kendisine doğru çekti. Shen Dai’nin omuzları zaten kanepeye bastırılmıştı ve her an kucaklanıp öpülebileceği mesafedeydi.
Shen Dai, Qu Moyu için yatıştırıcı bir feromon salgıladı, “Gözlerini kapatıp biraz rahatlayabilirsin.”
“Ama sana bakmak istiyorum,” dedi Qu Moyu. Çok tatlı bir şekilde gülümsüyordu, “Seni yanımda görmek beni daha çok rahatlatıyor.”
Shen Dai aniden yüzünün alev aldığını hissetti.
Qu Moyu sessizce diğer elini uzattı ve göz açıp kapayıncaya dek Shen Dai’nin feromon çıkartmasını söküp attı.
Shen Dai bir an afallayıp kaldı.
Shen Dai itiraz edemeden Qu Moyu çoktan yan dönmüş, kollarını Shen Dai’nin omuzlarına dolamış, yüzünü boynuna gömmüştü ve baştan çıkarıcı Gecenin Kraliçesi Çiçeği kokusunu ciğerlerine çekmişti. O kokuyu alır almaz da gözlerinde hemen bir sarhoşluk ifadesi belirmişti.
Shen Dai, Qu Moyu’nun bu durumdan faydalanacağını bilerek dişlerini gıcırdattı. Ama yapabileceği hiçbir şey yoktu.
“Çok güzel kokuyor, benim bebeğim çok güzel kokuyor,” diyerek hafifçe fısıldadı Qu Moyu, “Bu mis kokulu feromon benimkine karışmalı ki, başkaları koklayamasın.”
“Şimdi iyi misin?” dedi Shen Dai. Birden içine kandırılmış olduğuna dair bir his doğmuştu.
“Hayır, değilim. Sensiz nasıl iyi olabilirim ki?” dedi Qu Moyu yakınarak. Aniden gücü tükenmiş gibi kanepeden kayarak yere indi ve Shen Dai’nin üzerine düşerek onu yün halıya bastırdı.
Shen Dai üstündeki ağır bedeni itemiyordu, “Qu Moyu, ileri gitme!”
“Ama senin feromonuna ihtiyacım var,” dedi Qu Moyu. Burnunun ucu onu kokluyormuş gibi Shen Dai’nin boynunda, kulağında ve çenesinde geziniyordu ama aslında birkaç kez gizlice onun yumuşak tenine öpücük kondurmuştu, “Sana ihtiyacım var.”
“Sen…..”
Qu Moyu, Shen Dai’nin dudaklarını öptü.
Alt dudağını emiyor ve hafifçe ısırıyordu. Bir yandan da dudaklarını sertçe yağmalıyordu. Bir süre sonra dilini önce dişlerine ardından da onun diline doladı. Dudakları ve dişleri arasında ileri geri gelen yumuşak dudakların tadına baktı. Nefesleri birbirine karışırken en yumuşak organlarıyla en sert şekilde öpüşüyorlardı. Bedenlerindeki özel bölgeler de birbirine kaynaşıyormuş gibiydi. Aynı derecede sıcak, yapışkan ve şehvetli olan bu agresif öpücük, sevişmenin başka bir şekliydi adeta. Qu Moyu başlangıçta ondan yalnızca bir öpücük çalmak niyetindeydi; fakat bu öpüşme ikisini de bir zevk dalgasına sürüklemenin eşiğindeydi.
Bunlar birçok zorluktan geçmiş ama yine de birbirleri için çırpınan iki kalpti. Bunlar bir zamanlar işaretlenmiş ve birbirine bağlanmış iki bedendi. Birbirlerine duydukları arzuyu ne kadar bastırırlarsa, bu arzu o denli güçleniyordu.
Drama queen Moyu