Shen Dai işten çıktığında, Qu Moyu’nun ofisinin dışında olduğunu görünce hiç şaşırmamıştı. Hem de daha öğleyin özel hayatını şirkete taşımayacağına “söz vermiş” olmasına rağmen. Bu S-seviyesi alfanın her zaman kendi stratejileri vardı ve ufak tefek şeylerle tatmin olmazdı.
Shen Dai eşyalarını topladı ve sırt çantasını alarak yürüdü, “Daha öğlen söz vermemiş miydin….”
“Ama seni işten almak özel hayatımı şirkete taşımak sayılmaz ki,” dedi Qu Moyu sakince, “Sıradan çiftler de böyle şeyler yapıyor.”
“Sen bu şirketin patronusun. Aynı şey mi sence?” dedi Shen Dai. Gözleriyle etrafı süzüyordu lakin enstitüdeki meslektaşları çoktan buna alışmışlardı. Hatta rahatsız olmak şöyle dursun, hiçbir şey görmemiş gibilerdi.
“Patronlar da insandır. Aşık olabilir, evlenebilir ve çocuk yapabilirler,” dedi Qu Moyu, Shen Dai’nin sırt çantasını aldı ve diğer eliyle de onun elini tuttu, “İkimiz de işimizle çok meşgulüz ve işten sonra çok az vaktimiz oluyor. Yani birbirimizle mümkün olduğunca vakit geçirmeliyiz, bu arada benimle ne zaman evleneceksin?”
“Kendim taşırım,” dedi Shen Dai. Yıllardır kullandığı siyah sırt çantası Qu Moyu’nun pahalı, özel dikim takım elbisesiyle abes bir görüntü oluşturuyordu.
“Olmaz,” dedi Qu Moyu gülümseyerek, “Şirketin verdiği çantayı bu kadar uzun süre kullanacağını bilseydim daha iyi olanı seçerdim.”
“O zamanlar şirkette değildin,” dedi Shen Dai ve elini uzattı, “Bana ver. Sana zaten hiç yakışmıyor.”
“Bana sadece sen yakışıyorsun,” dedi Qu Moyu ve onu elinden tutarak dışarı çıkardı.
Shen Dai, kalabalığın içinde Qu Moyu’ya bu denli yakın olmaya hala alışamamıştı. Her santiminin Qu ailesine ait olduğu bu zeminde yürürken, hep yanlış bir şey yapıyormuş gibi hissediyordu.
İkisi Araştırma Enstitüsü’nden çıktılar. Shen Dai, Qu Moyu’nun arabasını yolun kenarına park ettiğini gördü ve dedi ki, “Sen evine gidebilirsin. Ben biraz yürümek istiyorum. Zaten on beş dakika sonra evde oluyorum, böylece her gün egzersiz yapmış olacağım.”
“Tamam,” dedi Qu Moyu, arabadan inen Lao Wu’ya baktı ve bağırdı, “Sen gidebilirsin, ben eve kadar ona eşlik edeceğim.”
“…..”
Qu Moyu gülümseyerek Shen Dai’ye baktı, “Hadi, birlikte gidelim.”
İkisi el ele tutuşarak apartmana doğru yürüdüler. Bu, sıradan bir yoldu; soldan arabalar geçiyordu ve sağ tarafta da dükkanlar vardı. Yüksek binaların arasından gün batımı seyredilebiliyordu. Yoldan geçen insanlar ara sıra Qu Moyu’nun görünüşüne hayran hayran bakakalıyordu. Fakat şirket dışındayken çok fazla insan onlara bakmıyordu, çünkü el ele tutuşarak yürüyen bir çift görmek pek de yabancı bir manzara değildi. Milyonlarca insanlardan bir farkları yoktu en nihayetinde.
Qu Moyu, Shen Dai’ye o gün neler yaptığını sordu ve Shen Dai ona tezini yayınlama meselesini anlattı. Cheng Zimei’nin bir arkadaşının tezini yayınlamada yardım edeceğini söyledi. Qu Moyu ona yardıma ihtiyacı olup olmadığını sorduğunda “Hayır,” karşılığını verdi ve ardından ikisi projeler hakkında sohbet etti.
Shen Dai süpermarketin önünden geçerken bir şeyler almak için içeri girmek istedi.
“Neye ihtiyacın var? Heng Amca’ya söylersen ne gerekiyorsa alması için birini gönderir.”
“Sadece biraz sebze ve ıvır zıvır birkaç şey alacağım,” dedi Shen Dai çaresizce, “Böyle küçük şeyler için insanları mı çağıracaksın, Genç Efendi?”
Qu Moyu güldü, “Benimle alay etme, sadece senin daha rahat bir hayat yaşamanı istiyorum.”
“Hayatım artık çok rahat. Bir çocuğum var, şirketin yakınında yaşıyorum ve evde bana yemek yapacak biri var. Ben hayatımdan gayet memnunum,” dedi Shen Dai ve Qu Moyu’ya baktı, “Artık benimle çok fazla ilgilenmene gerek yok. Normale yakın bir hayatın… benim için daha uygun olduğunu hissediyorum. Ayrıca Qiu Qiu’nun da özgür bir ortamda büyüyebilmesini umuyorum.”
“Tamam, sen nasıl istersen. Hadi, beraber gidelim o halde.”
Shen Dai süpermarkete girdi. Sabah yaptığı listeye göre biraz sebze ve et, ayrıca bir paket akide şekeri ve bir şişe tuvalet temizleyicisi alacaktı. Listedeki şeyleri bulmaya çalışırken alışveriş arabasını iterek reyonların arasından geçiyorlardı. Qu Moyu ilk kez bir süpermarkete girmiş gibi görünüyordu. Her şey onun için çok yeniydi ve alışveriş arabasına bir sürü şeyi tıkıştırmıştı.
“Bunu neden aldın? Bu paspasın başlığı evdeki paspasla uyuşmuyor.”
“Ah, temizlik bezi olduğunu düşünmüştüm,” dedi Qu Moyu ve tuhaf görünümlü bir şeyi eline aldı, “Peki bu nedir?”
“Akıllı paspas,” dedi Shen Dai. Aralıksız gülüyordu, “Hiç tecrüben yok mu, daha önce süpermarkete gitmedin mi?”
“Gitmiştim. Ama çocukken.”
“Peki yurtdışında okurken ne yaptın? Kendi ihtiyaçlarını kendin almadın mı?”
“Lan Teyze bana eşlik etmesi için birkaç kişiyi göndermişti,” dedi Qu Moyu ve ellerini iki yana açtı, “Zamanım ders çalışmak ve sosyalleşmek için harcamıştım. Altı yıllık lisans ve yüksek lisans eğitimimi iki buçuk yılda tamamladım sonuçta.”
Shen Dai, Qu Moyu’ya tasavvur edilemez bir bakış attı.
“Ki bu gayet normal,” dedi Qu Moyu doğal bir tavırla, “İnsan ömrü sınırlıdır, zamanını daha önemli şeylere harcamalıdır.”
“Lüzumsuz şeyleri alma,” dedi Shen Dai ve iç çekerken akıllı paspası yerine koydu, “Qiu Qiu’yla oynayacak enerjim kalmadı.”
“Sorun değil ben ilgilenirim, S-seviyesi alfalar olarak bizler kolay kolay yorulmayız. Hatta yalnızca dört saatlik uyku bile yeterlidir,” dedi Qu Moyu ve aniden bir şeyi hatırlayarak hafifçe eğildi, “Fakat feromon bezlerim hasar gördüğünden kolayca yoruluyorum. Bugün öğlen sen de gördün. Ama neyse ki şimdi yanımdasın.”
Shen Dai ona yandan bir bakış attı.
Aldıkları şeyler iki plastik torbaya konmuştu. İkisi de ellerinde birer tane poşet taşıyorlardı. Qu Moyu, Shen Dai’nin elini tutmakta ısrar etmişti. Shen Dai, bu hayat dolu sahnelerden kolayca etkilendiğini fark etti. Lüks restoranlardan çıkıp lüks arabalara binilen randevulara kıyasla, böyle bir yaşam tarzı daha gerçekçi ve samimiydi.
Daha nezih bir mahalleye ulaşır ulaşmaz Shen Dai bir çiçekçiye girdi ve birkaç buket çiçek aldı. Çiçekçi dükkanın sahibi genç ve sevimli bir omega kızdı. Shen Dai’yi de tanıyordu. Qu Moyu’yu gördüğünde ise abartılı bir tepki vermiş ve adeta nefesi kesilmişti. Hesabı öderken de ilk kez Shen Dai’nin alfasıyla tanıştığını söyleyerek onlara bir saksı nane hediye etmişti.
İkisinin de elleri kolları dolmuştu ve eve ter içinde girmişlerdi.
Bakıcı onları görünce çok şaşırdı ve aceleyle ellerindekileri almak için geldi, “Lao Wu nerede? Size neden yardım etmedi?”
“Yürüyerek döndük,” dedi Qu Moyu. Normalde dışarıdan anlamsız görünen bu şeyleri yapmaktan hazzetmezdi. Ama birlikte işten çıkarak biraz sebze ve çiçek alarak eve beraber yürüdükleri dakikalar, kalbini tarif edilemez bir sıcaklıkla doldurmuştu. Eve girdikten sonra Shen Dai hemen Qiu Qiu’yu kucağına almak için koştu. Qiu Qiu sevimli bir şekilce cıvıldarken onu öpücüklere boğuyordu. Shen Dai kucağında Qiu Qiu’yla beraber arkasına doğru döndü ve onun minik parmağını tutarak Qu Moyu’ya doğru salladı. O anda hem omegası hem de bebeği ona doğru gülümsüyordu. Hissettiği bu tamamlanmışlık, memnuniyet ve gurur duygusu şimdiye dek ulaştığı tüm başarılardan daha tatmin ediciydi.
Hayatında ilk kez “kazanmak” dışında bir tatmin duygusunu net bir şekilde hissediyordu. Öyle görünüyordu ki, dünya sadece kazananları ödüllendirmiyordu. Shen Dai’den aldığı şeyi tarif edebilecek bir kelime bulamıyordu ama dünyanın diliyle anlamaya çalışırsa bu ― sıradan bir mutluluktu.
Shen Dai, bir süre Qiu Qiu’yla oynadıktan sonra onu Qu Moyu’ya verdi ve yeni satın aldığı çiçeklerin altını budayarak onları vazoya koydu. Ardından da bakıcıyla beraber akşam yemeği hazırlamak için mutfağa gitti.
Qu Moyu, kucağındaki Qiu Qiu’yla beraber onların yemek pişirmelerini seyretmek için mutfağa yöneldi fakat Shen Dai onu, “Bebekler yağlı yemek kokusuna maruz kalmamalıdır” gerekçesiyle kapı dışarı etti.
Yemek sırasında Shen Dai ve bakıcı, Qiu Qiu’nun ağzındaki döküntüleri nasıl geçireceklerini konuşuyorlardı. Qu Moyu da gizlice telefonundan araştırarak onların sohbetine katılıyordu.
Yemekten sonra Shen Dai, Qiu Qiu’yu Fransız penceresinin kenarında duran paspasın üzerine koydu ve emeklemeyi öğrenmeye çalışışını seyretti. Bu esnada Qu Moyu da Shen Dai’nin yanına oturmuştu.
“Ah Dai, dışarıda yağmur yağıyor,” dedi Qu Moyu ve yeni değiştirdiği Fransız penceresindeki su damlacıklarına baktı.
Shen Dai kayıtsızca, “Evet, ne olmuş yağıyorsa?” diye sordu.
“Yağmur yağdığı için eve gidemem. Bu gece burada kalacağım.”
Shen Dai’nin dikkati hala Qiu Qiu’daydı ve tam olarak ne söylediğini anlayamamıştı, “Hı?”
“Mm, bu sayede yarın sabah işe beraber gidebiliriz,” dedi Qu Moyu mutlu bir şekilde.
Shen Dai sonunda tepki verdi ve kaşlarını çattı, “Lao Wu’dan seni almasını iste. Böylece ıslanmazsın.”
“Erkenden evine döndü.”
“Bahane üretme.”
“Bahane üretmeye devam edeceğim,” dedi Qu Moyu ve pencereyi işaret etti, “Yağmurdan daha güzel bir bahane olabilir mi zaten?”
“Aptala yatma!”
Qu Moyu kollarını Shen Dai’nin omuzlarına doladı ve ona tatlı tatlı yalvardı, “İzin ver bu gecelik kalayım. Hem daha önce hiç burada kalmamıştım. Ayrıca misafir odasında uyuyacağım.”
“Hayır, evine git.”
“Ama benim evim burası.”
Shen Dai, Qu Moyu’ya dik dik baktı.
“Sahiden de misafir odasında uyuyacağım ve söz veriyorum ki seni rahatsız etmeyeceğim,” dedi Qu Moyu gözlerini kırpıştırarak, “Burada birkaç parça eşyam var. Hiçbir şey için endişelenmene gerek yok. Sadece bana gitmemi söyleme, yeter.”
Tam o anda pencerenin dışından şiddetli bir gök gürültüsü geldi ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı.
Shen Dai’nin tüm bedeni gerilmişti, “Misafir odasında uyu ve söz verdiğin gibi davran.”
“Tamam, sen ne dersen o,” dedi Qu Moyu ve Qiu Qiu’nun minik poposunu okşadı, “Oğlumuz da şahit.”
―
Shen Dai gece uyurken kapıyı kilitledi. Qu Moyu’nun gecenin bir yarısı gelip odasına dalmayacağını biliyor olsa da, psikolojik olarak fazladan bir korumaya ihtiyacı vardı.
Aslında Qu Moyu’yla sevişmek istiyordu; özellikle de öğlen onunla öpüştüğünden beri. Vücudunda uzun süredir bastırdığı arzu harekete geçmişti lakin Qu Moyu’nun bu fırsatı onu işaretlemek için kullanacağından endişeleniyordu. Kasıtlı olmasa bile, kalbindeki aşk güçlendiğinde kendini kontrol edemeyebilir ve onu işaretlemesi için Qu Moyu’ya yalvarabilirdi. Bu riski kesinlikle göze alamazdı.
Kalbinde iyileşmesi güç olan pek çok yara vardı. Her ne kadar Qu Moyu’nun ona yaklaşmasını kabul etse de, geceleri başını yastığa koyduğunda yaşadığı acıyı ve çaresizliği hala unutamıyordu. Ama madem artık geleceğe bakmayı seçmişti, o halde tutsak olan kalbini de özgürleştirmesi gerekiyordu. Qu Moyu’nun gerçekten de değiştiğini doğrulamalıydı. İyi bir gelecekleri olacağına içtenlikle inanmalı ve bir zamanlar kendisini derinden yaralayan kişiye olan sevgisiyle yüzleşmeye cesaret etmeliydi. Bütün bunlar işaretin bir sonucu değil, kendilerini iyileştirmelerinin bir sonucu olmalıydı.
―
Ertesi gün, Shen Dai kalktığında Qu Moyu’nun ondan daha önce uyandığını gördü. Hep oturduğu koltuğa oturmuştu ve Qiu Qiu’nun karnını doyuruyordu.
“Neden bu kadar erken kalktın?”
“Erken mi?” dedi Qu Moyu gülümseyerek, “Bakıcı Chen olmasaydı, gece gidip Qiu Qiu’yla uyuyacaktım.”
“Onunla uyumak istemezsin bence,” dedi Shen Dai ve onlara doğru yaklaşıp Qiu Qiu’yu öptü. Qiu Qiu’nun biberonu iki eliyle kavrayarak dikkatlice sütünü içtiğini ve aynı anda da kendisine baktığını görünce güldü. Epey komik görünüyordu.
“Geceleri ağladığı için çok yorucu. Biliyorum,” dedi Qu Moyu ve Shen Dai’yi öptü, “Böyle bir şeyi tek başına üstlendin ama artık bu benim görevim.”
“Artık gerek yok. Genellikle mışıl mışıl uyuyor. Geceleri ağlıyordu çünkü….” dedikten sonra aniden duraksadı Shen Dai. Qiu Qiu eskiden geceleri hep kendisini güvende hissetmediği için ağlardı. Çünkü o zamanlar alfa babasının feromonlarına sahip değildi.
Onun ağlama sebebini düşününce Qu Moyu’nun kalbinde bir suçluluk duygusu baş gösterdi ve usulca Qiu Qiu’ya baktı, “Baban bundan sonra hep yanında olacak.”
―
İkisi birlikte kahvaltı ettikten sonra Qiu Qiu’ya veda ettiler ve işe gitmek üzere evden çıktılar.
Apartman kapısından çıkan Shen Dai, Qu Moyu’nun arabasını görememişti, “Lao Wu seni almaya gelmedi mi?”
“Gelmemesini söyledim. Hadi beraber yürüyelim.”
Shen Dai aniden başında bir ağrı hissetti, “Herkesin bizi böyle görmesi mi gerekiyor?”
“Bizi görmelerinde ne sakınca var ki?” dedi Qu Moyu masumca, “Birbirine aşık iki insanız sadece, sorun nedir?”
Shen Dai ciddiyetle cevapladı, “İtibarına dikkat etmen gerekmiyor mu senin? Şirket çalışılacak bir yer, aşık olma yeri değil.”
“Er ya da geç evleneceğiz, bu yüzden buna önceden alışmaları iyi olur,” dedi Qu Moyu ve parlak bir gülümsemeyle Shen Dai’ye baktı, “Ayrıca, herkesin bunu bilmesi iyi bir şey. Seni baştan çıkarmaya çalışan Shixiong’ların ve Shidi’lerin böylece uzak durur. Omegalarla yakın olma fırsatı olmayan bir grup alfa mühendisle beraber çalışıyorsun. Bunca yıldır nasıl yalnız kalabildin?” Shen Dai’nin çalışma ortamı alfalarla doluydu ve bu yüzden kurtların arasında kalmış bir kuzu gibiydi. Qu Moyu bunu ne zaman düşünse mutsuz oluyordu.
“Üstüme büyük bir borç yüklenmişti, gönül işlerine nasıl vakit ayırabilirdim ki?” dedi Shen Dai öfkeyle.
Qu Moyu alçak sesle güldü, “Demek ki, kaderinde ben olduğum için bu zamana kadar yalnız kaldın.”
Shen Dai onun söylediklerinin aksini ispat etmeyi istese de, geçmişten bu zamana dek yaşadıklarını düşündüğünde sanki pek çok şey önceden belirlenmiş gibi görünüyordu. İster iyi ister kötü olsun, her şey kaderin elindeydi.