İçeriğe geç
Home » Alpha Predator 20. Bölüm

Alpha Predator 20. Bölüm

Qu Chengchen gülerek, “Çok ilginç birisin,” dedi.

“Bay Qu biz aynı seviyede değiliz. Neden kendi dişinize göre bir rakip bulmuyorsunuz?”

“Dişime göre mi?” dedi Qu Chengchen eğlenceli bir ifadeyle, “Dage’nın önünde oldukça uysalsın ama benim önümde tırnaklarını çıkarıyorsun.”

“O benim patronum.”

“Rol yapmayı bırak, ona karşı hislerin olduğunu kimsenin fark etmediğini mi sanıyorsun?”

Shen Dai ellerini laboratuvar önlüğünün ceplerine koydu ve Qu Chengchen’e soğuk bir şekilde baktı, “Nereden biliyorsun? Sunum yaparken ben böyle bir şey söyledim mi?”

“İyi gizlediğini zannediyorsun,” dedi Qu Chengchen ve yüzünde bir sırıtışla kollarını göğsünde birleştirdi, “Üç yıl önce laboratuvarda bir omega kızışma dönemine girmişti. O sendin, değil mi?”

“…”

“Meselenin kamuoyuna açıklanmasını engelledi ama ben yine de öğrendim. Ama ‘tesadüfe’ bak ki, üç yıl sonra yine aynı şey yaşandı,” dedi Qu Chengchen ve kaşlarını kaldırdı, “Bu sefer istediğini aldın mı?”

Shen Dai’nin elleri ceplerinde yumruk haline geldi. Herhangi bir sonucu görmezden gelebilseydi ve kazanma şansı olsaydı, Qu Chengchen’i şu anda gerçekten de pataklayabilirdi, “Bunu bilerek yaptığımı mı ima ediyorsun?”

“Bence bir araştırma enstitüsüne girebilecek bir kişi, pervasızca şeyler yapmayacak kadar akıllı olmalı, ama iki kez…” dedi Qu Chengchen alaycı bir şekilde, “Yoksa bu ‘kader’ miydi?”

Shen Dai, Qu Chengchen’i bu kadar utanmaz olduğu için kalbinde lanetledi. Eğer sunum yaparken işleri kasten yokuşa sürmüş olmasaydı, her şey bu hale gelir miydi? Ancak yine de onun bu samimiyetsiz sorusuna yanıt vermedi.

Qu Chengchen gülümsedi, “O zaman sakinleşmen için sana geçici bir işaret vermişti değil mi? Şimdi gerçek ve kalıcı bir işaret mi istiyorsun?”

Shen Dai gözlerini kıstı ve öfkesini bastırmaya çalıştı.

“Cevabını duymama gerek yok. Bu dünyadaki hangi omega S seviyesi bir alfanın işaretini almak istemez ki? Ama ne yazık ki, sana istediğini vermeyecek.”

Shen Dai gülmek istese de yapamadı. Bu doğruydu, herkes sevdiği kişinin işaretini almak isterdi. Mirasa konmak istemekle, malla mülkle bir alakası yoktu aslında. İşareti yalnızca alfasının sevgisinin ve sadakatinin bir simgesi olarak isteyen omegalar da vardı bu dünyada. Ama hiçbir S seviyesi alfa böyle omegalar olduğuna inanmazdı. Onlara göre işaretin duygularla hiçbir ilgisi yoktu. Üreme hakkı için basılmış resmi bir damga gibi bir şeydi. Eğer alfa bu sözleşmeyi imzalamaya karar verirse, yani işaretlemek isterse omega da bunun karşılığında ona cazip bir şey sunmalıydı.

Bunu herkesten daha iyi biliyordu. O sırada Qu Moyu’ya kendisini işaretlemesi için yalvarmaktan kendini alamamıştı, ama kızışma döneminde olduğu için yalnızca kafası karışmıştı. Qu Chengchen’in sözleri şüphesiz ki, hiçbir anlam ifade etmiyordu.

Shen Dai’nin ses tonu ziyadesiyle kabaydı, “Ne ima etmeye çalışıyorsun? Amacın nedir?”

“Sana yardım edebilirim,” dedi Qu Chengchen ve anlamlı bir şekilde Shen Dai’ye baktı, “Qu Moyu’nun işaretini almana yardımcı olabilirim.”

Shen Dai o anda görgü kurallarını öğrenmiş olduğuna pişman olmuştu. Çünkü her şeye rağmen ağzından çıkan küfürleri tutmayı seçiyordu. Alaycı bir tavırla cevap verdi, “Sana az önce de dediğim gibi, git kendi dengine göre bir rakip bul. Neden kendini alçaltıp beni kendine güldüresin ki?”

“Henüz kafa kafaya bir çatışma yaşamadık. Rekabet etmekten bıktım artık. Benden sekiz ay önce doğmasını ona kim söyledi ki?” dedi Qu Chengchen somurtarak, “Sadece sekiz ay. O şanslı bir hayata doğarken benim doğuşum gelecekteki sorunların başlangıcıydı.”

“Aile meselelerinizin benimle hiçbir ilgisi yok. Tüm bunları Qu Moyu’ya söyleyeceğimden korkmuyor musun?”

“Söyleyecek misin?” diye sordu Qu Chengchen ve soğukça gülümsedi, “Kendine bir sor. Az önce söylediklerimin seni ilgilendirmediğini mi düşünüyorsun? Qu Moyu’ya bugünkü konuşmalarımızı anlatmaya cesaret edemeyeceksin. Eğer anlatırsan, bundan sonra sana karşı daha temkinli davranmaz mı?”

Shen Dai, Qu Chengchen’e dik dik baktı. Orada bir dakika daha bile kalmak istemiyordu, bu yüzden arkasını dönerek oradan ayrıldı.

Qu Chengchen’in yöntemleri doğru olmasa da hepsi tek bir amaç uğrunaydı. You Baiyue veya Shen Dai’yi kullanmak önemli değildi, tek istediği Qu Moyu’ya karşı üstünlük kurmaktı. Dediği gibi, aralarındaki kan bağı yüzünden her şey birbirine karışmıştı. Qu Moyu’yla yüz yüze gelip savaşamazdı, gizli yöntemler kullanmaya mahkumdu ve Shen Dai de kaçınılmaz olarak onların bu sessiz savaşlarına sürüklenmişti.

Qu Moyu, Qu Chengchen’in kendisine söylediği her şeyi kendisine anlatmasını tembihlese de Shen Dai olan biteni anlatamazdı. Bunun nedeni “işaretleme” konusunun açılmayacak kadar hassas bir konu olmasıydı. Qu Moyu’ya bundan bahsetmeye cesaret edemezdi. Çünkü kendisine ait olmayacak bir şeye imreniyormuş gibi görünecekti. Ne de olsa Qu Moyu onu önceden “uyarmıştı.”

Aynı zamanda Qu Chengchen’in bu fikirden vazgeçmeyeceğini de çok iyi biliyordu. Bu yüzden dikkatli olmalı ve kendini bu girdaba çekilmekten korumak zorundaydı.

Cuma öğleden sonra Shen Dai, Qu Moyu’nun asistanı Cheng Ruoze’den bir telefon aldı. Asistan büyükannesinin bir doktora görünmesi için gereken ayarlamaları yapmaya çalışıyordu. Konuşurken Cheng Ruoze’den büyükannesi anlamasın diye hastanedeyken kendisine arkadaş gibi davranmasını rica etti.

Cheng Ruoze cumartesi sabahı onları hastaneye götürmesi için bir şoför gönderdi.

Büyükannesi hastanesinin ve doktorunun değişeceğini biliyordu, bu yüzden biraz endişeliydi. Shen Dai onu teskin etmeye çalışsa da bir faydası olmamıştı. Önceki günden beri Shen Dai ne derse desin büyükannesi hep dalgın görünüyordu.

Cheng Ruoze formaliteleri tamamlamaya gittiğinde, Shen Dai büyükannesiyle birlikte dinlenme alanında bekledi. Büyükannesinin hala moralinin bozuk olduğunu görünce, izlemesi için bir panda yavrusu videosu buldu.

Büyükannesi videoyu izleyince isteksizce gülümsedi.

“Büyükanne, korkma. Artık daha iyi bir hastaneye ve doktorlara sahibiz. Ameliyatın kesinlikle başarılı geçecek. Bu aslında çok iyi bir şey, değil mi?”

“Korkmuyorum, keşke daha önce ameliyat olsaydım,” dedi büyükanne ve Shen Dai’nin elini okşadı, “Endişelenmene gerek yok.”

“O zaman niye diken üstündeymiş gibi görünüyorsun?” diyerek ona şakadan sataştı Shen Dai, “Kaç yaşına geldin hala doktorlardan korkuyorsun.”

Büyükannesi hafifçe iç çekti. Daha sonra Shen Dai’ye baktı ama konuşmakta tereddüt ediyordu. Biraz üzgün olduğu gözlerinden anlaşılıyordu.

Shen Dai’nin kalbini de bir huzursuzluk kaplamıştı, “Sorun ne?”

“Dün baban aradı,” dedi büyükannesi, daha fazla saklayamayacak gibiydi ve böylelikle göğsündeki ağır yükü bir çırpıda fırlatmıştı.

Shen Dai’nin aniden yüzü düştü. Aslında “demek hala ölmedi” diyerek alay etmek istese de bunu söylemeye dayanamamıştı. O adam büyükannesinin oğlu olmaya layık değildi ama anne yüreğiydi işte, yine de oğlundan vazgeçemiyordu. Derin bir nefes aldı, kendi kalp atışlarını sakinleştirdi ve boğuk bir sesle, “Birkaç yıldır ortada yoktu,” dedi.

“Evet, ama kalbimde hep er ya da geç ortaya çıkacağına dair bir his vardı.”

Shen Dai dişlerini gıcırdattı, “Geri döndüğünde ne yapacaksın? Onunla barışacak mısın? Artık satabileceği neyimiz kaldı ki?”

Büyükannesinin gözleri kızarmıştı, “Nerede olduğunu ya da ne istediğini söylemedi. O yalnızca…annesini özlemiş.”

Shen Dai’nin göğsü sanki bir şey tarafından sıkılıyormuşçasına ağrıyordu. Ancak göğsünü sıkan bu şeyin nefret olduğunu biliyordu.

Yedi yıl önce mezuniyet tezine hazırlanma zamanıydı. Araştırma enstitüsünde staj yapıyor, yetenek planında yer arıyordu. Xingzhou Grubu Nadir Toprak Araştırma Enstitüsü’ne katılmak için yüksek ücretli bir iş fırsatı elde etmeyi hedefliyordu. Araştırma enstitüsünde yer almak, nadir toprakla ilgilenen her insanın hayaliydi. O zamanlar, sadece yirmi yaşındaydı, mükemmel notları ve umut vadeden bir geleceği vardı. Onu seven bir büyükannesi ve dedesi, sıcak ve güzel bir yuvası vardı; geleceğe dair parlak beklentilerle doluydu.

Lakin tüm bunlar biyolojik omega babası tarafından mahvedilmişti.

O bencil yaratık, erkek arkadaşı için ailede ne varsa satıp savurmuş, ipotek altına alınmasına neden olmuştu. Bir gecede her şeylerini kaybetmekle kalmamış, üstüne de yüklü miktarda bir borç sırtlanmışlardı. Dedesi üzüntüden hastalanmıştı. İyi bir hayat süren büyükannesi, daha ucuz kira ödemek için taşınmak zorunda kalmıştı ve tüm masrafları da Shen Dai üstlenmişti. Kira, yaşam giderleri ve sağlık giderleri o kadar bunaltıcıydı ki güçlükle nefes alıyordu. Eğer hocası yardım etmemiş olsaydı, üstesinden gelebileceğini asla düşünmüyordu.

Shen Dai, hayatının en zor yıllarını hatırlamak dahi istemiyordu. Çevresinde çok fakir yerlerden gelen, iyi bir hayat yaşamaya çalışan başka sınıf arkadaşları ve meslektaşları da vardı. Aslında kendisi için hiç üzülmüyordu. Çalışmaktan yorulmuştu, stresliydi ve yoksuldu ama tüm bunlara dayanıp normal bir hayat süremeyeceğini kabullenebilirdi. Aşık olmak, evlenmek ve bir aile kurmak onun için hayal etmesi güç şeyler de olabilirdi. Onu derinden yaralayan asıl şey, darbeyi en yakınından yemiş olmasıydı. Sevdiği insanların acı çekişini görmek ama hiçbir şey yapamamak onu perişan ediyordu.

Daha sonra maaşı artmış ve bazı projelerden ikramiye almıştı. Böylece hayatı bir nebze de olsa yoluna girmişti. Akabinde Qu Moyu sanki gökten düşmüş gibi karşısına çıkarak onu bu bataklıktan kurtarmıştı.

Her şeyin yoluna girdiğini düşündüğü esnada neden babası yeniden ortaya çıkmıştı ki?!

Büyükannesi Shen Dai’nin ellerini tuttu ve yumuşak bir tonla söze girdi, “Ah Dai, sinirlenme. Onu görmek istemediğini biliyorum. Geri gelmesine izin vermeyeceğim. Benim için o…çoktan öldü.”

Shen Dai de büyükannesinin elini tuttu, elleri bir deri bir kemik kalmıştı ve teni kupkuruydu. Yaşlanmış bir çift eldi bu. Bu eller onu uyutmuş, ona sıcak yemekler pişirmiş, karşılık beklemeden ona destek olmuştu. Büyükannesinin kalbindeki asla iyileşmeyen yaranın daha da açılmış olduğunu hissediyordu. Burnu sızlıyordu, kalbi çaresizce ağrıyordu. Kollarını büyükannesinin omuzlarına sardı. Onu teselli edecek bir şeyler söylemek istiyordu ama ne diyeceğini bilemiyordu.

Shen Dai, omega babasının kesinlikle geri geleceğini biliyordu. Çocukluğundan beri şımarık olan bu kişi son derece bencil ve inatçıydı. Ayrıca, başkalarını nasıl etkileyeceğini asla umursamadan aklına eseni yapardı.

Bir an önce taşınmaya karar verdi ve büyükannesinin cep telefonu numarasını değiştirdi. O şerefsiz onları hiç bulamasa ve bir daha hayatlarının sonuna dek görüşmeseler daha iyi olurdu.

Hastanede geçen yoğun bir günün ardından, yeni baş cerrah ile tedavi planı hakkında iletişime geçerek ameliyat gününün gelecek ay olması konusunda ortak bir karara vardılar.

Eve geldiklerinde ikisi de yorgundu. Büyükannesi yemekten sonra erkenden yattı. Shen Dai ise yatakta dönüp dursa da, bir türlü uyku tutmuyordu. Son zamanlarda olanlardan ötürü öfkeli ve kaygılıydı ama çözüm bulamıyordu. İster büyükannesinin sağlığı, ister kendi duyguları olsun; tüm bunlar kendi kontrolünün çok ötesindeydi. Sırasıyla başa çıkmaya çalışmaktan başka elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Shen Dai telefonuna baktı ve Qu Moyu’nun mesaj kutusuna tıklamaktan kendisini alamadı. Siyah-gri tonlarındaki profil resmine şaşkın şaşkın bakakaldı.

Onu özledim galiba, acaba şimdi ne yapıyordur ki? Qu Malikânesi’nde olsaydım, şu anda sevişiyor olur muyduk?

Shen Dai aniden Qu Moyu’dan tek bir kelime bile olsa bir cevap almak istiyordu. Yazmaya başladı, uzun süre tereddüt etti, sildi, değiştirdi, ardından tekrar sildi ve uzun süre ne göndereceğini bilemeden öylece mesajla cebelleşti. Yazacağı şey hem kulağa doğal gelmeliydi hem de Qu Moyu’nun cevap verme olasılığı yüksek bir şey olmalıydı.

Düşününce teşekkür mesajının en doğal olanı olduğuna kanaat getirdi. Zaten yapması gereken bir şeydi.

Bir paragraf yazıp gönderdi: Büyükannem için gereken tüm işlemler yapıldı ve ameliyat gününün gelecek ayın ortasında olması planlandı. Başhekim Bai bu konuda kendinden çok emin. Her şey için teşekkür ederim.

Bu cümleyi gönderdikten sonra Shen Dai elinde cep telefonuyla beklemeye başladı. Ne yaparsa yapsın, her iki dakikada bir WeChat uygulamasına bakmak için ekran kilidini açıyordu. Beklentilerle doluydu ama defalarca kez hayal kırıklığına uğramıştı.

Bir saat on yedi dakika sonra Qu Moyu’dan bir mesaj bildirimi geldi.

Basit bir şekilde cevap vermişti: Rica ederim.

Shen Dai uzun bir süre sohbet geçmişlerine baktı, tekrar tekrar tereddüt etti ama sonunda şöyle dedi: İyi geceler.

Bu “iyi geceler” dileği, denize batan bir taş gibiydi. Bütün gece cevap gelmemişti.


ÇN: Qu Moyu ve Shen Dai’ye fanlar lakap takmışlar. İsimleri okunuş olarak benzer olduğundan bu lakaplar seçilmiş. Lakapları şu şekilde:

Shen Dai’nin lakabı: 圣代 Sheng Dai diye okunuyor – yani Sundae 🍨– dondurma olan djfdg

Qu Moyu’nun lakabı: 墨鱼 Moyü diye okunuyor – yani mürekkep balığı 🦑

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x