İçeriğe geç
Home » Alpha Predator 25. Bölüm

Alpha Predator 25. Bölüm

Shen Dai, büyükannesiyle öğle yemeği yemek için eve gitti ve öğleden sonra onu yeni satın alınan evi görmeye götürdü.

Bir buçuk ay sürmesi öngörülen tadilat için bir şirketle anlaşmıştı. Oraya gittiklerinde işçiler halihazırda çalışıyorlardı. Büyükannesiyle beraber evi nasıl dekore edeceklerini tartıştılar. Ev için pek çok dekorasyon ürünü satın aldı ve kargoların gelmesini dört gözle beklemeye başladı. Büyükannesi ameliyat olduktan sonra keyifli ve sıcacık bir eve dönebilirdi.

Büyükannesi çok mutluydu ve yüzünde güller açıyordu. İnsanı, geleceğini planlamak kadar motive eden başka hiçbir şey yoktu neticede. Shen Dai, büyükannesinin cesurca ameliyata girmesini ve ardından da beraberce güzel bir hayat sürmelerini umut ediyordu.

Sergiden sonra Zhou Lan, Shen Dai’nin ona kasten mesafeli davrandığını anlamıştı. Dikkatsizce bir hareket yapmaya cüret edemese de Shen Dai’ye yemek götürme fırsatını yakaladığı an asla kaçırmıyordu. Aslında Shidi’lerin ya da Shimei’lerin kıdemlilerine yemek getirmesi pek de nadir bir durum değildi. Bu yüzden bu görevi yalnızca tek bir kişi üstlenmiyordu. Shen Dai’nin yemekleri reddetmesi için hiçbir neden yoktu.

Sürekli Zhou Lan’ı doğrudan reddedebileceği bir durumla karşılaşacağı anı bekliyordu. Ama Zhou Lan niyetini hiçbir zaman açıkça belli etmemişti. Sessizce yanına yaklaşıp ona iyi davranmaya çalışmıştı. Yine de duygularını gizlemesi hiç kolay değildi.

Cheng Zimei, onu birkaç kez Zhou Lan’la yakınlaşması için ikna etmeyi denemişti. Ama ne zaman konuyu açsa Shen Dai öfkeleniyordu ve bu yüzden Cheng Zimei onları bir araya getiremiyordu.

Shen Dai’nin dikkati son zamanlarda başka şeylerin üzerindeydi. Yapacak çok işi vardı, yeni evini dekore etmesi gerekiyor, tezinin üzerinde çalışıyor ve ameliyat sonrası hasta bakımı nasıl yapılır onu öğreniyordu. Mide kanseri hastalarının beslenme konusunda birçok kuralı vardı. Bakıcı tutabilirdi ancak önce büyükannesinin neleri yiyip yiyemeyeceği konusunda iyice uzmanlaşması lazımdı.

Büyükannesinin ameliyatı yaklaşıyordu ve kendisi de giderek endişeye kapılıyordu. Tüm bu sonsuz kaygıların içinde boğuşurken, aramasını istemediği birinden telefon almıştı.

Sıradan bir gündü. İşten eve dönerken cep telefonunda tanımadığı bir numara belirmişti. Telefonu açtıktan sonra kısa bir sessizlik oldu ve karşı taraf ona, “Merhaba,” diyerek seslendi.

Shen Dai anında donakalmıştı ve kalbi titriyordu. Bu ses ona oldukça tanıdık gelmişti.

“Ah Dai? Ben…baban,” dedi telefondaki kişi, sesi çok nazik ve hoştu. Böyle bir ses, insanları o kişi hakkında son derece aldatıcı olan güzel düşüncelere sahip olmaktan alıkoyamazdı.

Fakat bu ses Shen Dai’yi buz mağarasına düşmüş gibi hissettirmişti ve iliklerine kadar buz kestirmişti.

“Ah Dai, ben…”

Shen Dai telefonu hemen kapatsa da diğer taraf yeniden aradı. Numarayı engellemek istedi ama başka bir numarayla yine arayacağını biliyordu. Yani bu konuşma kaçınılmazdı, böylece yeniden çağrıyı kabul etti.

“Ah Dai, sana sadece birkaç şey söyleyeceğim, babana böyle yapma,” dedi adam, sesi boğuktu ve biraz da kulağa acınası geliyordu.

Shen Dai ilgisizce, “Ne istiyorsun?” diye sordu.

“Büyükanneni çok özledim. Ameliyat olacağını duydum. Sen de burnumda tütüyorsun. Ben gerçekten…”

“Geri dönmeyi aklından bile geçirme,” dedi Shen Dai, ses tonunda bir nebze bile duygu yoktu, “Mutlu mesut geçinip gidiyoruz. Biraz vicdanın varsa gelip zar zor yoluna soktuğumuz hayatımızı mahvetmezsin.”

“Ah Dai,” dedi telefondaki kişi ve hıçkırıklara boğuldu, “Özür dilerim çok fazla hata yaptım. Karşına çıkacak yüzüm yok ama inan bana seni çok özlüyorum.”

“Geri dönme,” dedi Shen Dai soğuk bir tonla, “Bizi birazcık önemsiyorsan geri dönme.”

Shen Dai telefonu tekrar kapattı. İnsanların gelip geçtiği metro girişinde, dünyanın kargaşası ve gürültüsü içinde dururken, tarif edilemez bir çaresizliğin içine gömülmüştü.

İnsanlar kendi ailesini seçemezdi. Ama şu anda bir yetişkindi ve onlardan uzak kalmayı tercih edebilirdi.

Sadece kalbinde kötü bir his vardı. Bencil insanların bencil olmalarının nedeni sadece kendi duygularını düşünmeleriydi. Ölmüş farz ettiği babasıyla er ya da geç yeniden karşılaşacağına dair içinde bir korku filizlenmişti.

Ne zaman tereddüt etse ve kendini kaybolmuş hissetse Shen Dai her zaman Qu Moyu’yu düşünürdü. Qu Moyu’ya bağımlılığının çok tehlikeli bir hal aldığının farkındaydı çünkü o kendisinin alfası değildi. Ama birinden hoşlanmak ve birine bağlanmak insan doğasının özünde vardı. Yüreği henüz gelmemiş bir felaketle dolup taşmış olsa da, o felaket kaçınılmaz olarak bir gün gerçekleşecekti.

Shen Dai telefonunun kilidini açtı, Qu Moyu’nun WeChat avatarına tıkladı ve titreyen parmaklarını mesaj kutusuna bastırdı. Gelgelelim, ne yazacağını bilemiyordu. Yalnızca tek bir cevap istiyordu; herhangi bir şey yeterliydi.

Ama ne diyecekti ki?

O gün hiçbir şey yapmasalar bile, yalnızca birbirlerine sarılarak uyumuşlardı ve aynı şekilde de gözlerini açmışlardı. Sanki biraz da olsa yakınlaşmışlardı. Yine de giyinip o odadan çıktıktan sonra aralarına tekrar bir mesafe girmişti.

Shen Dai tekrar tekrar tereddüt etse de en nihayetinde, Qu Moyu’ya çalışma grubundan bir akademik rapor gönderdi ve dedi ki: Bu, geçen gün bana sorduğun soruyla ilgili. Bu raporda tüm açıklamalar mevcut ve ayrıca üretim kapasitesinin bazı yerel ve uluslararası veri karşılaştırmalarını da içeriyor.

Bir süre sonra Qu Moyu cevap verdi: Tamam.

Shen Dai tamam kelimesine uzun bir süre baktıktan sonra cesaretini toplayarak bir mesaj daha gönderdi: İşten çıktın mı?

Yanıt bu kez gecikmemişti: Eve gidiyorum.

Shen Dai’nin o anki ruh hali tarif edilemezdi. Uzunca bir süre sonra kuraklık diyarına yağan sağanak yağmur gibiydi; içini bir sevinç kaplamıştı. Bu sohbet sıradan ve kısaydı ancak ona hayata dair eşsiz tatlar yaşatıyordu. İkisi birbirini uzun zamandır tanıyor gibi görünüyordu ve karşılıklı olarak gündelik meseleleri önemsiyorlardı. Onun için bu, ten tene ilişki kurmaktan çok daha duygusaldı.

Shen Dai yanıtladı: Ben de.

Qu Moyu’nun tekrar cevap vereceğini düşünmüyordu, bu yüzden eve dönmek için adımlarını hızlandırdı.

Aynı anda Qu Moyu arabada oturmuş telefonuna bakıyordu. Ekrandaki şey Shen Dai’nin WeChat mesaj kutusuydu. Shen Dai’nin avatarı, bir dağın Çin mürekkebiyle resmedildiği bir tabloydu. Qu Moyu bunun Shen Dai’nin büyükbabası tarafından boyanmış olan Tai Dağı’nın resmi olduğunu düşündü. Sınırlı piksellere rağmen, kırmızı ve yeşil renklerde olan vadiler ve binlerce kaya hala kolayca seçilebiliyordu. Bu dağ yetenekli bir sanatçı tarafından profesyonelce çizilmişti. Ancak bunun genç bir omeganın WeChat profil resmi olduğunu hayal etmek epey zordu.

Qu Moyu için Shen Dai, daha önce hiç karşılaşmadığı türden bir omegaydı. Görünüşünden ismine, işine ve hatta kişiliğine kadar genel olarak, şimdiye kadar böyle birini hiç görmemişti. Göze çarpan birçok omega vardı, ancak çok azı bilim ve mühendislikte bilimsel araştırma çalışmaları yapıyordu. Shen Dai gibi yakışıklı olup da omega olmanın avantajlarından faydalanmayan insanlar da epey azınlıktaydı. Shen Dai kasıtlı olarak cinsiyetini gizlemek istiyormuş gibi görünüyordu.

Ne kadar da farklı, diye düşündü Qu Moyu kendi kendine. Ama yataktayken, kollarındayken büyüleyici derecede çekiciydi ve o hallerini yalnızca kendisi görmüştü.

Qu Moyu’nun dudaklarının köşeleri hafifçe kıvrıldı.

“Genç Efendi, Heng Amca akşam yemeği için bir şey isteyip istemediğinizi sordu.”

“Fart etmez,” dedi Qu Moyu ve pencereden dışarı baktı, “Trafik çok kötü.”

“Evet muhtemelen ileride bir kaza olmuştur.”

Qu Moyu’nun gözleri rastgele caddedeki büyük bir LED reklam panosuna takıldı. Üzerine astronomi ve jeoloji sergisinin reklamı yerleştirilmişti. Qu Moyu, Shen Dai’nin bu sergiye gittiğini hatırladı. Ekran, sergideki izleyiciyle röportaj yapan bir sunucuyu gösteriyordu. Sunucu ve röportaj yaptığı kişi ekranın büyük kısmını kaplasa da dikkatli baktığında Qu Moyu tanıdık bir figür gördü.

Qu Moyu arabanın camını yavaşça indirdi ve dikkatle izledi. Her ne kadar arkadan ve yandan çekilmiş olsa da sergideki o kişinin Shen Dai olduğunu görmüştü. Shen Dai’nin yanında uzun boylu bir genç adam vardı. Fiziksel görünümüne bakılırsa, yüksek ihtimalle bir alfaydı. Adam Shen Dai’ye bir şişe su veriyordu ve onunla sohbet ediyordu. İkisi bir yazıyı okumak için eğilmişlerdi. Çok yakınlardı ve yüzleri neredeyse birbirlerine değecek durumdaydı, ki bu da onları çok samimi gösteriyordu.

“Durdur arabayı,” diyerek soğukça emretti Qu Moyu.

Araba trafikte yavaşça hareket ederken şoför seslendi, “Efendim?”

“Dur dedim.”

Lao Wu aceleyle frene bastı ve hemen arkasından memnun olmayan bir korna sesi duyuldu. Qu Moyu’ya dönüp baktığında onun bir reklam panosuna dikkatle baktığını gördü. Acilen durduğunu belirtmek için dörtlüleri yakmak zorunda kalmıştı.

Ertesi sabah Shen Dai laboratuvara geldikten kısa bir süre sonra, öğleden sonra yöneticilerden birinin teftiş için geleceği konusunda bilgilendirildi.

Muhtemelen yıl sonuna yaklaştıkları içindi. Son zamanlarda, çeşitli ortaklar ziyarete gelmişlerdi ve teftiş için de kendi çalışanlarından birilerini göndermişlerdi. Buna alışmış olmasına rağmen, hala hoşnutsuzluk duyuyordu. Zaten işi başından aşkındı ve insanlara laf anlatmak istemiyordu. Sürekli aynı şeyleri anlatmak ve açıklamak zorunda kalıyordu ve yapması gereken bir sürü işi vardı. Fakat bugün ona CEO’nun da geleceği söylenmişti.

Shen Dai anında canlandı ve çalışırken kendisini Qu Moyu’ya gösterme fırsatı bulduğu için havalara uçtu. Karşısındaki güçlü kişiyi kendi alanına çekerek ona kendi kabiliyetini ve özgüvenini gösterirse, belki de biraz olsun kendisini ona denkmiş gibi hissedebilirdi.

Önceki gün eve Qu Moyu’dan önce gelmişti ve odasına gidip tezini yazmaya devam etmişti. Aslında, biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Qu Moyu’yla karşılaşacağını umduğu için akşam yemeğini bilerek ertelemişti. Bunun sebebi de WeChat’teki o kısa konuşmalarıydı. Ancak odasına gittikten sonra Qu Moyu ile konuşmak için aşağı inmesi uygun bir davranış olmazdı.

Qu Moyu kısa süre sonra laboratuvara gelecekti ve önceki günkü mesajlaşma sayesinde kendisinden emin hissediyordu. Kendisini zihninde defalarca kez uyarsa da elinde olmadan Qu Moyu’nun etrafa yaydığı o parlak ışığı görmek istiyordu. Şimdiye kadarki olan tüm çabalarının nafile olmadığını görmek istiyordu. Aşık olduğu adamın onu yalnızca bir yatak arkadaşı olarak değil de “kendisi” olarak görmesini hevesle bekliyordu.


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x