İçeriğe geç
Home » Alpha Predator 29. Bölüm

Alpha Predator 29. Bölüm

Shen Qin’in ifadesi, sanki haksızlığa uğramış gibi üzgün ve acınasıydı, “Beni görmek istemediğini biliyorum, bu yüzden…önce işyerine gidip seni bekledim ve eve kadar takip ettim.”

Shen Dai öfkeyle titriyordu, “Telefonda yeterince net değil miydim? Tam olarak ne yapmaya çalışıyorsun?”

“Ah Dai, baban sadece annesini görmek istedi. Başka bir niyetim yoktu,” dedi Shen Qin ve gözlerini devirirken başını salladı, “Büyükannen nasıl? Ameliyat ne kadar sürecek?”

“Bir annen olduğu şimdi mi aklına geldi? Tüm o şeyleri yaparken annenin ve babanın yaşlandığında ne hale geleceğini hiç düşündün mü?!” diyerek çıkıştı Shen Dai. Bunca zamandır hep onunla bir gün karşılaşırsa ona karşı kayıtsız ve sakin olabileceğini düşünmüştü. Ama öyle görünüyordu ki ona karşı hala öfkesi soğumamıştı. Bu kişi aslında en sevdiği kişi olmalıydı ama tam aksine ondan nefret ediyordu ve onu görmeye tahammül edemiyordu. Bunu hiç yaşamamış olanlar, ne kadar acı verici olduğunu asla anlayamazlardı.

“Üzgünüm, işlerin bu noktaya gelmesini hiç istememiştim. O adam bana çok para kazanacağını söylemişti,” dedi Shen Qin üzgün bir şekilde, “Ah Dai, bunu birçok kez açıklamıştım zaten. Beni affedemeyeceğini biliyorum. Sadece büyükanneni görmek istiyorum. Hem onun için hem de senin için çok endişeleniyorum. Şu an işinle o kadar meşgulsün ki, muhtemelen büyükannenle ilgilenecek vaktin yoktur. Ama ben…”

“Hayır, büyükannemin ameliyatı başarılı geçecek. Ben onunla bizzat ilgileneceğim ve ayrıca özel bir bakıcı da tutacağım. Artık hayatımızda sana yer yok. Madem bir karar verip çekip gittin, o halde yerini bil ve geri gelme.”

“O an seninle yüzleşememiştim. Biraz para kazandıktan sonra geri dönme niyetindeydim,” dedi Shen Qin, konuşurken boğazı düğüm düğüm olmuştu, “Ah Dai, bunca yıldan sonra babana bir şans verebilir misin? Büyükannen yaşlı ve hasta. Gerçekten onunla ilgilenecek birine ihtiyacı var. Bir bakıcı nasıl kendi ailesinden daha dikkatli olabilir ki?”

“Kendini aileden saymaya hakkın var mı? Sen…”

“Büyükannen de beni özledi,” dedi Shen Qin gözyaşlarıyla, “Onu daha önceden aramıştım. Beni suçlasa da onun da beni özlediğini biliyorum.”

Shen Dai’nin dudakları titriyordu ve adeta dili tutulmuştu. Büyükannesinin o gün ona tereddütle söylediğini ve o anda kalbinin titrediğini nasıl bilmiyor olabilirdi ki? Arada ne kadar kırgınlık olursa olsun anne yüreğiydi ne de olsa. Özellikle de hayati riski olan bir ameliyata girerken nasıl olur da kendi oğluna veda etmek istemezdi? Shen Dai’nin bariz bir şekilde karşı çıkışı olmasaydı, bu adam çok daha önceden ortaya çıkardı.

Shen Qin tekrar yalvardı, “Ah Dai, babana günahlarının kefaretini ödemesi için bir şans verebilir misin? En azından şu anda büyükannenin bana ihtiyacı var.”

Shen Dai onun ameliyathane kapısının önünden gitmesini istiyordu, “Sen şimdilik geri dön. Büyükannem ameliyattan çıkıp taburcu olduğunda seni görmek isterse seninle kendisi konuşur.”

“Ne olursa olsun, onu bugün görmek istiyorum. Kenarda bekleyeceğim ve ameliyattan çıkınca kısa bir süre onu görüp gideceğim, tamam mı?” diyerek fısıldadı Shen Qin, “Onu rahatsız etmeyeceğime söz veriyorum. Anesteziden dolayı beni fark etmeyecektir zaten.”

Shen Dai son derece bitkin ve güçsüz hissediyordu. Ondan kurtulamayacağını biliyordu. Kan bağı asla kesip atamayacağı bir bağdı. Birkaç kelimeyle onu gitmeye nasıl ikna edebilirdi ki? Ayrıca, Shen Qin’in dönüş amacı ne olursa olsun, kolay kolay pes edecek türden biri değildi. Shen Dai’nin ilgilendiği tek şey büyükannesinin durumuydu ve onunla uğraşmaya hiç niyeti yoktu.

Shen Dai’nin ikna olduğunu gören Shen Qin koridorun karşısında durdu ve oğluyla arasına birkaç metre mesafe koydu. Birkaç kez tereddüt etse de ihtiyatlı bir şekilde, “İşlerin iyi gidiyor mu?” diye sordu.

Shen Dai başını eğdi ve duymazdan geldi. Uzun bir sessizliğin ardından artık Shen Qin de vazgeçmişti.

Bir müddet sonra Cheng Ruoze elinde bir yemek kutusu ve iki fincan sütlü çayla geri geldi.

“Mühendis Shen sana ne içmek istediğini sormayı unuttum. Sütlü çay ve su aldım. Biraz şeker eklersen daha iyi olabilir…” dedi Cheng Ruoze ve kenarda duran Shen Qin’i görünce afallayıp kaldı.

Shen Dai’nin boyu ve yüzü, Shen Qin’inkine oldukça benziyordu ama Shen Dai gibi özgüvenli ve cesur görünmüyordu. Ayrıca bir omeganın yumuşak hatlarına, inceliğine ve pürüzsüz tenine sahipti. Hastanenin düz beyaz duvarlarına benzeyen bej renkli bir pamuklu takım elbise giymişti. Her ne kadar yaşlanmış olsa da hala ender bir güzelliğe sahipti.

Cheng Ruoze bir bakışta baba-oğul olduklarını anlamıştı, “Ah, bu kişi…”

Shen Dai onun sözünü kesti, “Asistan Cheng, sütlü çayı içebilirim.”

“Tamam,” dedi Cheng Ruoze, elindeki poşeti sandalyeye koydu ve Shen Dai’ye göz hareketleriyle sormaya çalıştı. İkisi arasındaki görünmez gerilimi hissedebiliyordu.

Shen Dai fısıldadı, “Sormasan daha iyi. Hadi yemeğimizi yiyelim.”

“Pekala,” dedi Cheng Ruoze. Shen Dai’nin geçmişini çok iyi bilmese de, Qu Moyu’dan ve Avukat Chen’den bazı şeyler duymuştu. Bu gayrimeşru çocuğun uzun süredir ailevi sorunları vardı, bu yüzden bir yabancı olarak susmak zorunda kalmıştı.

Shen Qin utanmış hissediyordu, bu yüzden de onlardan uzakta duruyordu.

Yaklaşık beş saat süren operasyon sonunda başarıyla sonuçlandı. Büyükannesi dışarı çıkarılırken Shen Dai hemşirenin yüzündeki ifadeyi görünce ameliyatın başarılı geçtiğini anlamıştı. O kadar mutluydu ki anında gözleri dolmuştu.

Cheng Ruoze de sevinçten havalara uçmuştu ve Shen Dai’yi tekrar tekrar tebrik ediyordu. Tıpkı ailenin bir ferdi gibi davranarak doktora teşekkür etmeyi de ihmal etmemişti.

Shen Qin de geldi ve annesini gördüğü an gözyaşlarına boğuldu. Annesi hala anestezinden dolayı bilinçsizce uyuyordu.

Shen Dai’nin büyükannesi yoğun bakım odasına götürüldüğünde herkes dışarıda kalmak zorunda kalmıştı.

Sakinleştikten sonra Shen Dai doktora ve hemşireye teşekkür etti, ardından da doktorun söylediklerini dikkatle dinledi.

Shen Qin ise bir süre yoğun bakım odasının camından baktıktan sonra gözyaşlarını silerek oradan ayrıldı.

Shen Dai tüm gücüyle sandalyenin arkasına yaslandı; sanki gün bitmek bilmemişti ve kalbi her dakika bir şey tarafından delinmişti. Cheng Ruoze’ye minnetle baktı, “Asistan Cheng, gerçekten…çok teşekkür ederim. Bütün gün benimle birlikte hastanede bekledin. Artık sen de eve gidip dinlenmelisin.”

“Ben gayet iyiyim. Sen ne durumdasın? Senin de geri dönüp dinlenmen lazım. Zaten yoğum bakım ünitesine şu anda giremezsin.”

“Tamam. Doktor üç gün gözlem altında tutulacağını ve bir sorun olmazsa normal odaya alacaklarını söyledi,” dedi Shen Dai ve yüzünü sildi, “Sen benden önce gidebilirsin.”

“Yanında kalmama gerçekten ihtiyacın yok mu?”

“Hayır, ben de zaten biraz daha kalıp sonra eve döneceğim. Benim yüzümden bütün gün hastanede perişan oldun.”

Cheng Ruoze birkaç teskin edici şey söyledikten sonra hastaneden ayrıldı.

Shen Dai bir süre oturdu ve dinlendi. Sonra ayağa kalkıp kapıya doğru eğildi ve camın arkasında yatan büyükannesine baktı. Büyükannesi onun tek ailesiydi ve sığınacak tek limanıydı.

O anda telefonu titredi ve Shen Dai ekranda Qu Moyu’dan gelen mesajı gördü: Xiao Cheng operasyonun başarılı geçtiğini söyledi. Gözün aydın.

Shen Dai’nin gözleri kızardı, cevap vermek istedi ama parmakları o kadar titriyordu ki kesinlikle yazım hatası yapacaktı. Bu yüzden bir sesli mesaj gönderdi: Evet, çok şükür başarılı geçti. Birkaç gün gözlem altında tutulduktan sonra normal odaya alınacak. Mo Yu, çok teşekkür ederim.

Qu Moyu ona defalarca kez yardım etmiş ve onu kurtarmıştı, bu yüzden onun acımasız ve kibirli karakterine rağmen ona umutsuzca aşık olmuştu.

Çok geçmeden Qu Moyu da bir sesli mesajla yanıt verdi: Hala hastanede misin?

Shen Dai: Hala buradayım. Yoğun bakıma giremesem de bir süre daha onun yanında kalmak istiyorum.

Qu Moyu: Yakınlardayım, gelip ben de bir bakacağım.

Shen Dai onun son kelimesinin tamamını duymadan gergin bir şekilde telefonuna dokundu. Başparmağı ses simgesinin üzerinde gezinirken kalbinin davul gibi çarptığını hissediyordu. Usulca simgeye dokundu ve Qu Moyu’nun derin, hoş sesi bir kez daha kulaklarına ilişti.

Oraya geleceğini ve bir göz atacağını söylemişti.

Sırf oraya yakın olduğu veya yolunun üstünde olduğu içindi. Ama anlık bir kararla olsa da Shen Dai’nin büyükannesini görmeye geliyordu. Bu, onun için biraz da olsa endişelendiğini gösteriyordu, değil mi?

Shen Dai konuşmayı tekrar tekrar dinledi, ta ki her kelimenin ritmine sahip olana ve onu zihninde sonsuz bir döngü haline getirene kadar. Ancak bu şekilde duyduklarının gerçek olduğuna ikna olabilirdi. Uzun ve yorucu bir günün ardından kendi hayal ürünü değildi, sahiden de Qu Moyu öyle demişti.

On dakika bile geçmeden Qu Moyu hastaneye vardı.

Shen Dai kısa bir süre Qu Moyu’ya baktıktan sonra bir iki adım yürüdü ve kendisini onun kollarına attı. Shen Dai hayatında ilk kez, ayıkken ve kızışma döneminde değilken birine güvenmek istemişti.

Qu Moyu’nun gözlerinde bir şaşkınlık belirdi ama bunun yerini çabucak şefkat ifadesi aldı. Bir kolunu Shen Dai’nin beline doladı ve diğeriyle onun yumuşacık saçlarını okşadı, “Çok mu korkmuştun? Artık her şey yolunda.”

“Doktor ameliyatın beklediğinden daha iyi geçtiğini söyledi,” dedi Shen Dai, “Büyükannem yakında tamamen iyileşecek.”

“Bu güzel bir haber,” dedi Qu Moyu, Shen Dai’nin kızarmış gözlerine bakınca başını eğmeden edemedi ve onun gözlerinin kenarlarına bir öpücük kondurdu, “O yüzden artık ağlama.”

“Ağlamıyorum ki,” dedi Shen Dai ve gözyaşlarına hakim olabilmek için elinden geleni yaptı. Daha sonra Qu Moyu’ya ciddi bir şekilde baktı, “Böylesine iyi bir doktor ve hastane ayarladığın için çok teşekkür ederim.”

“Hiç önemli değil,” dedi Qu Moyu ve Shen Dai’nin çenesini bir köpek yavrusunu okşuyormuş gibi kavradı, “Sen artık benimsin. Ne sorunun olursa olsun hepsini çözeceğim.”

Shen Dai’nin gözbebekleri ışıldamaya başladı; sanki Qu Moyu’nun etrafına yaydığı o ilahi ışık onun gözbebeklerine yansıyordu. Kalbi bu kişiyle dolup taşarken zihni de ulaşılmaz beklentilere giriyordu. Sonunda neden birçok omeganın böyle bir alfayı elde etmek için birbiriyle rekabet ettiğini anlamıştı. Laboratuvarda yaşanan o kaza nedeniyle Qu Moyu’ya aşık olduğunu sanıyordu. Kendisinin çoğu omegadan farklı olduğunu düşünüyordu ve birine bağlanmak istemiyordu. Ama ne olursa olsun, Qu Moyu’yla daha önceden hiçbir ilişkisi olmasa bile içgüdülerine karşı gelemiyordu ve onun yakınındayken cezbedilerek bu güçlü alfanın kendisine ait olmasını istiyordu.

Belki de o gün, kalbinin yaşam ve ölümün arasında ne kadar ince bir çizgi olduğunu fark ettiği gündü. Ondan kaçınmayı, görmezden gelmeyi, kendisini dizginlemeyi ya da umursamıyormuş gibi davranmayı seçebilirdi. Ama en nihayetinde gelecekte birlikte olamayacaklarını düşünmeye dayanamıyordu.

Madem dayanamıyorsa, o halde dayanmaya çalışmamalıydı. Bütün hayatı boyunca bilimsel bir keşif yapamazsa, yine de kendisini geliştirmeyi bırakacak mıydı? Eğer hiçbir şey yapmazsa, gelecekte de aralarında hiçbir şey olmayacaktı.

Ancak harekete geçerse, başka ihtimaller yaratabilirdi.

Qu Moyu’nun kendi alfası olmasını istiyordu ve bu hedefe ulaşmak için harekete geçmesi gerekiyordu.


ÇN: Moyu bu aralar gözüme çok hoş geliyor. Kesin bir haltlar yiyecek ama durun bakalım sdhjfsdg

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x