İçeriğe geç
Home » Alpha Predator 37. Bölüm

Alpha Predator 37. Bölüm

Qu Chengchen, hedefine aşamalı olarak ulaştığını hissetti ve ardında anlamlı bir gülümseme bırakarak odadan ayrıldı. Shen Dai uzun bir süre olduğu yere çakılıp kaldı ve kendisine gelemedi.

Kızışma dönemi…gerçekten de bir alfanın en ölümcül zayıflığıydı. Omegaların kızışma dönemine benzer şekilde çoğunlukla ilkbahar ve yaz mevsimlerinde ortaya çıkardı; alfalar bu dönemlerde hayvani içgüdülerine göre yozlaşarak yalnızca avını işaretlemek isterdi. Hem tehlikeli hem de kırılgan bir hale gelirlerdi. Alfa işaretlediği omegayla beraber bu zamanı geçirirse oldukça tatmin olmuş hissederdi. Aksi takdirde tam bir işkenceye dönüşürdü.

S-seviyesi alfalar bu dönemde tuzağa düşebilir ve kandırılabilirdi. Bu sebepten ötürü özel ve güvenli bir yere ihtiyaç duyarlardı.

Shen Dai, Qu Chengchen’in aklına böyle bir fikir gelmesini hiç beklemiyordu ama sahiden de Qu Moyu’nun tek zayıflığı bu olabilirdi. Qu Chengchen’in haklılık payı vardı. Bu, Qu Moyu’nun işaretini alması için en olası şansıydı ama bu şekilde almayı istiyor muydu ki? Sonuç olarak Qu Moyu onu sevdiği için, hayatının sonuna kadar onunla beraber olmak istediğini kanıtlamak için işaretini vermeyecekti. Aslında işaretin Shen Dai’nin gözünde bir önemi yoktu.

Qu Moyu’ya hatırlatmak için bir fırsat bulmalıyım, diye düşündü Shen Dai. Bu entrikacı Qu Chengchen’e karşı dikkatli olmalıydı. Belki Büyükbaba Qu hayattayken büyük hamleler yapmaya cesaret edemezdi ama gelecekte ne yapacağı hiç de belli olmazdı.

Yeni yıl için geri sayım yaklaşırken Qu ailesi, havai fişekleri patlatmak için avluda toplandı. Birkaç çocuk karda koşuyor ve zıplıyordu. Büyük kırmızı fenerler yüzlerine yansırken herkes oldukça mutlu görünüyordu.

Shen Dai’nin küçükken oynayabileceği arkadaşları ya da kendi akranı olan yakınları yoktu. İlk kez bu kadar kalabalık bir şekilde yılbaşı kutluyordu. Neşeyle dolu bu atmosferin yanılsamasıyla birlikte kısa süreliğine de olsa Qu ailesinin bir ferdi olduğu hissine kapılmıştı. Yanındaki kişiye, kağıt üstündeki kocasına bir göz attı ve sessizce Qu Moyu’nun koluna sarıldı.

Qu Moyu, Shen Dai’ye bakmak için başını eğdi. Bu açıdan ona bakarken ince ama uzun kirpiklerini ve kavisli burnunu görebiliyordu. Shen Dai ona başını yaslarken oldukça itaatkar görünüyordu. Bir şey fark etmiş gibi aniden başını kaldırdığında ikisinin gözleri birbiriyle buluştu. Zamanın adeta durduğu o kısacık anda, birbirlerinin gözbebeklerine anlamlı bir şekilde yansıyorlardı. İkisinin de kalp atışları giderek hızlanıyordu.

Shen Dai, Qu Moyu’nun gözlerine uzun süre bakamıyordu. Onu sevdiğinden ötürü biraz çekingen, biraz da utangaç davranıyordu. Bakışlarını başka yöne çevirdi ve gelişigüzel bir şekilde, “Pokerde kazandın mı?” diye sordu.

“Kazandım,” dedi Qu Moyu, “Bu gece bana güzel bir şey söylersen sana büyük kırmızı bir zarf veririm.”

Shen Dai gülümsedi, “Mutlu yıllar?”

“Bu çok sıradan.”

“Başka ne diyebilirim ki?”

Qu Moyu sesini alçalttı, “Kulağa hoş gelen bir şey olmalı.”

Shen Dai aniden gerildi, çünkü ne yapacağını bilemiyordu. Ama sonra ansızın patlayan havai fişeklerin sesiyle beraber irkildi.

Normalde dağlarda havai fişeklere izin verilmezdi çünkü on bin tonluk havai fişekler yeni yılın sıcak atmosferini bozabilirdi. Çocukların heyecanlı çığlıkları havaya yükselmeye başlarken Shen Dai gülümsedi ve kulaklarını kapattı. Yeni yıl için kalbinde bir dilek tuttu; gelecek yıl da yılbaşını Qu Moyu’yla birlikte kutlamayı diliyordu. Bu açgözlü bir istek olsa da, yine de öyle olmasını umut ediyordu.

Misafir odasına geri döndüğünde Shen Dai, Qu Moyu’nun bakışlarından gereken imayı anlamıştı, “Gidip duş alacağım.”

Qu Moyu, Shen Dai’yi omuzlarından tuttu, onu kendine çekti ve ensesindeki çıkartmayı usta bir şekilde söküp attı, “Birlikte duş alalım.”

Üstlerindeki duş başlığından akan sıcak su, ikisinin de sislerin arasına gömülmesine neden oldu. Su sıcaktı ama Qu Moyu’nun Shen Dai’nin omzuna ve boynuna bıraktığı öpücükler daha da sıcaktı. Qu Moyu kollarını Shen Dai’nin incecik beline dolamıştı. Shen Dai’nin kalçaları ise Qu Moyu’nun sert ve sıcak erkekliğine dokunuyordu. Çıplak bedeni o anda kontrolsüz bir şekilde titriyordu.

Qu Moyu şiddetle kendisini içeri ittiğinde Shen Dai duvara yaslandı. Göğsüne değen soğuk fayanslarla arkasındaki geniş ve sıcak göğsün arasına sıkışmıştı. Qu Moyu içine her girdiğinde, adeta buz ve ateşten oluşan iki ayrı dünyanın arasında gidip geliyordu.

Çevredeki alan hızla buharla dolarken Shen Dai’nin çenesi Qu Moyu tarafından kavrandı. Uzun süre öpüştükten sonra ikisi de nefessiz kalmıştı. Shen Dai’nin bacakları artık tamamen gücünü yitirmek üzereydi ve her an düşebilirdi. Qu Moyu belinden tutarak onu duştan dışarı sürükledi, yatağın üstüne attı ve bu kez de arkasına geçerek şehvetli hareketlerini sürdürdü.

Shen Dai’nin sesi boğuk ve yorgundu; bu yüzden yüzünü yorgana gömüp hafifçe inlemeye devam etti. Qu Moyu hala yeterli olmadığını hissediyordu, böylece başını eğdi ve Shen Dai’nin pürüzsüz ensesini ısırdı. Isırdığı yer feromon bezlerinden yalnızca bir santim uzaklıktaydı. Bu, Shen Dai’nin ensesini ısırdığı ilk sefer de değildi. Onu ısırıp işaretlemediği müddetçe Shen Dai’nin üzerinde mutlak mülkiyete sahip değildi. Kaç kez onu ısırmak için can attığını sayamamıştı bile. Her defasında mantığı arzularına galip gelse de, karşısındakine hakimiyet kuramamak hiç de hoş hissettirmiyordu. Ne kadar zevk alırsa alsın kalbinde bir eksiklik yaratıyordu. Tarif edilemez öfkesi Shen Dai’ye de yansıyordu üstelik. Ne de olsa, suçlu olan kişi onu birkaç kez kontrolden çıkacak seviyeye getiren bu kollarındaki kişiydi.

Hiçbir zaman hoşgörülü bir insan olmamıştı. Hatta, fiziksel ihtiyaçlarını karşılamakta da kendisini hiç kısıtlamamıştı. Cinsel arzu, tıpkı insanın iştahı gibi öz disipline ihtiyaç duyardı ama çoğu zaman ertesi gün yataktan çıkamayacak hale getirene dek Shen Dai’ye sahip olurdu. Bunu bilerek yapıp yapmadığını kestirmesi güçtü lakin bunun sebeplerinden biri de öfkeli oluşuydu. Çünkü Shen Dai’nin varlığı, Qu Moyu’nun öz denetimini kaybetmesine neden oluyordu.

Shen Dai, Qu Moyu’nun o esnada kalbinde ne gibi bir ikilem yaşadığından haberdar değildi. Sahiden de hiçbir şey bilmiyordu. O yalnızca Qu Moyu’nun arzularına eşlik ediyordu.

Shen Dai ertesi gün erkenden uyanmak zorunda olmanın baskısı olmadığı için derin bir şekilde uykuya daldı. Yeni yılın ilk gününde sıcacık yatağında kalarak tüm yorgunluğunu atmak niyetindeydi.

Ta ki Qu Moyu tarafından uyandırılana kadar.

Shen Dai önce ciddi bir ifadeyle Qu Moyu’ya, ardından da pencereden dışarı baktı. Hava bulutlu ve kapalıydı, bu yüzden saatin kaç olduğunu bilemiyordu.

“Kalkıp üstünü giyin.”

“Saat, saat kaç? Çok geç saate kadar uyudum mu yoksa?” diye sordu Shen Dai. Qu Moyu’nun yüzünün kasvetli olduğunu görmüştü ve bu yüzden yanlış bir şey yapmış olduğunu düşünmekten kendisini alamıyordu.

Qu Moyu başını eğdi ve ciddi bir şekilde, “Büyükbabam bu sabah vefat etti,” dedi.

Shen Dai uzun süre meseleyi idrak edemedi.

“Giyin dedim!”

Shen Dai bedenindeki acıya katlanarak yataktan kalktı ve hızlıca giyindi. Ancak pantolonunun fermuarını çektikten sonra aniden bir rüyadan uyanır gibi kendine geldi ve Qu Moyu’nun neden bahsettiğini anladı. Tamamen giyindikten sonra Qu Moyu’ya döndü, “…Bu sabah mı?”

“Mn, uykusundayken ölmüş. Ben de yeni öğrendim,” dedi Qu Moyu, ayağa kalktı ve kıyafetlerini düzeltti, yüzündeki ifade buz gibiydi, “Sonuçta bir yıldır bu haldeydi.”

Shen Dai uzun bir süre düşüncelere daldıktan sonra, “Başın sağ olsun,” dedi.

“Güney Afrika’ya gidemeyeceğiz. Yıllık izinde uğraşmamız gereken çok fazla mesele var.”

“Ben nasıl yardımcı olabilirim?”

“Önce benimle beraber oturma odasına gel.”

İkisi oturma odasına gittiler. Önceki gece ışıl ışıl parıldayan aile, o sabah siyah renkli matem kıyafetlerine bürünmüştü. Yeni yıl için asılan kırmızı süsler hala yerli yerinde duruyordu ama artık evin tamamına bir ölüm sessizliği hakimdi.

İkisi odaya girdiği an herkesin gözleri onlara odaklandı. Qu Moyu, Xingzhou’nun gelecekteki varisiydi, ancak o geldiğinde cenaze hakkında konuşabilirlerdi.

Cenazenin ayrıntılarını tartışan akrabaları dinleyen Shen Dai, sanki gerçeklik algısını yitirmiş gibiydi. Önceki gece gördüğü o tüm insanlar sabah uyandığında adeta yok olmuştu. Büyükbabasının öldüğü günü hatırlamadan edemiyordu ve yüreği acıyla burkuluyordu. İnsanoğlu böyleydi işte; bir vardı, bir de bakmışsın bu hayattan göçüp gitmişti. Gittikten sonra onları anımsamak artık çok geçti. Hiç kimse sevdiği birini o gün son kez göreceğine ihtimal vermezdi.

Karlı dağ yolu nedeniyle, ambulans öğleden sonra gelmişti. Büyükbaba Qu’nun naaşı ambulansla alındıktan sonra tüm akrabalar da dağdan aşağı indi.

Qu Malikânesi’ne döndüklerinde hava çoktan kararmıştı. Yol boyunca Qu Moyu’nun ağzını bıçak açmadığından Shen Dai de sükûnetini korumuştu. Qu Moyu’nun üzüldüğünü düşünmüyordu ama onun endişesini hissedebiliyordu. Tam anlam veremese de Büyükbaba Qu’nun vefatının kanlı bir savaşının başlangıcına işaret ettiğinin pekala farkındaydı.

Qu Moyu doğruca yukarı çıktı. Onun arkasından bakan Heng Amca ve Lan Teyze iç çekerek fısıldaştı, “Neden yeni yılın ilk gününde öldü ki?”

Shen Dai de iç çekti, “Dün gece onu gördüğümüzde gayet iyiydi. Yemesinde ya da konuşmasında büyük bir sorun görünmüyordu.”

Heng Anca başını salladı, “Yaşlı adam bir şekilde herkesi kontrol ediyordu ama artık öldüğü için Genç Efendi’nin amcası kesinlikle harekete geçecektir. Onun için çok endişeleniyorum.” Daha sonra arkasını dönerek mutfağa doğru yöneldi, “Akşam yemeği hazırlayacağım.”

Shen Dai, babasından ziyade Qu Chengchen’den daha çok endişe duyuyordu. Qu Moyu’nun çatılmış olan kaşlarını hatırlayınca biraz sıkıntılı hissetmekten kendini alamadı. Ama ne yazık ki, ona yardım etmek için elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Lan Teyze Shen Dai’nin elini tuttu, “Ah Dai, Genç Efendi’ye karşı daha düşünceli ol. Artık ona en yakın kişi sensin. Sana herkesten farklı davranıyor.”

Shen Dai acıyla gülümsedi, “Onun için ne yapabilirim bilemiyorum.”

“İkinizin evlenme sebebinin ne olduğu önemli değil. Artık ikiniz gerçek bir çift gibisiniz. Eve daha önce hiç omega birini getirmedi ve hiç kimseyi bu kadar önemsemedi. Kalbinde sana karşı bir şeyler hissediyor olmalı. Sana ihtiyacı olduğunda onun yanında ol ve senden ne yapmanı istiyorsa onu yap.”

Lan Teyze’nin sözleri Shen Dai’yi son derece cesaretlendirmişti. Bu sözleri yüz kere de olsa dinlemekten hiç sıkılmazdı. İlaveten bu sözler kendi dileklerinden fazlasıydı. Böylece başını sallayarak onayladı, “Lan Teyze, merak etme. Elimden geleni yapacağım.”


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x