Shen Dai bütün gün boyunca kendini odaya kilitledi ve mevcut durumu gözden geçirmeye çalıştı. Üzüntüsü ve öfkesi aklını toparlayabilmesine engel oluyordu. Giderek kaygı bataklığının içine gömülüyordu. Kâh Qu Moyu’yu ve bakışlarını hatırlıyor, kâh da söylediği sözler zihninde yankılanıyordu. Gözyaşları sürekli istemsizce yanaklarından süzülüyordu.
Tek istediği uyumak ve uyandığında da aslında her şeyin yalnızca bir kabustan ibaret olduğunu görmekti. Qu Moyu hala evden çıkmasına izin vermiyordu. Belki de uyursa, rüyasında Qu Moyu’nun ona kızışma döneminde söylediği o tatlı şeyleri tekrar duyabilirdi. Uyuyamıyordu ama, ne yaparsa yapsın uykuya dalamıyordu.
Geçen saniyeleri saymanın ızdırabı içinde iki şeyi belirlemeyi başarmıştı. Birincisi; Qu Moyu’yu gerçekten seviyordu. Qu Moyu onu hangi durumda işaretlemiş olursa olsun, artık aralarında ömür boyu unutamayacakları bir bağ vardı. İşaret kan bağı kadar güçlü bir bağdı. Alfa ve omega birbirinden tamamen kopsa da, er ya da geç aralarında bir aşk filizlenirdi. Şu anda elinde mutlak bir fırsatı vardı ve Qu Moyu’nun ona aşık olma ihtimalinden öyle kolay kolay vazgeçemezdi. İkincisi ise; neredeyse altı aydan uzun bir süredir beraberlerdi. Doğal olarak iki insan böyle uzun bir sürede birbirine bir şeyler hissetmeye başlardı. Qu Moyu onu yanlış anladığı için böyle davranıyordu. Masumiyetini kanıtlayabilirse ve yanlış anlaşılmayı çözebilirse, Qu Moyu ona kesinlikle acımasız davranmayacaktı.
Shen Dai kalbinde tekrar tekrar sonuca odaklanması ve bu sorunu çözmesi gerektiği hususunda kendisine uyarıda bulundu.
Yataktan kalktıktan sonra soğuk bir duş aldı, bir ses kayıt cihazı hazırladı ve ardından Shen Qin’i aradı.
Telefon uzun bir süre çaldıktan sonra Shen Qin suçlu vicdanını gizleyemeden çok yumuşak bir şekilde “Merhaba,” dedi.
“Sen ve Qu Chengchen birbirinizi nereden tanıyorsunuz?” dedi Shen Dai, ses tonu buz gibiydi ve doğrudan konuya girmişti.
Shen Qin fısıldadı, “Geçen sefer You Xinghai’yi görmeye gittiğimde o da oradaydı.”
“Qu Moyu’nun kim olduğunu nasıl öğrendin?”
“Xingzhou’nun kurucusu öldüğünde, arabasını televizyonda gördüm.”
“Bu yaptığının ne tür sonuçlar doğuracağını hiç düşündün mü?” dedi Shen Dai yumruğunu sıkarak. Belki de onunla yüz yüze görüşmemesi daha iyiydi. Çünkü Shen Qin şu anda önünde olsaydı, Shen Dai kesinlikle öfkesine hakim olamazdı.
“Senin için…”
Shen Dai kükredi, “Bir de utanmadan benim için yaptığını mı söylüyorsun?!”
Telefonun diğer ucundan birkaç hızlı nefes sesi geldi, “Siz evlisiniz. Onun seni işaretlemesini istemiyor muydun?” Shen Qin’in önceki suçlu tavrı tamamen değişmişti ve ses tonu giderek daha da netleşiyordu, “Bana minnettar olman gerekir. Seni bir varisin gemisine bindirdim işte. B-seviyesi bir omeganın S-seviyesi bir alfanın işaretini alması mümkün mü sanıyorsun? Ben senin babanım. Benim yaşadıklarımı yaşama istedim!”
Shen Dai öfkeden titriyordu, “Böyle bir yöntemle elde edilen işaretten hayır gelir mi sanıyorsun?! Onunla olan ilişkimin mahvolabileceği hiç aklına geldi mi? Bana ne olacağı umurunda bile değil, sen sadece kendini önemsiyorsun!”
“İşaret olduğu sürece her şey yoluna girer,” dedi Shen Qin heyecanlı bir şekilde, “Ah Dai, bak beni dinle. Kesinlikle kalbi yumuşayacaktır, işaret zaman geçtikçe insanların duygularını daha çok etkiler. Çocuğu olduktan sonra artık hiçbir şey yapamaz, gelecekte her şeye sahip olacaksın.”
Shen Dai’nin ses tonu buz gibiydi, “O zamanlar da öyle düşünmüştün.”
Telefonun diğer ucunda bir sessizlik oldu.
“You Xinghai’nin işaretini alamadın. Bu yüzden benim aracılığımla onu seni işaretlemeye mecbur bırakmak istedin. Ama en nihayetinde hiçbir şey elde edemedin,” dedi Shen Dai ve acı içinde gözlerini kapadı. Shen Dai bunları bir daha düşünmeyeceğini sanıyordu. Shen Qin öte yandan gözyaşı dökerken, Shen Dai’nin kalbinde ise babası tarafından ihmal edilişinin açtığı yara yeniden açılmıştı. Dişlerini gıcırdattı, “Kendi hayatını mahvettin. Sıra benimkine mi geldi?!”
Birbirlerine gerçekten aşık olduklarında Qu Moyu’nun işaretini almak istiyordu. Zaten adım adım Qu Moyu’nun kalbine yaklaşıyordu. Kapıdan içeri girebilmesi an meselesiydi. Lakin şu anda önü tamamen kapanmıştı.
“Ben sonunun benim gibi olmasını istemedim. Eğer You Xinghai’nin işaretini alsaydım, şimdi bu halde olur muydum?”
“Senin gibi olmayacağım,” dedi Shen Dai ve gözyaşlarını sildi, “Asla sana dönüşmeyeceğim.”
Telefonu kapattıktan sonra Shen Dai sandalyeye çöktü ve bir müddet sakinleşemedi.
Shen Qin’in geçmişte yaptıkları yüzünden Shen Dai hep bir omeganın bir alfanın işaretini almak üzere yaptığı tüm davranışları yapmayı reddediyordu. Bu tarz davranışların insanın iradesine aykırı olduğunu ve fiziksel bir bağın mutluluk getirmeyeceğine inanıyordu. Shen Qin bu tür bir bilince sahip değildi. Hayatındaki tüm başarısızlıkları bir alfanın işaretini istemesinden kaynaklanıyordu.
Shen Qin üzgün ve nefret doluydu; ancak işaretin insanlar üzerindeki etkisine ilişkin yargısı yanlış değildi ― en azından omeganın üzerindeki etkisi azımsanamayacak derecede fazlaydı.
İşaretlenmeden önce Shen Dai, Qu Moyu’nun sosyal konumu ve cinsiyeti yüzünden ona karşı itaatkar davranıyordu. Ama öz benliği ve gururu hala iliklerine kadar işlenmiş şekilde aynen duruyordu. Ancak işaretlendikten sonra alfasına güçlü bir psikolojik bağımlılık geliştirmişti. Qu Moyu’nun işareti sildirmesini söylediğini anımsadığında boğuluyormuş gibi hissediyordu.
Sakinleştikten sonra You Baiyue’ye başka bir WeChat mesajı gönderdi: Bana Qu Chengchen’in numarasını verirsen gelecekte sana karşı bir iyiliğim dokunabilir. Zaten bu yüzden benimle iletişim kurmakta bu kadar ısrar ediyordun.
You Baiyue’nin kalbinde ne tür hesaplar olduğunu bilmiyordu ama belli ki onun gözünde işe yarar biriydi.
Elbette, beklediği gibi kısa süre sonra You Baiyue onu aradı.
“Numarayı sana vermek istemediğimden değil ama versem de bir işe yaramaz,” dedi You Baiyue kayıtsızca, “O ikisi bu aralar o kadar meşgul ki, başlarını kaşıyacak zamanları yok. Hal böyleyken seninle nasıl konuşabilir ki?”
“Bana bu şekilde zarar verdi, ben de ona…”
“Dur dur,” dedi You Baiyue ve ağzıyla bir “tsk” sesi çıkardı, “Dünyanın henüz kaç bucak olduğunu anlayamamışsın sen. Qu Chengchen’i arasan ne olacak sanki? Sen onun için yalnızca satrançta harcadığı bir piyonsun. Senin için kılını bile kıpırdatmaz. Sen ona ne yapabilirsin ki?”
Shen Dai’nin göğsü şiddetle inip kalktı ve gözleri kırgınlıkla doldu. You Baiyue’nin sözlerine karşılık olarak söyleyebileceği hiçbir şeyi yoktu. Doğru, Qu Chengchen’e ne yapabilirdi ki?
You Baiyue iç çekti, “Haksızlığa uğradın ve masumiyetini kanıtlamak istiyorsun, bunu anlıyorum. Ama sen de şunu anla, masumiyetinin onlar için bir nebze bile önemi yok. Onlar için mühim olan tek şey para, şirketin gücü ve hisseleri. Senin hiçbir önemin yok. Yu Dage senin masum olduğunu öğrendi diyelim, ne olmasını bekliyorsun? Yu Dage’yı böylesine bir kayıpla karşı karşıya bırakan sebep sen değil misin?”
Shen Dai karşı çıkmak, öyle olmadığını söylemek istemişti ama ağzını açsa da tek kelime bile sarf edememişti. You Baiyue’nin her sözünün doğru olduğunu kalbinde biliyordu.
“Gözünü açmak için sana bir iki tavsiyede bulunacağım,” dedi You Baiyue, “Senin gibi çok omega gördüm. Daha önce aşık olmamış, güçlü bir öz saygıya sahip ve idealist omegalar…Hepsi ‘Toplum kalıplarının dışına çıkarak bir ömür boyu sevebileceğim bir alfa bulabilirim’ kafasındaydı.” Bu sözleri söylerken ses tonu alayla doluydu, “Sana uzun zaman önce söylemiştim, S-seviyesi alfaların duyguları yoktur. Her ne kadar tam detayları bilmesem de ilişkinizin boyutunu az çok tahmin edebiliyorum. Yu Dage sana karşı çok iyi davranıyordu. Nazik ve sevecen davranarak başını okşuyordu ve sana hediyeler veriyordu. Bunun sebebi evcil hayvanı, sahibini memnun ettiği içindi. Ama dönüp evcil hayvanı onu ısırdı, ne yapmasını bekliyorsun ki?”
Ilık bir bahar gününde, Shen Dai sırtından aşağı soğuk bir ürpertinin indiğini hissetti. Sanki dondurucu kış mevsimine yeniden adım atmış gibiydi.
“Sonuçta hala tecrübesizsin ve alfalar hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Aklın fikrin gerçek olmayan hayallerle dolu. Söylediğim hiçbir şeye inanmıyorsun. Bir şeyi anlaman için illa başına gelmesi gerekiyor. Muhtemelen bir alfanın bam teline bastığında nasıl değiştiğini bu günlerde anlamışsındır.”
You Baiyue’nin sözleri hafif olsa da Shen Dai’nin omuzlarında büyük bir ağırlığa dönüşüyordu.
“Vicdanen söylüyorum, eğer hamileysen o çocuğu doğur. Ama doğumdan sonra Xu Dage’yı dinle ve işareti sildir. Ona karşı gelmeyi aklından bile geçirme. Söylediklerini yerine getirir ve tatlı bir dille konuşursan, hala bir umudun olabilir. Onun yanındaki kişi sen olamasan bile, çocuğun ve torunların refah içinde yaşarlar. Elde edebileceğin en iyi sonuç bu, daha fazlasını beklersen hayal kırıklığına uğrarsın.”
Shen Dai kısık bir tonda yanıtladı, “You Baiyue, biz farklıyız. Geçmişimiz, algılarımız ve hayata bakış açımız farklı. Dolayısıyla seçimlerimiz de farklı. Ne ben kendi fikirlerimi sana empoze edebilirim, ne de senin fikirlerin beni etkiler. Haklısın, duygularla ilgili hayallere kapıldım ama senin söylediğin tarzda bir hayat sürmeyi düşünmüyorum. Karakterlerimiz gerçekten de birbirine çok zıt. Ben duygularımı başkalarına bağlayabileceğimi düşünürken, sen hayatını başkalarına bağlıyorsun. Peki aradaki fark ne? Hangisi daha kötü? Benim karşıdaki kişiyle ilişkim bozulsa bile hayatım mahvolmaz. Ama öte yandan sen sonsuza dek refah ve zenginlik içinde yaşayacağından nasıl bu kadar eminsin?”
Bu sefer susma sırası You Baiyue’deydi.
“Çok farklı şeyler istiyoruz, bu yüzden ‘tavsiyelerin’ bana mantıklı gelmiyor.”
You Baiyue çaresizce gülümsedi, “Sahiden öyle. Ama er ya da geç beni anlayacaksın.”
Shen Dai telefonu kapattı ve beyaz duvara boş boş baktı.
You Baiyue’ye karşı çıkarken güvenle doluydu. Ama duygulara dair kapıldığı hayallerle ilgili kalbinde nasıl şüphe olmazdı ki? Tüm bunlar sırf S-seviyesi bir alfaya aşık oldu diye mi oluyordu?