Shen Dai’nin telefonu elinden alınmıştı ve her ihtimale karşı mantıksız davranışlarda bulunmasının önüne geçmek için bilgisayarının interneti kesilmişti. Shen Dai oradan ayrılamazdı ve dış dünyayla da iletişim kuramazdı. Bu yüzden her dakikasını, her saniyesini acı içinde geçiriyordu.
Qu Moyu’nun sözleri ve eylemleri, Shen Dai’nin nefretini körüklemeye devam ediyordu. Bilinci, sakinlik ve kafa karışıklığının arasında gidip geliyordu. Bazen her şeyden kuşku duyuyordu. Abanoz feromonlarıyla dolu olan feromon bezleri, içgüdüsel olarak kendi düşüncelerine itaatsizlik ediyor, aklının karışmasına ve kimi zaman da saçma fikirlere kapılmasına neden oluyordu.
Ama ne kadar mazeret uydurursa uydursun ne kendisini ne de başkalarını kandırabilirdi. Sırf çıkarlarına ters diye, alfası onunla başa çıkmak adına en acımasız yöntemleri uyguluyordu. O, yalnızca tek kullanımlık bir satranç taşıydı.
Shen Dai, umutsuz düşünceleri üstünden atıp bir çıkış yolu bulabilmek için kendisini zorladı. Elbette Qu Moyu’ya itaat etmekten başka çaresi olmadığının farkındaydı ama mutlaka bir yolunu bulmalıydı. Bebeğinden asla vazgeçemezdi. Son günlerde kendi kendisiyle sayısız sohbeti olmuştu. Aklını kullanarak tüm durumları ölçüp tartmış, artıları ve eksileri etraflıca düşünmüştü ama yine de kendisini en az zarar alacağı yolu seçmeye ikna edememişti. İç sesi oldukça katı ve inatçıydı. Bunun kendi fikri olup olmadığını veya işaretin zihnini etkileyip etkilemediğini bile tam olarak kestiremiyordu. Emin olduğu tek şey yavrusunu koruması gerektiğiydi.
Yani şu anda tek problemi bunu nasıl yapacağıydı.
Qu ailesinin pek çok hizmetkarı ve koruma görevlileri onu izliyorlardı. Dış dünyayla iletişim kurmasının hiçbir yolu yoktu ve oradan ayrılamıyordu.
Akşamleyin Lan Teyze odaya yemek getirdi.
Shen Dai dizlerine sarılmış kanepede oturuyordu. Lan Teyze içeri girince ona boş boş baktı.
Lan Teyze masadaki el değmemiş öğle yemeğine bakınca iç çekti, “Ah Dai, bir şeyler yemen lazım.”
Shen Dai sanki hiçbir şey duymamış gibi başını çevirdi.
Lan Teyze, “Sen aç olmasan da karnındaki bebek acıkmıştır,” diyerek onu ikna etmeye çalıştı.
“Sadece üç haftalık olduğu için ‘açlık’ gibi bir özelliğe sahip değil,” dedi Shen Dai sakince, “Zaten yakında hayatına son verilecek.”
Lan Teyze tereddütle ona baktı, bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama en nihayetinde yalnızca iç çekmekle yetindi.
Shen Dai psikolojik olarak büyük bir baskı altındaydı ve kimsenin ona yardım edemeyeceğini biliyordu. Lan Teyze’nin odadan çıkmamış olduğunu görünce fısıldamadan edemedi, “Lan Teyze, onu doğurmak istiyorum. Sence bu normal mi?” Yapacağı seçimleri her zaman sorgular ve sonrasında kesin bir sonuca varırdı. Bu derin çelişki tekrar tekrar kalbini sızlatıyordu ve sanki her an, her dakika tüm benliği çöküyordu.
“Evet normal, çünkü bu senin içgüdün,” dedi Lan Teyze, Shen Dai’nin kederli görünümüne baktı ve ilk tanıştıkları zamanı düşünmeden edemedi. Her şey nasıl bu hale gelmişti ki? Kalbi el vermese de sözlerine devam etti, “Daha çok gençsin. Bu çocuk seni hayatın boyunca aşağı çekecekti.”
Shen Dai acı acı gülümsedi ve “Biliyorum,” diyerek mırıldandı. Ardından başını kaldırıp Lan Teyze’ye baktı, “Lan Teyze, gitmeme izin verir misin?” Bu sözleri söylediğinde hiç ümidi yoktu, daha ziyade çaresiz bir durumda belli belirsiz bir mücadele içindeydi.
Lan Teyze’nin gözleri kızarmıştı, “Üzgünüm, ne yazık ki sana yardım edemem.”
Shen Dai başını salladı ve sessizliğe gömüldü. Hastaneye gittiği esnada bir şans bulabileceğini düşünüyordu. Şu anda tek düşüncesi Qu Moyu’dan, yani bebeğine zarar verecek kişiden uzak durmaktı.
―
Shen Dai ne zaman uyuyakaldığını bilmiyordu. Bir gürültüyle uyandı, gözlerini ovuşturdu ve yatakta doğrulduğu anda kapı sertçe itilerek açıldı.
Shen Dai bir hışımla içeri giren o kadına şaşkınlıkla baktı. Gelen kişi Bayan Qu’ydu. Shen Dai onu daha önce iki kez görmüştü. Asil, zarif, güzel bir kadındı ama sanki abartılı mücevherleri sergilemek için özel olarak hazırlanmış bir vitrin gibi duruyordu. Tek bir saç telinin bile dağılmasına izin verilmeyen o kadın şu anda tam karşısındaydı.
Bir ikilemin içine düşmüş olan Heng Amca ve Qu Moyu’nun endişeli görünen koruması da dahil olmak üzere bir grup insan onu takip etmişti.
Shen Dai’nin uyku mahmurluğu anında dağılmıştı ama önündeki kaos kafasının daha da karışmasına sebep olmuştu.
Bayan Qu, Shen Dai’ye baktı ve ardından yanındaki Lan Teyze’ye seslendi, “On beş dakikamız var. Bavulunu toplamasına yardımcı ol.”
Lan Teyze tereddüt etmeden dolaba doğru yürüdü, içindeki büyük bavulu çıkardı ve kıyafetleri katlayarak yerleştirmeye başladı.
Heng Amca aceleyle, “Bayan Qu…” dedi.
“Kapa çeneni. Kim Moyu’yu aramaya cüret ederse eşyalarını da alsın ve derhal defolsun,” dedi Bayan Qu açıkça. Yüzündeki ifadeye bakılırsa, o da son derece endişeli görünüyordu.
Shen Dai ani bir tepki vererek yataktan fırladı ve önemli eşyalarını toplamaya başladı.
Oradan çıkabildiği sürece, nereye gittiğinin bir önemi yoktu.
Shen Dai’nin zaten pek fazla eşyası yoktu. Oraya geldiğinde günlük ihtiyaçlarının hepsi hazırlanmıştı. Orada geçici olarak kaldığının hep farkındaydı. Bilgisayarı ve bir iki parça kıyafeti dışında hiçbir şeyi yoktu, bu yüzden çabucak toparlanmıştı.
Lan Teyze, dolabın kapağını paravan olarak kullanarak Shen Dai’ye doğru fısıldadı, “Ah Dai, Genç Efendi’yi suçlama. Çocukluğunda her şeyi öğrenmek zorunda kaldı ama kimse ona sevgiyi öğretmedi. Kendine çok dikkat et, yolun açık olsun.”
Shen Dai’nin kalbi kederle doluydu, “Lan Teyze, her şey için çok teşekkür ederim.” Bayan Qu’ya haber verenin Lan Teyze olduğunu biliyordu. Qu Moyu’nun azarlama riskini alarak ona yardım etmişti. Tüm bunları nezaketinden ötürü yapıyordu.
Shen Dai bavulunu aldı ve Bayan Qu’nun arabasına bindi. Araba Qu Malikânesi’nden çıkana dek Shen Dai nefesini tutmuştu. Daha sonra ağır ağır nefes aldı ama hala şok içerisindeydi.
Bayan Qu, Shen Dai’ye baktı, “Ah Lan’a minnettar olmalısın, emekliliğine çok az kalmıştı.”
Shen Dai boğuk bir sesle yanıt verdi, “Hem Lan Teyze’ye hem de size çok minnettarım.”
“Seni neden götürdüğümü biliyor musun?”
“…Bana beta kızınızı aldırmak zorunda kaldığınızı söyledi.”
Bayan Qu biraz şaşırmıştı, “Sana bunu bile söyledi mi?”
“Evet.”
Bayan Qu kısa bir sessizliğin ardından tekrar söze girdi, “Belki de onun kalbinde bir yer edinmişsindir.”
Shen Dai bu cümleye nasıl cevap vereceğini bilemiyordu. Annesinin önünde oğlunu suçlayamazdı ya.
“O zamanlar zayıf olduğum için hep pişmanlık duydum. Onu doğurmuş olsaydım hayatımın geri kalanında kendimi suçlu hissetmezdim ve…” dedi Bayan Qu ifadesizce. Yıllar geçtikçe kalbindeki keder artık katılaşmıştı ve sanki bir parçasıymış gibi yüzüne yerleşmişti, “Oğlumu sevebilirdim.”
Shen Dai ciddiyetle karşılık verdi, “Bana daha önce söylediklerinizin ne anlama geldiğini artık anlıyorum. Onunla aynı dünyaya ait değilim, zaten ben böyle bir dünyaya sığamam.”
“O halde planın nedir?”
“Önce kalacak bir yer bulmak istiyorum. Çocuğumu doğurduktan hemen sonra işareti sildireceğim,” dedi Shen Dai ama sonra aklına bir şey daha geldi, “Endişelenmeyin. Bu çocuğu asla Qu ailesine karşı kullanmayacağım. Birikmiş param var ve zaten geçimimi sağlayabildiğim bir mesleğim de var.” Xingzhou’daki işine kesinlikle devam edemezdi ancak, iyi maaşlı başka bir işe girebilirdi. Geçmişteki birikiminin bir kısmını kaybedecek olmasının yanı sıra, hocasına karşı da mahcup hissediyordu ama yapabileceği hiçbir şey yoktu.
“Sana inanıyorum. Zaten beni endişelendiren kısım bu değil,” dedi Bayan Qu ve Shen Dai’ye nazikçe baktı, “Geçmişteki pişmanlığımı telafi etmek istedim sadece. Ayrıca bu bebek benim torunum.”
Shen Dai minnetle, “Teşekkür ederim” dedi.
“Ama önceden kendini hazırlaman için sana hatırlatmak istediğim bir konu var. Omegalar doğum sürecindeyken alfasına ve alfa feromonlarına ihtiyaç duyar. Feromon eksikliği bebeğin düzgünce gelişememesine, hastalıklara ve hatta ciddi sakatlıklara dahi yol açabilir.”
“Biliyorum, ama alfa feromonları için kullanılan bazı şeyler yok mu?”
“Var ama senin bebeğin S-seviyesi bir alfadan. İster sentetik feromon olsun ister de genetiği değiştirilmiş feromonlar olsun, S-seviyesi bir alfanın feromonlarının yerini alamayabilir. Bu meseleyi bir doktora danışmalısın,” dedi Bayan Qu ve hafifçe kaşlarını çattı, “Şu anda çözülmesi gereken en önemli problem bu. Eğer modern tıp bir çare bulamazsa, kimse sana yardım edemez.”
Shen Dai uzunca bir süre afallayıp kalmıştı. Bu çocuğu dünyaya getirmeye karar verdiğinde önünde bu kadar ölümcül bir sorun olmasını beklemiyordu. Hamileliği sırasında Qu Moyu’nun feromonunun yerini alacak bir feromon bulamazsa, bebeğini koruyamamış olacaktı. Bu da tüm çabalarını boşa çıkaracaktı.
“Senin için bir doktordan randevu aldım. Birazdan onunla görüşeceksin,” dedi Bayan Qu iç çekerek, “Zihinsel olarak kendini hazırlamalısın.”
Shen Dai düşüncelere dalmıştı ki, Bayan Qu’nun telefonunun sesiyle beraber kendine geldi.
Bayan Qu ekrana baktı, parmağını kaldırdı ve ekranı yukarı doğru kaydırdı, “Efendim?”
Arabanın içinde, Qu Moyu’nun bastırılmış öfkesi Shen Dai’nin kulaklarına hafifçe ilişiyordu. Kelimelerini parça parça duyabiliyordu ama neler söylediğini kabaca tahmin edebiliyordu.
“Çeneni boşa yorma. Hiçbir faydası yok.”
“Senin şirkette işin yok muydu?”
“İntikam mı? Pek sayılmaz. Qu ailesi için erdem biriktirdiğimi farz edebilirsin.”
Bayan Qu’nun ses tonu gayet sakindi. Telefonu kapattı ve Shen Dai’nin panik içinde kendisine baktığını gördü. Başını nazikçe salladı, “Bugün bununla uğraşacak zamanı olmadığını sanıyordum.”
“…”
“Bu gece onun nişan yemeği var,” dedi Bayan Qu ve saatine baktı, “Oraya tam vaktinde yetişebilmem gerekiyor.”
Shen Dai’nin nefesi kesildi ve beti benzi attı. Kalbi ağrıyordu ve bu acıyla yaşamaya alışması gerekiyordu. Hamilelik yüzünden duygularını kontrol edebilmesi daha da güç hale gelmişti. Qu Moyu’yla arasında geçen hatıraları ne zaman anımsasa, karanlık bir uçuruma sürükleniyormuş gibi hissediyordu. Uykusuz her gecenin sonunda, anılardan kurtulamamış bir halde uyandığında, parçalanmış benliğini bir araya getirmenin ne kadar süreceğini bilmiyordu.
Ben sanırım bu kitabı daha önce okumuşum ya… 50 bölüm sonra hatırlamam skjxbxlshd buraları travma bırakmış demek ki ancak hatırladım