İçeriğe geç
Home » Alpha Predator 63. Bölüm

Alpha Predator 63. Bölüm

Böylesine kötü bir cümle sarf ettikten sonra Qu Moyu kapıyı çarptı ve gitti. Shen Dai ise parçalanan kalbini tamir edebilmek için Qiu Qiu’nun odasına yöneldi.

Qiu Qiu katıla katıla ağlıyordu. Yüzü gözyaşları ve sümükle kaplanmıştı. Oldukça acınası görünüyordu.

Shen Dai, Qiu Qiu’yu tutarak onu dikkatlice kollarının arasına aldı ve sırtını hafifçe sıvazladı, “Bir şey yok, baban yanında. Korkma, korkma.”

Shen Dai tarafından salınan feromon, Qiu Qiu’yu sakinleştirdi. Ağlamaları ise artık mırıltı şeklinde çıkıyordu. Qiu Qiu’nun minik bedeni titriyordu, yüzü kızarmıştı ve kirpikleri gözyaşlarıyla ıslanmıştı.

Shen Dai, önce bir mendille Qiu Qiu’nun yüzünü, ardından da sümük bulaşan kıyafetlerini sildi. Ama sildikçe kıyafetlerin üstüne daha çok su damlıyordu ve Shen Dai’nin de görüşü bulanıklaşmıştı. Akan yaşlar bu kez kendi gözlerinden geliyordu. Hızlıca gözyaşlarını sildi ve kendisini hiçbir sorun olmadığı konusunda sakinleştirmeye çalıştı. İşareti anestezi olmadan sildirirken ve hamilelik döneminde mide bulantıları yüzünden çok fazla acı çekmişti. Hamilelikte muayenelere yalnız giderken hep çok üzgündü ve Qiu Qiu doğduktan sonra da doğru düzgün uyuyamamıştı. Hiçbiri Qu Moyu’nun sözlerinden daha acı verici değildi. Ama hayatta kalmıştı. Hayatının fiziksel ve psikolojik olarak en zorlu evresini atlatmıştı. Ayrıca şu anda kendisinden çok korumak istediği biri vardı. Bütün bunları yaşadıktan sonra artık hiçbir şey onu alt edemezdi.

Shen Dai neredeyse bütün gece uyumamıştı. Qiu Qiu’nun ruh hali çok dengesizdi. Sürekli acıkıyor ve süt içmek istiyordu. Shen Dai fiziksel ve zihinsel olarak bitkin düşmüştü. Öğle vaktinde Xiaodie gelene kadar ara ara ve kısa süreli olarak uyumuştu.

Xiaodie, Shen Dai’nin moraran gözaltlarını görünce şoke oldu, “Bay Shen, ne oldu? Qiu Qiu bütün gece seni uyanık mı tuttu?”

Shen Dai başıyla onayladı, “Dışarıdan yemek sipariş ettim. Lütfen yemekten sonra bir süre Qiu Qiu’yla ilgilen. Ben biraz uyuyacağım.”

“Tamam yemeğini yer yemez uyumaya git sen.”

Açlıktan Shen Dai’nin karnı gurulduyordu ama hiçbir şey yiyemiyordu. İlaveten dışarıdan sipariş ettiği yemekler çok yağlı ve baharatlıydı, dolayısıyla hiç iştahı yoktu.

“Bay Shen, Bai Laoshi’nin esansiyel yağını kullandın mı? Qiu Qiu’yu sakinleştirirdi belki?”

“Kullandım. Ama bazen işe yarıyor, bazen de yaramıyor,” dedi Shen Dai, Xiaodie’ye Qiu Qiu’nun biyolojik babası yüzünden korkmuş olduğunu söyleyemezdi. Ne kadar da ironikti. Çocuğunun büyümesine yardımcı olması ve onu sakinleştirmesi gereken alfa babasının feromonları, tam tersi bir etki yaratarak onu korkutuyordu.

“Bu hiç iyi olmadı. Eğer Bai Laoshi’nin feromonları işe yaramazsa, Qiu Qiu için ne yapacağız?”

Shen Dai de endişeliydi ama şu anda yapabileceği hiçbir şey yoktu.

Xiaodie bundan bahsetmemesi gerektiğini anlayınca konuyu çabucak değiştirdi, “Bay Shen, bugün öfkeden çıldıracaktım neredeyse.”

“Ne oldu?”

“Sabah Araştırma Enstitüsü’nde bir toplantı yaptık. Oldukça heyecanlıydım çünkü Veliaht Prens’e yakın bir yerde oturuyordum. O kadar yakışıklı ve uzun boyluydu ki…S-seviyesi bir alfa olmayı hak ediyor.”

Shen Dai bir anlığına kaskatı kesildi.

“Ama bugün çok garipti. Bence kasıtlı olarak hata aradı ve Bai Laoshi’yi utandırmaya çalıştı.”

“…”

“Dünden önceki gün Veliaht Prens, Yan Mingxiu’nun ve medyanın önünde Bai Laoshi’ye övgüde bulunmuştu. Her cümlesi çok güzeldi. Fakat bugün her fırsatta laf sokuyordu. Profesör Liu, Bai Laoshi’ye yardım etmeye çalışsa da bir işe yaramadı. Cidden anlayamıyorum. Onlara karşı bir kin falan mı besliyor?”

Shen Dai somurtkan bir ifadeyle kaseleri ve yemek çubuklarını bıraktı. Şirketine büyük önem veren Qu Moyu’nun kişisel sebeplerle intikam almaya çalıştığına inanamıyordu. Hocası akademide çok saygı duyulan biriydi. Bai Xiangwan da genç olmasına rağmen enstitünün lideriydi. Bütün şirketlerin peşinde koştuğu üstün bir yetenekti. Qu Moyu onu herkesin içinde nasıl utandırabilirdi ki?

Xiaodie iç çekti, “Patronun ne düşündüğünü tahmin etmek zordu ve Bai Laoshi de çok zorlandı.”

Shen Dai, Qu Moyu’nun düşündüğünden daha kızgın olduğunu fark etti. O olmasaydı, ne hocası ne de Bai Shixiong’u acı çekmeyecekti. Bundan sonra ne yapacağını etraflıca düşünmesi gerekiyordu. Qu Moyu biraz kafa yorarsa Qiu Qiu hakkında kesinlikle şüphelere kapılacaktı. Ne zaman doğduğunu araştırırsa, işte o zaman her şey biterdi.

Qu Moyu, Qiu Qiu’nun kendi çocuğu olduğunu öğrenirse tam olarak ne olacaktı?

Shen Dai düşünmeye cesaret bile edemiyordu. Yapması gereken tek şey Qu Moyu’dan uzak durmak ve bebeğini gelebilecek herhangi bir zarara karşı korumaktı.

Günün ilerleyen saatlerinde Shen Dai, Liu Xi’den bir telefon aldı. Bu çağrının sebebinin sabahki toplantı olduğunu biliyordu.

Tam da beklediği üzere Liu Xi tereddütle, “Ah Dai, Xiao Qu burada olduğunu biliyor mu?” diye sordu.

Shen Dai kendi kendine şöyle düşündü: Dün gece seni evime kadar takip ettiği için biliyor tabii. Ama bunları ona söyleyememişti. Söylerse olanlar için hocası kendisini suçlardı, bu yüzden karşılık olarak, “Neden böyle düşünüyorsun?” diye sordu.

“Bu sabah şirkette bir toplantımız vardı. Toplantıya hem geç kaldı hem de epey tatsız geçmesine sebep oldu. Akşam da olanları telafi etmek için beni yemeğe davet etti. Böylece, yemek esnasında bana seni sordu.”

Shen Dai’nin nefesi kesilmişti, “Tam olarak ne sordu?”

“Bir şeyleri net olarak sormadı ama şirketteki konumunla alakalıydı daha çok. Bence benim ağzımı aramaya çalışıyordu.”

Shen Dai alçak bir sesle, “Hocam, senin başına da bir sürü dert açtım,” dedi.

“Hayır, hayır. Buraya yerleşmene yardım ettiğimi bilse bile bana bir şey yapamaz. Ama dikkatli olmalısın. Qiu Qiu gayrimeşru bir çocuk ve o aile için bir tehlike oluşturuyor.”

“…Tamam.”

Bu telefon görüşmesi Shen Dai’nin bütün gece rahat uyuyamamasına neden olmuştu. Onun için şu anda en iyi seçim, Lancheng’deki Araştırma Enstitüsü’nde kalmak ve çalışmaktı. Lakin Qu Moyu’nun aniden ortaya çıkışı bu yolu imkansız hale getiriyordu. Bir yandan Qiu Qiu’ya iyi bir hayat sunmak istiyordu, öte yandan büyükannesini de gözetmesi gerekiyordu. Belki de Pekin’e dönerek yeni bir iş bulmalıydı.

Xingzhou ve Longke arasındaki işbirliği resmi olarak imzalanmıştı. Pazartesi günü, Araştırma Enstitüsü’ndeki insanların çoğu kurdele kesme törenine katılmak için otobüsle altmış kilometre yol giderek maden alanına götürülmüşlerdi.

Bai Xiangwan, Shen Dai’ye bazı fotoğraflar göndermişti. Bu, kariyerinde önemli bir başarıydı ve projenin geleceği için umutla doluydu.

Fotoğrafta kaçınılmaz olarak Qu Moyu da vardı. Ama Shen Dai onu görmezden gelmeye çalıştı ve Bai Xiangwan’ı içtenlikle tebrik etti.

Bai Xiangwan aniden onu aradı.

Telefon açıldığında Bai Xiangwan’ın sesi biraz yorgun geliyordu, “Sabah beş-altı civarında kalktım. Toplantı nihayet bitti, ben de ana salona geçtim.”

“Ne kadar da meşgulsün,” dedi Shen Dai gülümseyerek, “Proje başladığında daha da yoğun olabilirsin.”

“Meşgul olacak bir şey yok. Böyle gereksiz bir konferans düzenlemek tamamen zaman kaybı,” dedi Bai Xiangwan ve esnedi, “Son birkaç gündür seni ve Qiu Qiu’yu göremedim… Qiu Qiu nasıl? Şu an hala uyanık mı?”

“Çok daha iyi. Senin feromonlarından yapılan esansiyel yağ çok işe yaradı.”

“Güzel o halde. Maden bölgesi şehirden biraz uzakta. Gece burada kalacağız. Xiaodie’nin de telefonunun şarjı bitmiş. Sana iletmemi söyledi.”

“Tamam, döndüğünde bir kutlama yapalım. Ve tekrar tebrikler Shixiong.”

“Umarım sen de bu projenin bir parçası olursun. Hocamızla da konuştum bu meseleyi. Zamanı geldiğinde transferinle ilgileneceğim.”

Shen Dai iki saniye sessiz kaldı, sonra alçak bir sesle, “Pekala, hazır olduğumda bunun hakkında konuşacağız,” dedi.

Xiaodie o gün gelmemişti, Qiu Qiu da önceki güne nazaran daha iyi sayılırdı ve saat dokuz gibi uykuya dalmıştı. Shen Dai kendine ayırabileceği bu zamanı çok zor elde etmişti, bu yüzden hemen CV’sini güncellemeye koyuldu.

Shen Dai’nin de uykusu geldiğinde saat neredeyse on birdi. Bir duş aldı ve tam yatmak üzereyken kapı zili aniden çaldı.

Kapı zilinin ritmiyle beraber Shen Dai’nin kalp atışları da hızlanmaya başladı. Bu geç saatte kim gelmiş olabilirdi ki? Yoksa…

Yataktan fırladı ve gergin bir şekilde yatak odasının kapısında birkaç kez volta attı. Kalbinde gelen kişiyi tahmin ediyordu ama dışarıda kimin olduğunu görmek bile istemiyordu. Lakin kapı zili böyle çalmaya devam ederse Qiu Qiu kesinlikle uyanacaktı. Çaresizlik içinde yürümek zorunda kaldı. Kapının gözetleme deliğinden baktı ve dışarıdaki kişinin Qu Moyu olduğunu gördü.

Karanlık koridorlar, çarpık aynalar ve siyah paltolara sarılmış uzun boylu adam sanki bir gerilim filminden fırlamış gibiydi. En azından Shen Dai için Qu Moyu’nun görünüşü paniğe kapılması için yeterliydi. Arkasını dönüp kapıya sırtını dayadı ve nefesini kontrol etmeye çalıştı.

Kapı zili de çalmayı kesti.

İkisi bir kapıyla ayrılmıştı ve ikisi de sessizce bekliyordu.

Uzun bir süre sonra Qu Moyu’nun sesi duyuldu, “Kapıyı aç. Komşularını rahatsız etmek istemiyorum.”

Shen Dai’nin ses tonu sakindi, “Çocuğumu bir daha korkutmayacağına söz ver.”

Qu Moyu yumruğunu sıktı, “Söz veriyorum. Sadece seninle konuşmak istiyorum.”

Shen Dai’nin kapıyı açmaktan başka seçeneği yoktu.

Qu Moyu geldi ve geçen seferki gibi davetsizce içeri girdi. Giysileri biraz tozlanmıştı ve geçerken kıyafetlerinin yarattığı ilk bahar esintisi, Shen Dai’yi titretmişti.

Shen Dai, Qu Moyu’nun paltosunu çıkarıp kanepeye atışını izlerken gardını bir an olsun bile indirmemişti. Qu Moyu ise sanki kendi eviymiş gibi rahatça oturuyordu.

Qu Moyu çenesiyle yanındaki tekli kanepeyi işaret etti, “Otursana.”

Shen Dai’nin kafa derisi uyuşmuştu. Yavaşça yürüdü ve oturdu.

Qu Moyu sehpanın üzerine bir dosya koydu. Yüzündeki ifadeyi anlaması güçtü. Sesi sakindi ama o karanlık, derin, dipsiz gözbebekleri doğrudan Shen Dai’ye bakıyordu. Hafifçe öne eğilmesi bile Shen Dai’ye bir canavar tarafından kovalanıyormuş gibi hissettiriyordu.

Qu Moyu, Shen Dai’ye gözleriyle dosyaya bakmasını işaret etti.

Shen Dai dosyayı aldı ve içindeki belgeleri yavaşça çıkardı. Sayfaların arasında “Shen Yue” kelimelerini görünce kanı çekiliyor gibi hissetti ve kaskatı kesildi.

Shen Yue, Qiu Qiu’nun kimlikteki adıydı.

“Doğum tarihine baktım. O benim oğlum. Kabul etmezsen babalık testi yaptırırız,” dedi Qu Moyu ve herhangi bir öfke belirtisi göstermeden çenesini hafifçe kaldırdı. Müzakere yaparken her zaman takındığı o tavrı takınmış olduğunun farkında bile değildi, “Bana bir açıklama borçlusun.”


ÇN: Bai Xiangwan…Sen yanmışsın koçum 🚬 Moyu bebişten uzak dur şerefsiz önce acı çekmen lazım. Şimdilik izin vermiyoruz hdfdj

5 2 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x