O gece Shen Dai huzursuz bir şekilde uykuya daldı. Ancak uykusu çok hafifti ve Qiu Qiu’nun ağlayışıyla hemen uyanmıştı.
Qiu Qiu geceleri ağladığında bedeni beyninden önce tepki veriyordu ve buna çoktan alışmıştı. Hemen yataktan kalktı. Geç uyuduğundan dolayı bir süre sersemliği üstünden atamadı ama sonrasında çabucak kendine geldi ve Qiu Qiu’yu kucağına alarak sırtını okşamaya başladı. Bir yandan da onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
Cheng Zimei yandaki odada uyuyordu ve sabah erken kalkıp işe gitmesi gerekiyordu. Son günlerde Qiu Qiu pek fazla uyumamıştı, bu yüzden Shen Dai onun kısa zamanda sakinleşip tekrar uykuya dalmasını umuyordu. Fakat çok geçmeden bir terslik olduğunu anladı ve şok içinde Qiu Qiu’ya dokundu. Qiu Qiu’nun alnı çok sıcaktı.
Shen Dai bir anda endişeyle donakaldı ― Qiu Qiu’nun ateşi çok yüksekti! Genel olarak yeni doğan bebekler altı aydan önce hastalanmazlardı, çünkü bedenleri doğmadan önce omega anne-babalarından aldıkları bağışıklığa sahipti. Bununla birlikte Qiu Qiu, tüm hamilelik süreci boyunca alfa babasının feromonundan yoksun kalmıştı ve bağışıklığı normal bebeklere göre daha düşüktü. Doktor ona bu durumu hatırlatmış ve güvenli bir ortam sağlaması konusunda uyarıda bulunmuştu.
Uçağa binmek, hava değişikliği, Qu Moyu’dan korkmak ve sürekli yabancıların yanında olmak minik bir bebek için çok büyük bir baskıydı ve şimdi de hasta olmuştu.
Shen Dai derinden pişmanlık duyuyordu ve kalbi kavruluyormuşçasına sızlıyordu. Onun için en acı veren şey ise başka çaresinin olmamasıydı. Kimse onun istifa sorununu çözmesine yardım edemezdi, kimse onun yerine bebeğine bakamazdı ve kimse Qu Moyu’nun yaklaşmasına engel olamazdı.
Hayatın zorlukları tarif edilemezdi, çünkü sadece yaşamak bile başlı başına çok yorucuydu.
Shen Dai, mahcup bir şekilde Cheng Zimei’yi uyandırdı ve hastaneye kadar kendisine eşlik etmesini istedi. Tek başına hem bebekle ilgilenip hem de hastaneye kayıt yaptıramazdı.
İkisi taksiye bindiğinde şafak sökmek üzereydi. Cheng Zimei esniyordu ve aynı zamanda da cep telefonuyla bebeğin ateşini düşürmek için neler yapılacağını araştırıyordu.
Taksici Qiu Qiu’nun ateşi olduğunu öğrendiğinde, daha hızlı sürmeye başladı ve onları teselli etmeyi de unutmadı.
Hastaneye vardıklarında, Shen Dai hemen Qiu Qiu’yu muayene ettirdi. Doktor ateşinin düşürülmesi için ateş düşürücü ilaçlar kullanmayı önerdi. İğne yapmayı uygun bulmadı ve bir müddet hastanede gözlem altında kalmalarını söyledi.
Orası en yakın devlet hastanesiydi ve pediatri bölümü büyük küçük pek çok çocukla doluydu. Çocuklar avaz avaz ağlıyorlardı ve sadece bu ortamda olmak bile insanı huzursuz ediyor, baş ağrısına neden oluyordu.
Hem doktor hem de hemşire çok meşguldü. Shen Dai, Qiu Qiu’ya ilacını içirdikten sonra tam bir saat onu susturmaya çalıştı. Ardından hemşire gelip Qiu Qiu’nun vücudunun ılık bezle silinmesi için onu götürdü. Shen Dai’ye nasıl yapması gerektiğini açıklayarak diğer çocuklara bakmaya gitti.
Shen Dai adrenalin iğnesi vurulmuş gibi hızlı hareket etse de, ne kadar yorgun olduğunu hissedebiliyordu. Cheng Zimei’ye doğru dönerek konuşmaya başladı, “Sen bizi bırakıp işe git. Birkaç saat daha müşahede altında kalacak, sonrasında ateşi düşmüş olur zaten.”
“Hayır, seni tek başına bırakamam,” dedi Cheng Zimei, Shen Dai’nin bitkin halini görünce çok üzüldü ve iç çekti, “Çocuk büyütmek çok zormuş, artık çocuk yapmak falan istemiyorum.”
Shen Dai aslında zor olan kısmının tek başına çocuk yetiştirmek olduğunu, iki eş birlikte büyütürse o kadar da meşakkatli olmayacağını söylemek istedi ama fazla olumsuz bir söylem olacağından hemen vazgeçti.
“Sen biraz dinlen, biraz da ben sileyim,” dedi Cheng Zimei ve Qiu Qiu’nun gözkapaklarının kapanmaya başladığını gördü, “Bak, uyumak üzere.”
“Yanından ayrılamam, feromonlarımı hissedemezse tekrar ağlamaya başlar,” dedi Shen Dai ve ateşten dolayı kızarmış bir şekilde titreyen Qiu Qiu’ya baktı. Shen Dai’nin burnunun direği sızlıyordu ve gözyaşlarına boğulmamak için kendisini zor tutuyordu.
O kadar çok zorluk yaşamıştı ki…Hamileyken kontrollere tek başına gitmişti, doğuma giderken gerekli eşyaları bir başına hazırlamıştı, doğum sancılarına yapayalnız katlanmaya çalışmıştı ve bebeğine gece gündüz tek başına bakmak zorunda kalmıştı. Duyguları çöküşün eşiğindeyken, kalbinin derinliklerinden kendisine şöyle sordu: Pişman mısın?
İç sesini dikkatle dinlediği ve sakince düşündüğü her seferinde, aynı cevabı veriyordu: Pişman değilim.
En zor zamanların geride kaldığına inanıyordu. Bebeğinin ona kattığı gücün kaybettiklerinden katbekat fazla olduğunu düşünüyordu.
Shen Dai birkaç saat boyunca dinlenmeye dahi cesaret edememişti. Duvara yaslandı ve Qiu Qiu’ya bakmaya devam etti. Qiu Qiu’nun ateşi biraz düşmüştü ama tamamen normale dönmemişti. Kâh uyuyor kâh ağlayarak tekrar uyanıyordu. Doktor iki saat daha gözlem altında kalmalarını söyledi. Sonrasında eve gidip gidemeyecekleri hakkında kesin bir karara varacaktı.
Qu Moyu yaygara kopan pediatri bölümüne girdiğinde, Shen Dai’nin bir deri bir kemik kalan sırtını gördü. Omzunu duvara yaslamıştı ve bir heykel gibi donmuş vaziyette Qiu Qiu’ya bakıyordu.
Omegasının bu halini görünce Qu Moyu’nun kalbi sıkıştı ve yavaşça ona doğru yürümeye başladı. Tam yaklaşıp yaklaşmamakta tereddüt ediyordu ki, Shen Dai yakınındaki hareketi sezerek arkasını döndü.
Shen Dai’nin gözleri donuktu, gözlerinin beyazı kanlanmıştı ve dudakları da sanki hastaymış gibi çatlamıştı.
Qu Moyu sıkıntılı ve öfkeli hissediyordu. Çevresindeki çocukların çığlıkları yüzünden beyni zonkluyordu. Daha önce hiç böyle bir ortamda bulunmamıştı; etrafı acı, gürültü, öfke ve dezenfektan kokusuyla doluydu. Bebeğini ve omegasını alarak bir an önce oradan ayrılmak istiyordu.
Onu gördüğü an Shen Dai’nin yüzü daha da kötü bir hal aldı.
Qu Moyu derin bir nefes aldı, “Seni aradım ama telefonun kapalıydı. Bu yüzden kaldığın otele gittim. Resepsiyon gecenin bir yarısı bebeği hastaneye götürdüğünü söyledi.”
Shen Dai o kadar yorgundu ki tek kelime bile etmeye mecali yoktu. Ona bir bakış attı ve tekrar arkasına döndü.
“Benim hastaneme gidelim. Burada personel az olduğu için doktorlar ve hemşireler Qiu Qiu’yla yeterince ilgilenemiyor,” dedi Qu Moyu yumuşak bir şekilde, “Sen de bu haldeyken onunla ilgilenemezsin.”
Nefes nefese kalan Qiu Qiu’ya bakarken Shen Dai’nin gözleri kızardı.
“Bu kez inat etme lütfen, hadi gidelim.”
Kahve almak için dışarı çıkan Cheng Zimei geri döndü ve fal taşı gibi açılan gözleriyle Qu Moyu’ya baktı.
Qu Moyu da ona bir bakış attı, “Mühendis Cheng, değil mi?” Onun Shen Dai’nin arkadaşı olduğunu biliyordu. Bir erkek omeganın kadın bir betaya karşı hislerinin olması neredeyse imkansız olsa da, Cheng Zimei üstü kapalı şekilde Qu Moyu’nun rolünü üstlenmişti ve bu da onu rahatsız etmişti.
“Qu, Bay Qu,” dedi Cheng Zimei ve Shen Dai’ye baktı.
“Shen Dai ve Qiu Qiu’ya hastaneye kadar eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Onları başka bir hastaneye götüreceğim, siz işinize dönebilirsiniz.”
Shen Dai sessizce eşyalarını topladı ve ardından Qiu Qiu’yu kucağına aldı, “Zimei, sen işe dön. Bugün sana yeterince yük olduk zaten.” Cheng Zimei’nin önünde Qu Moyu’yla tartışmak istemiyordu, üstelik Qiu Qiu’nun iyileşmesi şu anda en önemli şeydi.
Cheng Zimei, ikisine şaşkınlıkla bakarak usulca başını salladı.
Shen Dai kollarında Qiu Qiu’yla pediatri bölümünden çıktı. Qu Moyu birkaç adım gerisindeydi ve çocuğuyla ilgilenen başka bir ebeveyn onlara çarpmasın diye koluyla engellemişti. O anda güçlü bir kol Shen Dai’nin narin omuzlarını çepeçevre sardı.
Abanoz feromonlarının kokusu bulutları delen keskin bir kılıç gibi, yoğun dezenfektan kokusunun arasında Shen Dai’nin burnuna ilişti. Feromonu koklamaktan kendini alamadı. En azından şu anda, bu koku ona biraz da olsa huzur veriyordu.
Kapı kapanır kapanmaz, üç yetişkin gergin bir şekilde nefeslerini tuttu ve Qiu Qiu’nun tepkisini gözlemledi.
Belki de yüksek ateş Qiu Qiu’nun duyularını etkilemişti. Qu Moyu ona yaklaşsa da ağlamamıştı. Hatta onun varlığını hiç fark etmemiş gibiydi.
Bu durum Shen Dai’yi daha da endişelendirdi, “Luo Wu, lütfen daha hızlı sür.”
“Endişelenmeyin.”
Qiu Qiu’nun kızaran yüzünü gören Qu Moyu da çok endişeliydi, “Neden ateşi var?”
“Bilmiyorum.”
“Hastaneye gidince iyice kontrol ettiririz. Endişelenme, çok yakında iyileşecek.”
Shen Dai, Qiu Qiu’ya bakarak fısıldadı, “Nasıl bu kadar eminsin?”
“O benim oğlum, bizim oğlumuz. Elbette iyileşecek,” dedi Qu Moyu ve Shen Dai’ye baktı. Geçmişte kendinden emin ve sakin olan Mühendis Shen ile karşılaştırıldığında, önündeki kişi hayata hapsolmuş gibi bir ifadeye bürünmüştü. Yüz hatları belirgin bir şekilde değişmemişti ama solgun hali de oldukça göz kamaştırıcıydı ve Qu Moyu gözlerini ondan alamıyordu. Bebeği için endişelenen Shen Dai’de hem kırılgan hem de güçlü bir güzellik vardı. Bu, cinsiyetten bağımsız olarak yalnızca tek bir kimlik tarafından yayılabilen eşsiz bir parlaklıktı ― ebeveynlik.
Omegasını seviyordu. Yalnızca Shen Dai’yi kollarında tutmak, onu tüm fırtınalara karşı korumak ve tüm yaralarını sarmak istiyordu.
―
Lüks özel hastaneler, çevre ve deneyim açısından devlet hastanelerinden çok farklıydı. Oraya gelmek sanki doktora muayene olmak gibi değil de, lüks hizmetlerin tadını çıkarmak gibiydi.
Qiu Qiu en iyi odaya alındı, ardından doktorlar ve hemşireler onunla ilgilenmek için etrafını sardı. Test sonuçları önceki doktorun söylediğiyle aynıydı. Ateş düşürücü ilaç kullanılması ve fiziksel yöntemlerle de desteklenmesi gerekiyordu. Aradaki fark ise, bu hastanenin daha sakin ve temiz olmasıydı. Hemşireler gittikten sonra Shen Dai’nin düzensiz kalbi sakinleşmişti, artık önceki kadar endişeli değildi.
Qiu Qiu hala ara sıra uyuyor, zaman zaman da ağlayarak uyanıyordu.
Hemşire konuşmaya başladı, “Çocukların ruh hali iyileşme hızlarını etkiler. Onu rahatlatmak için daha fazla feromon salgılamalı, daha az ağlamasını ve daha çok uyumasını sağlamalısınız. Böylece fiziksel olarak da güçlenecek ve ateşi düşecek.”
Shen Dai çantasından Bai Xiangwan’ın feromon spreyini çıkardı ancak tereddüt ediyordu. Aslında bu spreyi en başta kullanmıştı ama ne yazık ki fayda etmemişti. Feromon spreyleri yalnızca feromon kokusuymuş gibi bebekleri kandırıyordu. Bununla birlikte, Qiu Qiu’nun koku alma duyusu şu anda körelmiş durumdaydı. İnsanların feromon algısı koku almadan çok öte bir durumdu. Feromonlar insanların sinir hücrelerini ve endokrin sistemini etkilerdi. Bu nedenle Qiu Qiu’yu yatıştırmak için sadece kendi feromonlarını kullanabiliyordu.
Qu Moyu neredeyse boş olan sprey şişesini alarak çöp kutusuna attı ve, “Bir deneyeyim,” dedi. Ardından Shen Dai’nin gözlerine samimiyetle baktı, “Ben onun alfa babasıyım.”