İçeriğe geç
Home » Alpha Predator 76. Bölüm

Alpha Predator 76. Bölüm

Avukat Chen gittikten sonra Shen Dai, önündeki A4 kağıdına dönük bir şekilde uzun bir süre donakaldı.

Beş yıl önce Qu Moyu’nun laboratuvarda ona verdiği geçici işaretten başlayarak yaşadıkları her şeyi gözden geçirdi. O günlerde bu S-seviyesi alfaya uzaktan uzağa hayranlık besliyordu ve ona yaklaşmaktan kendini alıkoyamamıştı. Fakat o günlerden şu anda nefret dolu olduğu bugünlere gelmişti. Qu Moyu gözünde bir kurtarıcıdan, bir katile dönüşmüştü. Etrafındaki göz alıcı ışık sönmüştü ve gerçek yüzü ortaya çıkmıştı.

Söylediği yanlış şeyleri ve yaptığı yanlış seçimleri düşündükçe bir çıkmaza giriyordu. Bir deneyi yaparken sayısız kez başarısız olduktan sonra bir rapor yazmak gibiydi bu; tüm “verileri” doğrulamaya çalışıyordu. Tek fark vardı, bu kez yaşadığı başarısızlığın başarıya yol açacağına inanmıyordu. Çünkü daha önce hiçbir başarısızlık ona bir anda bedeni kül olup yanmış gibi hissettirmemişti.

Sırf yanlış kişiye aşık oldu diye mi böyle bir ceza reva görülmüştü?

Şu anda zaman dursun istiyordu; keşke düşünmek için yeterli vakti olsaydı da bir çıkış yolu bulabilseydi. Elinde zeki bir beyinden başka hiçbir şey yoktu, Qu Moyu’nun onu istediği gibi manipüle edebilmesine şaşmamalıydı.

Boş bardağa su doldurmaya gelen garson Shen Dai’nin donuk gözleriyle karşılaştı. İkisi de afallamıştı. Garson Shen Dai’nin solgun yüzü ve boş bakan gözlerinden ürkmüştü, “İyi misiniz?”

Shen Dai garsona baktı, “İyiyim.” Belgeleri çabucak evrak çantasına koydu. Gerçekten utanç verici şeylerdi ve onun aptallığının, beceriksizliğinin ve rezaletinin bir kanıtıydı.

Shen Dai kafeden çıktı ve caddenin karşısındaki tanıdık arabaya bir bakış attı. Avukat Chen gitmeden önce onu bir arabanın beklediğini ve şoförün onu Qu Moyu’ya götüreceğini söylemişti.

Bu araba bir keresinde onu Qu Moyu’nun okuduğu ilkokula götürmüştü. İkisi birlikte Qu Moyu’nun çocukluk anılarını taşıyan küçük bir erişte dükkanında yemek yemişlerdi. Sokakta el ele tutuşarak sohbet etmişlerdi. Bu, Qu Moyu’nun kalbine en yakın olduğunu düşündüğü andı. Bir romantizm filmi sahnesinden bile daha dokunaklı, sıcak bir anıydı bu.

O öyle sanmıştı ya da.

Gerçeklik, tüm hayallerini paramparça etmiş ve ardında temizlemesi gereken bir karmaşa bırakmıştı.

Shen Dai arabaya bindiğinde Qu ailesinin şoförü onu nazikçe selamladı ve hemen arabayı çalıştırdı. Shen Dai nereye gideceğini söylemedi, şoför de özellikle sormadı. Shen Dai telefonunu çıkararak büyükannesine bir mesaj çekti ve gecikeceğini haber etti.

Güzergah gitgide daha tanıdık hale geldi. Araba Qu Malikânesi’ne gidiyordu. Aşina olduğu bahçe kapısı göründüğünde Shen Dai yumruğunu sıktı.

Araba durmadan önce Shen Dai, Heng Amca ve Lan Teyze’nin kapıda olduğunu gördü.

Şoförün kapıyı açmasını beklemeden Shen Dai kapıyı açtı ve arabadan indi. Heng Amca ve Lan Teyze karmaşık duygularla birbirlerine bakıyorlardı.

Heng Amca alçak sesle selamladı, “Bay Shen.”

Lan Teyze ise kaşlarını çattı, gözleri hafifçe kızarmıştı.

Shen Dai onlara doğru başını salladı ve doğrudan içeri girdi.

Dışarıdaki hareketliliği fark eden Qu Moyu üst kattan aşağı inmeye başladı. Deri terlikleri ayak sesini çok fazla çıkarmıyordu ama adımlarının aceleci olduğu anlaşılıyordu. Shen Dai’yi görene kadar adımlarını yavaşlattı ve sakince yürüyormuş numarası yaptı.

Bir yıl önce oradan ayrıldığından bu yana Qu Malikanesi pek de değişmemişti. Qu Moyu, güçlü bir kontrol etme arzusu olan bir adamdı ve evinde bile bazı standartlara sahipti. Hizmetkarların bu standartlara uyması ve kafalarına göre değişiklik yapmamaları gerekiyordu. Birdenbire, evlilik anlaşması nedeniyle geçici olarak orada kalan ve Qu Moyu’dan uzak durmaya çalışan Shen Dai’ye tekrar dönüşmüş gibi hissetmeye başlamıştı. O zamanlar Qu Moyu ile karşılaşmasının kader olduğunu sanıyordu. Fakat aslında kader değil, süslü görünen bir felaketti.

Qu Moyu, Shen Dai’ye ruhunu kaybetmiş gibi baktı ve kalbinde huzursuzluk hissetti. Yanlış olduğunu bilse de bu şu an için en iyi çözümdü ve başka çaresi yoktu. Bakışlarını kaçırarak Shen Dai’ye doğru yürüdü, “Qiu Qiu nerede?”

Shen Dai’nin gözlerinde öldürücü bir ifade vardı. Aniden elindeki evrak çantasını Qu Moyu’ya fırlattı ve tam herkes afallayıp kalmıştı ki, Qu Moyu’nun suratına yumruğunu çaktı.

Qu Moyu bu yumruktan ötürü geriye doğru birkaç adım sendeledi. Gözlerinde şaşkınlık, öfke ve hüzünle başını eğdi.

Heng Amca ve diğerleri oldukları yerde şaşkınlıktan donakalmışlardı.

Daha önce hiç Genç Efendi’lerine birinin vurduğuna şahit olmamışlardı. Kendi evinde olması şöyle dursun, S-seviyesi alfalar normal insanlara nazaran katbekat daha güçlülerdi.

Qu Moyu’nun yakışıklı yüzü kızarmış, çenesi gerilmişti ve Adem elması sanki yutması zor bir şeyi yutkunmaya çalışıyormuş gibi hareket ediyordu. Bir alfa olarak ailesindeki tüm hizmetkarların önünde omegası tarafından yumruk yemişti. Geçmişteki anılarını yokladı fakat daha önce bundan daha utanç verici hiçbir şey yaşamamıştı. Yavaşça yüzünü çevirdi ve Shen Dai’nin kızgın kıvılcımlar saçan karanlık gözlerine baktı. Qu Moyu’nun feromonlarında hiçbir dalgalanma yoktu ama kalbinde başka bir duygu yükseliyordu…Sanki “haksızlığa uğramak” gibi.

İlk tepki veren Heng Amca oldu ve eliyle herkese dışarı çıkmalarını işaret etti. Göz açıp kapayıncaya dek oturma odasında yalnızca iki kişi kaldı.

Qu Moyu yanağına dokundu ve alçak bir sesle konuşmaya başladı, “En son on iki yaşındayken dayak yemiştim.” O zamanlar feromonlarını kontrol etme yetisine sahip değildi ve sınıf arkadaşlarıyla ettiği kavga bir sürü felakete yol açmıştı. O zamandan beri kimseye dokunmamıştı; kendisini korumak için değil de, başkalarını kendisinden korumak için. Konuşurken bakışları Shen Dai’nin nefret, acı ve umutsuzluk dolu yüzünden hiç ayrılmamıştı. Sadece bu yüze bakmak bile kalbini delik deşik ediyordu, “Rahatladın mı? Eğer yetmediyse vurmaya devam edebilirsin.”

Shen Dai kırmızı gözlere baktı ve sıktığı dişlerinin arasından bağırdı, “Qu Moyu, sen bir canavarsın!”

Qu Moyu biraz şaşırmıştı. Shen Dai daha önce ona hiç bu şekilde bağırmamıştı. Kendisinden “nefret edeceğini” ya da ona “git buradan” diyebileceği aklının ucundan dahi geçmemişti. Bir omeganın bir alfaya karşı gösterebileceği en üst direnci gösteriyordu. Çoğu zaman Shen Dai ona karşı dolambaçlı yollar seçerek direnmeye çalışıyordu ve doğrudan karşı çıkmamıştı. Qu Moyu besin zincirinin en tepesindeki tür olarak diğer insanların hayatı boyunca ayaklarının dibinde titremesine alışmıştı.

Shen Dai en dokunulmaması gereken kıymetlisine dokunulduğu için çileden çıkmıştı ― yani bebeğine.

İstediği tam olarak da bu değil miydi? İnsanları yakalamak için onların zaaflarını da ele geçirmek gerekirdi. Ama Shen Dai’nin nefretiyle yüzleşmek o kadar rahatsız hissettirmişti ki, sanki nefes alamıyordu.

Shen Dai’nin yakışıklı yüzü o anda vahşi görünüyordu. Bir yandan yumruğunu savuruyor bir yandan da bağırıyordu, “Çocuğumu elimden almaya çalışacak kadar haysiyetsiz misin sen? Başlangıçta onu istememiştin. Onu doğurabilmek için neler çektim haberin var mı? Onun babası olmaya hakkın var mı sanıyorsun? Şimdiye kadar onun için ne yaptın?! Asla Qiu Qiu’nun velayetini sana vermeyeceğim, asla!!”

Qu Moyu kederli bir şekilde bakışlarını yere eğdi. Kalbi şiddetle sıkışıyordu; hayatında yaşadığı zorluk hiç şu anki kadar kötü hissettirmemişti. Derin bir nefes aldı ve Shen Dai’ye bir adım daha yaklaştı.

Asıl amacı onu sakinleştirmekti ama Shen Dai ürkek bir tavşan gibiydi. Varını yoğunu ortaya koyarak çocuğunu korumaya kararlıydı, cesurca tırnaklarını çıkarmıştı lakin içgüdüsel olarak alfa korkusuna karşı koyamadı ve geri adım attı.

Korkuyordu ancak yine de kendisini doğrudan Qu Moyu’ya bakmaya zorluyordu.

Fakat vicdan azabı yüzünden Qu Moyu bu bakışlarla karşılaşmamak için özellikle çaba harcıyordu, “Qiu Qiu’nun velayetini istemiyorum, seni istiyorum.”

Shen Dai, dudakları hafifçe titreyerek Qu Moyu’ya baktı.

“Seninle konuşmaya çalıştım, özür diledim, sana pek çok söz verdim ama sen yine de reddettin,” dedi Qu Moyu, yüzünde kalbindeki çalkantıları engelleyen bir maske vardı, “Ben önünde eğildim*.”

Ç/: Burada 先礼后兵 xiān lǐ hòu bīng diye bir deyim var. Savaşmadan önce barış için adım atmak anlamına geliyor. Barış kabul edilmezse, savaşmaktan başka yol kalmamış oluyor.

Shen Dai onun bu düşünme şekline o kadar sinir olmuştu ki, adeta dili tutulmuştu.

“Ah Dai, istediğimi almalıydım. En baştan kabul etseydin, bu kadar ileri gitmemize gerek kalmazdı.”

Shen Dai kükredi, “Ben de bir insanım! Kendi iradem var. Seninle beraber olmak istemiyorum. Neden beni zorluyorsun?!”

“İnsanlar farklılardır,” dedi Qu Moyu. Shen Dai’nin söylediği her kelime kalbine bir bıçak gibi saplanmıştı ve ortalık sanki kan revan olmuştu. Shen Dai’ye baktı ama ses tonu şaşırtıcı derecede nazikti, “Qiu Qiu’yu da alıp bana dönmeni istiyorum. Ya da Qiu Qiu’nun velayetini alacağım ve mecburen gelmek zorunda kalacaksın. İkisi de aynı kapıya çıkıyor zaten.”

Yapabileceği kadar sabır göstermiş, onu ikna etmeye çalışmıştı ama yine de istediği olmamıştı. Görünüşe göre onun için kalan tek seçenek Shen Dai’ye zorla getirmekti. Shen Dai’nin onu terk etmesine asla izin veremezdi. Onu öyle umutsuzca seviyordu ki, yanında kalmasını sağlamalıydı. Onu alıp sımsıkı tuttuğu sürece, artık onun için endişelenmeyecek ve gece gündüz onu düşünmek zorunda kalmayacaktı. Kızışma dönemindeyken bir hayvan gibi ölmek isteyecek derecede acı çekmeyecekti. Bir daha o türden bir özlemi ve çaresizliği yaşamayı asla istemiyordu.

Onu elde etmenin yolu ve sürecine gelince, bunun bir önemi yoktu. Önemli olan, hedefe ulaşmaktı. Bu hayatta istediği her şey için hep bu ilkeyi uyguluyordu.

Shen Dai’nin kalbi ezilmiş gibi acıyordu ve gözyaşları yanaklarından süzülüyordu.

Qu Moyu kaşlarını çattı ve Shen Dai’nin gözyaşlarına baktı. Silmek için elini uzattı fakat omegası vebalıymış gibi ondan kaçındı ve eli öylece havada kaldı. Elini indirerek gizlice sıktı, “Qiu Qiu nerede? Hemen gidip onu al. Şu andan itibaren Bai Xiangwan’ın feromonunu kullanmayacak. Sen benim omegamsın ve o da benim oğlum. itaatkar olduğun sürece, söz veriyorum seni el üstünde tutacağım.”

Shen Dai, kendini karanlığa hapsetmek istediği için değil de, karanlık onu kuşattığı için gözlerini kapadı.​

― ― ―

ÇN: Qu Moyu’nun yumruk yediği sahne ilgili birkaç fan art daha vardı ama nereye kaydettiğimi bulamadım :/

Cr: üstündeki weibo

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Garon’un Piposu
Garon’un Piposu
1 ay önce

Bu adam asla akıllanmıyor ya delireceğim

You cannot copy content of this page

1
0
Would love your thoughts, please comment.x