İçeriğe geç
Home » Alpha Predator 83. Bölüm

Alpha Predator 83. Bölüm

​​Shen Dai endişeyle Qiu Qiu’nun geri dönmesini bekliyordu. Qiu Qiu’nun nasıl tepki vereceğini ve Qu Shen’in Qiu Qiu’ya nasıl davranacağını hayal etmeye çalışıyordu. Orada olan ve göremediği her şey içini huzursuz ediyordu.

Aniden telefon çaldı, Shen Dai telefonu aldı ve Xiaodie’den bir görüntülü arama geldiğini gördü. Aslında telefonu kapatmak istemişti ama bu hareketi pek çok kez yaptığından zihni önce davranmış ve aniden ekranı kaydırıp aramayı kabul etmişti.

Telefon ekranında sadece Xiaodie değil, Bai Xiangwan da belirdi.

“Günaydın, Shen Luoshi. Qiu Qiu uyanık mı?” dedi Xiaodie bir gülümsemeyle, “Laboratuvardayız ve Bai Luoshi Qiu Qiu’yu özlediğini söyledi.”

Bai Xiangwan gülümsedi, “Ah Dai, Qiu Qiu uyandı mı?”

Shen Dai de gülümsemek zorunda kaldı, “Az önce biraz süt içti ve tekrar uykuya daldı.”

“Öyle mi?” dedi Xiaodie ve yüzünü ekrana yaklaştırdı, “Ah, Shen Laoshi otele mi döndünüz? Orası arkadaşınızın evi değil, değil mi?”

Shen Dai yalan söylemek istemiyordu ama son iki günde olan saçma şeyleri nasıl açıklayacağını da bilemiyordu, “Artık onunla kalmıyoruz. Qiu Qiu yüzünden geceleri uyuyamıyordu. Zaten Qiu Qiu ve ben şu anda aynı odada da değiliz. Daha sonra videosunu çekip göndereceğim.”

“Tamam o halde,” dedi Xiaodie, “Shen Laoshi, ne zaman döneceksiniz? Bai Laoshi sizin için iyi güneş ışığı alan bir ofis ayarladı. Bugün sizin için orayı temizledim. Akvaryum koymak ister misiniz? Bir meslektaşımız bana bir akvaryum verdi de.”

“Ben…..”

Bai Xiangwan, Shen Dai’nin tuhaflığını çoktan fark etmişti, “Xiaodie, sen işe dön. Ah Dai ve benim konuşacak bir şeyimiz var.”

“Tamam Qiu Qiu uyandığında tekrar görüntülü ararım ben.”

Video arama sonlandı ve ardından Bai Xiangwan’ın numarasından bir arama geldi.

Shen Dai iç çekti, “Bai Shixiong.”

“Ah Dai, istifanı halledip ailenle işleri yoluna koydun mu?”

Shen Dai mahcup olmuş bir ses tonuyla cevapladı, “Bai Shixiong, özür dilerim. Sanırım bu sıralar geri dönemeyeceğim.”

Bir müddet duraksadıktan sonra Bai Xiangwan sakin bir tonla karşılık verdi, “Sorun ne? Burada birine ihtiyacım var ve maaşın da düşük olmayacak.”

Shen Dai elini alnına bastırdı, ses tonu kulağa boğuk geliyordu, “Ben şu anda…Qu Malikânesi’ndeyim.”

Telefonun diğer ucunda bir an sessizlik oldu, Bai Xiangwan ölçülü bir tonla ve tereddüt etmeden, “Yani, sen ve Qu Moyu barıştınız,” dedi.

“Hayır,” dedi Shen Dai, hiç kimseye bu boktan meseleleri anlatmak istemiyordu ama doğruyu söylemekten başka çaresi de yoktu, “Qiu Qiu’nun velayeti konusunda… bazı anlaşmazlıklarımız var.”

Bai Xiangwan’ın nefes alış verişi hızlanmıştı, “Bu tam olarak zorbalık değil mi?” Shen Dai’nin Qiu Qiu’yu doğurma pahasına ne gibi zorluklara katlandığını biliyordu. Bunca zaman sonra Qu Moyu çocuğu ondan çalmak mı istiyordu?

Gözleri kızarırken Shen Dai sakinleşmeye çalıştı, “Bai Shixiong üzgünüm, seni yine hayal kırıklığına uğrattım. Ama işleri yoluna koyabilirsem…” Nedense o anda bir şeylerin düzelebileceğine dair içinde hiç umut kalmamıştı. Sonuçta karşısındaki kişi Qu Moyu’ydu. Ona karşı ne şansı vardı ki? Titreyen sesiyle devam etti, “Gerçekten de Lancheng’e geri dönemeyebilirim. Lütfen benim adıma Xiaodie’ye söyle. Onunla nasıl konuşacağımı bilmiyorum.”

“Ah Dai konu paraysa sana yardım edebilirim.”

“Bai Shixiong, çok teşekkür ederim ama gerek yok,” dedi Shen Dai. Son derece utanıyordu. Bunun para meselesi olmadığını söylemek istemişti ama hangi yolu düşünürse düşünsün ucu paraya varıyordu. Eğer çok parası olsaydı, Qu Moyu’ya karşı velayet davası açmaya cesareti olurdu. Ne yazık ki zorbalık dünyanın temel kuralıydı. Güçlüler kuralları koyar ve zayıflar da bu kurallara uyardı.

Bir duvarın arkasından Shen Dai, Qiu Qiu’nun ağladığını duydu ve aceleyle kapıyı açmaya koştu. Bayan Qu, kucağında Qiu Qiu’yla beraber geliyordu ve Qu Moyu da hemen arkalarındaydı.

Shen Dai hemen Qiu Qiu’yu kucağına aldı ve onu sakinleştirmeye çalıştı.

Qu Moyu doğrudan, “Anne, sen geri dön,” dedi.

Bayan Qu isteksizce Qiu Qiu’ya baktı, “İki gün sonra tekrar onu görmeye geleceğim.”

Bayan Qu gittikten sonra Shen Dai kucağındaki Qiu Qiu’yla beraber Qu Moyu’dan en uzak köşeye gitti. Ama oda o kadar küçüktü ki, en fazla pencerenin dibine kadar gidebiliyordu.

Qu Moyu eline küçük bir çıngırak aldı, usulca salladı ve adım adım onlara yaklaşmaya başladı. Bu keskin zil sesi Qiu Qiu’nun dikkatini çekmişti. Rengarenk oyuncağa baktı ve bir an için ağlamayı unuttu.

Shen Dai, Qu Moyu’ya yaklaşmamasını işaret ederek başını salladı, fakat Qu Moyu pes etmeyi reddetti ve yaklaşmaya devam etti. Alfa feromonunun baskısıyla Qiu Qiu kendine geldi ve Qu Moyu’nun yüzüne bakınca ağlamaya başladı.

Qu Moyu hayal kırıklığı içinde çıngırağı bıraktı, oldukça üzülmüştü. Az önce babası tarafından azarlanmıştı ve şimdi de oğlu tarafından hor görülüyordu. Birkaç adım geri attı, kanepeye oturdu ve Shen Dai’nin bebeği sakinleştirişini izledi. Ruh hali çabucak yatıştı ve göğsünde yavaş yavaş sıcak bir his belirdi. Önündeki resmin, hayatının geri kalanında görmek istediği tek şey olduğundan çok emindi. Bu nedenle, yollarındaki tüm engelleri kaldırmak istiyordu. Shen Dai’ye bu şekilde baktıkça, onunda yanında kalmasını ve onu yeniden güldürmek için elinden gelenin en iyisini yapmak istiyordu. Duyguların gücünü ve Shen Dai’yi hafife aldığını artık kendi kalbinde itiraf edebiliyordu.

Shen Dai’nin Qiu Qiu’yu uyutması on dakikadan fazla sürmüştü. Qiu Qiu’yu nazikçe beşiğe yatırdıktan sonra doğruldu ve ağrıyan kollarını ovuşturdu.

Qu Moyu ayağa kalkmıştı ve tam bir şey söylemek üzereydi ki, Shen Dai “şş” yaptı ve dışarı çıkmasını işaret etti.

İkisi yan taraftaki oturma odasına geçtiler. Qu Moyu, Shen Dai’yi kucağına oturması için çekti ve omuzlarını okşadı, “Neden buraya hangi sebeple geldiklerini sormuyorsun?”

Shen Dai ne sormak ne de bilmek istiyordu.

“Qiu Qiu’yu görmeye gelmişler,” diyerek kendi kendine yanıt verdi Qu Moyu, “Aslında babam hala seni görmek istiyor ama seni görünce ağzından kaba bir şey çıkar diye ben engel oldum.”

Shen Dai içinden, Teşekkür mü etmeliyim? diye geçirdi.

“Ama er ya da geç onunla yüzleşmen gerekecek. Bu yüzden korkma, ben buradayım,” dedi Qu Moyu, derin bakışları Shen Dai’nin dudaklarında gezinirken Shen Dai’nin bir kolunu kaldırdı ve kendi omzuna koydu.

Shen Dai, sanki kafa derisinden elektrik akıyormuş gibi hissediyordu ve Qu Moyu’nun bakışlarından rahatsız olmuştu.

Qu Moyu bir eliyle Shen Dai’nin kafasının arkasını tuttu ve dudaklarını yavaşça öpmeye başladı. Shen Dai doğruldu ve içgüdüsel olarak geri çekilmek istedi ama geriye çekilebilecek bir durumda değildi.

Qu Moyu, Shen Dai’nin beline sarıldı ve kumaşın üzerinden belli belirsiz bir şekilde belini okşarken usulca iç çekti, “Nihayet döndün.” Aptalca ya da duygusal mı, bu cümlenin onun için ne anlama geldiğini kimse bilmiyordu. Birini gece gündüz özlemenin ne kadar acı verici olduğunu ve kızışma döneminde arzuladığı feromonları koklayamamanın ne kadar korkunç bir işkence olduğunu yalnızca kendisi biliyordu. Duygularını dizginlemek için aklını kullanmaya çalışsa da bastırılan duyguları daha şiddetli bir şekilde patlak veriyordu. Shen Dai’yi gördüğünde ve onu kollarına aldığında, onu ne kadar istediğini ve kimsenin artık onu durduramayacağını anlamıştı.

Alfa feromonundan etkilenen Shen Dai’nin bedeni sıcaklamaya başladı. İşareti sildirme, hamilelik, doğum gibi bir dizi “zorluk” yaşadıktan sonra uzun bir süre hiç arzu duymamıştı. Belki de feromon bezleri hasar görmüştü. Belki de çok zayıf ve yorgundu; bedeni ve zihni bu konuyu düşünmek için zaman ayıramıyordu. Lakin Qu Moyu’ya ne zaman yaklaşsa, titriyordu ve feromon istilası uyuyan hormonlarını uyandırıyordu. Yine de heyecanlanmamış, aksine korkmuştu. Ellerini Qu Moyu’nun omuzlarına hafifçe koydu ve dişlerini sıktı, “Beni zorlamayacağını söylemiştin.”

Qu Moyu önce yanağını, sonra kulağını öptü ve ardından da kulağına doğru fısıldadı, “Sadece biraz feromon salgıladım ama seni zorlamadım. Senin de duyguların var. Neden itiraf etmeye cesaret edemiyorsun?”

Shen Dai yumuşak bir sesle, “B-Ben istemiyorum,” dedi.

“Ah Dai, ne zaman beni kabul edeceksin?” dedi Qu Moyu, elini Shen Dai’nin pantolonundan içeri doğru soktu ve aniden kalçasına bir şaplak attı. Ses tonu büyüleyiciydi, “Sen de beni istiyorsun.”

Shen Dai, Qu Moyu’nun bileğini tuttu, “Bırak beni.”

Qu Moyu doğrudan Shen Dai’nin gözlerinin içine baktı, sanki her duyguyu derinden yüzeye çıkarmak istiyormuş gibiydi. Daha sonra her kelimeyi vurgulayarak, “Nişanı attım,” dedi.

Shen Dai afallayıp kalmıştı.

“Bu yüzden babam sabah erkenden beni görmeye geldi,” dedi Qu Moyu, elini çekti ve Shen Dai’nin yüzünü okşadı, “Kabul etmiyor ve Zhou ailesi de kabul etmeyebilir. Çözülmesi gereken bir sürü sorun var ama sana söz verdiğim her şeyi yapacağım ve Zhou Xiaochu ile nişanı atacağım.” Ardından aniden endişeli bir şekilde derin bir nefes aldı, “Sonra da seninle evleneceğim.”

Shen Dai, Qu Moyu’ya sertçe baktı.

“Ah Dai, aslında aramızda evliliğe gerek olmadığını sanıyordum. Çünkü benim için evliliğin anlamı çok farklıydı. Evliliğimi duygularımla değil, evleneceğim kişiye göre kararlaştırmak zorundaydım. Ama sen benim sevdiğim kişisin. Madem kabul etmiyorsun, sen nasıl istiyorsan öyle olsun. Bu sefer kağıt üstünde bir anlaşma değil, seninle gerçekten evlenmek istiyorum. Hep senin ve Qiu Qiu’nun yanında olmak istiyorum.”

Shen Dai, Qu Moyu’yu yavaşça itti ve ayağa kalktı.

Qu Moyu anlam veremeyerek önündeki kişiye baktı. Shen Dai’nin çok şaşıracağını, hatta belki de etkileneceğini sanmıştı ama o anda Shen Dai’nin yüzündeki ifade onun afallayıp kalmasına sebep olmuştu.

Shen Dai başını eğdi ve hızla kendisini sakinleştirdi. Ardından Qu Moyu’nun sorgulayıcı bakışlarıyla karşılaşmak için başını kaldırdı, “Bay Qu, seninle evlenmeyeceğim.”

Qu Moyu bir anlığına yanlış duyduğunu zannetti.

“Haklısın, sen kendine bir ortak arıyorsun. Ama benim seninle işbirliği yapacak gücüm yok.”

Qu Moyu gözlerini kıstı, “Sen ne dediğinin farkında mısın?”

“Farkındayım,” dedi Shen Dai, “Peki sen?”

“Ben…..”

“Muhtemelen işaretin etkisinden dolayı kızışma döneminde bana ihtiyacın olduğunu sandın. Bu ihtiyacı sevgiymiş gibi görmek yerine doktora görünüp tedavi olmanı öneriyorum. Ne çabuk unuttun? Senin duyguların yok,” dedi Shen Dai kayıtsızca, “Söylediklerin kulağa sanki ‘sevdiğin kişi’ evleneceğin kişiden daha değerliymiş gibi geliyor. İkimiz de yetişkin insanlarız, kimi kandırdığını sanıyorsun? Seninle evlenen kişi, sahip olduğun her şeye ortak olacak. Ama metresin ve gayrimeşru çocuğun üstlerinde silinmeyen bir lekeyle kenarda durup her gün acı çekecekler. İlk başta, beni metres yaparak ağzıma bir parmak bal çalabileceğini ve gönlümü hoş tutacağını zannettin. Sana olan sevgimden başka hiçbir şeyim olmadığını da nereden çıkardın? Baktın kabul etmiyorum, bu sefer de velayeti kullanarak beni tehdit ettin ve evlilik vaadi vermeye kalktın. Şimdi minnettar falan mı olmam gerekiyor? Seninle evlenmek istesem yine önüme öncekinden daha kalın bir anlaşma metni koyacaksın. Kusura bakma, sana S-seviyesi varis doğuracak kişi ben değilim. Sen gidip kendine göre birini bul. Başkan Qu, iş adamı olmaya layıksın gerçekten, her zaman elindeki kartları doğru şekilde oynuyorsun.”

Bu sert suçlama Qu Moyu’nun renkten renge girmesine neden oldu. Gözbebekleri titriyordu ve kalbi nefes alamayacağı kadar acıyordu. Shen Dai’ye bu sözleri verebilmek için gecelerce düşünmüş, pek çok baskıya maruz kalmıştı ama Shen Dai hepsini oynadığı bir kart olarak görerek küçümsemişti.

O ağzını açamadan Shen Dai konuşmasını sürdürdü, “Bunları kendimi ağırdan satmak, fiyatı yükseltmek ya da seni parayla tehdit etmek için söylemedim. En başında da dediğim gibi, senden gelen hiçbir şeyi istemiyorum.”

Qu Moyu yumruğunu sıktı, gözleri öfkeyle parlıyordu. Hemen o anda Shen Dai’yi yere yatırmak ve ona ne istiyorsa yapmak istiyordu. Bu kişiyi fethetmek, kontrol etmek ve sahip olmak için feromonlarını kullanması bile yeterliydi. Bunu çaba harcamadan yapabileceği gaye açıktı. Neden kendini bu konuma düşürüp utandırıyordu?!

Ama bunu yapmaya….dayanamazdı. En korktuğu şey Shen Dai’nin yine ona korku ve nefretle bakmasıydı.

“Shen Dai, tam olarak ne istiyorsun? Yeter ki söyle, sana ne istersen vereceğim.” Evlilik, mal, mülk, sadakat…işaret.

Shen Dai hayal kırıklığıyla Qu Moyu’ya baktı. Kalbinde ona karşı geriye sadece acıma duygusu kalmıştı, “Asla anlayamayacaksın.” Kendine ait o küçük dünyada kendi gerçeklerini doğru sanıyorsun ve duygulara aldırış etmiyorsun. Hoşlandığın ve hoşlanmadığın şeyler temelinde amaçsızca yağmalıyor ve ayaklar altına alıyorsun. Çıkarlarını hep ilk sıraya koyuyorsun. Her şeyin para ve güçle değiş tokuş edileceğini düşünüyorsun. Senin gibi biri asla anlayamayacak.

Qu Moyu ayağa kalktı ve adım adım Shen Dai’ye yaklaştı, “Ne demeye çalışıyorsun? Benden ne istiyorsun? Seni seviyorum, seni gerçekten seviyorum!”

Shen Dai doğrudan Qu Moyu’nun gözlerinin içine baktı, “Bir keresinde sevginin gereksiz bir duygu olduğunu söylemiştin.”

Böyle ucuz duygularla S-seviyesi alfaların ne işi olurdu ki?

Bedeni baştan aşağı titrerken Qu Moyu, Shen Dai’ye şaşkın şaşkın baktı. Doğruydu, bu cümleyi birebir kendisi kurmuştu. Duygular gerekli değildi, yalnızca duyguları olan bir omegayı yanında tutmaya çalışması çok aptalcaydı, ama, ama….

Ama Shen Dai’yi seviyordu, hem de deli gibi seviyordu.

Geçmişte inandığı ilkeleri ve inançları bir çırpıda yıkıp, geçmişte alay ettiği o “aşk” duygusu için sıradan bir omegayla evlenebilmek için can atıyordu.

O mu kafayı yemişti, yoksa dünyanın geri kalanı mı?


ÇN: Aşıııırııııı iyi bir bölümdü, aşırıııııı… Qu Moyu yalancı çobana döndü jdffgf Eskiden yaptığı şeyler yüzünden samimiyetle söyledikleri bile yalan olarak geliyor. Yıktığın güveni bir günde yeniden inşa edemezsin Moyu Efendi, göster bakalım gerçekten seviyor musun sevmiyor musun

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x