Sığır eti haşlanır haşlanmaz kapının zili çaltı.
Shen Dai kapıyı açtı. Bai Xiangwan ve Xiaodie gülümseyerek kapıda duruyorlardı. Aniden, üçü birden Lancheng’deyken bu sahneyi sayısız kez yaşadıklarını hatırladılar ve biraz duygusal hissetmekten kendilerini alamadılar.
Bai Xiangwan bugün bir takım elbise giyiyordu ve saçlarına saç spreyi ile şekil verilmişti. Yakışıklı ve sıra dışı görünüyor, ve görünümünden çok farklı olarak nazik bir mizaç sergiliyordu. Boyu ve görünüşü çok dikkat çekiciydi fakat bir mühendis oluşunun nitelikleri daha belirgindi. Sanki okul kapısındaki bir berber tarafından saçı kesilmiş de üstüne bir takım elbise giydirilmiş gibiydi. Çevresindeki insanlar genellikle ona yakışıklılığını heba etmemesini ve kendine iyi bakmasını söylerdi. Ama böyle şeylere kafa yormaya üşeniyordu. Bu kadar özel olarak hazırlanmasının nedeni özel insanlarla görüşecek olması yüzündendi.
“Vay canına, Shen Laoshi,” dedi Xiaodie ve heyecanla Shen Dai’ye sarıldı, “Sanki seni çok uzun zamandır görmüyormuşum gibi hissediyorum.”
“Sadece bir ay falan oldu,” dedi Shen Da, gülümsedi ve ona baktı, “Xiaodie biraz kilo vermiş gibi görünüyor.”
“Tam altı kilo verdim! Bakayım Qiu Qiu ne kadar tombullaşmış.”
“Soldaki misafir odasında, git de onunla oyna ablası.”
Xiaodie ayakkabılarını çıkardı ve içeri koştu.
Shen Dai ve Bai Xiangwan birbirlerine baktılar ve sonra garip bir şekilde bakışlarını kaçırdılar, “Bai Shixiong, içeri gelsene.”
Bai Xiangwan elindeki şeyleri Shen Dai’ye verdi, “Lancheng’den en sevdiğin yiyeceklerden getirdim.”
Shen Dai bir bakışta tanıdık bir ambalaj poşeti gördü ve şaşkınlığını gizleyemedi, “Bu alt kattaki lokantanın soya soslu ördeği değil mi? Hala hatırlıyorsun demek.”
“Nasıl hatırlamayayım ki?” dedi Bai Xiangwan, gülümsedi ve Shen Dai’ye baktı, “Zimei nerede?”
“Fazla mesai yapması gerektiğini ve geç geleceğini söylemişti,” dedi Shen Dai ve şakacı bir tonda ekledi, “Bai Shixiong bugün çok yakışıklı.”
“Özel bir yemek vardı,” dedi Bai Xiangwan, biraz utanmış görünüyordu. Bu yüzden hemen paltosunu çıkardı, “Bu takımı geçen yıl bir etkinlik için diktirmiştim, saçlarımı da Xiaodie yaptı. Gerçekten böyle giyinmeye alışık değilim, hiç rahat hissetmiyorum.”
“Beyaz bir önlük giyince rahat hissediyor insan,” dedi Shen Dai, gülümseyerek paltosunu aldı ve asmasına yardım etti, “Gidip Qiu Qiu’yu mu göreceksin?”
Bai Xiangwan tereddüt ediyordu, “Önce seninle sohbet etmek istiyorum.”
Shen Dai şaşırmıştı ama Bai Xiangwan’ın ona söyleyeceği bir şey olduğunu da biliyordu, “Tamam, oturalım öyleyse.”
Bai Xiangwan kanepeye oturdu ve Shen Dai’ye nazik gözlerle baktı, “Yüzüne renk gelmiş, görünüşe göre biraz kilo almışsın.”
“Geceleri Qiu Qiu’ya bakacak birileri olduğu için erken uyuyorum ve daha iyi hissediyorum,” dedi Shen Dai ve tarif edilemez bir ifadeyle Bai Xiangwan’a baktı, “Laoshi ile çalışmak için geri döndüm.”
Bai Xiangwan güçlükle gülümsedi, “Laoshi’den duymuştum. Peki…bu senin için iyi bir seçim mi?”
Shen Dai, Bai Xiangwan’ın söylediği “seçimin” Liu Xi’nin yanında çalışmaya dönmek değil, Qu Moyu’yla beraber yaşamak olduğunu gayet iyi biliyordu. Anlamıyormuş gibi yapabilirdi ama özellikle ona çok yardımcı olmuş ve onu gerçekten önemseyen birinin sorusunu kulak ardı etmek istemiyordu, “Bai Shixiong, daha önce Lancheng’de kalmaya karar vermiştim ama şimdi… bu benim seçimim değil ve başka bir seçeneğim yok.”
Bai Xiangwan’ın kılıcı andıran kaşları çatıldı ve yüzünde bir öfke belirdi ama bu ifade en nihayetinde çaresizliğe dönüştü, “Seni anlıyorum. Sonuçta…bir çocuğun var.”
Shen Dai parmaklarını sıkıca büktü, “Bai Shixiong’u hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm.”
“Önemli değil. Birbirimizi uzun yıllardır tanıyoruz. Üniversiteden bugüne, senin hakkında hiç kötü düşünmedim,” dedi Bai Xiangwan ve Shen Dai’ye derinden baktı, gözlerinin içinde anlatılamaz duygular gizliydi, “Umarım güzel bir hayatın olur.”
“Shen Dai usulca, “Her şey düzelecek,” dedi.
“Şimdi gidip Qiu Qiu’yu göreyim.”
Bebeklerin bazı şeyleri hatırlamadığı söylenirdi ama Qiu Qiu, Xiaodie ve Bai Xiangwan’ı açıkça hatırlıyordu. Xiaodie kucağına aldığında mutluluktan ağzını bile kapatamıyordu. Bai Xiangwan odaya girer girmez o güvende hissettiren karaağaç feromonunun kokusunu aldı ve hemen heyecanla çığlık attı.
Bai Xiangwan, Qiu Qiu’yu Xiaodie’nin kucağından aldı ve odada gezinmeye başladı. Shen Dai yüzünde bir gülümsemeyle yan taraftan izliyordu. Başlangıçta Lancheng’deki zamanın hayatındaki en zor zaman olduğunu düşünüyordu. Lakin şimdi geriye dönüp baktığında, çok fazla fiziksel ve psikolojik acı çekmesine rağmen, çok iyi dostlar edinmişti. Ne kadar yorgun olursa olsun, en azından kalbinde panik ve öfke yoktu; nispeten daha özgür hissediyordu.
Sahiden de oraya hiç geri dönmemiş olmayı diliyordu.
“Shen Laoshi, yemek hazır mı? Sana yardım edeyim,” dedi Xiaodie.
“Neredeyse hazır, hadi gel de çorba yapmama yardım et o halde.”
İkisi mutfağa girdiğinde Xiaodie alçak bir sesle, “Shen Laoshi kızışma dönemin ne zaman? Hangi gün olacağını ayarladın mı?” diye sordu.
“Hangi gün olacağına ben karar vermiyorum,” dedi Shen Dai, gülse mi ağlasa mı bilemiyordu, “Tahminimce yarın ya da yarından sonraki gün.”
“Ailemde kimse omega değildi. Bir omega arkadaşım vardı ama hiç kızışma dönemlerine şahit olmadım. Lütfen bana sen öğret.”
“Endişelenme. Sadece Qiu Qiu’yla ilgilenmen lazım, benimle değil. Ben kendi başımın çaresine bakabilirim,” dedi Shen Dai, “Ben seni o gün arayacağım. Toplantı sırasında olursa, hocandan nasıl izin isteyeceğini düşündün mü?”
“Kendimi iyi hissetmediğimi söyleyeceğim.”
“Xiaodie, başına dert olduğum için kusura bakma,” dedi Shen Dai biraz utanarak, “Buraya kadar geldin ama ben senden bebeğe bakmanı istiyorum.”
“Ne olacak ki? Sonuçta bana maaş veriyorsun,” dedi Xiaodie gülerek, “Ve çocukları severim, özellikle de Qiu Qiu’yu.”
“Mm. O zaman birincisi, Bai Shixiong geldiğini bilmesin ve ikinci olarak da benim için endişelenme,” dedi Shen Dai, “Vücudum hasta gibi görünmek, çok zayıf hissetmek ve ara sıra bilincini kaybetmek gibi tepkiler verecek. Bunlar çok normal şeyler. Benim için endişelenmene gerek yok. İnhibitör aldığımda sadece bir gün sürecek.”
Xiaodie afallamıştı, “Kulağa fazla ciddi bir durum gibi geliyor. Kızışma döneminde herkes böyle mi oluyor?”
“Evet,” dedi Shen Dai, içinden alfası olmayanlar için böyle olduğunu söylese de.
“Tamam, önceden dersime çalışacağım.”
Shen Dai gülümsedi, “Endişelenme, sadece Qiu Qiu’yla ilgilenmen gerek.”
Akşam yemeği esnasında sohbet ettiler. Yemeğin yarısında Cheng Zimei eve geldi ve üçü birlikte üniversite yıllarını yad ettiler. O zamanlar Bai Xiangwan, bölümlerinin beyaz atlı prensiydi. Sadece uzun boylu ve yakışıklı değil, aynı zamanda dürüst, zeki ve bilgiliydi. Mezun olur olmaz Xingzhou Enstitüsü tarafından yıllık bir milyon maaşla işe alınmıştı. Tüm özellikleri birleştiğinde, pırıl pırıl bir insandı.
Beklenmedik bir şekilde, Bai Xiangwan başkentte kalmak yerine Lancheng’de yeni bir maden alanı açmayı seçmişti. Zamanla bu seçiminin ne kadar iyi olduğu da kanıtlanmıştı. Başkentte zaten hocası Liu Xi gibi başarılı biri vardı. Bağımsızlığını kanıtlayarak, daha yükseklere uçması için oradan ayrılması daha doğru bir seçimdi.
Shen Dai, Bai Xiangwan’a hayranlık duyuyor ve onu özlüyordu. Bai Xiangwan kadar yetenekli olmadığını biliyordu ama onun gibi olması imkansız değildi. Sıkı çalışmak için rol model aldığı kişi tam olarak oydu.
Üniversitedeyken, bir yıl boyunca birlikte deney yapmışlardı. O zamanlar Bai Xiangwan’dan biraz hoşlanıyordu. Cheng Zimei’nin de aynı şeyleri hissettiğini tahmin ediyordu. Zaten kim genç yaşta böylesine mükemmel bir Shixiong’a karşı bir şeyler hissetmezdi ki? Ama Bai Xiangwan’ın o sırada bir beta erkek arkadaşı vardı ve herkes umudu kesmek zorunda kalmıştı.
Hayat hepsini farklı yerlere savurmuş olsa da, hepsinin hayata dair kendi umutları vardı. Çok şey yaşamış olmalarına rağmen, bir masaya oturup hala sohbet edebiliyorlardı.
Bai Xiangwan gibi insanlar büyük, diğerleri küçük adımlar atıyorlardı. Fakat yolları pürüzsüzdü ve en sonunda ilerleme kaydediyorlardı; tıpkı Cheng Zimei gibi. Bazı insanlar çukurlar ve tümseklerle karşılaşır ve bazen yoldan saparlardı. Ancak yine de belirli bir anda belirli bir yolda buluşup, bardaklarını tokuştururlar ve ardından tekrar kendi yolculuklarına çıkarlardı.
―
O gün geç saatlere kadar laflamışlardı. Herkes gittikten sonra Shen Dai duş aldı ve aceleyle uzandı. Akşam yemeğinde Bai Xiangwan ondaki tuhaflığı fark etmesin diye çok fazla et yemişti ve midesi epey rahatsızdı.
Yatmadan önce sessize aldığı cep telefonunu açtı ve Qu Moyu’nun cevapsız aramalarıyla WeChat mesajlarını gördü. Ona ne yaptığını, Qiu Qiu’nun nasıl olduğunu ve büyükannesinin nasıl olduğunu sormuştu. Son WeChat mesajı on dakikadan daha uzun bir süre önce gönderilmişti ve şu yazıyordu: Daha fazla telefona cevap vermezsen doğrudan oraya geleceğim.
Shen Dai hemen yanıtladı: Her şey yolunda.
Shen Dai iletişim kutusuna baktığında Qu Moyu’nun üzerinde “yazıyor” uyarısını gördü. Bir süre yazdıktan sonra geri sildi, ardından nihayet bir mesaj gönderdi: Erkenden dinlen.
Shen Dai yanıtladı: Tamam.
Shen Dai’nin içi içini yiyordu. Endişelenecek çok şeyi vardı ve sakinleşmesi çok güçtü. Işığı söndürdükten sonra huzursuzca komodini açtı, inhibitörlerine baktı ve ardından uyumak için gözlerini kapadı.
―
Ertesi gün öğleden sonra, Shen Dai kendisini kötü hissetmeye başladı ve bu tanıdık etki sürekli olarak vücudunu etkilemeye devam etti. Hemen o anda bir doz inhibitör aldı. Dört beş saat sonra belirtiler azalmazsa bir doz daha almak durumundaydı. Birer birer, sırayla alıyordu çünkü bu ilaç insanın vücuduna zarar veriyordu.
Terden sırılsıklam olmuştu ve bacaklarında derman kalmamıştı. İlk evvela uyuyan Qiu Qiu’yu görmeye gitti ve sonrasında Xiaodie’ye bir mesaj gönderdi.
Qiu Qiu uykusunda omega babasının anormal feromon dalgalanmalarını hissetmişti ve uyanmak üzereymiş gibi görünüyordu. Shen Dai aceleyle odadan çıktı ve kendisini misafir odasına kilitledi. Vücudu bir ısınıyor bir buz kesiyordu ve sürekli titriyordu. Kan akışı da bir hayli hızlanmıştı. Bir an için dünyanın topaç gibi döndüğünü hissetti ve yorganın içine gömülmek zorunda kaldı.
Yarım saat sonra Xiaodie eve geldi, odaya koştu ve endişeyle yorganın içinde kıvrılmış olan Shen Dai’ye baktı, “Shen Laoshi, iyi misin?”
Shen Dai titreyen bir sesle, “İyiyim,” dedi.
Arzular dalga dalga gelmeye başlarken Shen Dai bedeninin alev aldığını hissediyordu. Hassas bölgeleri karıncalanıyordu ve vücudu tarif edilemez arzularını haykırıyordu.
İnhibitör yaklaşık bir saat içinde etkisini gösterecekti. Eğer etki etmezse bir tane daha alacaktı. Eğer çok rahatsız olursa kendisini rahatlatması gerekecekti. Shen Dai bu süreçteki tüm deneyimlere zaten aşinaydı lakin bu sefer kızışma dönemindeki belirtilerin daha şiddetli olduğunu hissediyordu. Belki de bir yıldan fazla bir süredir kızışma dönemine girmediği içindi ve geciken şehvet duyguları şiddetle patlak vermişti.
Xiaodie dikkatli bir şekilde yatağın diğer tarafına yürüdü ve Shen Dai’nin teninin pembe olduğunu, nefesinin düzensiz olduğunu ve saçlarının sırılsıklam olduğunu görünce şoke oldu, “Shen Laoshi, sen, iyi misin?”
Yaygara yaptığı için Xiaodie’yi suçlamak yersiz olurdu, çünkü hiç kızışma dönemine giren bir omega görmemişti. Ama Shen Dai sahiden de bitkin görünüyordu ve çok acı çekiyordu.
Shen Dai şu anda utanç verici bir duruma düşmüş olmayı umursayacak halde değildi, “İyiyim. Sen Qiu Qiu’yla ilgilenebilir misin?”
“Tamam, tamam, bir şeye ihtiyacın olursa beni çağır. Düzelmezsen seni hastaneye götüreceğim.”
Shen Dai yüzünü yorgana gömdü.