İçeriğe geç
Home » Alpha Predator 90. Bölüm

Alpha Predator 90. Bölüm

Bu ses Xiaodie’ye tanıdık gelmişti ve yine de kim olduğunu çıkaramıyordu ama adamın ses tonundaki öfkeyi kolayca hissetmişti. Tehlikede olduklarını seziyordu. Kapıyı açmaya niyeti yoktu, ancak sessizce kapıya yürüdü ve mercekten dışarı baktı.

Mercek, kapının dışındaki kişinin şeklini bozsa da yakışıklı yüzünde sert bir ifade vardı. Xiaodie’nin tüyleri diken diken olmuştu, bir gün şirketin CEO’suyla bir kapıda “karşı karşıya geleceğini” asla hayal etmemişti.

Qu Moyu kapıda birinin olduğunu çoktan fark etmişti. Feromon kokusu yoktu, büyük ihtimalle betaydı. Merceğe doğru yaklaştı ve, “Kapıyı aç,” dedi.

Xiaodie panik içinde etrafına bakındı, misafir odasını olduğu yerden göremiyordu ve onun yerine bu kararı verebilecek Bai Xiangwan’dan uzaktaydı. Qu Moyu ve Shen Dai arasındaki karışıklık hakkında bazı dedikodular duymuştu ama Bai Xiangwan Shen Dai’ye sormasına izin vermemişti. Her halükarda bebek doğmuştu ve aralarındaki ilişki olağandışı olmalıydı. Bu yüzden bu kapı açılmamalıydı. Alphalar rekabetçi yaratıklardı, Qu Moyu’dan bahsetmeye bile gerek yoktu. Eve girdikten sonra ne yapacağını tahmin edemezdi, kavga mı çıkaracak yoksa bağıracak mı bilemiyordu.

Gelgelelim kapının dışında S-seviyesi bir alfa vardı. Böyle bir kapı zaten bu seviye bir alfanın gücüne dayanamazdı…..

Qu Moyu’nun sabrı görünür bir şekilde hızla tükeniyordu. Yumruklarını sıktı, öfkesini dizginledi ve soğuk bir tonla seslendi, “Lütfen kapıyı aç, Shen Dai’yi alacağım.” Daha sonra aniden duraksadı, “Bu son uyarım.”

Xiaodie ağlamak üzereydi.

Bu sırada Bai Xiangwan odadan çıktı; yüzü solgundu, gözleri kan çanağına dönmüştü ve saçları dağılmıştı. Gözünü kırpmadan kapıya baktı, “Kapıyı aç.”

“Laoshi…..”

“Sorun yok sen gidip Qiu Qiu’yla ilgilen.”

Xiaodie dişlerini sıktı ve kapıyı açtı. Boyu kısa olduğu için başını kaldırıp bir duvar kadar uzun olan Qu Moyu’ya baktı ve bilinçsizce geri çekildi, “Qu, Bay Qu.”

Qu Moyu onun yanından geçti ve uzun adımlarla içeri girdi. Gecenin Kraliçesi Çiçeği’nin yoğun kokusu anında tüm duyularına hücum etti. Sarsılmıştı ve önünde duran Bai Xiangwan’dan daha kötü bir durumla karşılaşacağımı beklemiyordu.

Shen Dai kızışma dönemine mi girmişti?!!

Shen Dai, büyükannesinin doğum gününü kutlamak için Qiu Qiu’yu eve götüreceğini söylediğinde, Shen Dai’nin yalan söylediğini zaten biliyordu. Asistan Cheng’in onu başka bir hastaneye nakletmesini ayarladığında, dosyasına bakmıştı ve doğum tarihini görmüştü. Hafızası kuvvetli olduğu için net bir şekilde hatırlıyordu. Shen Dai’nin eve gitmeyecek olduğunu biliyor olmasına rağmen kabul etmişti, çünkü onun biraz nefes almasını istemişti. Qiu Qiu’yu alıp Cheng Zimei’nin evine gittiğini öğrendiğinde de yalanını açık etmemişti ve sessiz kalmıştı. Yine de aklında kendisini hiç de mutlu etmeyen bazı tahminler vardı ve kalbi huzursuzdu.

Önceki gece göz kulak olması için gönderdiği kişi, Cheng Zimei’nin evine bir öğrencinin girdiğini söylemişti. Açıkça söylemesine rağmen Shen Dai, Bai Xiangwan’la görüşmek için yalana başvurmuştu ve üstelik Qiu Qiu’yu da götürmüştü. Baş başa buluşmamış olduklarından Qu Moyu kocasını basmaya gelen bir kadın gibi kapıya gelmeye utanmıştı.

Fakat az önce Bai Xiangwan’ın yine oraya gittiğinin haberini almıştı.

Aklındaki türlü türlü dayanılmaz tahminler defalarca kez duygularını parçalamıştı. Önemli bir akşam yemeğinden ayrılarak aceleyle oraya gitmiş, yükselen feromonlarını dizginlemek için tüm öz kontrolünü kullanmış ve ne görecek olursa olsun, olabildiğince mantıklı olması gerektiği konusunda kendisini uyarmıştı. Ancak bu eve adım attıktan sonra beklenmedik bir durumla karşılaşmıştı.

Shen Dai kızışma dönemine girmişti ve ondan saklanmak için Qiu Qiu’yu da alarak buraya mı gelmişti?!!

Shen Dai kızışma dönemindeydi ve Bai Xiangwan da oradaydı.

Bu sözler zihninde tekrar tekrar yankılanarak beynini elektrikli bir matkap gibi deldi. Neyse ki, düşünme yetisini tamamen kaybetmemişti. Bai Xiangwan tamamen giyinikti, bilinci yerindeydi ve evde hala bir kişi daha vardı. Açıkçası onun dayanamayacağı hiçbir şey olmamıştı.

Gecenin Kraliçesi Çiçeği feromonlarıyla dolu oda iki alfanın kanını kaynatıyordu. Sertçe birbirlerine bakıyorlardı ve ayaklarının altındaki zemin katranla kaplı gibiydi. Tek gereken bir kıvılcım ve sonra…

Bir beta olan Xiaodie çoktan bir şeylerin yanlış olduğunu anlamıştı ve Qiu Qiu da korkuyla ağlamaya başlamıştı. Ancak, iki alfanın tüm dikkati bu kansız “savaş”taydı; dışarıdan gelen sesi tamamen görmezden geliyorlardı ve düşmanlarının her hareketini inceliyorlardı.

Qu Moyu statüsünden dolayı “Defol buradan” diyemiyordu; bu sözleri geri yuttu ve konuşmaya başladı, “Profesör Bai, çıkın buradan.” Sözler rahatsız edici değildi ama mutlak bir emir verici ton kullanmıştı.

Bai Xiangwan, Qu Moyu’nun feromonlarının hareket etmek üzere olduğunu hissedebiliyordu. Neyle karşı karşıya olduğunun gayet farkındaydı; kişisel güvenliği için büyük bir tehlikeye neden olacak öfkeli bir canavar ve kariyeri üzerinde büyük etkisi olacak bir endüstri kralıyla hesaplaşmak üzereydi.

Shen Dai için ölüm kalım meselesi olsa da Bai Xiangwan böyle kolayca geri adım atacak biri değildi, “Başkan Qu, bence ikimiz de buradan gitmeliyiz.”

Qu Moyu’nun gözleri giderek daha da kasvetli hale geldi, “Sen ne dediğinin farkında mısın?”

“Shen Dai’nin burada olmasının nedeni, kızışma döneminde ona yaklaşmanızı istememesi. Lütfen onun isteklerine saygı gösterin.”

Qu Moyu, “Öyleyse senin burada ne işin var?!” diyerek kükredi.

“Başına bir şey gelmesinden korktum, bu yüzden…”

Qu Moyu’nun kalbi Shen Dai yüzünden endişeyle çarpıyordu ve şu anda Bai Xiangwan’la boş boş konuşarak zaman kaybetmek istemiyordu. Böylece doğrudan misafir odasına yöneldi.

Bai Xiangwan, Qu Moyu’yu durdurmaya çalışarak öne çıktı. Qu Moyu ona şiddetle baktığında güçlü alfa feromonlarının baskısı Bai Xiangwan’ı geriye doğru sendelemek zorunda bıraktı. Kalbi o anda atmayı bırakmış gibiydi ve yüzündeki kan çekilmişti. Bu ani güç göz açıp kapayıncaya dek yok olmuştu ama Bai Xiangwan hala kendisine gelememişti ve titriyordu.

Qu Moyu çabucak feromon baskısını geri çekmişti ama etki alanı çok güçlü olduğundan Qiu Qiu hıçkırıklara boğulmuştu.

Qu Moyu’nun yüzü düştü. Xiaodie’ye doğru bir bakış attı ve, “Bebeği dışarı çıkar,” dedi.

Köşede büzülmüş olan Xiaodie bu sözleri duyunca aceleyle Qiu Qiu’yu bebek arabasına koydu ve dışarı çıktı.

Qu Moyu Gecenin Kraliçesi Çiçeği’nin kokusunu takip ederek odayı buldu ve kapısını açtı. Shen Dai yarı çıplaktı ve yatakta usulca yatıyordu. Narin sırtı kar beyazı bir resim tomarı gibiydi, berrak kemikleri sonsuz hayalleri uyandıran büyüleyici vadileri ve dağları betimliyordu. Odanın içi çiçek kokusuyla doluydu ve vücudundaki kan bir nehir gibi çağlıyordu. Öte yandan, Shen Dai’nin nefesi nispeten dengeliydi. Kızışma döneminin etkilerinin şiddeti azalmıştı ama havada sanki başka bir koku vardı…

Qu Moyu aniden kötü bir hisse kapıldı. Birkaç adım daha yaklaştı ve o anda Shen Dai’nin ensesinde kan olduğunu ve vücudundan hafif bir karaağaç feromonunun çıktığını gördü.

Sonuna kadar baskılamaya çalıştığı iradesi o anda patlak verdi ve kalbine yerinden sökülmüşçesine bir ağrı saplandı. Adeta feromonlar tarafından bastırılmış gibiydi; hareket edemiyor, düşünemiyor ve nefes alamıyordu. Biri sanki keskin bir bıçak almış, defalarca kez kalbine saplayarak onu delik deşik etmiş ve tüm dünyasını tanınamayacak hale gelene kadar kana bulamıştı.

Tarif edilemeyecek kadar büyük bir acının içindeydi.

Arkasındaki hafif ayak seslerini duyduğunda Qu Moyu vahşi bir canavar gibi arkasına döndü. Göz açıp kapayıncaya kadar Bai Xiangwan’ın yakasını iki eliyle tuttu ve onun boynunu geriye doğru büktü.

Bai Xiangwan, Qu Moyu’nun bileğini şiddetle tuttu ve solgun yüzü aniden mosmor oldu.

“Onu işaretlemeye cüret ettin,” dedi Qu Moyu, yüzünde son derece ciddi bir ifade vardı, “Sen onu işaretlemeye cüret ettin! Benim omegamı işaretlemeye cüret ettin!”

Bai Xiangwan’ın sesi boğuktu, “Bu…geçici…bir işaret.”

Elbette Qu Moyu bunun geçici bir işaret olduğunu biliyordu ama buna izin veremezdi, “O benim omegam! Benim!” Hayatında feromonlarını istediği gibi serbest bırakmayı en çok istediği an bu andı. Bu davetsiz misafirin boynunu koparmak istiyordu. Shen Dai kenarda yarı baygın halde yatıyor olmasaydı, hiç kimse onu durduramazdı.

“Hadi ya?” dedi Bai Xiangwan, alaycı bir şekilde gülümsüyordu ama gözleri şiddetle bakıyordu, “O… senin… omegan… öyle mi? Hani…. işaretin?”

Bai Xiangwan’ın boğulduğunu ve gözlerinin kan çanağına döndüğünü görünce durmadı ve hatta intikamın tadını çıkardı.

“Sen…ona zorla….işareti…sildirttin.”

Qu Moyu bir an donakaldı, Bai Xiangwan o anda bu fırsattan yakalandı ve feromonlarını serbest bırakırken Qu Moyu’yu karşı duvara itti.

Bai Xiangwan arkasındaki duvara yaslandı ve öksürmeye başladı.

İkisi arasındaki savaş Shen Dai’yi kendine getirmişti. Ağır göz kapaklarını araladı ve kapının dışına doğru baktı. İki alfa dar koridorda duvara dayalı şekilde duruyorlardı. Ama havada iki alfanın feromonları savaşmaya devam ediyordu. Şaşkın beyni, önündeki sahneyi geçici olarak algılayamıyordu ama içini bir korku kaplamıştı.

Qu Moyu’nun feromonları bir aleve kum atılmış gibi birazcık zayıflamıştı.

Bai Xiangwan onun konuşmasını beklemeden acımasızca söze girdi, “Acı çekmesin diye onu geçici olarak işaretledim, peki ya sen? Kızışma dönemindeyken işaretleyip, uyandığında pişman olmamış mıydın? İşareti sildirmesi ve Qiu Qiu’yu aldırması için onu zorlamamış mıydın? Yoksa neden senden saklanmak için ta Lancheng’e gelsin ki?!”

Qu Moyu ağzını açtı, dudakları titriyordu ama dili tutulmuştu.

“Hamileyken ve doğum yaparken neredeydin? Yediği her şeyi kustuğu için bir ayda sekiz kilo kaybettiğinde neredeydin? Doğum kontrolüne gittiğinde üç dört saat hastanede kuyrukta bekledi. Ayakları o kadar şişmişti ki yürürken dahi acıyordu. Bebeği doğurduktan sonra on beş gün hastanede yatmak zorunda kaldı ve onunla yalnızca hemşire ilgileniyordu. Her gece bebeğe baktığından uykusuz kaldığı zamanlarda neredeydin?!” dedi Bai Xiangwan, göğsünün tıkandığını hissediyordu. Hep sakin ve soğukkanlı biriydi ancak şu anda karşısındaki insanın yüzüne karşı gerçekleri vurmadan duramıyordu, “Birden ortaya çıkıp küstahça çocuğu ondan almaya nasıl cesaret edebildin? Anlatsana, nasıl hala onun senin omegan olduğunu söyleyebiliyorsun? İşaretini çoktan sildirdi, o senin omegan değil!!”

“Kapa çeneni!” diyerek bağırdı Qu Moyu. O kadar öfkelenmişti ki, tekrar Bai Xiangwan’ın yakasına yapışmıştı.

Shen Dai zayıf bir şekilde bağırdı ama ikisi de öfkeden ötürü onu duymadı.

Qu Moyu, Bai Xiangwan’ı sürükleyerek kapıdan dışarı attı ve kapıyı sertçe çarptı.

“Qu Moyu!” dedi Bai Xiangwan ve kapıyı yumrukladı, “Ne yapıyorsun, ona zarar vermeyi kes!”

“Ona zarar vermeyeceğim!” diyerek umutsuzca kükredi Qu Moyu, “Ben… o benim omegam, ona zarar vermeyeceğim…”

“Kapıyı aç! Qu Moyu!”

Daha sonra Qu Moyu yatak odasına döndü ve kapıyı kapattı. Shen Dai’ye baktı; bu kısa sessizlik şiddetli bir yağmur öncesi yoğunlaşan bulutlar gibiydi.

Loş ışık Shen Dai’nin pürüzsüz tenine düşüyordu. Nemli gözleri Qu Moyu’ya puslu bir şekilde bakarken dudakları hafifçe açılıp kapandı, “Profesör Bai’ye ne yaptın?”

“Ondan bahsetme,” dedi Qu Moyu, dizini yatağa bastırdı ve üstündeki gömlekle kravatı çıkardı. Önündeki, savunmasız güzel manzaraya baktığında, arzularının yükselmeye başladığını hissediyordu. Lakin Bai Xiangwan’ın sözleri hala kulaklarında yankılanıyordu ve kalbindeki işkence verici acı şiddetleniyordu. Omegası acı çekiyordu ve hepsinin sebebi kendisiydi.

İnhibitör ve geçici işaretin kombinasyonuyla beraber Shen Dai sakinleşmişti ama karşısında Qu Moyu varken arzuları tamamen kaybolmuyordu. Zaten böylesine güçlü bir alfa feromonuna nasıl karşı koyabilirdi ki?

Qu Moyu’nun ne yapacağını anlayan Shen Dai titreyerek geri çekildi, “Hayır, Qu Moyu… Hayır…”

Qu Moyu eğildi, Shen Dai’nin çenesini kavradı ve onu öpmeye başladı. Öpücük o kadar tutkulu ve sevecendi ki, tüm reddedilmeyi ortadan kaldırmak istiyordu. Dudaklarını öperken Shen Dai’nin vücudundaki fazla kumaşı hemen düzgünce çıkarıverdi.

“Ahh…Qu Moyu….”

“Şş…” dedi Qu Moyu ve Shen Dai’yi öperken rahatlatmaya çalıştı, “Korkma Ah Dai, korkma, sen benim omegamsın. Kızışma döneminde senin yanında olacağım. Bundan sonra hep yanında olacağım.” Keskin duyulara sahipti ve burnunun içi karaağaç kokusuyla lekelenmiş Gecenin Kraliçesi Çiçeği’yle doluydu. Kıskançlık, her sinirini aşındırıyor ve onu çaresiz bırakıyordu. Daha önce hiç bu kadar canı yanmamıştı ve çaresiz hissetmemişti. Kalbi adeta parçalara ayrılıyordu. Shen Dai’ye ulaşabilmek için rüzgara karşı uçması gerekiyordu.

Eli kolu bağlanmıştı. Daha önce aşkın insanlara bu kadar eziyet edebileceğine hiç inanmıyordu. Hatta, Shen Dai hayatına girene kadar aşkın ne olduğunu dahi bilmiyordu. Sadece Shen Dai’yi kaybetmemesi gerektiğini biliyordu.

Bu ızdıraptan kurtulabilmesi için tek yol omegasını geri almaktı. Onu sahiden de kalıcı olarak işaretlemek istiyordu.

Qu Moyu, Shen Dai’nin yanına uzandı ve onu kollarının arasına aldı.

“Qu Moyu! Git ve bana dokunma!” dedi Shen Dai, her ne kadar Qu Moyu’nun kollarında mücadele ediyor olsa da aslında onun kollarında olmak için can atıyordu. Ama bu mühim değildi ve hemen şu anda ondan kaçmalıydı!

Qu Moyu, Shen Dai’nin kulağına ve yanağına bir öpücük kondurdu, “Sahiden gitmemi istiyor musun? Beni ne kadar özlediğinin farkında değil misin? En azından vücudun daha dürüst.”

Shen Dai boğuk bir tonla, “Hayır….” dedi. Az önce biraz da olsa geri kazandığı mantığı bedenindeki şehvetle savaşıyordu. Aslında Qu Moyu’ya sarılmak ve onu asla bırakmamak istiyordu.

Ama yapamazdı, asla yapamazdı! Qu Moyu’yla beraber olamazdı!

Shen Dai kalan bilincine tutunarak zayıfça mücadele etti. Bir anda arzuları beynine hücum etti, uzuvları elektrik çarpmış gibi titredi ve Shen Dai’nin gözlerinin önünde beyaz bir ışık belirdi.

Qu Moyu da sakinleşmişti; derin bir nefes aldı. Uzun zamandır aç olan biri nasıl önündeki yemeği zarafetle yiyebilirdi ki? Doğal olarak onu silip süpürecekti.

Alfa ve omega feromonları görünmez bir şekilde birbirine bağlanmıştı.

Bu savaş sanki hiç bitmeyecekmiş gibiydi. Daha öncesinde Shen Dai yarı baygın durumdaydı ve hayalleriyle gerçekleri tepetaklak olmuştu; ancak şimdi şehvetli bir uyarılmayla tamamen ayılmıştı.

Qu Moyu, Shen Dai’nin vücudunu ters çevirdi ve ensesine baktı. İç içe geçmiş yaralar ve alacalı kan lekeleri vardı.

Shen Dai’nin açılan arka bölgesine dokundu ve aynı anda eğilerek keskin köpek dişleriyle Shen Dai’nin feromon bezlerini hedef aldı.

Keskin bir acıyla beraber Shen Dai’nin gözleri kocaman açıldı. Aslında bu acıya oldukça aşinaydı. Çünkü Qu Moyu şu anda onunla bir düğüm oluşturmaya çalışıyordu!

Tüm acı hatıralar zihnine akın etti. Hissettiği acı sadece rahminde değil, kalbinde, feromon bezlerinde ve tüm sinir hücrelerindeydi. Düğüm oluşturmanın, işaretlenmenin ve hamile kalmanın acı dolu anıları tamamen tetiklenmişti ve zihnindeki tüm kaosu uyandırıvermişti.

Shen Dai tüm gücünü topladı ve mücadele etti, “Yapma! Bırak beni!”

“Korkma Ah Dai. İzin ver seni işaretleyeyim,” dedi Qu Moyu, köpek dişleri Shen Dai’nin ensesinin üzerindeydi ve ses tonu şefkat doluydu, “Sana işaretimi vereceğim ve hayatımdaki tek omega sen olacaksın.”

“İstemiyorum―,” diyerek dehşet içinde bağırdı Shen Dai. Başını çevirdi ve gözlerinde yaşlarla Qu Moyu’nun korku dolu ve titreyen gözlerine baktı, “Beni tekrar işaretlemeye cüret edersen, feromon bezlerimi bu kez yok ederim!”


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Innerchild
Innerchild
17 gün önce

Bu adam akıllanmaz aq

You cannot copy content of this page

1
0
Would love your thoughts, please comment.x