İçeriğe geç
Home » Alpha Predator 98. Bölüm

Alpha Predator 98. Bölüm

Pazartesi günü sitelere büyük yankı uyandıran bir haber düşmüştü. Haberin kaynağı Chuanghai Grubu’ydu. Sermaye zincirinin kırıldığı, birçok borcun temerrüde düştüğü ve hisse senetlerinin de giderek azaldığı söyleniyordu.

Chuanghai, Xingzhou tarafından satın alındıktan sonra bir süreliğine daha zorla ayakta tutulmaya çalışılmıştı. Lakin yüksek borçlar ve düzelmeyen iş durumu yüzünden her an iflasla karşı karşıyaydı. Sektörde ayrıca Xingzhou’nun Chuanghai’nin maden arama niteliklerini elinden almasından sonra, Chuanghai’nin artık hiç yüksek kaliteli varlığının kalmadığını, piyasada devam edebilmek için risk alarak bazı karmaşık finansal araçları kullandığını ve bunun sonucunda da hisse senedi fiyatlarının tamamen düştüğünü söyleyen başka dedikodular da dolaşıyordu. Xingzhou, Chuanghai’nin bazı borçlarını üstlense de nihai sonuç, Chuanghai’nin göklere çıktıktan sonra yere çakılışı olmuştu.

Tüm bunlar olup biterken aslında en kârlı olanı Xingzhou Grubu’ydu. Chuanghai’nin hisselerini alım satım yaparken bir yandan da Zhou ailesinin gücünü kullanmıştı. Şirket kendi madencilik çalışmalarını yaparken, hissedarları minimum yatırımla maksimum kazancı elde etmişlerdi.

Genellikle Araştırma Enstitüsü’ndeki bilimsel araştırmacılar şirketin sermaye düzeyiyle pek ilgilenmezlerdi. Hem bu tür finansal meseleleri anlayamıyorlardı hem de böyle şeyleri umursamıyorlardı. Ancak bugün, Chuanghai’nin yükselip yere çakılışını, Qu Moyu’nun Xingzhou’yu bu kadar kötü bir endüstri ortamındayken yükseltmesini sağlarken hangi kaynakları kullandığını tartışan birçok insan vardı.

Qu Moyu’nun çalışanların gözündeki imajı “Yüce” olarak adlandırılabilirdi ve hiçbir kusuru yokmuş gibi görünen mükemmel bir insandı. Shen Dai ile olan ilişkisi bir zamanlar şirketin en büyük dedikodu konusu olsa da, statülerindeki eşitsizlik ve “aşkı için zengin bir ailenin oğluyla evlenmekten vazgeçmesi” onların gözlerindeki o masalsı imajını destekleyen unsurlardı. Şirketin kişisel olarak ona tapması, yönetimde daha çok güç sahibi olmasına da çok yardımcı oluyordu.

Ama Shen Dai bazen Qu Moyu’nun etrafındaki insanların kasten onu pohpohlamaya çalıştıklarını hissediyordu. Anlamıyormuş gibi yapmış ve tartışmaya katılmamıştı. Ne de olsa, Qu Moyu’nun bu hedeflere ulaşmak için hangi yöntemleri kullandığını yalnızca kendisi biliyordu ve o da bu savaşın bir parçası olmuştu. Yine de, bu insanların sığ ve cahil olduklarını düşünmüyordu. Çünkü kendisi de bir zamanlar Qu Moyu’nun ışığıyla büyülenmişti, ta ki ona yaklaşıp gerçek yüzünü görene kadar.

Gelgelelim bu haberler yine de Shen Dai’yi mutlu etmişti. Bu zaman diliminde onu mutlu eden tek şey Qu Moyu tarafından geçekleştirilmiş olsa da, You Xinghai’nin üç kuşaktır süregelen varlığının çöküşünü izlerken keyiften dört köşe olmuştu.

Cheng Zimei sessizce konuşmaya başladı, “Bence burnu düşse eğilip almayan kardeşinin dünyası başına yıkılmıştır.”

Shen Dai ancak o zaman You Baiyue’yi hatırladı, “İnternette herhangi bir haber var mı?”

“Son zamanlarda çok bakmıyorum ama Qu Chengchen’den ayrıldığı söyleniyordu. Çocukluğundan beri şımartılan bir Genç Efendi olduğu için ailesi iflas ederse bununla baş edebilir mi hiç bilemiyorum,” dedi Cheng Zimei gülerek, “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner demişler. O aile o zamanlar sana nasıl davranıyordu hatırlıyor musun? Senin yerinde olsaydım gülerek göbek atardım.”

Shen Dai gülümsedi, “Hadi gidelim de güzel bir ziyafet çekelim.”

Öğleden sonra yeni malzemeler geldiği için Shen Dai ek mesaiye kalmak zorunda kalmıştı. Akşam dokuz civarında işten çıkmayı planlarken beklenmedik bir şekilde aniden bir sağanak yağmur bastırdı. Yağmur son derece şiddetli yağıyordu ve şemsiyeyle yürünecek gibi de değildi. Bu yüzden yağmur dindikten sonra eve dönmeyi planlıyordu. Laboratuvarda tek başına kalmıştı ve bu sessiz ortam yazı yazabilmesi için oldukça uygundu. Kağıtları değiştirirken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişti.

Ta ki telefonu çalana kadar.

Shen Dai kendine geldi, cep telefonunu aldı ve arayanın Qu Moyu olduğunu gördü.

“Alo?”

Telefonun diğer ucunda olan Qu Moyu, telefonun bu kadar çabuk açılmasını beklemiyormuş gibi duraksadı, “Ah Dai, sen hala uyumadın mı?”

Shen Dai, Qu Moyu’nun ses tonunun biraz tuhaf olduğunu hissetti. Saate baktı ve saatin neredeyse on bir olduğunu gördü. Saati fark etseydi telefona cevap vermezdi, “Birazdan uyuyacağım.”

“Hemen uyuma,” dedi Qu Moyu aceleyle, “Neredeyse geldim. Sana göstermek istediğim bir şey var.”

“…….Ne?”

“Neredeyse evine geldim, araba kullanıyorum şu anda.”

Shen Dai pencereden dışarı baktı, yağmur biraz yavaşlamıştı ama hala yağmaya devam ediyordu. Saat çok geç olmuştu ve üstelik sağanak yağmur yağıyordu, Qu Moyu ona ne göstermek istiyordu ki?

“Sadece bir kez baksan yeter,” dedi Qu Moyu, Shen Dai’nin telefonu kapatmasından korkuyordu.

“Saat çok geç oldu,” dedi Shen Dai kaşlarını çatarak, “Ne göstereceksin….”

“Şimdi görmezsen yarın göremezsin,” dedi Qu Moyu, sesinde bir yalvarma iması vardı, “Birazcık bekleyebilir misin lütfen? Birazdan orada olacağım. Birkaç dakika kaldıktan sonra da geri döneceğim.”

Shen Dai, Qu Moyu’nun karakterini çok iyi biliyordu. Karşısına ne kadar çok engel çıkarsa o kadar yapmak isteyecekti. Bakıcı ve Qiu Qiu çoktan uyumuş olmalıydı, bu yüzden onları uyandırmasına izin veremezdi, “Evde değilim, şirketteyim.”

“Şirkette misin? Yağmur yüzünden mi geri dönemedin? Neden bana söylemedin?”

“Neyi görmemi istiyorsan, şirkete getir.”

“Tamam, birazdan geliyorum.”

Birkaç dakika sonra, Shen Dai asansörden bir “çın” sesi duydu. Böylesine ince bir ses gündüzleri duyulamazdı ama gece kimse olmadığı için duyulabiliyordu.

Ardından, laboratuvarın kapısı itilerek açıldı ve Qu Moyu sırılsıklam bir halde içeri girdi. Bir elinde sular damlayan bir şemsiye, diğerinde de saksı tutuyordu.

Bu bir Gecenin Kraliçesi Çiçeği saksısıydı ve üstünde bir tane süt rengi çiçek vardı.

Qu Moyu şemsiyeyi bir kenara attı ve Gecenin Kraliçesi Çiçeği saksısıyla yürüdü. Gözleri sevinç ve beklentiyle doluydu, “Bak, çiçek açmak üzere.”

Burnuna hafif bir koku ilişti. Aslında Shen Dai neredeyse otuz yıldır kendisine eşlik eden bu çiçek kokusuna aşina olmalıydı. Ama bir şeylere maruz kaldıkça artık onu fark edememek de daha kolay oluyordu. Önündeki Gecenin Kraliçesi Çiçeği kokusunu gerçekten de çok beğenmişti.

Qu Moyu saksıyı deney masasına koydu ve ıslak yüzünü elindeki mendille sildi.

Shen Dai ona boş boş baktı, “Sen…..cidden bunu görmemi mi istemiştin?” Şiddetli yağmurda bir saksı çiçekle gecenin bir yarısı yanına gelmişti. Sırf ona bu çiçeği göstermek için miydi?

“Evet, sadece bir saatliğine çiçek açıyor. Neyse ki tam zamanında getirebildim.”

Shen Dai, önce Qu Moyu’nun yumuşak, ıslak saçına ve ardından da Gecenin Kraliçesi Çiçeği’nin su birikmiş olan saksısına baktı. O anda kalbini tarifsiz bir hüzün kapladı.

Qu Moyu, Gecenin Kraliçesi Çiçeği’ne verdiği bu değerin onun için ne kadar özel olduğunu asla bilemeyecekti.

“Aslında evde de birkaç saksı var ama sen hiç fark etmedin. Hatta ofisime de koymuştum,” dedi Qu Moyu ve tıpkı sevgilisinin saçlarını okşuyormuş gibi nazikçe açılan çiçekleri okşamaya başladı, “Bazı Gecenin Kraliçesi Çiçeği saksılarının uzun yıllar çiçek açmadığını duydum. Ne zaman çiçek açacaklarını veya bir seferde kaç tane çiçek açacaklarını hiç bilmiyorum. Çiçek açtıktan bir saat sonra hemen soluyor. Kokusu çok güzel ama oldukça inatçı bir çiçek.” Daha sonra bir müddet duraksadı ve gülümsedi, “Aynı senin gibi.”

Qu Moyu’nun sıcacık ve sevgi dolu gözleriyle karşılaştığında, Shen Dai bilinçsizce gözlerini kapadı. Eşyalarını toplayıp eve gitmesi gerektiğini biliyordu, ancak Gecenin Kraliçesi Çiçeği’nin eşsiz güzelliğini kaçırmak istemiyordu. Çocukluğunun anıları zihnine akmaya devam ederken kalbi paramparça oluyordu.

Qu Moyu yüzünü sildi, ardından Gecenin Kraliçesi Çiçeği’ni aldı ve pencerenin yanındaki masaya koydu, “Ah Dai, yağmurun sesini dinlerken birlikte çiçeğin tadını çıkaralım.”

Shen Dai tereddüt ediyordu, “Saat geç….”

“Seni eve bırakacağım,” dedi Qu Moyu, tekrar geldi ve Shen Dai’nin elini tuttu, “Sadece çok kısa bir süre çiçek açıyor. Bunu kaçırmanı istemiyorum, lütfen?”

Shen Dai bileğini yavaşça geri çekti, “Tamam.”

Pencerenin dışında sağanak yağmur ve rüzgar vardı; bulutlar ayı kaplamıştı, gökyüzü karanlıktı ve cama su damlaları çarpıyordu. İkisi, pencerenin önünde karşı karşıya oturmuştu ve önlerindeki Gecenin Kraliçesi Çiçeği saksısını seyrediyorlardı.

Çiçeğin yaprakları yumuşak bir şekilde açılıyordu. İlk başta, dıştaki uzun taç yapraklar muhafızların silahlarını bırakması gibi gardlarını indirmişlerdi. Ardından, içerideki yumuşak ve şeffaf beyaz taç yapraklar bir dansçının belini kıvırması gibi, utançtan titreyerek birer birer yükselmişlerdi. Son olarak, cesur ve güzel olan krem ​​renkli ince çekirdeği ortaya çıkana dek tüm yapraklar açılmışlardı. Çiçeklerin mis kokusu tüm odayı doldurdu ve ikisini mest etti.

Çiçeğe bakan Shen Dai’nin gözleri yavaş yavaş puslu bir hal aldı.

Çocukken evlerinde birkaç saksı vardı ve yılın belirli döneminde bu güzel manzaranın tadını çıkarabiliyordu. Büyükannesi ve büyükbabasıyla birlikte sıcak çay ve kek eşliğinde sohbet ederken bu kısa ömürlü çiçekleri seyrederlerdi. O gece güzel bir mehtap varsa, daha romantik olurdu ve bu, aileleri için bir tören gibiydi. Yani bu çiçek Shen Dai’nin en büyük özlemlerini ve unutamayacağı anıları barındırıyordu.

Bir keresinde büyükbabası, bu çiçeğin kısa ömürlü olsa da çok güzel olduğunu ve tadını çıkarmaları gerektiğini söylemişti. Bu kısa ömürlü çiçek hemen açıp solduğu için ona gece ve gündüz var olan “Tai” Dağı’nın adını vermişti. Böylece hem Gecenin Kraliçesi Çiçeği’nin güzelliğine, hem de Tai Dağı’nın istikrarına sahipti. Büyükbabasının feromonunun talihsiz olduğunu düşündüğünü biliyordu, bu yüzden olası eksikliklerini telafi etmek için ona bu ismi uygun görmüştü.

Gecenin Kraliçesi Çiçeği insanlar tarafından bilinmiyor değildi ama insanlar bu çiçeği kısa ömürlü oldukları için görmezden geliyorlardı. Cennet de insanları kısa ömürlü oldukları için görmezden geliyordu. Lakin her şeyin bir ruhu vardı. Kim Gecenin Kraliçesi Çiçeği’nden daha uzun bir ömür süreceğini iddia edebilirdi ki?

İnsan da ömründe bir kez çiçek açıyordu en nihayetinde, elinden gelenin en iyisini yapması gerekirdi.

Shen Dai aniden nazik ve şefkatli bir şeyin yüzünü okşadığını hissetti. Başını kaldırdığında Qu Moyu’nun elini gördü.

Qu Moyu, Shen Dai’nin yüzündeki gözyaşlarını parmak uçlarıyla nazikçe sildi, “Ah Dai, neden ağlıyorsun?”

Shen Dai gözlerinde yaşlarla Qu Moyu’ya baktı. Görüş alanında Gecenin Kraliçesi Çiçeği ve önündeki kişi vardı. Ona defalarca kez işkence eden o “gürültü” o anda geçici olarak kaybolmuş gibiydi ve artık duyamıyordu.

Bir an sonra Qu Moyu aniden ona yaklaştı ve dudaklarını öptü.


ÇN: Eridim eridim eridim eridim eridim eridim eridim eridim

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x