Shengfang Biyoteknoloji’nin başkanına bağlı tüm sekreterlik ekibi, günlerdir diken üstünde yürüyordu. Genç ve yeni başkanın son derece kötü olan ruh halinin gazabına uğrayıp ibretlik hale gelmekten herkes çekiniyordu.
Genetik makas uygulama teknolojisi araştırma ve geliştirme ekibi son birkaç gün içinde Sheng Shaoyou’dan sayısız azar işitmişti.
Ar-Ge ekibinin lideri, zaten yaşlı bir adamdı, ama bu birkaç gergin günün ardından gözle görülür şekilde daha da yaşlanmıştı. Eski ekip lideri, Sheng Shaoyou’nun endişeli olduğunu biliyordu; çünkü kendisi de aynı derecede endişeliydi.
Bilimsel araştırma yıpratıcı bir işti. Her yıl onlarca milyar yakıp geçen, sonuçları uzak ve belirsiz olan dipsiz bir yatırım kuyusuydu. Kim olsa kaygılanırdı.
Genetik makasların patent koruma süresi hâlâ beş yıl daha geçerli olsa da, Sheng Shaoyou’nun bu acelesi kesinlikle yersiz bir telaş değildi.
Shengfang Biyoteknoloji’nin finansal raporlarında, yıllık kârın %40’ından fazlası genetik makaslar ve buna bağlı patent türevlerinden geliyordu. Teknik düzeyde bir atılım gerçekleşmezse, orijinal patentin süresi dolduğunda Shengfang Biyoteknoloji, halka açık bir şirket olarak gelirlerini korumakta ve yatırımcılarını tatmin etmekte zorlanacaktı.
Bu nedenle, Ar-Ge ekibinin omuzlarına binen sorumluluk son derece büyüktü ve kat etmeleri gereken yol bir hayli uzundu.
Shen Wenlang tarafından reddedildiğinden beri, Sheng Shaoyou kesin bir emir vermişti: Shengfang Biyoteknoloji, genetik makasların uygulama zorluklarını en kısa sürede aşmalıydı.
Sheng Shaoyou bizzat öncülük ederek her gün erken gelip geç saatlerde ayrılıyordu. Patron bu denli özveriyle çalışırken, çalışanlar da gevşemeye cesaret edemiyordu. Şirketin her departmanı adeta adrenalinle çalışıyor, herkes hedefe ulaşmak için elinden gelenin fazlasını yapıyordu.
Gelgelelim, bazı şeyler sadece çabayla çözülemezdi.
O akşam, gece geç saatlere kadar çalışan Sheng Shaoyou, ilerleme raporunu incelerken kaşlarını çatmıştı; sonuçsuzluk karşısında derin bir huzursuzluk içindeydi.
Tam da o sırada, baş belası arkadaşı Li Baiqiao aradı ve onu Jiang Hu’nun en lüks ve en müsrif eğlence mekânlarından biri olan Royal Tian Di Hui’ye çağırdı.
“Gelmiyorum,” dedi Sheng Shaoyou, sosyalleşmeye ya da oyalanmaya hiç niyeti yoktu.
“Gelmiyor musun? O zaman sana önceden haber vermediğim için daha sonra beni suçlama…” dedi Li Baiqiao gizemli bir şekilde, “Söylentilere göre X Holding’in genç patronu bu gece ortaya çıkabilirmiş. Yanılmıyorsam X Holding ile bağlantı kurmak istiyordun, değil mi?”
Daha önce Beichao Holding olarak bilinen X Holding’in merkezi P Ülkesi’ndeydi. 20. yüzyılın sonlarında Beichao, silah ticareti ve kaçakçılıkla güç kazanmış, ancak daha sonra dünya çapında tanınan bir yaşam bilimleri şirketine dönüşmüştü. Tıp ve tarım alanlarında büyük katkılar sağlamakla kalmamış, dünya genelinde feromon inhibitörü üretim teknolojisinin tekelini de elinde bulundurur hale gelmişti.
Tamamına sahip olduğu yatırım iştirakleri, oteller ve gayrimenkul gibi geleneksel sektörlerden medya platformlarına yönelik ilk girişimlere kadar uzanan geniş bir kapsama sahipti.
İki yıl önce, Beichao Holding büyük bir yeniden yapılanma geçirmişti. Artık şirketin başında, önceki liderin gayrimeşru oğlu bulunuyordu.
Söylentilere göre bu yeni lider oldukça gençti. Beichao Holding onun yönetiminde yükselmiş ve devasa bir küresel imparatorluğa dönüşmüştü. Ancak bu adam son derece tuhaftı, gizemliydi ve yakın dostları dışında kimse neye benzediğini bilmiyordu. Konumunu sağlamlaştırdıktan sonra yaptığı ilk şey, Beichao Holding’in adını açıklanamaz bir şekilde “X” olarak değiştirmek olmuştu.
Onun liderliğinde, X Holding artık küresel yaşam bilimleri sektöründe hüküm sürüyor ve çok sayıda yatırımla kâr elde ediyordu. Silah ticareti gibi yüksek getirili alanlar bile onun döneminde altın çağını yaşıyordu. Şirketin gücü tartışmasızdı—gerçek anlamda rakipsizdi.
X Holding’in merkezi, kapitalizmin hüküm sürdüğü bir ülke olan P Ülkesi’nde bulunuyordu. Orada, siyaset ve iş dünyası arasındaki sınırlar neredeyse yok gibiydi ve her iki tarafa da fayda sağlayan işbirlikleri sıkça yapılıyordu. P Ülkesi’nde X ailesi hesaba katılması gereken yadsınamaz bir güçtü; bir ulusunkine rakip olacak kadar büyük bir servete sahipti ve tek bir eliyle gökyüzünü kaplayabilecek benzersiz bir nüfuza sahipti.
Sosyetik çevrelerde, yalakalıkta sınır tanımayan dostları, X Holding’in esrarengiz yeni liderinden ballandıra ballandıra söz ederdi. Onlara göre “X” ismi, gizemi simgeliyordu ve yüzünü asla göstermeyen bu liderin doğasıyla kusursuz bir şekilde örtüşüyordu.
Sheng Shaoyou durumu kurtarmak için bu tür girişimleri hiçbir zaman açıkça reddetmemiş olsa da, X Holding’in yeni başkanını kendini beğenmiş bir aptaldan başka bir şey olarak görmüyordu.
Genç, gayrimeşru bir varis, muazzam bir servet ve güç mirasçısı, yabancılarla görüşmeyi reddeden, tuhaf ve kaprisli biri…
Dedikoduya değer bir figürün sahip olması gereken her unsuru bünyesinde barındıran X Holding’in mevcut başkanı, ikinci kuşak varlıklı çevrelerde uzun süredir kalıcı ve popüler bir konu haline gelmişti.
İçeriden gelen bilgilere göre bu gayrimeşru oğul, acımasız ve kurnaz biriydi; üst düzey bir dâhiydi ve olağanüstü bir zekâya sahipti. Eski liderin diğer aptal oğullarını zahmetsizce ezdiği ve en tepedeki yerini aldığı söyleniyordu. Ne yazık ki, görünüşünün çirkin olduğu, aşırı içe kapanık olduğu ve gerçek yüzünü dünyaya göstermeyi reddettiği iddia ediliyordu.
Sheng Shaoyou, iktidara sinsice tırmanan gayrimeşru çocuklardan her zaman nefret ederdi. Lağım fareleri lağımda kalmalıydı. Eşeğe altın semer vursan da eşek yine aynı eşekti en nihayetinde. Gayrimeşru bir çocuk, ne kadar yükseğe tırmanırsa tırmansın, hep gölgelerde sürünmeye mahkûmdu—sahne ışığının üzerine vurmasına asla layık olamazdı.
Yine de şu anda Shengfang Biyoteknoloji’nin gelecekteki gelişimi hakkında derin endişeler taşıyan Sheng Shaoyou, Li Baiqiao’nun sözlerinin kendisini cezbettiğini itiraf etmek zorunda kalmıştı.
Uzun süre tereddüt ettikten sonra nihayetinde toplantıya katılmaya karar verdi.
Kişisel duygularını işinden ayrı tutan biriydi. Gerektiğinde, sadece gayrimeşru bir çocukla çalışmazdı – eğer kazanılacak bir kâr varsa, bir kedi bile bir fareyle anlaşma yapabilirdi.
Kişisel duygularını işinden ayrı tutan biriydi. Gerekli olduğunda, sadece bir gayrimeşru çocukla çalışmakla kalmazdı—eğer ortada kazanılacak bir kâr varsa, bir kedi bile bir fareyle anlaşma yapabilirdi.
Kısa bir süre önce X Holding sözcüsü, feromonla ilgili yeni ürünlerin araştırılması ve üretilmesine odaklanan merkezi bir fabrika kurmak için Jiang Hu’da ortaklar aradıklarını duyurmuştu.
X Holding teşhis ve tıbbi teknoloji alanında dünya lideriydi, ancak her zaman geleneksel aile şirketi yapısını sürdürmüş, dışarıyla derin iş birliklerine asla girmemişti.
Jiang Hu’nun biyoteknoloji sektöründeki öncüsü olan Sheng Shaoyou, bu nadir iş birliği fırsatını elde etmeye kararlıydı. Ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı.
Çelik, beton ve organik camlarla bezenmiş Jiang Hu Şehri, geceleri ofis kulelerinin sessizliği ile barlar sokağının gürültüsü arasında salınıyordu. Yüzünün yarısına maske takmış tuhaf bir yaratığı andırıyordu—cezbedici ama bir o kadar da ürkütücüydü. Büyüleyici gece manzarası, gündüzlerini hayatta kalmak için çabalayarak geçirenleri şafağa kadar süren çılgın bir çöküş uçurumuna sürüklüyordu.
Lanet olsun.
Sheng Shaoyou şarap kadehini masaya bıraktı, dans pistindeki kadınlara ve erkeklere kayıtsız bir bakış atarken, Li Baiqiao’nun saçmalıklarına inanıp zamanını bir grup aptalın içip çılgınlar gibi eğlenmesini izleyerek harcadığı için pişmanlık duyuyordu.
Azıcık aklı olan herkes X Holding’in gizemli ve çirkin münzevisinin eğlenmek için buraya geldiğine dair söylentinin tamamen asılsız olduğunu anlayabilirdi.
Daha önce Sheng Shaoyou’yu Shen Wenlang’la tanıştıran arkadaşı, Tian Di Hui’de hissesi olan biriydi. Uzun zamandır fazla mesai yapmaktan bu tür eğlencelere katılmayan Sheng Shaoyou’yu görünce çok sevinmiş ve hemen onu birkaç kadeh içki içmeye çağırmıştı.
“X Holding’den malum kişi neden gelmedi?” diye sordu toplantının organizatörü Li Baiqiao aniden.
Sheng Shaoyou bütün bir akşamı boşa harcadığı için sinirlenerek cevap verdi, “Malum kişi kim?”
“Hani şu X Holding’i parmağında oynatan, P Ülkesi’ni bir tanrı gibi yöneten ama halk önünde asla yüzünü göstermeyen!” dedi Li Baiqiao, ardından kaşlarını kaldırarak sırıttı, “Kim olduğunu biliyorsun!”
“Ben nereden bileyim niye gelmediğini?” dedi Sheng Shaoyou ve Li Baiqiao’nun elini omzundan itti, “İşlerim var, ben gidiyorum.”
“Gitme! Biraz daha kal!”
Orada bulunan herkes birbirini uzun zamandır görmeyen bir grup arkadaştı.İçinde kaynayan öfkeye rağmen, Sheng Shaoyou eski dostlarının hatrını gözeterek saat bire kadar kaldı. Herkesin artık yeterince içtiğini görünce ayağa kalktı. Sarhoşluktan ayakta durmakta zorlanan Li Baiqiao koluna yapıştı, gitmesine izin vermek istemedi. Sheng Shaoyou acımasızca kolunu çekti ve sakız gibi üstüne yapışan arkadaşını silkeledi.
“Gidiyorsan git! Ama bari bir kadeh viski daha içmeden bırakma bizi…” diye mırıldandı sarhoş Li Baiqiao, kendini koltuğa serip bacaklarını iki yana açtı. Kucağında oturan güzel omega hemen boynuna sarıldı ve bir öpücük istedi. Li Baiqiao omeganın dudaklarının tadını çıkarırken, elleri de becerikli bir şekilde yanındaki başka bir omeganın kalçasına kaydı.
Sheng Shaoyou’nun yanında da birkaç genç ve güzel omega oturuyordu, ancak o her zaman kirli olan her şeyden kaçınmıştı. Bu yüzden kimse onun izni olmadan ona dokunmaya cesaret edemezdi; hepsi akıllıca bir kararla ondan en az yarım metre uzaklıkta durmuşlardı.
Sheng Shaoyou masadaki kadehi aldı ve hepsinin gözleri önünde bir dikişte içti. Li Baiqiao ancak o zaman isteksizce gitmesine izin verdi, ancak bunu yaparken ona takılmadan da edemedi, “Yıllardır dışarı çıkıp eğlenmiyorsun, bu gece de yine yalnız mı dönüyorsun?”
Sheng Shaoyou hafifçe, anlamı belli olmayan bir gülümsemeyle karşılık verdi ama hiçbir şey söylemedi.
Sağında solunda omegalar olan bu herif neden Sheng Shaoyou’nun soğuk bir yatakta yalnız uyuyacağına kafa yoruyordu ki?
Sheng Shaoyou S-seviyesi bir alfa olarak farklılaştığından beri, yatak arkadaşı bulma konusunda hiçbir zaman sıkıntı çekmemişti. Lakin hiçbir zaman böyle mekanlardan birini seçmemişti —çünkü onları kendine layık görmüyordu.
Babasının sadakatsizliği, annesinin sarsılmaz sadakati ve sonunda yaşadıkları trajik ayrılık… tüm bunlar Sheng Shaoyou’nun aşk inancını yerle bir etmiş, sadakate karşı derin bir tiksinti bırakmıştı.
Sadakatsizler tohumlarını pervasızca her yere savurur, sadık olanlarsa trajik şekilde yok olup giderdi—bu, kadim çağlardan beri dünyanın değişmeyen gerçeğiydi.
Yıllar boyunca pek çok insan gelip geçmişti Sheng Shaoyou’nun hayatından, ama hiçbiri gerçekten kalmamıştı. Duygusal olarak acımasızdı. Yine de olağanüstü yüksek feromon seviyesi ve toplumdaki konumu, onu her zaman gözde bir alfa hâline getirmişti; ardı arkası kesilmeyen iyi eğitimli omegalar, bir nehirden geçen balıklar gibi kendilerini ona sunuyordu.
VIP odasından çıktığında, koridor kalabalık ve gürültülüydü. Kaba saba, görgüsüz bir alfa müşteri, genç bir omega garsonu zorla özel odaya sürüklüyordu.
Arkadan bakıldığında, omeganın silüeti uzun ve inceydi; uzuvları kusursuz bir orantıya sahipti. Solgun tenindeki porselen gibi parlaklık, onun kesinlikle üst düzey bir güzellik olduğunu belli ediyordu — o domuz suratlı ve kaba alfa ile kesinlikle uyuşmayan bir zarafeti vardı.
Böylesine bariz bir zorbalık, tam anlamıyla iğrençti. Sheng Shaoyou adımlarını durdurdu.
Tian Di Hui’nin garson üniformasını giymişti ve belli ki bir müşterinin istenmeyen yaklaşımına karşı tamamen hazırlıksızdı. Gözlerinde beliren korku ve panikle, kapı pervazına sıkıca tutunmuş, içeri girmeyi reddediyordu.
“Üzgünüm… ben sadece içki servisi yapıyorum… misafirlere eşlik etmiyorum…” diye açıklamaya devam etti, sesi titriyor, bu durumu atlatmak için çabalıyordu.
Fakat sarhoş alfa, içkinin verdiği sahte cesaretle, bu itirazları umursamıyordu bile. İnce beli kolunun arasına alarak Omega’yı kendine çekmeye çalıştı ve ağzından içki kokan sözlerle mırıldandı, “Sakın… sakın korkma, senin gibi güzelliğe… bol bol öderim… piyasa değerinin çok üstünde… Küçük güzelim, sen sadece fiyatını söyle yeter… Param çok…”
“Hayır…”
“Hayır mı?” dedi alfa ve dudaklarını kurnaz bir gülümsemeyle kıvırdı, “Fazla naz yapma güzelim. Sana sunulan nimeti geri çevirme…” Ardından daha yakına eğildi, nefesi omeganın ensesine değiyordu. Domuza benzeyen yüzünü omeganın narin kulağına yaklaştırarak fısıldadı, “Bebeğim… iyice kokla beni. Ben A-seviyesi bir alfayım… Şimdi hayır diyorsun ama… çok geçmeden dizlerinin bağı çözülecek… bana yalvaracaksın…”
Alfanın kötü niyetle salgıladığı yoğun feromon dalgası zavallı omeganın daha da titremesine neden oldu. Ancak açıkça korkmasına rağmen, omega direnmeye devam etti ve ısrarla, “İstemiyorum…” dedi.
Omegalar narin ve kırılgandı; el üstünde tutulmaları ve özenle saklanmaları gerekiyordu.
Sheng Shaoyou, alfa feromonlarını bahane edip omegalara zorbalık eden aşağılık adamlardan daima nefret etmişti. Kaşları çatıldı, adımlarını uzun ve kararlı bir şekilde hızlandırdı.
O anda omega başını kaldırdı. Onu gören omeganın gözleri, boğulmakta olan bir adamın can simidine tutunması gibi anında parladı. Panik içinde, ağlamaklı bir sesle ona seslendi, “Bay Sheng, Bay Sheng! Kurtarın beni……”
Sheng Shaoyou ancak o zaman omeganın yüzünü görebildi.
Adımları bir an duraksadı… ardından çok daha hızlı ilerlemeye başladı—bu zavallı, perişan haldeki omega, Hua Yong’dan başkası değildi.
Sheng Shaoyou yaklaştığı anda, Hua Yong hemen uzandı ve umutsuzca onun koluna yapıştı. Feromonların yatıştırıcı, keskin kokusu Sheng Shaoyou’nun burnuna doğru ilişti ve doğrudan kalbine nüfuz etti. O koku, narin ama etkileyiciydi—ense kökünü okşayan bir tüy gibiydi adeta, içinde saklı binbir hissi uyandırıyor ve derinlerdeki bir kaşıntıyı tetikliyordu.
Hua Yong’un gözlerindeki o çaresiz yardım çığlığı, Sheng Shaoyou’nun kalbine sanki bir yıldırım gibi çarptı—kesintisiz, büyüleyici bir darbe gibi.
Bu sefer, Sheng Shaoyou onu kolundan silkeleyip atmadı. Aksine, buz gibi bir ifadeyle bakışlarını, Hua Yong’un belini kavrayan ele çevirdi.
Domuz suratlı Alpha, Tian Di Hui’nin bir konuğu olsa da, yalnızca 15.000 yuan’lık harcama sınırı olan sıradan bir VIP odadaydı — Sheng Shaoyou’nun seviyesinin yanına bile yaklaşamazdı. Sheng Shaoyou’nun keskin ve yakışıklı yüz hatlarını, kim olduğundan emin olamayarak tereddüt etti. Şüpheye düşerek boğazını temizledi ve kabaca, “Sen de kimsin be?” dedi.
“Hiç kimse.”
Işıklar, Sheng Shaoyou’nun simsiyah gözlerini parıldatıyor, dudaklarının gölgede kalan kısmı ise yalnızca düz, soğuk bir çizgi halinde görünüyordu. “Bırak,” dedi; sesi buz gibiydi, kılıçtan keskin.
Domuz suratlı alfaya göre, gerçekten nüfuzlu olan kişiler kim olduklarını sergilemekten hoşlanırlardı. Sheng Shaoyou’nun kim olduğunu açıklamayı reddetmesi, gözünde onu hemen bir “kahramancılık oynayan sıradan biri” olarak konumlandırmıştı. Ve bu sıradan kişi onun elindekini almaya yelteniyordu.
“Bırakmam,” diye bağırdı domuz suratlı alfa. Tombul eli Hua Yong’un ince belini daha da sıkı kavradı ve küstahça devam etti, “Bir şeyi önce kim bulduysa onundur, bu kuralı bilmez misin sen? Bu omegayı ilk ben gördüm ve bu gece onunla yatacağım! Onu istiyorsan sıranı bekle! Ben işimi halledince sen de alırsın.”
Hua Yong gözle görülür şekilde daha da gerildi ve korkusu derinleşti. Narin dudakları birbirine sıkıca yapıştı, ancak şaşırtıcı bir şekilde ağlamadı.
Ne var ki, bu kırılgan güç gösterisi uzun sürmedi. Alenen aşağılanmak, hem de Sheng Shaoyou’nun gözlerinin önünde, genç omega için dayanılmaz bir utançtı. Gözleri yavaş yavaş yaşlarla doldu ama o yaşlar dökülmeyi reddediyordu.
Sheng Shaoyou bunu oldukça ilginç bulmuştu. Ne zaman karşılaşsalar, Hua Yong hep bir şekilde zor durumda oluyordu.
Ve işte yine karşısındaydı; gözyaşlarıyla dolup taşan ama dökülmek istemeyen kızarmış gözleri yürek burkan güzellikte bir manzara oluşturuyordu.
Sheng Shaoyou onun ağlamasını izlemekten keyif alıyordu.
Hua Yong, korkuyla Sheng Shaoyou’nun koluna daha sıkı sarıldı.
Onun, o iğrenç müşterinin söylediklerine inanmasından, onu bırakmasından korkuyordu.
Sesinde boğuk bir hıçkırıkla fısıldadı, “Bay Sheng, ben sadece içkileri teslim etmeye gelmiştim. Ben… bu tür şeyler yapmam….”
“Yapmaz mısın?” dedi domuz suratlı alfa alay ederek, “Gece kulübünde çalışan bir omega mutlu sonlu hizmet vermediğini mi iddia ediyor? Masum rolü yapmayı kes. Kendini fahişe gibi sunup hâlâ namusluymuş gibi davrananlardan nefret ederim—”
Cümlesini bitiremeden, domuz suratlının yüz ifadesi aniden çirkinleşti.
Öfkeli ve baskın bir feromon dalgası üzerine doğru saldırdı; hükmedici, baskılayıcı, hiyerarşinin en tepesindeki bir alfanın kibri ve otoritesiyle doluydu.
Domuz suratlı alfa aniden Hua Yong’un belini bıraktı ve kendi göğsünü kavradı. Nefes almak için çırpınırken, tüyler ürpertici bir boğulma hissinin omurgasından yukarı tırmandığını ve kafa derisini kavradığını hissetti. Ne kadar direnmeye çalışsa da nafileydi.
Vücudu üzerindeki kontrolünü tamamen kaybederek, öfkeli bir yırtıcının çenesinde boğazından yakalanmış çaresiz bir av gibi soğuk mermer zemine acınası bir şekilde yığıldı.
“S-S-seviyesi alfa…”
Bu sözler, korkunun doruğunda güçlükle çıktı ağzından. Gururu, merhamet dilemesini engelliyordu; ama içgüdüleri, onu yerde sürünmeye, karşısındaki mutlak üstünlük sahibine itaatkâr bir duruşla boyun eğmeye zorluyordu.
Feromonlarının baskıcı dalgasını henüz serbest bırakmış olan Sheng Shaoyou, gözlerinde en ufak bir duygu dalgalanması olmadan ona baktı.
Uzaktan bile, bu küstah ve kaba herifin sadece bir A-seviye alfa olduğunu fark etmişti.
Sadece A-seviyesi…..
Düşük seviyeli alfalar ıslak pazar tezgâhlarında indirimli satılan ölü balıklara benziyorsa, A-seviye alfalar da süpermarketlerdeki ucuz akvaryum balıklarından farksızdı. Ama S-seviyesi Alfalar? Onlar, Tokyo’daki ünlü Tsukiji Balık Pazarı’nın gece yarısı açık artırmalarında satılan ultra kaliteli balıklar gibiydi—nadir, rakipsiz ve yalnızca kusursuz sicile ve uzmanlığa sahip alıcıların teklif verebildiği türden özel varlıklar.
Seviyeleri arasındaki fark çok büyüktü. Buna feromon ile bastırma demek yerine feromon zorbalığı demek daha doğru olurdu.
Şu anda yerde acınası bir halde sürünen alfanın aksine, Sheng Shaoyou’nun zayıfları ezmek gibi bir merakı yoktu. Eğer bu adam önce birine saldırmaya çalışmasaydı, Sheng Shaoyou ona alçakgönüllülük dersi verme zahmetine hiç girmeyecekti.
Ama dürüst olmak gerekirse, nasıl bu kadar aciz olabilirdi ki?
Çok az bir feromon salgılamıştı ve bu adam şimdiden ölümün eşiğinde gibi görünüyordu….
Zayıfları ezmek için gücünü kötüye kullanmak oldukça sıkıcıydı. Sheng Shaoyou feromonlarını geri çekerek çenesini kaldırdı ve yerde kıvrılan alfaya baktı. Alçak bir sesle, “Özür dile,” diye emretti.
“……”
Yalnızca birkaç saniye önceki o boğucu baskı, tarifsiz bir dehşetti. Domuz suratlı alfa, yerlerde debelenip canı için yalvarmamak adına elinde kalan son iradeyi zor kullanıyordu.
Nefes nefese yere oturdu ve dişlerini sıkarak isteksizce, “Üzgünüm dostum. Haddimi aştım—”
“Benden değil,” diye sözünü kesti Sheng Shaoyou, “Ondan.”
Domuz suratlı alfanın yüzü daha da büyük bir aşağılanmayla buruştu, “Benden bir fahişeden özür dilememi mi istiyorsun?”
“Değilim…..” dedi Hua Yong kekeleyerek, “Ben sadece bir garsonum, fahişe…değilim…” Kelimeleri söylemekte zorlanıyor gibiydi, yüz ifadesi utançla dolup taşıyordu.
Alfanın bakışları küçümseyerek Hua Yong’un göbeğine kaydı, “Kendini satmıyor musun yani? O zaman niye böyle giyindin?”
Tian Di Hui’deki garsonların üniformaları özel olarak tasarlanmıştı — bel ve karın bölgesindeki düğmeler gevşekti ve en ufak bir hareketle bile tenleri görünüyordu.
Alfanın bakışını takip eden Sheng Shaoyou’nun gözleri, Hua Yong’un açıkta kalan karın bölgesine takıldı. Karnı düz ve beyazdı, ancak kırılgan bir vücudun hayal edilen yumuşaklığından farklı olarak, Hua Yong narin ve zayıf bir tipten çok uzaktı. Karnı ince bir kas tabakasıyla kaplıydı ve gözleri ayırması zor olan güzel, belirgin çizgiler oluşturuyordu.
Alfanın şehvetli bakışları son derece rahatsız ediciydi. Sheng Shaoyou’nun ifadesi, duyarsız soğukluğundan rahatsız edici bir huzursuzluğa döndü. Ses tonu bu kez daha da sertti, “Sana ‘özür’ dilemeyi de mi öğretmem gerekiyor?”
“Nasıl davranılması gerektiği” konusunda aşağılayıcı bir ders alan alfa dilinin ucuna gelen sözleri geri yuttu. Karşılık vermeye cesaret edemiyordu ama aynı zamanda, ona göre ahlaksız bir eskort olan kişiye karşı da özür dilemek istemiyordu. Sadece sarhoştu, şehvetle hareket ediyordu ve kolay bir omegaya yaklaşıp biraz eğlenmek istemişti — bunda ne vardı ki? Neden özür dilemesi gerekiyordu?
Alfa çenesini sıkıca kapattı, yumruk yaptığı elindeki damarlar şişti ve dişlerini gıcırdatmaya başladı.
O esnada, olay başlarken kenardan olan biteni izleyen alfanın arkadaşları, Sheng Shaoyou ciddileşince olaya karışmaya cesaret edememişti. S-seviyesi bir alfanın feromonlarının ezici varlığı, onları özel odalarına hapsetmişti. Ancak şimdi, kapı arkasından kafalarını uzatıp durumu yatıştırmak adına sözlü olarak araya girmeye çalıştılar.
“Dostum, hepimiz sadece eğlenmek için buradayız! Her şeyi bu kadar ciddiye almaya gerek yok!”
“Evet, aynen öyle. Bir eskort için buna değmez!”
Sheng Shaoyou, durumu yatıştırmaya çalışanları görmezden geldi. Elleri ceplerinde, yerde hareketsiz yatan alfanın omzuna ayakkabısının ucuyla hafifçe dokundu—onu özür dilemesi için dürtüyordu. Gözleri aşağılayıcı bir soğuklukla, yerde ölü taklidi yapan bir hamamböceğine bakar gibiydi: “Özür dile,” dedi.
Sheng Shaoyou’nun S-seviyesi feromonlarının kalıntıları tarafından sıkıca bastırılan A-seviyesindeki alfa hala çaresizce kıvranıyordu. Etrafında onu izleyen o kadar çok kişi varken, daha fazla itibarını kaybetmek istemiyordu. Dişlerini sıkarak, zayıf durumuna rağmen güçlü gibi davrandı, “Ben asla böyle iğrenç bir fahişeden özür dilemem!”
Canı cehennemeydi! A-seviyesi bir alfadan feromon kokusunu alır almaz dizleri titreyerek zayıf düşen ve hemen kendisini birinin kollarına atan bir omegadan özür dilemesini mi istiyorlardı? Rüyalarında görürlerdi!
Kendilerini bir şey sanıyor olmalılardı.
Sheng Shaoyou’nun kaşları çatıldı. Az önce dağılmaya başlayan feromonları bir anda tekrar yoğunlaştı. S-seviyesi baskın feromonların kudreti tüm koridoru sardı, adeta kasıp kavurdu.
—
Hayatının ipi başka biri tarafından tutulmuş gibi hissediyordu; sanki yüzme bilmeyen biri şiddetli ve çalkantılı denize zorla itilmiş gibiydi.
Alfa acı içinde göğsünü tuttu, yüzü çaresizlikle buruştu…
“Yardım edin, yardım edin…”
“Biri onu kurtarsın! Lanet olsun…”
O… Boğulmak üzereydi…
ÇN: Sheng Shaoyou SEN MÜKEMMEL BİR DETAYSIN AŞIK OLDUM SANA HARİKASIN GEL BENİ ALLLL
Yalnız benim olayları karıştırış seviyem sffnds ana çift hua yong ve sheng shouyou imiş… Ben niye Shen Wenlang sandımkine… Bir de Hua Yong bu kadar narin kırılgan anlatılıyorsa ne alaka gong olması??? Okuyup görelim bakalım… Ayrıca dizi karakterlerini MÜTHİŞ seçmişler bakın: