Gerçek dünyasındayken Yue Fei en fazla uzun zamandır görmediği bir arkadaşıyla ya da meslektaşlarıyla sarılmıştı. Ama geçmiştekilerin hiçbiri şu anki gibi değildi.
Tanıdık yabani reçine kokusu yoğunlaştığı anda kulağında hissettiği nefes de ağırlaştı.
Elindeki ılık su soğumuştu ama ikisi de geçen zamanı fark etmiyor gibiydi.
Gu Wei bunun kendi yanılsaması olup olmadığını bilmiyordu ama o gece kokusunu aldığı berrak, tatlı feromonu sanki tekrar almıştı. Böylece kokuyu daha fazla alabilmek için başını eğdi.
Burnunun sıcak ucu ensesine değdiği anda Yue Fei titremeye başladı.
“Sen…”
Cümlesini tamamlayamadan telefonun zil sesi sessizliği bozdu. Yue Fei düşüncelerinden uyandı ve ensesindeki kaşınma hissi yok oldu.
Gu Wei de kendine geldi, geri çekildi ve Yue Fei’nin elinden bardağı aldı.
“Telefonun çalıyor.”
Yue Fei cebinden telefonunu çıkardı ve babasının aradığını görünce Gu Wei’ye baktı.
Bu kadar geç bir vakitte aradığına göre haberleri görmüş olmalıydı.
Yue Fei yanıtladı, “Alo.”
Baba Yue: “Xiao Fei, demek uyanıksın.”
“Uyumak üzereydim, baba, ne oldu?”
“Şu anda Gu Wei’yle birlikte misin?”
Baba Yue tereddüt ederek sözlerini dikkatle seçiyormuş gibi görünüyordu.
Gu Wei’nin bakışları altında Yue Fei başını eğdi, “Baba, haberleri mi gördün?”
Baba Yue: “Sen de mi gördün?”
Yue Fei: “Endişelenme, haberlerin hepsi yalan. Gu Wei şu anda evde.”
Baba Yue: “Ah, yalan haber demek. Annen sormam için seni aramamı istemişti. Saat çok geç oldu, uyu hadi sen. Baban daha fazla rahatsız etmeyecek.”
Yue Fei: “Tamam, iyi geceler baba.”
Telefonu kapatan Yue Fei telefonunu elinde tuttu.
“Babam haberleri soruyordu.”
Gu Wei: “Sen gayet iyi açıkladın. Qiao Si haberleri halledecek ve bir daha böyle bir şey olmayacak.”
“Tamam.”
Odada kısa bir sessizlik oldu.
Yue Fei telefon ekranını açıp kapattı, “Daha iyi hissediyor musun?”
“Evet,” dedi Gu Wei ve bardaktaki suyu içti, “Ben odama döneyim. Sen de erkenden uyu.”
Yue Fei: “Pekala.”
Gu Wei arkasını döndü ve Yue Fei’nin çalışma odasından ayrılmak için hareketlendi. Kapıya doğru yürürken aniden bir şeyi hatırlamış gibi Yue Fei’ye döndü, “Kullandığın duş jeli güzel kokuyor.”
Yue Fei: “?”
Lakin o kokusuz bir duş jeli kullanıyordu.
Yue Fei bir süre çalışma odasında kaldı, Gu Wei’de bir sorun olmadığını doğruladıktan sonra ışığı kapattı ve aşağı indi.
Önceki gece çok geç yattığı için Yue Fei ertesi gün saat ona kadar uyanamamıştı. Uyandığında ter içindeydi. Ateşini kontrol etti ama ateşi yok gibiydi. Daha sonra iç çekti ve duşa girdi.
Son zamanlarda çok fazla terliyordu ve böyle giderse bir doktora görünmesi gerekiyordu.
Yue Fei duşunu aldıktan sonra odadan çıktı ve Gu Wei’nin işe gitmek yerine oturma odasındaki kanepede oturup kitap okuduğunu gördü.
Mutfağa doğru yürürken Yue Fei ona, “Bugün işe gitmeyecek misin?” diye sordu.
Gu Wei’nin bakışları onu mutfağa kadar takip etti, “Bugün evde dinleneceğim.”
Yue Fei’nin sesi mutfaktan geldi, “Kahvaltı yaptın mı?”
Gu Wei: “Yaptım. Chen Teyze’nin yaptığı lapa hala sıcak. Ama çok fazla yeme birazdan öğle yemeği hazır olacak.”
“Tamamdır.”
Dünkü kucaklaşmanın neden olduğu küçük mahcubiyet bir gece sonra kaybolmuştu. Yue Fei’ye göre dünkü davranışı üç kelimeyle özetlenebilirdi; başkalarına yardım etmek.
Gu Wei, Yue Fei’nin elinde kaseyle yemek masasında tek başına oturuşunu seyretti. Yue Fei’nin ona dönüp bir kez bile bakmadığını görünce şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.
Utanıyor muydu? Gu Wei’nin dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrıldı. Ardından başını eğerek elindeki kitabı okumaya devam etti.
Biri yemek masasında usulca yulaf lapası içiyorken diğeri kanepede yavaş yavaş kitap okuyordu. Farklı şeyler yapmalarına rağmen, şaşırtıcı derecede uyumlulardı.
Ancak bu uyum uzun sürmedi ve aceleyle gelen kapı zili küçük dünyalarının huzurunu bozdu.
Yue Fei kalkıp kapıyı açmaya yeltenirken, “Chen Teyze mi geldi?” diye sordu.
Gu Wei: “Chen Teyze’nin anahtarı var, o zili çalmaz. Sen yulaf lapanı ye, ben kapıya bakarım.”
Yue Fei: “Tamam.”
Kapıyı açmadan önce, Gu Wei önce monitöre baktı ve tanıdık bir yüz görünce kaşlarını çattı.
“San Ge, niye kapıyı bu kadar geç açıyorsun?!”
Gelen kişi Gu Wei’nin küçük kuzeni Gu Qiao’ydu.
“Xiao Wei, demek evdeydin.”
Ve Gu Wei’nin ikinci amcası ve karısı da gelmişti.
Gu Wei onlara soğukça baktı, “Neden haber vermeden buraya geldiniz?”
Gu Yenge: “Gu Ağabey sana söylemedi mi? İkinci amcan dün seni aradığında ulaşamadı, biz de babanı aramak zorunda kaldık.”
Gu Wei: “Telefonumu kaybettim.”
“Demek öyle San Ge, babamın aramasına bilerek cevap vermek istemediğini düşündüm. Bugünlerde cep telefonları çok önemli, neden hemen yenisini almadın?” dedi Gu Qiao kayıtsızca.
Bu sözleri duyan Gu Wei’nin ifadesi değişti, “Telefonlar gerçekten de önemli. Gidip benim için bir tane alabilirsin madem. Ben parasını sana gönderirim.”
Gu Qiao: “…”
Gu Yenge Gu Qiao’ya baktı, “San Ge’nın sana dediğini duymadın mı? Git ve telefon al.”
Gu Qiao: “…Tamam.”
Gu Wei başını çevirdi, “İkinci amca ve yenge. İçeri buyurun.”
Kapıda bir hareketlilik olduğunu fark edince Yue Fei misafir geldiğini anladı, çabucak yulaf lapasını bitirdi ve kaseyi mutfağa geri götürüp odaya döndü.
“Gu Wei?”
Onun geldiğini gören Gu Wei yanında doğru yürüyüp elini tuttu, “İkinci amca ve yenge, bu Xiao Fei.”
Yue Fei sinyali aldı ve hemen gülümsedi, “Merhaba, ikinci amca ve yenge.”
“Xiao Fei ne kadar da yakışıklı, ayrıca çok güzel bir cildi var,” dedi Gu Yenge yumuşak bir tonla, “Xiao Wei, annen sana birkaç kıyafet aldı. Odan ikinci kattaydı değil mi? Yerleştirmene yardım edeyim.”
Yue Fei: “Yengeciğim size zahmet olmasın, ben hallederim.”
Gu Yenge: “Ne zahmeti canım, Xiao Wei benim elimde büyüdü. Lafı bile olmaz.”
Konuşurken Gu Yenge üst kata çıkıyordu.
Yue Fei onun neşeli tavrından ötürü afallamıştı ve Gu Yenge çoktan merdivenlerden birkaç adım çıkmıştı.
Eyvah! O ve Gu Wei ayrı odalarda uyuyorlardı ve ailesinin öğrenmesine izin veremezdi.
Yue Fei Gu Wei’ye baktı ama Gu Wei soğukça Gu Yenge’ye bakıyordu.
Yue Fei az önce kapıda aralarında geçen konuşmayı duymuştu. Açıkçası, Gu Wei’nin akrabalarıyla ilişkisi pek iyi değildi.
Gu Wei, Gu Yenge’nin odaya gitmesine engel olamadan önce Yue Fei çoktan onu durdurmuştu.
Yue Fei sesini yükseltti, “Bana verseniz daha iyi olur, ben yerleştiririm.”
Gu Yenge önünde duran genç adama baktı ve gülümsedi, “Sadece kıyafetleri götüreceğim. Neden bu kadar gerginsin evladım? İkinci kattaki ebeveyn yatak odasında ayıp bir şey mi var yoksa?”
Yue Fei: “Şey, daha yeni uyanmıştık. Yatağı toplamadık, bilirsin ya gençler olarak yatakta bazı şeyleri deneyimlemeyi seviyoruz. Eğer dün gece ne tür bir oyun oynadığımızı görmeyi umursamıyorsan, o halde….”
Gu Yenge: “….”
İkinci Amca: “….”
Gu Wei: “….”
“Haha, aceleci davrandım biraz,” dedi Gu Yenge ve Yue Fei’ye birkaç çanta verdi, “Xiao Fei, işte kıyafetler.”
Gu Wei: “İkinci amca ve yenge, başka bir şey yoksa geri dönmelisiniz. Bu ay sonunda büyüklerimi görmeye geleceğim. Birkaç gündür iş gezisindeydim ve Xiao Fei’yi görememiştim. Lütfen bugünlük beni maruz görün.”
İkisini gönderdikten sonra, Yue Fei yüzünü kapattı ve tam odasına gitmek için arkasını dönüyordu ki, o anda Gu Wei kolunu tuttu.
“Yatakta oyunlar mı oynuyoruz?” dedi Gu Wei gülümseyerek, “Ne kadar çok şey biliyorsun sen öyle.”
Yue Fei ona baktı, “Sana yardım etmeye çalışmıyordum. Yatak odasına gitseydi evliliğimizin sahte olduğunu anlardı. Her şeyi öğrenirse Gu ailesinin mirasını nasıl alacaksın?”
“Sahte mi?” dedi Gu Wei ve ileriye doğru bir adım attı, “Ah Fei, resmi olarak evlendiğimizi hatırlamanı isterim. Evliliğimiz gerçek, sahte evlilik diye bir şey yok.”
Yue Fei bir an şaşırmıştı, “…Peki, ayrı odalarda uyuyor olmamızı nasıl açıklayacaksın?”
Gu Wei: “Kavga ettik diyebiliriz ya da evliliğimizi bu şekilde yaşadığımızı söyleyebiliriz. Bu bizim özel meselemiz ve karışmaya hakları yok.”
Yue Fei: “…”
Yani, az önce boşuna çaba harcamıştı.
“Ama bu cevaplar,” dedi Gu Wei ve Yue Fei’ye bakmak için başını eğdi, “Senin verdiğin cevap kadar iyi değil.”
“…..” Yue Fei’nin biraz canı sıkılmıştı, “Benim uykum geldi.”
Odasına geri dönen Yue Fei başını eğdi ve kapıya yaslandı. Biraz öfkeliydi ve kulakları kızarmaya başlamıştı.
Gu Wei, onu kızdırmaktan giderek daha fazla keyif alıyormuş gibiydi.