Elbette Yue Fei, Gu Wei’nin akrabalarının sahte evliliklerini öğrenmelerinin mirası almasını etkilemeyeceğine dair söylediklerine inanmamıştı.
Sonuçta bu evliliğin sahte olduğu ortaya çıkarsa halk yaygara koparırken aile bağları bile zarar görebilirdi.
Söz konusu Gu Wei olsa da, bu durum itibarını sarsabilirdi ve hatta mirası sorunsuz bir şekilde devralamayabilirdi. Gu Wei, ailenin en güvenilir ve seçkin bireydi. Eşi bir beta olsa bile Gu ailesi onun kiminle evlendiği konusunda endişelenmiyordu. Bunun karşılığında Gu Wei’nin de yapması gereken bazı şeyler vardı.
Yani Gu Wei bilerek ona sataşmıştı. Yue Fei somurtarak odasına döndükten sonra aniden kapısı çalındı.
Kapının dışından Yue Fei tarafından kara listeye alınan Gu Wei’nin sesi geldi, “Sınavdan sonra da çalışmaya devam etmeyecek misin?”
Yue Fei kapıyı açmak için öne çıktı, “Sınavdan sonra biraz rahatlamak istiyorum.”
Gu Wei kapıda durdu, “Bütün gün odanda oturmak senin için bir rahatlama mı?”
Yue Fei: “Bugün işin yok mu senin?”
Görünüşe göre Yue Fei’nin boş zamanlarına karışacak kadar canı sıkılıyordu.
Birbirlerini uzun süredir görmedikleri için o gün işlerini erteleyen Gu Wei, “Patron benim sonuçta,” dedi.
“Ah.” Patron sensin, bu yüzden en yüksek yetkiye sahipsin.
“Çalışma odan ikinci katta ama yatak odan birinci katta. Bu pek uygun değil gibi,” dedi Gu Wei aniden.
Yue Fei: “Benim için bir sorun yok.”
Aslında, bazı rahatsızlıkları vardı. Yue Fei, çalışma odasındaki çalışmasını bitirdikten sonra duş almak için sürekli birinci kattaki odasına dönmek zorunda kalıyordu.
Gu Wei çoktan kararını vermişti, “Öğleden sonra, ikinci kata geçebilmen için Kardeş Chen’le konuşacağım. Senin için bir oda ayarlasın.”
Yue Fei: “İkinci kat mı? Senin için bir sorun yok mu?”
Her zaman ikinci katın Gu Wei’nin özel alanı olduğunu düşünmüştü ve Gu Wei kimsenin gelişigüzel şekilde oraya çıkmasını istemiyordu. Hatta Kardeş Chen bile orayı temizlerken çok dikkat ediyordu. Ancak çalışma odasını ikinci kata kurdurarak Yue Fei’nin algısını bozmuştu. Şimdi de Yue Fei’nin ikinci kata taşınmasına izin veriyordu. Ki bu da Yue Fei’yi daha çok şaşırtmıştı.
Gu Wei: “Hayır, yok. Bir sürü oda var sonuçta, hepsini tek başıma kullanamam.”
Yue Fei’nin kafası karışmıştı, “Belki birini eve getirirsin…..”
“Ha? Gözünde öyle biri miyim?” dedi Gu Wei öfkeyle karışık gülerek ve ardından Yue Fei’nin kapasına hafifçe vurdu, “İstemiyorsan unut gitsin.”
Bu dönemde Gu Wei ile birlikte kalan Yue Fei, onun ortakları dışında kimseyle görüşmediğini fark etmişti. Hatta Gu Wei, Yue Fei dışında kimseye bu kadar yaklaşmıyordu.
Bunu fark ettikten sonra, diğer tarafa asılsız fikirlere dayanarak iftira atmış gibi görünen Yue Fei biraz utanmıştı, “Hayır hayır, taşınacağım.”
Gu Wei başını eğdiğinde Yue Fei’nin mahcup ifadesiyle karşılaştı. Kalbinde epey eğlenmişti ama yine de belli etmedi.
“Buraya kimseyi getirmeyeceğim.”
Biraz düşündükten sonra Gu Wei ekledi, “Senin dışında.”
Yue Fei başını kaldırdı ve gözleri Gu Wei’nin bakışlarıyla buluştu.
“Elbette, sen de gelemezsin,” dedi Gu Wei.
Yue Fei: “….Gelmeyeceğim.”
“Eski alfa erkek arkadaşın, onunla hâlâ görüşüyor musun?” diye sordu Gu Wei.
Yue Fei: “Hayır.”
Jian Yi tek taraflı olarak onunla temasa geçmeye çalışmıştı ama Yue Fei hiçbir şekilde kabul etmemişti.
“O alfadan başka kimse yok mu?”
“Yok.”
Yue Fei, Gu Wei’nin geçmişteki ilişkilerini öğrenmeye çalıştığının farkında değildi ve Gu Wei’nin ciddi ifadesi yüzünden dürüstçe cevap vermezse bunun ciddi bir meseleye dönüşeceğini düşünüyordu.
“Biz ortak sayılırız ve dolayısıyla da gizli saklı bir şeyimizin olmaması gerekiyor. Bir şeyleri saklarsak birbirimizi kandırmış oluruz. Sence de öyle değil mi?” dedi Gu Wei sakince. Bir elini cebine koydu, diğerinde ise bir kitap vardı.
Yue Fei, Gu Wei’nin soru yağmuru karşısında savunmasız kalmıştı, “Evet, öyle.”
Gu Wei: “Şu anda hoşlandığın biri var mı?”
Yue Fei afallamış şekilde ona baktı, “Hoşlandığım biri mi?”
“Evet.”
“Hayır, yok.”
Gu Wei’nin derin gözbebeklerine Yue Fei’nin yüzü yansıyordu. Onun cevabını duyunca birden sessizliğe büründü.
Yue Fei gözlerini kırpıştırdı ve Gu Wei’ye belirsizlikle baktı. Yanlış bir cevap mı vermişti?
Gu Wei’nin bakışları nedeniyle Yue Fei açıklanamayacak kadar gergin hissediyordu, “Sorun nedir?”
Bir süre sonra Gu Wei gülümsedi, “Pekala, anlıyorum.”
Yue Fei: “?”
―
Öğle yemeğinden sonra Kardeş Chen ikinci kattaki boş yatak odasını temizledi ve böylece Yue Fei eşyalarını taşımaya başladı.
Buradaki kıyafetlerinin çoğu daha önce Tang Yue tarafından hazırlanmıştı ve sadece birkaç parça kıyafeti kullanmıştı. Bu yüzden onları taşımak konusunda endişelenmesine gerek yoktu.
Yue Fei kıyafetlerini ikinci kata taşırken Qiao Si, Gu Wei’ye yeni bir telefon getirdi.
“İyi günler Bay Yue, şey siz?”
Yue Fei: “Ah, Sekreter Qiao, hoş geldiniz. İkinci kattaki yatak odasına kıyafetleri taşıyorum da.”
Qiao Si, Tang Yue’den daha önce Yue Fei’nin birinci katta kaldığını duymuştu. O ve Gu Wei ayrı katlarda kalıyorlardı.
Qiao Si, Gu Wei’nin kendi alanını kontrol etme arzusunun gayet iyi farkındaydı. Ne zaman Nanwan Xiang bölgesine rapor vermeye gelse ikinci kata çıkmasına asla izin verilmezdi.
Qiao Si gülümseyerek, “Neden aniden ikinci kata taşınıyorsunuz ki?” diye sordu.
Yue Fei: “Çalışma odam ikinci katta ve Bay Gu ikinci kata inip çıkmamın kullanışlı olmayacağını düşünerek ikinci kata taşınmamı söyledi.”
Qiao Si içten içe şoke olsa da yüzüne yansımadı, “Anlıyorum.”
Yue Fei’nin ikinci kata çıktığını gören Qiao Si öne çıktı ve elindeki paketi ona verdi, “Bay Yue, bu Bay Gu’nun yeni telefonu. Lütfen ona verir misiniz?”
Yue Fei telefonu ondan aldı, “Tamam.”
Qiao Si hafifçe eğildi, “Geçmişte ihmalkar davrandım, önceki davranışlarım için özürlerimi sunuyorum.”
Yue Fei donakaldı, “Hayır, ben herhangi bir ihmal görmüyorum, özür dilemenize gerek yok.”
Qiao Si: “Size zahmet verdiğim için üzgünüm, şimdi şirkete geri dönmem gerek.”
Yue Fei: “Tamam.”
Nanwan Xiang bölgesinden ayrılan Qiao Si, Tang Yue’yi aradı, “Hadi bu gece takılalım, ben ısmarlayacağım.”
Öte yandan Yue Fei kıyafetlerini ikinci kattaki odasına yerleştirdi ve ardından Gu Wei’nin çalışma odasının kapısını çaldı.
Gu Wei’nin sesi geldi, “İçeri gel.”
Yue Fei kapıyı açtı ve kafasını içeri uzattı, “Sekreter Qiao sana yeni bir telefon getirdi. Onu bırakıp gideceğim.”
Paketi kapının yanına koyar koymaz hızla geri çekilmek istedi.
“İçeri gel,” diyerek tekrarladı Gu Wei.
Yue Fei yere koyduğu paketi geri aldı ve içeri girdi.
Yue Fei telefonu paketten çıkarıp ona uzattı, “Al bakalım.”
Paketin neden ağır olduğunu anlayamayan Yue Fei nihayet ağırlığın sebebini anlamıştı; çünkü toplamda üç tane telefon vardı.
Yue Fei şaşırmıştı, “Üç telefonu birden mi kaybettin?”
Gu Wei: “Evet, onlara başkası dokunmuştu. Bu yüzden hepsini çöpe attım.”
Yue Fei’nin telefonu tutan eli aniden titredi, “Dokunmamalı mıydım?”
Yue Fei’nin yanlış anladığını fark eden Gu Wei güldü, “Sen dokunabilirsin.”
Telefon açılır açılmaz bir dizi bildirim sesi duyuldu. Bir sürü kişi Gu Wei’yi aramıştı.
Gu Wei cevapsız aramalardan birine tıkladı ve numarayı tekrar aradı.
Yue Fei hala diğer iki cep telefonunu kutularından çıkarıyordu.
“Büyükbaba Lu.”
Yue Fei hemen duraksadı ve çıkması gerekip gerekmediğini anlamak için Gu Wei’ye baktı.
Ama Gu Wei çenesini kaldırarak telefonları açmaya devam etmesini işaret etti.
Yue Fei: “…” İnsanlara nasıl emir vereceğini çok iyi biliyor.
Gu Wei, yanında Lu Zhenye ile konuşuyordu.
“Evet, dün telefonumu kaybettim. Yeni bir tane aldım.”
“Xiao Lin’in ne yaptığını duydum. Gerçekten de hatalı. Ama bu yaşlı adam da evleneceğiniz sözünü vererek hata yaptı. Lütfen onun yerine özrümü kabul eti.”
“Lütfen öyle söyleme.”
“Bu yaşlı adamın gururunu umursadığını biliyorum ama Lu Ailesi bu konuyu örtbas etmeyecek. Onu yurt dışına gönderdim ve geri dönmesine izin vermeyeceğim.”
“…Sen zaten hallettiğine göre, benim bir itirazım yok.”
“O halde bu meseleyi burada kapatıyoruz.”
“Tamamdır.”
“Ay sonundaki Gu ailesinin atalarına saygı sunma ritüeline katılamayacağım. Yıl sonu hissedarlar toplantısında, Lu ailesi senin tarafında olacak ve mirası alman için destekleyecek.”
“Gu ve Lu ailelerinin hisseleri dışında da aynı fikirde olduğumuzu düşünüyorum.”
Karşı taraf bir an sessiz kaldı ve ardında, “Elbette” dedi.
Gu Wei’nin ifadesinin giderek soğuduğunu görünce, Yue Fei’nin telefonu kutudan çıkarma hızı da yavaşladı.
Gu Wei’nin dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrıldı ama gözleri gülümsemiyordu, “Neyse o halde, teşekkürler Büyükbaba Lu.”
Arama sonlandı.
Hemen sonrasında kutusundan az önce çıkan yeni cep telefonu bir anda paramparça oldu.
ÇN: Zenginliğin gözü kör olsun ben de telefonum ne zaman düşse oh bir şey olmamış diyerek şükrediyorum