İçeriğe geç
Home » I Got Bitten After Transmigrating into a Pseudo-Beta 28. Bölüm

I Got Bitten After Transmigrating into a Pseudo-Beta 28. Bölüm

Gu Wei’nin doğum günü bu ayın son günüydü ve Yue Fei’nin hediyeyi hazırlamak için iki haftadan az zamanı vardı.

Ne tür bir doğum günü hediyesi vermeliyim?

Yue Fei bütün gece düşünüp dursa da bir türlü aklına iyi bir hediye fikri gelmemişti. Bu yüzden uyuyacak ve bu meseleyi ay sonunda düşünecekti.

Ertesi sabah erkenden, Yue Luo ve Yue Ling, şoför tarafından Yue Fei’nin evine getirildiler. Baba Yue şirket işleriyle meşguldü, bu yüzden zamanı yoktu ve Anne Yue de arkadaşlarıyla randevulaşmıştı. Dolayısıyla o da onlarla gitmemişti.

İki kardeşi ağabeyleri evlendikten sonra evine ilk kez geldiklerinden oldukça heyecanlıydılar.

Yue Luo biraz daha sakindi ama Yue Ling sürekli havadan sudan sohbet edip duruyordu. Yue Luo onu görmezden gelse bile konuşmaya devam ediyordu.

Yue Luo onu aradıktan sonra Yue Fei onları karşılamaya gitti. Kardeşleri onu bir süredir görmemişti, Yue Ling gülümsedi ve Yue Fei’nin kollarına atladı.

“Dage!”

Yue Fei ona sarıldı ve ardından dengesini kazanmaya çalıştı, “Kaç yaşına geldin hala böyle zıplıyorsun küçük hanım.”

Yue Ling “Ah,” dedikten sonra doğruldu.

Onun çok itaatkar olduğunu gören Yue Fei gülümsedi ve başını okşadı, “Uslu kız seni.”

Yue Luo biraz daha olgundu, Yue Fei’ye selam verdikten sonra nezaketen “Wei Ge burada mı?” diye sordu.

Yue Fei: “Bir iş gezisinde, hadi içeri girip konuşalım.”

Yue Ling ve Yue Luo oturma odasındaki kanepeye otururken Yue Fei onlara atıştırmalık bir şeyler getirmek için mutfağa gitti.

Evin iç tasarımını inceleyen Yue Ling, Yue Fei’nin elinden suyu alırken, “Dage, artık burada mı yaşayacaksın?” diye sordu.

Yue Fei: “Belli değil.”

Yue Luo ona baktı, “Neden ki? Wei Ge sana kötü mü davranıyor?”

“Hayır,” dedi Yue Fei, onlara nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Gu Wei’yle anlaşmalı olarak evlendiğini söyleyemezdi, “O kadar çok ev var ki, hangisinde yaşayacağımızı bilemiyorum. Örneğin, pazartesiden cumaya kadar okula yakın olan başka bir evde kalıyorum.”

Yue Luo: “Ah, anlıyorum.” Gereksiz yere kafa yormuştu.

Yue Ling, Yue Luo gibi keskin sezgilere sahip değildi. Tabaktaki meyveyi yerken araya girdi, “Dage, burada oyun konsolu var mı?”

Oyun konsolu mu? Çalışma odasında vardı.

“Atıştırmalıkları alın da çalışma odasına gidelim. Orada hem oyun konsolu hem de projektör var.” 

Yue Fei’nin çalışma odasına vardıklarında, Yue Ling oldukça etkilenmişti, “Aşırı havalı, değil mi? Burası cidden çalışma odası mı? Bu oda tam bir cennet!”

Yue Fei güldü, “Şapşal seni, oyun oynamak istiyorsan konsol şurada. Gidip kendin bir oyun seç.”

Yue Ling: “Teşekkürler, Dage.”

Kardeşler olarak hiçbir ders çalışması sevmiyordu ve Yue Anne bu sebepten dolayı oyun oynamalarına hiç izin vermiyordu. Dolayısıyla Yue Fei’nin oyun konsolunun ve projektörünün olmasına epey şaşırmışlardı.

Yue Ling oyun konsolunu açarken, “Evlenmek çok güzel bir şeymiş meğerse, ben de evlenmek istiyorum,” dedi.

Yue Luo ona utançla baktı ve hareket etmeden Yue Fei’nin yanında durdu.

Yue Fei: “Sen oynamayacak mısın?”

Yue Luo: “Ben artık yetişkin oldum, oyun oynamayı o kadar da sevmiyorum.”

On dakika sonra Yue Ling yardım istedi, “Yue Luo, Yue Luo, bu seviyeyi nasıl geçeceğim?”

Yarım saat sonra ikisi küçük kanepenin yanındaki kürk halıya oturdular ve mutlu bir şekilde oyun oynamaya başladılar. 

Yue Fei de okuldan getirdiği kitaplarına göz atmak için çalışma masasına oturdu.

Çocuk seslerine pek de yabancı değildi ne de olsa.

Bir kreşte yarı zamanlı öğretmen olarak çalışıyordu. Yue Ling ve Yue Luo’dan daha küçük olan çocuklar onlardan çok daha gürültülüydü. Ağlayan, bağıran, gülen çocuklara çoktan alışmıştı.

Bu süre zarfında Yue Luo kalktı ve tuvalete gitmek istediğini söyledi. Yue Fei çok önemli bir problemi çözmek üzere olduğundan başını sallayarak dışarı çıkıp kendi başına bulmasını söyledi. Gu Wei evde değilken çalışma odası kilitliydi, Yue Fei bu yüzden endişelenmiyordu.

Çalışma odasına döndükten sonra, Yue Luo, Yue Ling ile oyun oynamaya devam etmek yerine kanepeye oturdu ve düşüncelere daldı. Hatta Yue Ling seslendiğinde bile duymazdan geldi.

İlk başta, Yue Fei fark etmeyip dersine devam etse de Yue Luo gelip konuşmak istediğini söylediğinde bir sorun olduğunu anlamıştı.

Yue Ling, oyuna odaklanmıştı ve diğer ikisinin ne yaptığına dikkat etmiyordu.

Yue Fei kalktı, Yue Luo’yu çalışma odasının kapısının önüne çıkardı ve ardından kapıyı hafifçe araladı.

Yue Fei, kalp atışları hızlanırken tamamen kapatmadığı kapıya baktı. Yue Luo’nun ne soracağını neredeyse biliyordu ama yine de yanıldığını umuyordu, “Sorun nedir?”

Yue Luo: “Artık bana yalan söyleme. Wei Ge ve sen farklı odalarda yatıyorsunuz. Dage, aranızda bir sorun mu var? Dertlerini içine atma. Jian Yi’den ayrıldıktan sonra çok tuhaf davranmaya başladın. Babam işlerin yolunda gitmediğini söyledi diye evlenmeyi kabul etmiştin. Bu evliliği yapma nedenin bu muydu? Ben ailedeki tek alfa çocuğum, ailemizin bir sorunu varsa bu yükü ben üstlenmeliyim. Bunca zamandır tüm bunları içimde tutuyordum. Ama Dage, eğer mutlu değilsen ve ondan ayrılırsan seni destekleyeceğim.”

Yue Fei bir an dilini yutmuş gibiydi. Fazla dikkatsiz davranmıştı. Gu ailesine karşı hep tetikteydi ama kendi ailesini tamamen unutmuştu.

“Üstünde fazla düşünme…biz sadece küçük bir tartışma yaşadık. Evli çiftler böyledir işte. Kavga ettik ama iki gün içinde geri barışırız. Aslında Gu Wei, iki gündür iş gezisinde olduğu için yatak odasına dönmemiştim,” diyerek açıkladı Yue Fei.

Yue Luo pek de inanmışa benzemiyordu, ona şüpheyle baktı, “Gerçekten mi?”

Yue Fei: “Elbette. Gördüğün üzere bu çalışma odasını benim için dekore etti. O oyunları ve atıştırmalık dolabını da ders çalışmaktan yorulursam diyerek hazırladı. Sık sık şirkette yemek yiyor ama benim için özel olarak bir aşçı tuttu. Başkalarının çalışma odasına girmesinden hoşlanmıyor ama ben rahatça girip çıkabiliyorum, hatta içkilerini bile çalabiliyorum. Bana çok iyi davranıyor ve beni sahiden de çok seviyor.”

Eğer gerçekleri biliyor olmasaydı, anlattıkları karşısında kendisi bile etkilenirdi.

Beklendiği gibi Yue Luo ikna olmuştu, “Görünüşe göre sana karşı gerçekten de çok iyi. Belki ben kuruntu yapıyorumdur ama Dage, ne olursa olsun arkanda bir alfa kardeşin var. Biri sana zorbalık ederse bana söylemelisin. Beni çocuk olarak görüp hiçbir şey yapamayacağımı sanma sakın.”

Onun söylediklerini duyan Yue Fei biraz etkilenmişti. Elini kaldırıp saçlarını karıştırdı ve usulca gülümsedi, “Biliyorum, teşekkür ederim.”

Benim için gerçekten endişelendiğin için minnettarım.

Odanın kapısı aniden tıklatıldı ve Yue Ling kafasını kapıdan çıkarıp ikisine şüpheyle baktı, “Ne fısıldaşıyorsunuz?”

Yue Luo onun aptallığı karşısında epey eğlenmişti. Yue Fei gülümsedi ve yanağını çimdikledi, “Senin kötü alışkanlıkların hakkında konuşuyorduk.”

Yue Ling öfkelenmişti, “Dage! Yanağımı çimdikleme!”

Yue Fei elini bırakmamıştı, “Tamam tamam bir daha yapmayacağım.”

Öğle yemeğinden sonra ikisi eve geri döndüler.

Ev tekrar sessizliğe büründü. Yue Fei masaya rahat bir şekilde yaslanarak dışarıdaki manzaraya baktı.

Yue ailesinin ilgisi kalbini sıcacık yapsa da sanki tüm bunları gerçek Yue Fei’den çalmış gibi hissediyordu. Yue ailesiyle ne zaman bir araya gelse kitaba ışınlanarak geçirdiği birkaç ay sanki hiç gerçek değilmiş gibi hissediyordu. Bu yüzden ailesinin evini çok sık ziyaret etmiyordu. Bu kitaba ışınlandıktan sonra çoğunlukla Nanwan Xiang bölgesinde ve okul yurdunda kalmıştı. Gerçek Yue Fei’nin asla seçmeyeceği seçimler yaparak kendi hayatını yaşamıştı. Ancak bu şekilde kendi gerçek benliğinin izlerini görebilirdi.

Şimdiki ya da önceki yaşamı fark etmez, Yue Fei kendisini hep güneşin etrafındaki bir toz zerresi olarak görmüştü. Sıcaklığı hissediyordu ama rahat hissetmiyordu ve oradan oraya sürükleniyordu.

Ding ―

Mesaj bildirimi Yue Fei’nin dikkatini dağıtmıştı. Telefonu açtı ve Gu Wei’nin ona mesaj gönderdiğini gördü.

Gu Wei: Bu gece eve döneceğim.

Yue Fei biraz şaşırmıştı: Yarın döneceğini söylememiş miydin?

Gu Wei: İşlerim erkenden bitti.

Yue Fei’nin dudakları kıvrıldı: O zaman Chen Teyze’ye söyleyeyim de senin için bir şeyler hazırlasın.

Gu Wei: Pekala, kardeşlerin bugün geldiler mi?

Yue Fei: Geldiler ve bütün gün oyun oynadılar.

Gu Wei: Eğer beğendilerse onlara da birer tane alırım.

Yue Fei: ……..Annem beni gebertir.

Gu Wei:?

Yue Fei: Notları iyi değil, bu yüzden annem onlara karşı epey katı kurallar koydu.

Gu Wei: Tamam, o zaman oyun ekibine derslerinde yardımcı olacak oyunlar tasarlatacağım. Hem eğlenip hem de öğrenebilirler böylece.

Yue Fei: …….Benim için neden tasarlatmıyorsun?

Gu Wei: Sen çocuk değilsin.

Yue Fei utanmadan şöyle dedi: Hayır, çocuğum.

Gu Wei: ……Büyü o zaman.

Yue Fei: [Elleri belinde adam emojisi]

Gu Wei: Döndüğümde sana büyümeyi öğreteceğim.

Yue Fei: Hayır, sağ ol, kendim öğrenebilirim.

Gu Wei: Benim kararlarımdan memnun değil misin yoksa?

Yue Fei: Hayır! 😊

Bu kısa sohbet Yue Fei’nin kafasını dağıtmasına yardımcı olmuştu ve artık çok daha iyi hissediyordu.

Yue Fei: Doğum gününde istediğin bir şey var mı?

Gu Wei: Sürprizi kaçmış olmuyor mu?

Yue Fei: Hayır, sadece istediğin bir şeyi hediye olarak almak istiyorum. Eğer hoşuna gitmeyen bir şey alırsam yazık olmaz mı?

Gu Wei: Kendin düşün, ben meşgulüm.

Yue Fei: ……

Önceki geceden beri hediye meselesini düşünmeyen Yue Fei o anda internettekilere sormaya karar verdi.

[Bir sorum var. Bir alfa için nasıl bir hediye alınmalıdır?]

Sorunun altında bir sürü cevap vardı.

Yanıt 1: Bir omega gönder

Yanıt 2: Vay canına, üstteki yorum tam da zihnimden geçendi

Yanıt 3: Herkesin sevdiği ve sevmediği şeyler vardır. Bu soru fazla genel

Yanıt 4: Alfaların arzuları çok şiddetlidir, eğer sevgiliyseniz hediye olarak kendini ver

Yanıt 5: Bence bir kravat alabilirsin

Yanıt 6: Kravat mı? Yatakta onu bağlasın diye mi?

Yue Fei masum bir soru soruyordu. Sorusunun neden çarpıtıldığını ve +18 bir soru haline geldiğini anlayamamıştı.

İnternet sitesini usulca kapatan Yue Fei, telefon rehberinden Qiao Si’nin adına tıkladı.

Bir süre tereddüt ettikten sonra vazgeçti ve oda arkadaşlarıyla olan gruba döndü.

Yue Fei: Bir sorum var….

Zhao Zhi: Sor bakalım.

Yue Fei: Bir alfaya doğum günü için nasıl bir hediye vermeliyim?

Zhao Zhi: ……

Diğer iki oda arkadaşının da kafasında soru işaretleri vardı ama hepsi “…..” göndermişlerdi.

Yue Fei: ?

Zhao Zhi: Kime hediye vereceksin?

Yue Fei: Bir arkadaşıma.

Zhao Zhi: Ah! O zaman arkadaşının ne tür şeyler sevdiğine göre değişir.

Yue Fei: Çalışmayı seviyor.

Zhao Zhi: ……

Tüm grup yeniden sessizliğe büründü.

Yue Fei birkaç soru işareti daha gönderdi ama kimse ona cevap vermedi. Böylece umudunu keserek grup sohbetinden ayrıldı.

Gu Wei her şeye sahipti, ona ne verebilirdi ki?

Düşüncelere dalmışken aniden telefonu çaldı, ekranda tanımadığı bir numara vardı. Muhtemelen reklam için aradıklarını düşünen Yue Fei, şüphe duymadan telefonu açtı. Satın almak istemediğini söyleyip telefonu çabucak kapatmayı planlıyordu. Fakat karşı taraftan tanıdık bir ses duyunca şaşırmıştı. 

“Xiao Fei? Beni hatırlıyor musun?”

Yue Fei bu nazik sesin Gu Wei’nin annesine, He Yinyin’e ait olduğunu hatırladı.

Çarpık bir şekilde karnının üzerinde yatan Yue Fei hemen dik oturdu ve sevimli bir şekilde “Alo,” dedi. 

 


 

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x