Vahşi reçine kokusu otoriter bir şekilde yayılıyordu.
Yue Fei, burnunu kırıştırırken yemek çubuklarını Gu Wei’ye verdi, “Evdeyken de mi parfüm sıkıyorsun?”
Gu Wei yemek çubuklarını eline aldı. Onun ne demek istediğini tam olarak anlayamamıştı, “Ne?”
Hiçbir korkusu olmayan Yue Fei öne doğru eğildi ve Gu Wei’nin boynunu kokladı, “Çam kokusu, yine parfüm sıkmışsın.”
Gu Wei donakaldı.
Şimdiye kadar alfaların omega feromonlarını kokladığını görmüştü ama bir alfayı koklayan birini daha önce hiç görmemişti.
Yue Fei parfüm sıktığından emin olduktan sonra geri çekilmek istedi ama aniden ensesinden tutuldu.
Gu Wei’nin sesi biraz alçak gibiydi, “Bir alfayı koklamanın ne anlama geldiğini biliyor musun?”
Yue Fei masumca başını kaldırdı, “Ne?”
Bu temiz, saf ve bilgisiz bakışlar Gu Wei’nin içindeki karanlıkta bir ateş yakmış gibiydi.
“Baştan çıkarma,” dedikten sonra Gu Wei aniden eğildi ve Yue Fei’nin dudaklarını öptü.
Yue Fei’nin gözleri bir anda fal taşı gibi açıldı ve geri çekilmeye çalıştı ama ensesini tutan el yüzünden hareket edemiyordu.
Onun açıkça direnişi Gu Wei’nin hafifçe kaşlarını çatmasına neden oldu ve dudaklarını aralayıp Yue Fei’nin dudaklarını hafifçe ısırdı.
Ahhh ——
Canı yanan Yue Fei elini kaldırdı ve Gu Wei’yi uzaklaştırmaya çalıştı ama aniden bir kol beline dolandı ve öne eğilmesini sağladı.
Tam o anda dudaklarındaki şehvetli baskı hafiflemişti ama Gu Wei yine de onun nefes almasına izin vermiyordu. Bu hem tanıdık hem de yabancı olan nefes, dudaklarını istila ediyordu ve Yue Fei tek kelime dahi edemez bir hale gelmişti.
Yue Fei daha önce kimseyle öpüşmemişti. Öpüşmenin böyle mi yoksa farklı mı olduğunu bilemiyordu. Parmak uçlarından saçlarına kadar bedenindeki her hücresi şiddetle titriyordu.
Şaşkınlıktan kocaman açılan gözleri kapandı ve nefesi sanki parfümle yıkanmış gibi yabani reçine kokusuyla doldu.
Bir anda yatıştırıcı bir berrak ve tatlı bahar kokusu açığa çıktı ama kendi sahibinin dikkatini çekmeden önce yabani reçine kokusu tarafından yutuldu ve onunla bütünleşti.
Vücudunu kontrol edemediğini ve neredeyse ayakta duramayacak hale geldiğini fark eden Yue Fei aniden kendine geldi ve Gu Wei’nin üst dudağını sert bir şekilde ısırdı.
Gücünü ölçüsüzce kullandığından ikisinin dudaklarına bir kan kokusu yayıldı.
Gu Wei ona derin derin baktı ve sonunda tatmin olmamış şekilde ondan yavaşça uzaklaştı.
Yue Fei tekrar eliyle onu itmeye çalıştı ama Gu Wei bu sefer onu durdurmadı.
Bir adım geriye çekilen Yue Fei elinin tersiyle dudaklarını sildi. Elinin üzerinde Gu Wei’nin dudaklarından akan kanın izi vardı, “Aklını mı kaçırdın?”
Gerçekten de aklını kaçırmış gibiydi. Gu Wei elini kaldırdı, dudaklarındaki kanı sildi ve ardından, “Seni öpmemi istememiş miydin?” dedi.
Yue Fei afallayıp kalmıştı, “Ne zaman istedim?!”
“Eğilip beni kokladığında,” dedi Gu Wei kendinden emin bir şekilde.
Kalbi kontrolsüz bir şekilde çarpan Yue Fei, Gu Wei’nin yanıtına bir hayli öfkelenmişti, “Bunda ne yanlış var? Sadece parfümünü koklamadım mı? Sana beni öpmeni söylemedim. Söyleseydim bile, beni nasıl öpersin? Beni öpemezsin, aramızda ne ilişkisi olduğunu bilmiyor musun, beni neden öptün?”
Gu Wei suçluluk duymadan şöyle dedi: “Haklısın, hatalı olan bendim. Ayartmaya karşı koymadım.”
Ayartma mı? Kim kimi ayartmıştı?!
“…” Yue Fei derin bir nefes aldı, “Bir daha benimle sakın konuşma!”
Bunu söyledikten sonra Yue Fei yukarı çıkmak üzere arkasını döndü.
Gu Wei arkasından ona seslendi, “Henüz erişteni yemedin.”
Yue Fei hiç duraksamadı, “Artık aç değilim!”
―
Odasına döndüğünde, Yue Fei sırtını kapıya dayadı. Sanki bedeni ruhunu terk etmişti.
Gu Wei’yle öpüşmüştü,
Bir erkekle öpüşmüştü,
Ve bu oldukça hoşuna gitmişti!
Aklını kaçıran kişi Gu Wei değil, kendisiydi.
Can sıkıntısıyla beraber Yue Fei yere oturdu ve yüzü kızarmış bir şekilde internete bir soru yazdı.
[Bir alfayı koklamak ne anlama gelir?]
Gu Wei’nin ona yalan söyleyip söylemediğini bilmek istiyordu.
Çok geçmeden sorusuna birkaç yanıt geldi.
İlk yanıt: Bir alfa diğer alfayı koklarsa, kavga etmek içindir. Beta koklarsa, kafayı yemiş demektir. Omega kokluyorsa, baştan çıkarmaya çalışıyordur.
İkinci yanıt: Üsttekine katılıyorum.
Üçüncü kanıt: Soruyu soran kişi bir alfayı mı kokladı? Yoksa onunla…seviştiniz mi?
Dördüncü yanıt: Alfayı koklamak mı?
Beşinci yanıt: Üstteki yanıtlardan biri yanlış. Alfayı koklamış olsa şimdi yatakta olurlardı….buraya gelip soru soramazdı.
Altıncı yanıt: Soruyu soran kişi alfa mı omega mı?
Yedinci yanıt: Ben de onu merak ediyorum. Cinsiyetini belirtmeden soru sormak yasaklanmalı.
Bu yüzden Yue Fei biraz bilgi vermeye karar verdi: Benim bir arkadaşım var, kendisi beta. Alfayı kokladığı için alfa onu zorla öpmüş ve betanın onu baştan çıkardığını söylemiş.
Dokuzuncu yanıt: ….
Onuncu yanıt: ….
On birinci yanıt: Bu günlerde insanları kışkırtmak moda falan mı?
On ikinci yanıt: Tanrı soruyu soran kişinin beta arkadaşını ve alfasını kutsasın.
On üçüncü yanıt: Hassiktir, zoraki öpücük demek. Tam da bir alfadan beklendiği gibi.
On dördüncü yanıt: Bir şeyi merak ediyorum, bir beta neden alfanın parfümünü koklamış ki? Alfalar kokuya fazla duyarlı olduklarından parfüm kullanmıyorlar diye biliyorum. Neden parfüm sıkmış ki?
On beşinci yanıt: Alfa parfüm mü sıkmış? Gerçi soruyu soran kişi öyle olduğunu söylemişti.
On altıncı yanıt: Olabilir. Beta kasıtlı olarak alfayı baştan çıkarıyor, değil mi?
On yedinci yanıt: Soruyu soran kişi alfa-omega-beta cinsiyetlerine dair temel bilgilere sahip değil mi? Neden gece geç saatlerde böyle bir soru soruyor ki?
―
Yue Fei yüzünü koluna gömdü ve cevapları okumaya devam etti. Yüzündeki sıcaklık azalmamıştı ve vücudundaki çam kokusu dağılmamıştı. Fakat forumdaki kişiler bir alfanın parfüm sıkmasının imkansız olduğunu söylüyorlardı. Betanın da alfayı kasten baştan çıkardığını yazıyorlardı.
Bir sebep bulamayan Yue Fei telefonu attı, pijamalarını giydi ve yorganın altına girdi.
Güzelce uyuduktan sonra ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi uyanacaktı.
En nihayetinde basit bir öpücüktü sadece!
Böylece Yue Fei uykuya daldı.
Ama sadece iki saatten az bir süre sonra Yue Fei aniden dili damağı kurumuş bir vaziyette uyandı.
Betaların girdiği yalancı kızışma dönemi de neydi böyle, neden bu kadar sık oluyordu?!