Son sayfadaki imzalara bakan Yue Fei derince iç çekti ve ardından dosyayı kapattı.
İmzaladım gitti artık, pişman falan olmayacağım, erkek adam sözünde durur hem!
Son birkaç gündür iştahsızlık yaşıyordu ve içinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Fakat on dakikalık feromon tedavisinden sonra acıktığını hissetmişti ve aklına başka bir sorunu daha gelmişti; final sınavları yaklaşıyordu.
Yurt arkadaşlarıyla olan grupta arkadaşları sürekli neden derslere gitmediğini soruyordu.
Yue Fei yanıt verdi: Kendimi iyi hissetmiyorum, bu yüzden bir aylık rapor aldım.
Zhao Zhi: Cidden omegalar kadar düşük bir bağışıklığın var.
Yue Fei: …Hadi oradan, kaybol.
Diğer oda arkadaşları: Kendine dikkat et.
Yue Fei: Tamamdır.
Kendisi için bir kase erişte pişirmek için aşağı indi ve ardından da yemekten sonra kitap okumak için çalışma odasına geri döndü.
Okula gidemese de evde kendi kendine çalışması gerekiyordu. Final sınavlarına daha iki ay olmasına rağmen burs kazanabilmek için şimdiden başlamalıydı.
Gu Wei akşam geri döndüğünde, oturma odasındaki masanın üzerindeki dosyayı gördü.
Masaya yürüdü, dosyayı aldı ve açtı. Sözleşmeleri görünce bakışları merdivenlerin üzerindeki ikinci kata yöneldi ve dudaklarının kenarları hafifçe kıvrıldı.
―
Ertesi gün Yue Fei uyandı ve duş aldıktan sonra kahvaltı yapmak için odadan çıktı.
Chen Teyze her zamanki gibi yemek hazırlamaya gelmişti. Onu Gu Wei geri çağırmış olmalıydı. Yue Fei yulaf lapasını yerken önceki gece okuduğu kitabı düşündü. Masayı topladıktan sonra bir şey unuttuğunu fark etti.
Gu Wei neredeydi?
Feromonlarının dengesizliği Yue Fei’yi rahatsız etti ve doğrudan Gu Wei’yi aradı.
Tanıdık zil sesini duyunca Yue Fei şaşırıp kaldı. Demek ki Gu Wei hala evdeydi.
Çok geçmeden, Gu Wei’yi birinci katta spor salonuna dönüştürülmüş olan odadan elinde telefonuyla çıkarken gördü.
Terli bir şekilde Gu Wei aceleyle Yue Fei’ye doğru geldi, “Beni mi aradın?”
Yue Fei çabucak telefonu kapattı, “Şey, kahvaltı yaptın mı?”
Gu Wei: “Yaptım. Sen bugün epey geç uyandın.”
Yue Fei biraz suçlu hissediyordu, “Evet, öyle oldu birazcık.”
Gu Wei ona doğru elini uzattı, “Gel buraya.”
Ne olacağını bilen Yue Fei sessizce yaklaştı.
Belki de az önceki egzersiz yüzündendi ama Gu Wei’nin dudakları çok sıcaktı ve Yue Fei’nin dikkati onun feromonları sebebiyle tamamen dağılmıştı.
Onun dikkatinin dağıldığının farkında olan Gu Wei dudaklarını ısırdı.
Yue Fei acıyla inledi.
Aniden, dudaklarındaki yumuşak dokunuş sertleşmeye başladı.
Yue Fei dengesini sağlayamadığından kollarını Gu Wei’nin boynuna doladı ama elleri terden dolayı ıslandı. Bu yüzden titreyerek geriye doğru bir adım attı.
O geri çekilince Gu Wei başta duraksadı ama sonrasında o da bir adım attı ve kolunu kaldırıp dolabı tutarak Yue Fei’ye engel oldu.
Yue Fei dolaba yaslandı ve Gu Wei’nin boynuna doladığı kolu farkında olmadan arkaya doğru hareket etti. Ardından diğer kolunu da boynuna sardı ve Gu Wei’ye daha da yaklaştı.
Chen Teyze’nin kapıdan sesi geldi, “Ah…çok özür dilerim.”
Fakat Yue Fei dış dünyaya olan tepkisini tamamen kaybetmişti. O anda tek istediği alfasının feromonlarıydı.
Gu Wei hala kendindeydi. Duvarda asılı saate bakınca doğruldu ve uzaklaşmak istedi ama alt dudağı hala Yue Fei tarafından emiliyordu. Hafifçe güldükten sonra geri çekilmek yerine Yue Fei’nin dudaklarına bir kez daha yapıştı. Yue Fei biraz daha rahatladığı anda bu kez Gu Wei geri çekildi.
Karşı tarafın geri çekildiğini fark eden Yue Fei gözlerini açtı ve onu tekrar kendine çekmek için ellerini uzattı.
Ama Gu Wei elini uzatarak onun dudaklarına engel oldu, “On dakika doldu.”
Yue Fei sersemliği üzerinden attığı anda Gu Wei’nin boynuna dolanan kollarını indirdi ve geri çekildi.
Yue Fei’nin dudaklarına koyduğu elini geri çeken Gu Wei bu kez kendi dudaklarının kenarına dokundu, “Dün sana ısırmamanı söylememiş miydim?”
Yue Fei kıpkırmızı oldu, “….Özür dilerim.”
Yue Fei ancak, Gu Wei hazırlanıp şirkete gittiğinde aslında ilk ısıranın Gu Wei olduğunu fark etmişti.
―
O gün Gu Wei tüm işlerini Gu Tiansheng’e devredecekti.
Gu Wei nihayet asansörden çıktığında, VIP odasında oturan Gu Tiansheng, “İşleri giderek daha da boşluyorsun,” dedi.
Gu Wei kapıdan geçerken duraksayıp ona baktı, “Baba? Şirkette ne arıyorsun?”
“…” Gu Tiansheng neredeyse arkasını dönüp öfkeyle oradan çıkıp gidecekti ama kendisini zor tutuyordu, “Balayına gitmeyecek miydiniz? Hangi işleri bana devredeceğini öğrenmeye gelmiştim?”
“Neredeyse unutuyordum baba, kusura bakma. Ofisime gel de konuşalım.”
Gu Tiansheng öfkesine hakim oldu ve ayağa kalkıp onu ofisine kadar takip etti.
Kanepeye oturdu ve sekreterin çay getirmesini beklerken babasına, “Şöyle otur lütfen,” dedi.
Gu Tiansheng, ofisin dekorasyonuna bir göz attı. Uzun zamandır şirkete gelmemişti ama Gu Wei buradaki dekorasyonu değiştirmemişti. Kalbindeki memnuniyetsizlik biraz yatışınca, Gu Wei’nin karşısındaki kanepeye oturmak üzere birkaç adım attı.
O anda oğlunun ensesindeki tırnak izlerini gördü.
Gu Tiansheng kanepeye otururken, “Betan ne yapıyor? Hala okula devam ediyor mu?” diye sordu.
Gu Wei neden birdenbire onun Yue Fei’yi sorduğunu bilmiyordu ama yine de ona cevap verdi, “Onun bir adı var ve adı Yue Fei. Xiao Fei bugün evde. Hasta olduğu için rapor aldı.”
Gu Tiansheng homurdandı, “Gençlerin daha ölçülü olmayı bilmeleri gerekiyor.”
Gu Wei onun ne demek istediğini anlamamıştı ama umurunda da değildi, “Bence gayet iyi biri.”
“İyi biri olduğunu biliyorum,” dedi Gu Tiansheng ve sekreterden çayı aldıktan sonra devam etti, “Fiziksel aktivitelerde ölçülü olmanızı söylüyordum.”
Sekreter:”!”
Gu Wei: “?”
Gu Wei’nin nadir görülen şaşkın yüzünü gören Gu Tiansheng, sonunda oğlundan biraz daha üstün olduğunu hissetmişti, “Boynundaki izleri kapatman gerekiyor. Bunu şirkette sergilemen hiç uygun değil.”
Gu Wei sabahki öpücüğü hatırladı. Yue Fei vahşi bir yavru kedi gibi ısırıp tırmalamıştı…ve demek ki boynunda iz bırakmıştı.
Gu Wei kıkırdayarak Tiansheng’e baktı, “Bu, çiftler arasında gayet doğal bir şey. Kusura bakma.”
İşleri devrettikten sonra Gu Wei, Nanwan Xiang bölgesine dönmeye karar verdi.
Gu Tiansheng’in kendi çalışanlarını getirdiğini gören Gu Wei kendi asistanlarına ve sekreterlerine de bir ay izin vermişti.
“Baba, bir ay boyunca sana zahmet vermek durumundayım.”
Gu Tiansheng: “İkinize de iyi tatiller.”
―
İkisinin iki gün içinde yola çıkmaları için her şeyi ayarladıktan sonra, Gu Wei Nanwan Xiang bölgesine döndü. Neredeyse akşam olmuştu. Kapıyı açar açmaz duvara renkli balonlar asan Yue Fei’yi gördü.
“Ne yapıyorsun?”
Onun geldiğini gören Yue Fei şaşırmış görünüyordu, “Neden erkenden döndün?”
Gu Wei: “Bugün işleri babama devrettim. Artık bir ay boyunca boşum.”
Yue Fei anlamıştı ama yine de biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Asıl planı Gu Wei’ye bir sürpriz yapmaktı. Ama şimdi…sürprizi bozulmuştu.
Onun cevap vermediğini gören Gu Wei tekrar, “Ne yapıyorsun?” diye sordu.
Yue Fei: “…Bugün doğum günün değil mi…”
Gu Wei afallayıp kaldı. Çünkü o gün doğum günü olduğunu kendisi bile unutmuştu.
Gu Wei, Yue Fei’nin elindeki altın renkli balonu işaret etti, “Happy Birthday mi?”*
ÇN: Çince metinde de balonların üzerindeki yazıyı okurken İngilizce söylüyor
Yue Fei: “Dışarı çıkamayacağım için bunları internetten satın almıştım.”
Bu yüzden balon renkleri için çok seçeneği yoktu…ama üzerindeki yazı biraz fazla gibiydi.
Onun sıkıntılı ifadesini gören Gu Wei aniden gülümsedi. Yue Fei ona bakmak için başını kaldırdı ve yüzündeki gülümsemenin iş gereği takındığı gülümsemeden farklı olarak gerçekten, yüreğinden gelerek takındığı bir gülümseme olduğunu gördü.
“Bu, benim için hazırladığın doğum günü hediyesi mi yani?”
Yue Fei: “Tabii ki değil. Güzel bir hava katsın diye bunları hazırlamıştım.”
Gu Wei: “Erken geldiğime göre ben de sana yardım edeyim madem.”
Yue Fei karşı çıktı, “Olmaz öyle, doğum gününün yıldızı sensin.”
Gu Wei: “Ama sen bitirene kadar ben açlıktan ölmüş olurum.”
Yue Fei: “…Neyse o zaman.”
Böylece o güçlü ve yakışıklı Başkan Gu yere oturarak balonları şişirmeye başladı.
Gu Wei’nin yardımıyla tüm hazırlıklar yarım saat içinde tamamlanmıştı.
Gu Wei’yi oturma odasında bırakan Yue Fei hazırladığı pastayı çıkarmak için mutfağa gitti. Masaya koyup mumları yaktı ve daha sonra odanın ışıklarını kapattı.
Gu Wei kanepede oturmuş onu seyrediyordu ve hiçbir şey söylemeden gözleriyle onu takip ediyordu.
Oturma odasındaki ışıkları kapatır kapatmaz Yue Fei’nin sesi geldi, “Mutlu yıllar sanaaa, mutlu yıllar sanaa, mutlu yıllar, mutlu yıllar, mutlu yıllar sanaaa…”
“Hadi bir dilek tut,” dedi ardından.
Mumun ışığı yüzlerine yansırken, Gu Wei derin gözlerle Yue Fei’ye baktı ve gözlerini kapatarak hayatında ilk kez doğum günü dileği diledi.
Gözlerini açtığında Yue Fei ona, “Mumlara da üflemelisin,” dedi.
“Mumları üflememe yardım et,” dedi Gu Wei.
Yue Fei onun mumların tamamını söndüremeyeceğinden endişelendiğini zannettiğinden kabul etti.
Gu Wei hala gülümseyerek ona bakıyordu. Böylece ikisi aynı anda mumları üflediler.
Mumlar söndüğünde oda yeniden karanlığa büründü. Yue Fei oturma odasındaki ışığı yakmak için ayağa kalktı ama aniden Gu Wei ona arkadan sarıldı.
“Feromonların hala biraz dengesiz gibi.”
Yue Fei şüpheyle arkasına baktı, “Ah, öyle mi?”
O anda dudaklarına sıcak bir öpücük kondu. Önceki günkü ya da sabahki kadar şiddetli değil, aksine çok nazik ve uzun süreliydi. Yue Fei tepeden tırnağa titremeye başlamıştı…
Bu öpüşmenin ne kadar sürdüğünü bilmiyordu.
Dudakları birbirine dolanmışken Yue Fei usulca mırıldandı, “On dakika daha dolmadı mı?”
Gu Wei onu öpmeye devam etti, “Hayır.”
Serin ve tatlı bahar kokusu, çam ormanlarının arasında mutlu bir şekilde süzülüyor ve geziniyordu.
Yumuşak dudakları birbirine dolanırken Yue Fei başını hafifçe arkaya doğru eğdi. Gu Wei’nin dudaklarının baskısına dayanamıyor gibiydi. Eğer sırtına sarılan eller onu sıkıca tutuyor olmasaydı, ayakta bile duramazdı.
Yue Fei elini Gu Wei’nin boynuna koymaya çalıştı ama o hareket etmeden önce Gu Wei onun elini tuttu ve çekti, “Başka bir yerde devam edelim.”
Yue Fei bu kısa boşlukta tekrar, “On dakika dolmadı mı?” diye sordu.
Onun hala soru sorabiliyor olduğunu görünce, Gu Wei dudaklarındaki gücü arttırdı, “Henüz dolmadı.”
Sahi, hangi akla hizmet sözleşmeye on dakika sınırı koymuştu ki?