Alışmak derken neyi kastediyorsun? Nasıl alışacağız?
Gu Wei’nin sözlerindeki tuzağı hisseden Yue Fei bir an sessiz kaldıktan sonra cevap verdi, “Sorun değil, acelemiz yok, bunu farklılaşma dönemimden sonra konuşalım.”
Yue Fei’nin reddetmesini beklemiyordu. Gu Wei kaşlarını kaldırdı ve tam bir şey söylemek üzereydi ki Yue Fei o anda ona “İyi geceler,” dedi ve kapıyı kapattı.
Kapalı olan kapıya bakan Gu Wei ıslak saçlarını geriye doğru tararken mırıldandı, “Artık onu kandırmak zor gibi görünüyor.”
Odada, Yue Fei pencerenin önüne oturdu. Bir süre dışarıdaki gece manzarasına baktıktan sonra telefonu açtı ve işareti araştırmaya başladı.
“Feromon bezindeki ısırık”, “rahim”, “feromonların birbirine karışması”…
Yue Fei tamamen bilimsel bir bakış açısıyla araştırmıştı ama internet sayfalarında yazanları okuyunca kıpkırmızı oldu ve hemen kapattı.
Her ne kadar Gu Wei ile olan anlaşmanın aslında yatak arkadaşı olmak gibi olduğu bilse de, omega ve alfa arasındaki işaretin kendi algısından çok daha farklı olduğunu öğrenmişti. Tüm bu bilgiler hazmedebileceğinden daha fazlaydı.
Ayrıca bu türden bir cinsel ilişki çok vahşiydi!
Telefonu kapatmak üzereyken, Yue Fei aniden tarayıcıda önerilen bazı konuları gördü.
[Şoke edici haber, bir alfanın kızışma döneminde yaptıklarına inanamayacaksınız!]
[Bir omeganın altı ay süren kızışma döneminde yaşadıklarını okumak için hemen tıklayın…]
…Yue Fei hemen tarayıcıyı kapattı.
Az önce gördüklerini unutmak için gecenin bir yarısı bavulunu toplamaya başladı.
Gu Wei çalışma odasından çıktığında, Yue Fei’nin odasındaki ışığın hala açık olduğunu görünce kapıyı çalmadan edemedi.
Yue Fei kıyafetlerini katlarken duraksadı, “Ne oldu?”
Gu Wei kapıya yaslandı, “Saat geç oldu, erkenden yatsan iyi olur.”
Bunu duyunca Yue Fei ilgisizce yanıt verdi, “Pekala.”
“Geç saatlerde uyursan hafızan zarar görebilir…” dedi Gu Wei ve cümlesini tamamlayamadan ışığın söndüğünü gördü.
Yue Fei’nin sesi sanki yorganın altındaymış gibi boğuktu, “Şimdi uyuyorum, iyi geceler.”
Odanın dışında olan Gu Wei güldükten sonra ona iyi geceler diledi. Yue Fei’nin onu duyup duymadığını bilmiyordu. Daha fazla orada durmadan doğruca kendi odasına gitti.
Yerdeki dağınıklığı toplamak için epey geçti. Yue Fei yatağa uzandı, gözlerini kapadı ve uyumaya çalıştı. Burs almak için çabalayacaktı ve hafızası onun en değerli varlığıydı.
Oraya ilk ışınlandığında sağlığını korumaya karar verdiğini hatırladı. Ama şimdi geç saatlere kadar uyanık kalıyordu.
“Aiyaa…” diyerek iç çekti Yue Fei ve yavaş yavaş uykuya daldı.
Rüyasında deniz kenarında bir kayanın üzerinde tek başına oturmuş, dalgaların kıyıya vuruşunu seyrediyordu. Denizin tuzlu kokan melteminin kokusu, havadaki martıların sesiyle bir ahenk yaratıyordu. Çok huzurlu hissediyordu ve sanki birini bekliyormuş gibi ara sıra kolundaki saate bir bakış atıyordu.
Güneş batmaya başladığında, beklediği kişi sonunda geldi. Arkasından yaklaşarak elleriyle Yue Fei’nin gözlerini kapattı ve Yue Fei kahkahalara boğuldu.
“Son zamanlarda daha çocukça davranıyorsun.”
Konuşurken gözlerini kapatan büyük elleri indirdi ve arkasındaki kişiye baktı.
Gelen kişi onun yanına oturdu ve ustaca Yue Fei’nin başını omzuna koydu.
“Kara kara ne düşünüyordun öyle?”
Yue Fei: “Seni.”
O anda dudaklarına bir öpücük kondu.
“Beni düşünüyorsun ama neden beni görmeye gelmiyorsun? Benim sana gelmemi mi bekliyorsun?”
Yue Fei kollarını onun beline sardı ve öpücüğüne karşılık verdi, “Mm…”
Karşı taraf sevecen bir şekilde gülümsedi, ona sımsıkı sarıldı ve öpücüklere boğdu.
―
Ertesi gün uyandığında Yue Fei sürekli gülümsüyordu ve bunun farkında değildi. Oldukça mutlu bir ruh hali içindeydi.
Kollarını rahatça kaldırarak gerindi ve yorganın altında birkaç kez yuvarlandıktan sonra aniden aklına bir şey geldi.
Sahi, rüyasındaki kişi kimdi ki? Yüzünü net bir şekilde görememişti ama rüyasındaki kişinin çam gibi koktuğunu hatırlıyordu.
Dün geceki konuşma, onun rüyası ve Gu Wei’nin imalı konuşmaları yüzünden Yue Fei onun yüzüne nasıl bakabileceğini bilemiyordu.
Akşam olduğunda şoför onları havaalanına götürmek için geldi.
Yolda giderken Gu Wei ondaki anormalliği fark etti ve, “Neden kara kara düşünüyorsun?” diye sordu.
Bu soruyu duyar duymaz Yue Fei açıklanamaz bir şekilde önceki geceki rüyasını anımsadı.
“Seni….”
Gu Wei bakışlarını ona çevirdi ve kaşları hafifçe kalktı.
“….Yani beni nereye götürdüğünü düşünüyorum.”
Yue Fei’nin kasıtlı mı yoksa kasıtsız olarak mı onunla dalga geçtiğinden emin olmayan Gu Wei, “Kalbim…” dedi.
Yue Fei şaşkınlıkla ona baktı, “Hı?”
Yue Fei’nin gözbebeklerinin titrediğini gören Gu Wei cümlesini tamamladı, “…Kalbimde, küçük bir adanın tatil için çok uygun olduğunu hissettim de.”
Yue Fei: “……Ah.”
Yue Fei ancak uçağa bindiğinde fark etmişti, “Özel jetle mi gidiyoruz?”
Gu Wei oturduktan sonra başını salladı, “Mn, burası Gu ailesinin özel havaalanı.”
Yue Fei: “…”
“Ah, bu arada gideceğimiz adayı büyükbabam bana reşit olduğumda hediye etmişti,” dedi Gu Wei, yanındaki koltuğa hafifçe vurdu ve Yue Fei’ye oturmasını işaret etti, “Şimdiye kadar hem yurt içinde hem de yurt dışında bir turizm adası haline geldi ve her yıl hatırı sayılır bir kazanç sağlıyor. Tatil için gidiyor olsak da ufak bir teftiş yapacağım.”
Yue Fei onun yanına oturdu, “Tam bir işkoliksin.”
Şimdiye kadar okuduğu tüm romanlar arasında en çalışkan yönetici Gu Wei’ydi. Diğer kitaplardaki yöneticiler birkaç gün içinde birine abayı yakıyor ve işi gücü tamamen boşluyordu. Çalışmak yerine sürekli randevuya çıkıyorlardı. Sevdiklerinin arzularını yerine getirmeleri için aslarına emirler yağdırıyorlardı. Yalnızca Gu Wei, bu evrende başkan olarak sorumluluklarını yerine getirirken bir yandan da alfa ve omegaların feromonlarıyla ilgili çalışmalar yürütüyordu…
Yue Fei ona gerçekten de hayrandı.
Gu Wei, “İşkolik olup olmamam kimin umurunda ki,” dedi.
Dışarından gelen başka kişilerin olduğunu gören Yue Fei iş birliği yaparak cevap verdi, “Benim umurumda.”
Gu Wei elini Yue Fei’nin omzuna koydu ve neşeli bir kahkaha patlattı, “Seni küçük yalancı.”
Neden Gu Wei’nin ona yalancı dediğini anlamamış olsa da Yue Fei inkar etmedi ve koltuğunda geriye yaslanarak gözlerini kıstı.
“Uykun mu geldi?”
Yue Fei: “Birazcık.”
“Bu koltuk geriye doğru yatıyor,” dedi Gu Wei ve Yue Fei’nin koltuğunu yatırmasına yardım etti, “Hadi uyu birazcık.”
Kabindeki ışıklar karardı ve Gu Wei bir battaniye alarak hem kendisinin hem de Yue Fei’nin üstünü örttü. Yue Fei’nin yanında yattığını ve çoktan gözlerini yummuş olduğunu görünce kendisi de biraz dinlenmeye karar verdi.
Battaniye ikisi için yeterli büyüklükteydi. Yue Fei’nin vücut ısısını hisseden Gu Wei’nin kalbi daha önce hiç hissetmediği kadar huzurla dolmuştu.
Uçak havalanmaya başladı ve hafif sarsıntı, kolunun üzerinde uyuyan Yue Fei’nin gözlerini açmasına neden oldu. Gu Wei sarsıntıdan etkilenmemiş gibi gözlerini hiç açmamıştı.
Yue Fei, Gu Wei’nin omzuna doğru yaklaşarak alnını ona dayadı ve ardından tekrar gözlerini kapadı.
Bu kadar yakın olmak ikisini de daha güvende hissettiriyordu.
Uçağın kanatları, masmavi gökyüzünü aşıp, birbirine yaklaşan iki kişiyi taşıyarak ve karayı ayaklarının altında bırakarak uzaktaki deniz suyuna sarılı adaya doğru uçuyordu.
―
Yue Fei tekrar uyandığında yanında kimse yoktu.
Uzun süredir uyuduğu için dağınık saçlarıyla doğruldu. Daha tam olarak uyku mahmurluğundan çıkamamıştı ve şu anda nerede olduğunu hatırlayamamıştı.
Gu Wei’nin koridordan geldiğini gören Yue Fei kendine geldi.
“Uyandın mı?” dedi Gu Wei, yaklaştı ve yanına oturduktan sonra gözlerini kapatmak için elini kaldırdı.
Ne yapacağını bilemeyen Yue Fei uzandı ve onun avucunu tuttu.
Gu Wei, “Işığı açtım,” dediği anda ışıklar açıldı.
Gu Wei’nin avucunun altında olan bir çift göz, yavaş yavaş parlaklığa alışmaya başladı.
Bir süre bekledikten sonra Gu Wei elini çekti ve Yue Fei’nin dağınık saçlarını karıştırdı.
“Aç mısın?”
Yue Fei başını salladı.
“Ne yemek istersin?” diye sordu Gu Wei.
Yue Fei ona yaklaşmak için biraz öne eğildi, “….On dakika…”
O gün hiç feromon tedavisi yapmamışlardı.
Gu Wei başını eğdi, “Neredeyse unutuyordum.”
Yue Fei doğruldu ve öpücüğüne karşılık verdi.
Pozisyonları yan yanayken rahat değildi. Gu Wei’nin eli Yue Fei’nin beline dolandı ve onu birazcık geriye doğru yatırdı.
Bir eliyle Gu Wei’nin boynunu kavrayan ve diğer elini vücudunun altındaki yumuşak yastığa dayayan Yue Fei, yavaş yavaş sırtını az önce uyuduğu koltuğa yasladı.
Gu Wei de bir elini koltuğun kenarına dayayarak yukarıdan ona doğru baktı.
Vücudunu koluyla desteklemesine gerek olmadığı için, Yue Fei iki kolunu da Gu Wei’nin boynuna doladı.
“Beş dakika kaldı.”
Bunu duyan alfa eğildi ve kollarındaki kişiyi öpmeye devam etti.
Yue Fei’nin göremediği bir köşede, çoktan biri onun telefonunu almıştı ve kilidi açarak alarmı kapatmıştı.
…..Ne kadar zaman geçtiğini ikisi de bilmiyordu. Yue Fei tam uyanamamıştı ve nedense on dakika bitmek bilmiyordu.
Dudaklarının kenarları hafifçe titriyordu ama alarm hala çalmamıştı. Yue Fei, Gu Wei’nin dudağını ısırdı, “Dilim acıyor.”
Yue Fei, Gu Wei’nin boğuk bir kahkaha attığını hissetti.
“O halde biraz daha nazik olacağım?”
“Bence on dakika doldu.”
“Ama daha alarm çalmadı.”
“Olsun, çok uzun zaman geçmiş gibi hissediyorum.”
“Nasıl hissediyorsun? Bir sorun var mı?”
Yue Fei sanki şikayetlerini doktora anlatıyormuş gibi dürüstçe, “Ensem biraz yanıyor,” dedi.
Gu Wei: “Bu hiç iyi değil.”
“Ama dudaklarım acıyor,” dedi Yue Fei. İlk birkaç seferde dudakları hiç böyle acımamıştı.
Gu Wei: “Giderek daha fazla mızıklanıyorsun. O zaman alternatif yöntemleri deneyelim.”
Yue Fei: “Neymiş o alternatif yöntemler?”
Gu Wei onu destekledi, “Kalk ve arkanı dön.”
Ne yapacağını bilemeyen Yue Fei itaatkar bir şekilde arkasını döndü.
Çok geçmeden Yue Fei dikkatsiz davrandığını anladı.
Sıcak dudaklar ensesine dokunduğu an Yue Fei bilinçsizce titredi ve parmaklarıyla battaniyeyi kavradı.
Hem tanıdık hem de alışılmadık bir sıcaklık feromon bezlerinin üzerinde gezindi.
Yue Fei yüzünü battaniyeye gömdü. O anda ayak parmakları da farkında olmadan kıvrılıyordu.
Bir süre sonra dayanamadı ve eliyle Gu Wei’nin saçını tuttu.
Yue Fei kendini ileri doğru attı ve, “Gayet iyiyim, buna gerek yok!” diyerek haykırdı.
Ona biraz fazla sataştığını düşünen Gu Wei kalbinde suçluluk duyuyordu. Eğildi ve ürkmüş olan omeganın yüzünü okşadı, “Korkma, daha fazla yapmayacağım.”