Saat farkından dolayı ikili adaya vardığında artık öğleden sonra olmuştu.
Yue Fei oldukça enerjikti çünkü yol boyunca uyumuştu. Uçaktan inmeden önce Gu Wei aniden cebinden küçük bir kutu çıkardı ve ona verdi.
Yue Fei kutuyu alıp baktı ve dışından ne olduğunu anlayamayınca Gu Wei’ye, “Bu ne?” diye sordu.
Gu Wei: “Başkalarının omega olduğunu öğrenmesini istemiyorsun, değil mi? Feromon yayılmasın diye bunu ensene yapıştırman gerekiyor.”
Bunu duyunca Yue Fei’nin gözleri parladı, “Çok iyi o zaman.”
“Sana nasıl yapıştırıldığını göstereyim,” dedi Gu Wei. Ardından kutuyu açtı, şeffaf bir jöle gibi görünen bir şeyi çıkarıp paketini yırttı ve Yue Fei’nin ensesine yapıştırdı.
Yue Fei yanan ensesinin buz gibi soğumaya başladığını hissetti ve rahat bir nefes verdi.
“Birkaç dakika içinde, feromon sızıntısını engellemek için kullanılan çıkartma incelecek ve cildine yapışacak. Başkaları yakından bakmazlarsa, bir şey yapıştırmış olduğunu anlayamazlar,” diyerek sabırlı bir şekilde açıkladı Gu Wei.
Yu Fei: “Ah, anlıyorum.”
Gu Wei: “Tabii ki bu çıkartma sadece normal günlerde işe yarıyor. Kızışma dönemindeyken ya da feromonların dengesiz hale geldiğinde hiçbir etkisi olmaz.”
Yue Fei anladığını göstermek için itaatkar bir şekilde başını salladı, “Anladım.”
Gu Wei onun önünde durdu, kutuyu kapattı ve gelişigüzel bir şekilde devam etti, “Bir omega kız kardeşin olduğunu hatırlıyorum, neden omegalarla ilgili temel bilgilere sahip değilsin?”
Yue Fei’nin kalbi biraz sarsılmıştı ama ifadesi değişmesin diye sakinliğini korumaya çalışıyordu, “Şey, sadece annemle bu tür şeylerden bahsediyor. Benimle pek konuşmuyor. Ne de olsa ben onun için sadece bir betayım.”
Gu Wei alnını ovuşturdu, “Ailene cinsiyetinin farklılaştığını söylemeyecek misin?”
Yue Fei: “Onlarla daha sonra konuşacağım.” Şu anda bu meseleyi onlara açıklamak istemiyordu.
Gu Wei: “Pekala, bu senin karar vereceğin bir şey.”
Yue Fei aniden meraklandı, “Omegalarla ilgili bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun?”
Gu Wei: “Çünkü Dage’m omega ve birlikte büyüdük. Birbirimiz hakkında bilmemiz gereken her şeyi neredeyse biliyoruz.”
Yu Fei: “Ah, demek öyle.”
Onun aksine, Yue Fei gerçekten de omegalar konusunda pek bir şey bilmiyordu.
―
Şirket, gelip onları alması için birini ayarlamıştı.
İkisi uçaktan indiklerinde, yakışıklı bir sarışın adam merhaba demek için geldi.
“Merhaba Başkan Gu, Matsu Adası’na hoş geldiniz, benim adım Ge Xi.”
Gu Wei onu görünce yanıt olarak hafifçe başını salladı.
Ge Xi’nin bakışları Gu Wei’nin yanında duran Yue Fei’ye takıldı.
Yue Fei kendini tanıttı, “Ben de Yue Fei.”
“Merhaba, Bay Yue,” diyerek gülümsedi Ge Xi.
Ne kadar da yakışıklı bir genç adam, diye düşündü Yue Fei kendi kendine.
Çimlerden hafif bir esinti geldi; tatlı bir hindistan cevizi kokusu burnuna ilişti ve Yue Fei yazın içtiği soğuk hindistan cevizi suyunu hatırladı.
Aniden Yue Fei, Gu Wei’nin soğuk bir sesle, “Matsu’daki tek personel sen misin?” diye sorduğunu duydu.
Atmosfer anında gerildi.
Ge Xi kızardı ve paniğe kapıldı, “Başkan Gu, üzgünüm, Bay Lin tuvalete gitti ve birazdan gelecek.”
Gu Wei’nin dudaklarının köşeleri kıvrıldı, “Görünüşe göre yanlış anladım.”
Ge Xi bir an nasıl cevap vereceğini bilemedi, bu yüzden kenara çekilip Başkan Lin’i aradı.
Yue Fei, Gu Wei’nin kolunu çekti, “Sorun nedir?”
Gu Wei ona baktı, “Birisi burnunun dibinde alfanı baştan çıkarmaya çalışıyor, farkında değil misin?”
Yue Fei hiçbir şeyi anlamamıştı, “Hı?”
Gu Wei konuşmayı bıraktı ve çok da uzakta olmayan arabaya doğru yürüdü.
Yue Fei, telefonla konuşan Ge Xi’ye bir bakış attıktan sonra Gu Wei’yi takip etti.
Ge Xi telefon görüşmesini yaptıktan sonra arkasını döndü ve Başkan Lin’in kendisine ilgilenmesini emrettiği konukların çoktan arabaya bindiklerini gördü.
“Otele,” dedi Gu Wei.
Şoför Gu ailesi tarafından ayarlanmıştı, bu yüzden dışarıda koşan Ge Xi’yi görmezden geldi ve gaza bastı.
Neredeyse aynı anda, çok uzakta olmayan orta yaşlı bir adam aceleyle geldi ve arabanın yanında durdu.
“Başkan Gu!”
Gu Wei, şoförden durmasını istedi, “Bekle bir dakika.”
Pencere açıldı ve orta yaşlı adam Gu Wei’nin aceleyle yanına geldi.
“Başkan Gu, gerçekten üzgünüm. Sizi beklemek için erkenden gelmiştim ama aniden midem rahatsızlandı. Bu yüzden bir süreliğine ayrıldım. Tam zamanında gelmenizi beklemiyordum. Ge Xi şirketteki bir stajyer, eğer size karşı herhangi bir kusuru olduysa, ben yeterince eğitememiş olduğumdan. Onun adına özür dilerim!”
Gu Wei hafifçe kaşlarını çattı ve soğuk gözlerle Lin Li’ye baktı, “Lin Li, görüşmeyeli iki yıl oldu.”
Lin Li gülümsedi, “Evet, Başkan Gu, iki yıldır işle meşgulsünüz. Hep dinlenmek için bir gün adaya gelmenizi bekliyordum ve nihayet beklediğim gün geldi.”
Gu Wei hafifçe gülümsedi, “Sadece iki yıl geçmiş olmasına rağmen benim nasıl biri olduğumu unutmuşsun.”
Lin Li’nin dudaklarındaki gülümseme kayboldu ve alnında ter damlaları oluşmaya başladı.
“Şimdilik geri dönebilirsin, yarın şirkete geleceğim,” dedi Gu Wei, “Ne gibi hazırlıklar yapman gerektiğini söylememe lüzum yoktur diye düşünüyorum.”
Lin Li başını eğdi, “İçiniz rahat olsun.”
Pencere yavaşça kapandı.
Araba uzaklaşırken Lin Lin, Ge Xi’yi yanına çağırdı.
Lin Li’nin ses tonu çok ciddiydi, “Ne yaptın?”
Ge Xi: “Hiçbir şey yapmadım. Başkan Gu’nun haddini bilmeyen insanlardan haz etmediğini söylemiştin. Bu yüzden oldukça çekingen davrandım.”
Lin Li: “O halde Başkan Gu neden bu kadar kızgın?”
“Ben…” dedi Ge Xi, haksızlığa uğramış gibi hissediyordu, “Az önce feromonlarımı kontrol edemedim…”
“Seni aptal!” dedi Lin Li öfkeyle, “Sana Başkan Gu’nun omegaların onu baştan çıkarmaya çalışmasından nefret ettiğini söylememiş miydim? Özellikle de feromonlarını kullananlardan!”
Ge Xi: “Ama yanında bir omega vardı, nereden bilebilirim ki…”
Lin Li alışılmadık bir şey fark etmişti, “Başkan Gu yanında bir omega mı getirdi?”
Ge Xi: “Vücudundaki feromonun kokusunu almamış olsam da, Başkan Gu’nun üzerinde onun kokusu vardı. Yanılmış olamam. Belli ki yanında bir omega getirmişti ve Bay Yue dışında kimse yoktu.”
Lin Li: “Kes sesini, belki de omega değildir. Çok aceleci davranıyorsun.”
Ge Xi yakışıklı bir gençti ve Gu Wei’yi etkileyebilirse bu gencin önünde harika bir gelecek olacağını düşünüyordu. Ayrıca kendisi de bundan bir çıkar sağlayacak ve sözlerinin Gu Wei için bir değeri olacaktı. Fakat bu gencin planını mahvedeceğini nereden bilebilirdi ki? Plan daha başlayamadan çöpe atılmıştı ve hatta Gu Wei’nin gözünde kendisi de artık kara listeye alınmıştı.
Matsu Adası, ana şirketten çok uzaktaydı ve Lin Li, Gu Wei’nin evliliğini bilmiyordu. Gu Wei’nin oraya tatil yapmak için geldiğini sanıyordu ve Gu Wei yanında birini getireceğini söylememişti.
Ge Xi: “Amca…”
Lin Li sinirle elini salladı ve, “Sen şimdilik eve git,” dedi. İşleri halletmek için fazla mesai yapmak üzere şirkete geri dönmek zorunda kalacaktı.
Tabii ki herkes kısa yoldan zengin olmuyordu. Hala bir çalışandı ve işinin başına dönmeliydi.
Arabadayken Yue Fei, çimlerden gelen kokunun Ge Xi’nin feromonu olabileceğini düşünmeye başladı.
“Omega mıydı?”
Gu Wei, Yue Fei’nin ne demek istediğini anladı ve hafifçe başını salladı.
Gu Wei’nin yine tacize uğradığını düşünen ama bunu fark etmeyen Yue Fei aniden kendini suçladı, “Az önce seni koruyamadım.”
Bu sözleri duyunca Gu Wei kaşlarını kaldırdı, “Beni nasıl koruyacaktın ki?”
“Kornaya basacaktım ve şöyle diyecektim, ‘Başkanın Gu Wei eşini balayına getirdi. Lütfen başkalarının kocalarına karşı uygunsuz davranma’,” dedi Yue Fei.
Onun komik taklidini gören Gu Wei’nin ruh hali sonunda düzeldi ve gülümsedi, “Şapşal seni.”
Yue Fei aynı şekilde konuşmaya devam etti, “Evet, aslında daha basit bir yöntemi de var. Boynuna ‘Ben evliyim, bana dokunamazsınız’ yazan bir tabela da asabiliriz.”
Gu Wei, onun yüzünü çimdiklemek için elini uzattı: “Xiao Fei, bugünlerde epey cüretkarsın.”
Yue Fei gülümseyerek cevap verdi, “Başkan Gu beni iyi yetiştiriyor.”
Çok geçmeden otele vardılar.
Arabadan indikten sonra Gu Wei, Yue Fei’nin yanına yürüdü, başını hafifçe eğdi ve kulağına fısıldadı, “Balayı için geldiğimiz için aynı odada kalmamız gerekiyor, anlaşıldı mı?”
Yue Fei bunu hiç beklemiyordu. Bir süre afalladıktan sonra başını salladı, “…Evet.”
Nedenini bilmiyordu ama aniden feromon tedavisinde yatağa bastırıldığının görüntüsü Yue Fei’nin zihninde canlandı ve kulakları kıpkırmızı kesildi.
Bavulları otel görelisi tarafından alındı ve Yue Fei, Gu Wei’yi otelin en iyi manzarasına sahip süite kadar takip etti.
Tavandan tabana devasa pencereden bakıldığında, uçsuz bucaksız bir deniz manzarası görülüyordu. Güzel deniz manzarası, Yue Fei’nin odadaki diğer kişiyi geçici olarak unutmasına neden olmuştu.
Yue Fei pencereye doğru yürüdü ve dışarıdaki manzaraya bakarken, “Çok güzel,” dedi.
Gu Wei kanepeye oturdu ve onun mutlu mutlu dışarıyı seyredişini izledi. Dudaklarının kenarları farkında olmadan kıvrıldı, “Önce bir şeyler yiyelim, sonra sahile gideriz.”
Yue Fei: “Tamam.”
Adaya gelindiğinde mutlaka deniz ürünleri yenmeliydi.
Yemekler hazır olduğunda Yue Fei tüm deniz ürünlerinin kabuklu olduğunu fark etti.
Bununla birlikte, Gu Wei ıstakozların ya da midyelerin kabuğunu ustaca çıkarıyor ve içindeki lezzetli eti Yue Fei’nin tabağına koyuyordu.
“Yavaşça ye.”
Yue Fei biraz utanarak yemek çubuklarını ısırdı, “Teşekkür ederim.”
Süit kapısının dışında olan eldivenli garson ne yapacağını bilemiyordu. Yanında duran müdüre seslendi, “Cidden içeri girip VIP konuklarımıza servis yapmama gerek yok mu?”
Müdür ona ters ters baktı, “Hiç mi havayı koklayamıyorsun? Başkan Gu’nun kendisi servis yapmak istedi. Odaya girip ne yapacaksın? Saksı gibi orada dikilecek misin?”
Garson içini çekti, “Bu kadar kolay para kazanacağımızı düşünmemiştim.” Bu tür süitlerde yaşayan misafirlere hizmet etmenin zor olduğunu düşünüyordum.
Müdür: “Şansın yaver gitti işte ne güzel. Beş yıl önce, henüz bir garsonken, Başkan Gu ile karşılaşmıştım ama senin kadar şanslı değildim.”
Beş yıl önce Gu Wei oradayken görev başındaydı. Meslektaşlarının dedikodularını duymuştu ve Gu Wei’nin Matsu Adası’nın sahibi olduğunu biliyordu. Çok genç olduğunu görünce sadece zengin bir ailenin çocuğu olduğunu ve yönetimi devralamayacağını düşünmüştü. Bu yüzden hem o hem de diğer iş arkadaşları çok büyük hatalar yapmışlardı. Son gün, Gu Wei onların yaptığı tüm hataları yüzlerine vurmuştu ve hepsi utançtan yerin dibine girmişti.
Ancak Gu Wei onları eleştirse de doğrudan işten kovmamıştı. Bunun yerine, tanınmış bir uluslararası otel servis ekibini onlara bir aylık eğitim vermeleri için davet etmişti.
Eğitim maliyetinin son derece yüksek olduğunu duymuştu.
O zamandan beri, son birkaç yılda Gu Wei onlar için çok uzak bir imparator gibi görünse de, oteldeki hiç kimse onu hafife almaya cüret edememişti. Son birkaç yıldır Gu Wei’nin kalplerindeki imajı yarı patron yarı tanrı haline gelmişti ve herkes ona saygı duyuyordu.
Gu Wei’nin oraya tatil için geldiğini duyunca bir gün bile dinlenmemişlerdi. Birkaç gün boyunca oraya buraya koşuşturarak her yere çekidüzen vermişler ve onu hatasız şekilde karşılamak istemişlerdi.
Artık Gu Wei’yi hayal kırıklığına uğratmamaları gerekiyordu.
Garson, müdürünün ne demeye çalıştığını anlamadı ve dedikodu yapmaya başladı, “Bay Yue, Bay Gu’nun eşi mi? Az önce balayı hakkında konuştuklarını duydum.”
Bunu duyan müdürün gözleri ışıldadı, “Şimdi sen deyince hatırladım. Birazdan yürüyüşe çıkacaklar. Onlar çıkınca eşyaları buraya getireceğiz.”
Garson: “Bay Gu’dan talimat istememize gerek var mı?”
Müdür onun kollarını tuttu, “…Genç adam, nasıl müdür olunacağını biliyor musun?”
Garson: “Ha?”
Yönetici: “Başkanın emrettiği görevleri iyi bir şekilde yerine getirmelisin ama sana yapmanı söylemediği şeyleri de anlayabilmelisin. Hatta elinden gelenin en iyisini yapmalısın, anladın mı?”
Garson anlamamıştı ama yine de gülümsedi, “Ah.”
Müdür: “Yavaş yavaş kendi başına anla.”
… Bir saat sonra genç garson, elinde bir kutu aksesuar ve ürünlerle müdürün arkasından süite geldi ve övgü dolu bir ses tonuyla şunları söyledi, “Müdür, ağız tıkaçları, ipler, mumlar… Hepsini buraya getirdim.”