Gu Wei, Yue Fei’nin feromon bezlerine hafif bir öpücük kondurarak onu battaniyeye sardı ve ardından tabletini tekrar alarak sekreterlerinden gelen e-postaları incelemeye devam etti.
Tazminat, taziye, özür, laboratuvar incelemesi, Gu Grubu’nun tutumu…
Mevcut sorunları okuyan Gu Wei, bu meseleyi temizlemek için Gu Grubu’na döndüğünde astlarına hemen görevler verecekti.
Ertesi gün, Gu Grubu toplantı odası.
“Ölen sadece bir betaydı.”
Gu Tiansheng’in bu kibirli konuşması internette paylaşılmıştı. Gu Grubu’nun betaları hor görmesi beta insan hakları komitesinin kamuoyu önünde konuşmasına ve tatmin edici bir yanıt olmaması durumunda Gu Grubu’nu boykot edeceklerini söylemesine neden olmuştu.
Bu konu halkın önünde ifşa edilmemiş olsaydı, Gu Tiansheng’in düşünmeden konuşması unutulup gidecekti. Lakin artık her yere yayılmış olduğundan, Gu Grubu’nun bu konudaki tavrı betalar arasındaki akıbetini belirleyecekti.
Sekretere videoyu kapatması talimatını veren He Yinyin söze girdi, “Bunun en basit çözümü aslında Xiao Fei’nin kim olduğunu açıklamak. Gu ailesini miras alacak kişi olarak senin eşin bir beta. Bunu halka açıklamak aslında Gu Grubu’nun betalara karşı bir ayrımcılık yapmadığını en iyi şekilde yansıtacak.”
Yönetim kurulundaki insanlar Yue Fei’nin varlığından haberdardı ve bu sözler karşısında hepsi bunun en iyi plan olduğunu düşünmüştü.
Kararlarında hep rasyonel olan Gu Wei dahi He Yinyin’in fikrinin gerçekten de en etkili çözüm olduğunu düşünmüştü.
İlk başta o da zaten böyle bir çözüm bulmuştu…
“Reddediyorum.”
Gu Wei, şirket işleriyle uğraşırken ilk kez mantığını bir kenara bırakmıştı.
Yue Fei’nin farklılaşma dönemi şöyle dursun, bu şartlar altında Yue Fei’nin kimliğini dünyaya ifşa etmek ve Yue Fei’nin beta olduğunu söylemek kötü sonuçlar doğurabilirdi.
Bu onun savaşıydı ve Yue Fei’yi dahil etmemeliydi. Yue Fei’nin bu savaştaki tek payı, yalnızca onun arkasında durarak destek olmasıydı.
“O cümleyi babam söyledi sonuç olarak. Yani toplumdan özür dilemesi gereken o. Yönetim kurulu adına ben de konuşacağım. Başka insanları buna karıştırmaya hiç gerek yok. Eşimin kimliğini halkın dikkatini başka yöne çekmek için kullanmaktansa, kazanın nedenini bulmanın, sorumluluğu üstlenmenin ve halka bir açıklama yapmanın daha doğru bir çözüm olduğu kanaatindeyim. Sizce de öyle değil mi?”
Yönetim kurulunda, Gu Wei her zaman her konuda son sözü söylerdi.
“Karşı çıkmıyoruz.”
“Bu konuyu mümkün olan en kısa sürede çözmek asıl amacımız.”
“Dage kazadan beri ortalıkta görünmüyor. Gelip yeniden açıklama yapması şart. Yenge, lütfen onu ikna et.”
“Hayır, Dage’yla öğleden sonra biz görüşeceğiz. Her ortalığı karıştırdığında bizden etrafı temizlememizi isteyemez. Yıllardır Gu Wei ailemiz için tek başına çabalayıp duruyor.”
―
He Yinyin, Gu Wei’ye baktı ve yatıştırıcı bir şekilde gülümsedi, “Endişelenmeyin, Gu Wei bu meseleyi kesinlikle çözecektir.”
Toplantı bittikten sonra Gu Wei’nin yanında oturan He Yinyin salondan çıkmamıştı. Gu Wei onun bir şey söylemek istediğini bildiğinden o da orada kalmıştı.
Toplantı odasında sadece iki kişi kaldığında He Yinyin konuşmaya başladı, “Sen ve Xiao Fei’nin iyi bir ilişki içinde olduğunuzu biliyorum ama şirket meselelerine kişisel duygularını karıştıracağını hiç düşünmemiştim. Şu anda kamuoyu kazayla falan ilgilenmiyor aslında. Tek merak ettikleri Gu Grubu’nun betalara karşı tutumu. Bunu fark edememiş olmana inanamıyorum.”
Gu Wei kaşlarını çattı, “Anne uzun zamandır şirkete gelmiyorsun. Belki bilmiyorsundur ama benim şirket hakkında verdiğim kararlar mutlaktır.”
“Burnumu sokmaya çalışmıyorum sadece daha dikkatli düşünmeni istiyorum,” dedi He Yinyin usulca, “Babanın işleri eline yüzüne bulaştırma sebebi senin şirketi ona bırak balayına gitmen değil miydi?”
Gu Wei hafifçe kıkırdadı, “Anne, ben ne yaptığımı gayet iyi biliyorum.”
“Bana değil de Er Ge’na dikkat etmen gerekiyor diye düşünüyorum.”
―
“Belki ölsem bile babamın umurunda olmaz.”
Gu Xing barda arkadaşlarıyla içki içiyordu.
“Çocukluğumdan yetişkinliğime kadar onun gözünde hep görünmez biri oldum, ne yaparsam yapayım beni gram umursamıyor.”
Gu Xing’e az önce Gu Grubu’nun durumunu soran arkadaşı sorduğuna bin pişman olmuştu.
“Dostum şimdi bunlardan bahsetme. Kafamız dağılsın diye bara geldik. Böyle şeylerden bahsetmek keyfimizi kaçırır. Bir miras hakkımız bile yok.
Gu Xing’in arkadaşları da kendisi gibi miras alamayan akranlarıydı.
“Güç sahibi biri olmanın nesi iyi ki? Her gün çalışmak zorundalar. Hiçbir işe yaramayan, gününü gün eden zengin bir velet olmayı yeğlerim. En azından canım nasıl isterse öyle yaşıyorum,” dedi Gu Xing gülümseyerek.
“Hahaha, bırak onlar para kazansın biz de sefasını sürelim.”
Gu Xing, başını kaldırıp kadehteki şarabı fondip yaparken uzaktaki ışıklara baktı ve bakışları buz gibi oldu.
Gu ailesi her ne kadar alfa oğullarını yere göğe sığdıramasa da, sonuçta o çok sevdikleri oğullarının eşi bir betaydı.
“Bu arada, Gu Wei’nin eşinin bir beta olduğunu duydum. Bu doğru mu? Ailen nasıl oluyor da bunu kabul ediyor?”
“Cidden mi? Gu Wei bir betayla mı evlenmiş?”
“Şaşırdım desem yalan olur. Omegalara karşı tavırları göz önüne alınınca, bir omegayla evlenmesi saçma olurdu zaten.”
“Gu Wei’nin evlendiği betayı aslında biraz merak ediyorum.”
“Er Ge, sen onu kesin görmüşsündür. Hadi arayıp onu buraya çağır da merakımızı giderelim.”
“Evet Er Ge, onu yalnızca sen çağırabilirsin. Çok merak ediyoruz hadi ara.”
Gu Xing onlara cevap vermedi.
“Niye Er Ge’yı mahcup etmeye çalışıyorsunuz? Belki de o betanın numarası bile onda yoktur. Onu zorlamayı kesin. İkisi de beta olsa da belki de Gu Wei’nin eşi daha çok mirasa sahip olacak.”
Doğru, sonuçta o Gu Wei’nin eşi. Hepimizden farklı.”
Bu insanlar Gu Xing’in gururunu ayaklar altına almak için tüm yöntemleri uygulamaya hazırlardı. Gu Xing onların ne yapmaya çalıştıklarının pekala farkındaydı ama Lu Lin’in Gu Wei yüzünden yurtdışına gönderildiğini anımsayınca kalbinde bir acı hissetmişti. Gülümseyerek, “Onu arayıp buraya çağırmak çocuk oyuncağı,” dedi.
Yue Fei çalışma odasında ders çalışırken aniden bilinmeyen bir numaradan arama geldi.
Karşı tarafın sesini duyan Yue Fei çok şaşırmıştı çünkü Gu Xing ona karşı pek samimi değildi, “Er Ge?”
“Xiao Fei, hemen şimdi Glacier Bar’a gelebilir misin?”
“Bir sorun mu var?”
“Şey… Biraz sarhoşum, gelip beni alabilir misin?”
Bu ne kadar da aptal bir bahaneydi? Sonuçta ikisi yakın değillerdi…
Yue Fei kaşlarını çattı, “Madem öyle, seni alması için şoförü göndereceğim, tamam mı?”
Karşı taraf bu cümleyi duyduğunda bir an duraksadı, sonra tekrar yanıt verdi, “Ne o beni gelip almak istemiyor musun? Sırf beta olduğum için sen de Gu ailesi gibi beni hor mu görüyorsun?”
Yue Fei onun bu depresif ses tonu karşısında şoke oldu ve gün boyunca gördüğü Gu Tiansheng’le ilgili haberleri anımsadı. Gu Tiansheng betaları umursamıyorsa, oğlu Gu Xing’e de değer vermiyor demekti. Belki de Gu Xing onun beta olduğunu düşündüğünden, onu anlayabileceğini düşünmüştü ve bu yüzden onu aramıştı.
Tüm bu düşüncelerden sonra Yue Fei onu reddedecek cesarete sahip değildi, “Yanlış anladın Er Ge, bana konumunu gönder. Gelip seni alacağım.”
Gu Wei şirketle meşguldü ve Yue Fei’ye gece geç saatlerde döneceğini söylemişti. Bu nedenle Yue Fei, Gu Wei’ye dışarı çıktığını söylemedi ve şoförü arayıp onu bara götürmesini söyledi.
Glacier Bar, Nanwan Xiang bölgesine arabayla yaklaşık yarım saat uzaklıktaydı ve Yue Fei kısa süre sonra oraya varmıştı.
Bu dünyaya gelmeden önce, Yue Fei ara sıra bir barda yarı zamanlı çalışıyordu, bu yüzden bar ortamı konusunda oldukça deneyimliydi. Böylece barda Gu Xing’i ararken kendisine atılan lafları başarıyla geçiştirmişti.
Çok geçmeden Yue Fei, Gu Xing’i buldu ama onun yanında çok tuhaf simalar vardı.
Yue Fei onlara doğru yaklaştı, “Er Ge?”
Gu Xing başını çevirdi ve onu gördüğü anda dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrıldı ama gözlerinde bir gülümseme yoktu.
“Bu beta mıydı yani?”
“Vay canına, gerçekten geldi.”
“O kadar da matah görünmüyor, Gu Wei bu kadar zevksiz miymiş?”
“Lu Lin’le kıyaslanamaz bile. Gu Wei aklını falan mı kaçırdı acaba?”
―
Bu konuşmalar Yue Fei’nin kaşlarını çatmasına neden olmuştu, “Sarhoş olduğunu söyleyip seni almamı istememiş miydin? Er Ge, bence gayet de ayıksın.”
Biri ayağa kalkıp Yue Fei’ye seslendi, “Gu Xing’i eve götürmek istiyorsan bu iki kadehi içmelisin.”
“Madem geldin, bize katıl da biraz arkadaş edin.”
Doğrusunu söylemek gerekirse Yue Fei, Gu Xing’i pek de umursamıyordu. Gu Xing de zaten iyi görünüyordu ve hatta heyecanla kenardan olanı biteni seyrediyordu.
Tek kelime etmeden Yue Fei oradan ayrılmak üzere arkasını döndü. Gu Xing gibi bir çöp torbası kıymetli vaktini çalmıştı. Oraya gelmek yerine birkaç soru daha çözebilirdi.
Ancak arkasını döner dönmez birisi hemen önünde durdu.
Yue Fei kaşlarını kaldırdı, “Bana bir şey mi yapmaya çalışıyorsun?”
Yue Fei’nin Gu Wei’nin eşi olduğunu biliyorlardı ve ona bir şey yaparlarsa canlarına susamış olmayacaklar mıydı?
Onu durduran kişi ona dokunmadı, sadece bir kadeh şarap uzattı, “Glacier’e gelmişken bir şeyler içmeden geri dönmen çok yazık olmaz mı?”
Yue Fei: “Gu Wei yabancıların verdiği hiçbir şeyi içmememi tembihledi.”
Lu Cheng, Lu Lin’in kuzeniydi ve Yue Fei’ye olan hoşnutsuzluğunun daha derin bir nedeni vardı. Gu Wei’nin neden kuzenindeki mükemmelliği göremediğini anlayamıyordu. Ne köklü bir aileden gelen ne de yetenekli olan bir betaya aşık olmuştu, “Ne o çocuk gibi arayıp şikayet mi edeceksin yoksa?”
Yue Fei bunu duyunca gözlerini kırpıştırdı, “Söylediğin gayet mantıklı aslında.”
Hemen ardından Yue Fei telefonunu açtı ve bir numarayı aradı.
Yue Fei’nin bu kadar gurursuz bir insan olmasını beklemiyorlardı. Tıpkı dayak yedikten sonra gidip öğretmenine şikayet eden bir öğrenci gibiydi.
“Saçma saçma konuşma, gitmene izin vermiyor değiliz ya…”
Lu Cheng, Gu Wei’den korkuyordu. Yue Fei’nin orada olanları Gu Wei’ye anlatacak cesareti olmadığını sanmıştı ama işler onun planladığı gibi gitmiyordu.
“Alo, Dage.”
Yue Fei’nin önceki davranışları yüzünden afallayıp kalanlar onun kimi aradığını anlayınca rahat bir nefes verdiler. Bir tek hala Gu Xing, Yue Fei’yi izliyordu.
“Er Ge sarhoş olduğunu söyledi ve onu almam için beni bara çağırdı. Fakat pek de sarhoş görünmüyor ve benimle geri dönmeyi reddediyor. Arkadaşları benim de dönmeme engel oluyorlar.”
“Pekala, telefonu ona vereceğim.”
Yue Fei, Gu Xing’e doğru yürüdü, “Dage seninle konuşmak istiyor.”
Gu Xing’in yüzü renkten renge girse de telefonu aldı.
“Alo….”
Gu Weî ve Gu Xing’in ne konuştuğunu kimse bilmiyordu. Ama Yue Fei, Gu Xing’in kızardığını fark etmişti. Bakmaya devam ederse kahkahasını tutamayacağından korktuğu için bakışlarını hemen kaçırdı.
“Tamam.”
Telefonu kapatan Gu Xing tekrar Yue Fei’nin yanına geldi ve telefonu geri verdi. Ardından dişlerini gıcırdatarak, “Hadi gel, seni eve götüreceğim,” dedi.
Arkadaşları bu tutum karşısında onu eleştirmeye başladı, “Er Ge’da hiç yürek yokmuş. Gu Wei’yi geç omega Dage’ndan bile ödün kopuyor.”
Bu sözler üzerine Gu Xing soğuk bir şekilde başını çevirdi ve konuşan kişinin oturduğu kanepeye tekme atarak kenarının kırılmasına neden oldu, “Canına mı susadın?”
Herkes suspus oldu.
Söz konusu alay etmek olduğunda insanların ağzı torba olmadığından büzülemezdi ama yine de Gu Xing’in arkasında Gu ailesinden başka hiç kimse yoktu. Yue Fei’yi oraya çağırmasını isteyen herkes Gu Xing’i kendi amaçları uğruna kullanmaya çalışmıştı.
Şimdi Gu Xing’in tavrı değişmişti ve tabii ki diğerleri artık şaka yapmaya cesaret edemiyordu.
Yue Fei sessizce Gu Xing’i takip etti ve ikisi birlikte kapının dışında bekleyen arabaya bindiler.
Arabaya oturan Gu Xing garip bir tonla, “Hmm, Dage seni epey önemsiyor gibi,” dedi.
Yue Fei: “Belki de kendi ailemi kandırmadığım içindir.”
Gu Xing, soğuk bir ifadeyle ona bakmak için başını çevirdi, “Sen ailemden misin ki?”
“Gu Wei ve ben bir aileyiz, sen ve Gu Wei bir ailesiniz. Bu yüzden aslında sen ve ben bir aileyiz, değil mi?” diyerek açıkladı Yue Fei.
Gu Xing sonunda içindeki dökmeye başlamıştı, “…İkiniz arasındaki anlaşmayı bilmediğimi sanma. Omegalara bile ilgi duymayan Gu Wei, senin gibi bir betaya neden cinsel olarak ilgi duysun ki?”
“…”
Yue Fei gerçekten buna söylenecek doğru şeyin ne olduğunu bilmiyordu, “Er Ge’nın kardeşinin yatak odasında olup bitenlerle bu kadar yakından ilgilendiğini hiç düşünmemiştim.”
Öndeki şoförün kulağı hafifçe titredi.
Gu Xing anında çenesini kapattı ve konuşmayı kesti.
Yue Fei başını çevirdi ve pencereden dışarı baktı.
Dönüş yolundayken ikisinin de ağzını bir daha bıçak açmamıştı.
Yue Fei’yi Nanwan Xiang bölgesine bıraktıktan sonra şoför Gu Xing’i evine götürdü.
Kapıyı açıp içeri giren Yue Fei ışıkların yandığını fark etti… Gu Wei eve gelmişti.
Kravatını gelişigüzel bir şekilde çıkarıp kanepenin kenarına fırlatmıştı ve öylece kanepede oturuyordu. Yue Fei’nin ayakkabılarını değiştirdikten sonra koridordan geldiğini görünce hafifçe kaşlarını çattı ve, “Bu kadar geç saatlere kadar neredeydin?” diye sordu.