Yue Fei kanepeye doğru yürüdükten sonra duraksadı, “Er Ge konuşmak için beni dışarı çağırmıştı.”
Yue Fei kapıdan girer girmez, Gu Wei vücudundaki karışık feromon kokusunu alabiliyordu. O anda kaşları daha da çatılmıştı, “Seni mi çağırdı? Nereye gittiniz peki?”
Yue Fei pek de önemli olduğunu düşünmediğinden dürüstçe cevap verdi, “Glacier Bar’a.”
Lakin onun söylediklerini duyunca Gu Wei’nin ifadesi buz gibi oldu. Ayağa kalktı, Yue Fei’nin çenesini tuttu ve kalbindeki ani öfke patlamasını bastırmaya çalıştı, “Farklılaşma döneminde her türden serserinin doluştuğu bir bara gidebildiğine epey cesur olmalısın.”
Yue Fei donakaldı, “Feromon etiketi yapıştırıp gittim.”
Gu Wei duymazdan geldi, “Gu Xing’in seninle ne işi varmış? Ne dedi sana?”
Yue Fei yüzünü başka yöne çevirdi, “Bir şey söylemedi. Onun gibi bir beta olduğumu sandığından beni kendisine yakın hissetti herhalde.”
Onun açıkça yalan söylediğini gören Gu Wei geri çekildi, ardından merdivenlere doğru yöneldi, “Söylemek istemiyorsan, seni zorlamayacağım, ama yine de umarım gelecekte bu tür şeylere karşı kendini korursun.”
Hemen sonrasında ekledi, “Gidip duş al. Üzerinde envai çeşit feromon var.”
Farklılaşma döneminde gece dışarı çıkmaya cesaret etmesinin üzerine bir de Yue Fei’nin bir şeyleri gizliyor olması Gu Wei’nin iyice öfkeden köpürmesine sebep olmuştu.
Böylece Gu Wei sakinleşmek için yukarı çıktı.
Yue Fei aslında Gu Wei’nin canını önemsiz meselelerle sıkmak istemediğinden söylememişti. Ne de olsa Gu Grubu’nun işleri Gu Wei’nin omuzlarındaydı ve bir de şimdi onun beceriksizce bir şeyleri gizlemeye çalışmasından ötürü sinirlenmişti.
Yue Fei başının arkasını kaşıyarak alt dudağını büzdü ve duş almak için odasına döndü.
Üzerinde feromon kokusu mu vardı?
Bara gittiğinde üzerine başkalarının feromonları sinmişti demek ki.
Duş aldıktan sonra odadan çıktı ve saçlarını dahi kurutmadan çalışma odasına gitti.
Tabii ki, Gu Wei çalışma odasındaydı. O da duş almış ve kıyafetlerini değiştirmişti. Masanın arkasında oturmuş bilgisayarda yazı yazıyordu.
Kapıdaki hareketi fark eden Gu Wei gözlerini kaldırmadı ve doğrudan, “Bir şeye mi ihtiyacın var?” diye sordu.
Yue Fei kuru dudaklarını yalayarak çalışma odasına girdi, arkasından kapıyı kapattı ve masaya doğru yürüdü, “Bu kez dürüst olacağım.”
Gu Wei’nin klavyede yazı yazan elleri duraksadı, “Ha?”
“Er Ge’nın arkadaşları beni görmek istemiş ve beni çağırması için onu ikna etmişler. Dage, Er Ge’yı çoktan azarladı ve beni eve sağ salim getirmesi için tembihledi.”
“Seni mi görmek istemişler?” dedi Gu Wei, sandalyesini çevirdi ve Yue Fei’ye yanına gelmesini işaret etti, “Orada kimlerin olduğunu hatırlıyor musun?”
Yue Fei başını iki yana salladı, “Kim oldukları hakkında hiçbir fikrim yok.”
Gu Wei: “Neyse, sorun değil. Gu Xing’in arkadaşları hep aynı kişiler zaten. Yarın Qiao Si’ye söylerim sana fotoğraflarını gönderir. Sen de kimlerin orada olduklarını tanımlarsın.”
“Hı?” dedi Yue Fei. Gu Wei’nin bu meseleyi bu kadar büyütmesini hiç beklemiyordu, “Onları tanımladıktan sonra ne olacak ki?”
Gu Wei elini kaldırdı, avucunu Yue Fei’nin ensesine bastırdı ve onu daha da yakına çekti, “Benim eşim kimsenin seni istediği zaman çağırabileceği biri değil.”
İkisi o kadar yakındı ki, Yue Fei’nin yanakları kızardı ve bakışlarını indirdi.
“Neden beni değil de Dage’yı aradın?” diye sordu Gu Wei doğrudan.
Yue Fei: “Zaten işin başından aşkındı, sana yük olmak istemedim.”
Gu Wei, Yue Fei’nin yüzünü okşadı, “Bunu yalnızca bir kez söyleyeceğim, kulağını aç ve iyi dinle. Sen, asla benim için bir yük olmayacaksın.”
Küt küt ― ―
Yue Fei kalbinin delice çarptığını hissetti ve bunun tek sorumlusu Gu Wei’ydi.
Ensesine hafifçe bastırılan Yue Fei aniden eğildi, ellerini Gu Wei’nin oturduğu sandalyenin kolçaklarına koydu ve ona daha da yaklaştı.
Gu Wei onun narin beline kocaman elleriyle sarıldı ve ardından usulca doğruldu.
Yue Fei, Gu Wei’nin gözlerinin içine baktı, “Neden bana karşı bu kadar iyisin?”
Yoksa sen de bana mı aşıksın?
Bu sözler tam dilinin ucundaydı ama Yue Fei söyleyemedi ve onları geri yuttu.
Böyle bir şeyi soramazdı.
Yue Fei’nin belini çimdikledikten sonra Gu Wei onun burnuna dokundu, “Kara kara ne düşünüyorsun bakayım?”
Konuşurken hareket eden dudakları ara sıra Yue Fei’nin dudaklarına dokunuyordu.
Yue Fei bir anlığına afalladı.
Yabani reçine dudaklarının arasındaydı ve o dudakları ısırmaktan kendini alamamıştı.
Gu Wei kıkırdadı ve onun öpücüğüne karşılık verdi; biraz önceki öfkesi tamamen dinmişti.
Yue Fei memnuniyetle onu öpmeye devam etti ve hatta kollarını onun boynuna dolayarak başını daha da eğdi.
Ofis koltuğu hafifçe geriye doğru kaydı ve masaya yaslandı.
Yeterli değildi… Daha yoğun bir aktiviteyi tattığı için, Yue Fei’nin vücudu bu şekilde bir feromon tedavisini artık yeterli bulmuyordu.
Yue Fei farkında olmadan Gu Wei’nin omzuna yaslandı ve belindeki eller aniden sıkılaşarak onu geri itti.
Gu Wei onun kulağına, “Bir sorun mu var?” diyerek fısıldadı.
Yue Fei’nin yüzü kızardı, “Özür dilerim.”
Bu tür yakınlaşmalar için doğru zaman değildi ne yazık ki.
“Özre gerek yok,” diyerek onu nazikçe sakinleştirdi Gu Wei, “Ne yapmamı istiyorsan sadece söylemen yeterli.”
Yue Fei, “Hayır,” dedikten sonra odadan çıkmak için ayağa kalktı ancak uzun süredir aynı duruşu koruduğu için dizleri uyuşmuştu ve bu yüzden tekrar Gu Wei’nin kucağına oturmuştu.
Lakin öncekine göre daha farklı bir pozisyonda oturduğundan birdenbire kaskatı kesildi.
“Bilerek mi yapıyorsun?”
Gu Wei’nin kendisine sataştığını duyan Yue Fei hiçbir şey söyleyemiyordu… Çünkü ruhu bedenini tamamen terk etmişti.
“Sanırım bununla ilgilenilmesi lazım,” dedi Gu Wei ve alt bedenindeki arzuyu hissetmesini sağladı.
“…” Yue Fei, beyninin aşırı ısınma nedeniyle çöktüğünden ve başının üzerinden duman çıktığından şüpheleniyordu.
“…O halde ilgileneceğim…” dedi Yue Fei. Ancak bunu söylediği anda dilini ısırmak istedi. Böyle bir şey söylediğine göre kafayı yemiş olmalıydı.
Bunu duyan Gu Wei’nin nefesi durgunlaştı ve dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrıldı. Elini kaldırdı ve Yue Fei’nin sağ elini tuttu. Yue Fei’nin pişman olmasına izin veremezdi, “İlgin için şimdiden teşekkür ederim.”
Gu Wei başını eğdi ve Yue Fei’nin avucunun içini öptü.
Gıcıklanıyordu…Yue Fei elini geri çekmek istiyordu.
Ancak Gu Wei onun elini bırakmadı, “Uslu dur, yoksa daha uzun sürebilir.”
Yanaklarından kulaklarına kadar kızaran Yue Fei, Gu Wei’ye bakmaya cesaret edemeyerek başını eğdi.
Gu Wei sandalyenin arkasına yaslandı, başını hafifçe eğdi ve usulca Yue Fei’ye baktı.
Çok yavaştı… Yue Fei dudağını ısırdı ve gözlerini kırpıştırarak sol elini de kaldırdı.
Ne kadar sürdüğünü kimse bilmiyordu; Yue Fei, Gu Wei tarafından öpülüyordu ve zaman zaman da onun baştan çıkarıcı sözlerine maruz kalıyordu.
“Yeter…”
Gu Wei derin bir tonla, “…Henüz değil,” dedi.
―
Her şey bittiğinde çoktan gece yarısı olmuştu ve Yue Fei’nin üstündeki kıyafetler kirlenmişti. Bu yüzden duş aldıktan sonra yeniden üzerini değiştirdi.
Yatağına uzanan Yue Fei önce Matsu Adası’nda aynı yatakta yatarken Gu Wei’yle yaşadıklarını ve ardından da… çalışma odasındaki aktivitelerini hatırladı…
Gu Wei’nin geçen seferki “iyiliğine” karşılık vermemesi hoş olmazdı, bu yüzden çalışma odasındayken bu fırsatı kullanmıştı.
Şey, en azından böyle düşünüyordu. Yue Fei kendini buna inandırmıştı. Kesinlikle uygunsuz düşüncelerinden dolayı değildi, tamamen iyiliğe karşılık vermek içindi.
Belki de önceki gece çok fazla feromona maruz kaldığındandı ama Yue Fei sabahın köründe, dili damağı kurumuş bir şekilde uyanmıştı.
Neyse ki, feromonlarına susadığı kişiyi bulmak için yataktan kalkmasına gerek yoktu.
Arkasında bir kıpırtı oldu ve tanıdık bir nefes ona daha da yaklaştı, “Bugünlerde evde kalman iyi olur.”
Ensesindeki yanan kısma değen soğuk nefes sayesinde Yue Fei gözlerini kapattı ve rahat bir nefes verdi.
“Farklılaşma dönemin geçtiğinde dışarı çıkabilirsin.”
Sakin ve huzurlu olan yabani reçine tatlı baharı çepeçevre sardı ve ona rehberlik etti.
Söylediklerine cevap vermediğini gören Gu Wei elini uzattı, Yue Fei’nin çenesini kavradı ve başını çevirdi, “Anlaştık mı?”
Yue Fei’nin alnı çoktan terle kaplanmıştı. Arkasına döndü ve Gu Wei’nin kollarının arasına sokuldu, “Anlaştık.”
Son yarım ayda tanıştığı insan sayısı bir hayli fazlaydı ve bir önceki geceyi oldukça kaotik geçirmişti. Fakat Gu Wei’nin yanındayken güvende hissediyordu ve ne olursa olsun ona sarıldığı müddetçe atlatabileceğine inanıyordu.
“Bundan sonra Gu ailesinden kimseye kulak asma, sadece beni dinle.”