İçeriğe geç
Home » I Got Bitten After Transmigrating into a Pseudo-Beta 54. Bölüm

I Got Bitten After Transmigrating into a Pseudo-Beta 54. Bölüm

Sabahın erken saatlerinde Yue Fei yan yatmıştı ve yüzünü yastığa gömmüş halde mışıl mışıl uyuyordu.

Hemen arkasında olan Gu Wei ise onu seyrediyordu. Onun kalçasındaki sıvıları sildikten sonra bacaklarının arasına uzun parmaklarıyla biraz merhem sürdü.

Merhem soğuk olduğundan mı yoksa bacaklarının arası acıdığından mıdır bilinmez, Yue Fei uykusunun arasında kaşlarını çatmıştı.

Onun kıpırdadığını fark eden alfa eğildi ve alnına bir öpücük kondurdu. Kısa süre sonra Yue Fei’nin çatık kaşları gevşedi.

“Uyumaya devam et.”

Otoriter yabani reçine yumuşamış gibiydi ama omegayı çepeçevre sarmaya devam ediyordu.

Gu Wei, Yue Fei’ye sımsıkı sarılarak başını eğdi, dudaklarını kollarındaki kişinin kulaklarının arkasına bastırdı ve hafifçe gözlerini kapattı.

Alfanın dudaklarının kenarları hafifçe yukarı kıvrılmıştı, Yakaladım seni.

Herhangi bir aşk romanında, böyle bir gece geçiren çift mutlu bir şekilde hayatlarına devam ederdi.

Lakin Yue Fei gözlerini açtığı anda yaşadıklarının gerçekliğinden şüphe etmeye başlamıştı.

Önceki gün, aşkını itiraf etmişti…Gu Wei onun bacaklarının arasını kullanmıştı…

Geçirdikleri şehvetli geceyi hatırlayan Yue Fei, yüzünde bir sıcaklık hissetmekten kendini alamadı.

Bu noktadan sonra geri dönüşü yoktu.

Çok geçmeden Yue Fei bir tuhaflık olduğunu fark etti. Kendi odasında değil, Gu Wei’nin odasındaydı.

Ancak Gu Wei orada değildi.

Yue Fei yataktan kalktı ve kendi terliklerini bulamadı, bu yüzden yalınayak bir şekilde kendi odasına dönmek üzere kapıya yöneldi.

Ancak kapıya yaklaşır yaklaşmaz kapı dışarıdan açıldı.

Elinde bir bardak su olan Gu Wei, Yue Fei’nin aceleyle kapıya geldiğini görünce kaşlarını hafifçe kaldırdı, “Nereye gidiyorsun?”

Yue Fei afallamıştı, “Hiçbir yere.”

Ardından yatağa dönmek üzere arkasını döndü ama Gu Wei aniden beline sarıldı.

“Ne acelen vardı ki? Terliklerini bile giymemişsin.”

Gu Wei, Yue Fei’yi kucağına aldı ve yatağa doğru götürdü.

Gu Wei çömeldi, Yue Fei’nin terliklerini yatağın altından çıkardı, ayak bileğini tuttu ve terliklerini giydirdi.

Yue Fei’nin yanakları kızardı, “Kendim de giyebilirdim.”

Gu Wei hafifçe kıkırdadı, “Öyleyse neden az önce giymemiştin? Demek ki benim giydirmemi istiyormuşsun.”

Yue Fei hemen ayağını geri çekmek istedi ama Gu Wei bırakmadı, bunun yerine parmaklarını kıvırdı ve hafifçe ayak bileğini okşadı.

Biraz gıdıklanan Yue Fei’nin omuzları titredi ama pes etmeyi reddediyordu.

“Uslu dur,” dedi Gu Wei ve diğer terliği de ayağına giydirdi.

Aşk itirafından sonra diğer insanların arasında nasıl bir ilişki olduğunu hiç bilmeyen Yue Fei nedense biraz garip hissediyordu.

Gu Wei de onu seviyordu, yani artık sevgili mi olmuşlardı?

O bunları düşünürken Gu Wei çoktan ayağa kalkmış ve akabinde de eğilip onu öpmüştü.

Yue Fei bir anlığına donakaldı, tam onun öpücüğüne karşılık verecekti ki, Gu Wei tekrar doğruldu.

“Hadi kahvaltımızı yapalım.”

“…” Yue Fei alt dudağını yaladı ve yataktan kalktı.

Gelgelelim, itaatkâr bir şekilde kapıya doğru yönelmek yerine kollarını alfasının boynuna doladı ve parmak uçlarına yükselerek onun dudaklarını öptü.

Gu Wei şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı ve ona karşılık vermek için hafifçe eğildi.

Ancak onu öpemeden Yue Fei geri çekildi, “Tamam, kahvaltı yapalım.”

Ardından arkasını döndü ve kapıya yöneldi, açlıktan midesi kazınıyordu.

Olduğu yerde öylece kalan Gu Wei, Yue Fei’nin minik intikamını anlayınca kıkırdamadan edemedi.

Merdivenlere ulaştığında Yue Fei, Chen Teyze’nin elinde kıyafetlerle üçüncü kattan aşağı indiğini gördü. Bu kıyafetler önceki gece Gu Wei’yle üçüncü kattaki duşa kabinde neler yaptıklarının bir kanıtıydı.

“…” Yue Fei bir şey görmemiş gibi yaptı ve birinci kata gitmek için arkasını döndü.

Bugün normal bir iş günüydü. Her zamanki gibi, Gu Wei’nin erkenden şirkete gitmesi gerekiyordu. Fakat saat çoktan onu geçmişti ama o hala birinci kattaki yemek odasında Yue Fei’nin önünde oturuyor ve onun yavaş yavaş yemek yemesini seyrediyordu.

“Bugün şirkete gitmiyor musun?” diye sordu Yue Fei.

Gu Wei: “Gideceğim ama bir acelem yok.”

Gu Wei’nin sevecen bakışları altında, Yue Fei kahvaltısını bitirdi.

Kâseyi ve yemek çubuklarını bıraktıktan sonra Gu Wei, “Benimle şirkete gelmek ister misin?” diye sordu.

Yue Fei: “Şimdi mi?”

“Evet.”

Yue Fei: “Ama ders çalışmam lazım…”

“Ders kitaplarını da yanında getir,” dedi Gu Wei.

Aşk itirafı yapan kendisiydi ama nedense Gu Wei’nin ondan daha çok rahatlamış olduğunu hissediyordu. Üzerinde pek fazla düşünmedi ve bu teklifi kabul etti.

Yue Fei başını salladı, “Tamam…”

Aslında o da Gu Wei’yle daha çok vakit geçirmek istiyordu ama ama onun işlerine mâni olmaktan endişeleniyordu. Bu yüzden Gu Wei onu da şirkete çağırdığında oldukça mutlu olmuştu.

Gu Grubu.

Tang Yue elinde Gu Wei’nin imzasını gerektiren belgelerle beraber ofisin kapısına tıkladı.

Uzun bir bekleyişin ardından ofisin içinden Gu Wei’nin soğuk sesi geldi, “İçeri gel.”

Tang Yue içeri girdi ve masanın üzerinde düzgünce düzenlenmiş belgelerin biraz dağınık göründüğünü fark etti. Ancak nadiren şirkete gelen Yue Fei odada değil gibiydi.

Ofisteki havalandırmanın açık olduğunu fark eden Tang Yue öne çıktı ve belgeleri Gu Wei’nin masasına koydu. Patronunun her zaman ütülü ve düzenli olan gömleğinin iki düğmesi açıktı.

Gu Wei: “Qiao Si’ye söyle daha sonra gelip bu belgeleri alsın.”

Qiao Si bir betaydı. Tang Yue neden onu çağırdığını anlayabiliyordu.

“Tamamdır.”

Yue Fei’nin gecikmiş farklılaşmasa döneminden sonra Gu Wei açıkça dile getirmese de, Tang Yue ve Qiao Si aslında neler olup bittiğini biliyorlardı ama hiçbir şey söylemiyorlardı.

Tang Yue çıktıktan sonra Gu Wei masadaki belgelere bakmak yerine yan taraftaki küçük odaya girdi ve Yue Fei’nin hala nefes nefese kalmış bir halde yatağın kenarında oturduğunu gördü.

Onun geldiğini gören Yue Fei, şirkete gitme kararının yanlış olduğunu hissederek başını eğdi.

Aslında Gu Wei’ye bir soru sormak için masasının yanına gelmişti ama Gu Wei aniden kollarını beline dolayıp onu masaya yatırmıştı. Ofis kapısı çalındığında kalbi neredeyse yerinden fırlayacaktı.

Tang Yue içeri girmeden, bu küçük odaya kaçmıştı. Bu yüzden Yue Fei, Gu Wei’ye eve geri dönmek istediğini söyleyecekti.

Lakin daha bir şey söyleyemeden, Gu Wei kan çanağına dönmüş gözlerle kapıyı kapattı ve ona doğru yaklaştı.

“Gitti.”

Yue Fei başını salladıktan sonra az önce çıkarılmak üzere olan gömleğini düzeltmek için elini kaldırdı ama yaklaşan Gu Wei tarafından yakalandı.

“Beni baştan çıkarmaya mı çalışıyorsun?”

Yue Fei: “?”

Az önceki arzuları henüz sönmemişti ve şimdi de yeniden alev almıştı. Yatağa itilirken Yue Fei, bir daha Gu Wei’ye kanıp şirkete gelmemeye karar verdi.

Bu şekilde ders çalışabilmesine imkân yoktu!

Gu Wei dikkatinin dağıldığının farkında gibiydi, bu yüzden Yue Fei’nin dudaklarını ısırdı ve Yue Fei kollarını uzatıp onu sarılmadan önce hafifçe inledi.

Önceki geceki yakınlaşmaları Yue Fei’nin sahiden de farklılaşma döneminde olduğunu idrak etmesini sağlamıştı. Gu Wei çağlayan bir ırmak gibiydi ama kendisine hâkim olmak zorunda kalmıştı. Dudakları birbirine kenetlenmişken, Yue Fei elini uzattı ve pozisyonlarını değiştirmek için Gu Wei’nin belini itti.

Gu Wei reddetmedi ve onun hareketlerini takip ederek Yue Fei’nin üstüne çıkmasına izin verdi.

Altında yatan Gu Wei’ye bakan Yue Fei’nin nefes alışverişi biraz dengesizleşmişti.

Omeganın belini sıkan el aşağı kaydı ve Yue Fei’nin kalçasına bir şaplak attı.

Ardından Gu Wei, “Neye bakıyorsun öyle?” diye sordu.

“Sana.”

Cevap verdikten sonra Yue Fei eğildi ve onu öpmeye başladı.

Durmak niyetinde değildi ve Gu Wei’nin arzularını derinden hissetmek istiyordu.

Gu Wei’nin ofisinde pek de ders çalıştığı söylenemeyen Yue Fei, ders kitabını da alarak eve geri dönmek için arabaya bindi.

Şu bir gerçekti ki, bir aradayken ikisi de çalışamıyorlardı.

İkisi de ilk defa birine aşık olmuştu. Duygularını daha yeni itiraf etmişlerdi ve kaçınılmaz olarak kontrolü kaybediyorlardı.

Gu Wei ofiste tek başına kaldı ve fazla mesai yaptı. Yue Fei, Gu Wei’nin genelde kullandığı arabayla eve dönüyordu ve telefonuna ara sıra Gu Wei’den mesaj geliyordu.

Gu Wei: İşim neredeyse bitmek üzere. Beni bekleseydin, beraber dönebilirdik.

Yue Fei’nin dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrıldı: Eve vardım sayılır, senin…

“Senin dönmeni bekleyeceğim” yazamadan önce aniden ön taraftaki şoförün sesini duydu.

“Bay Yue, arabanın frenleri tutmuyor.”

!

Yue Fei tepki veremeden öndeki araçtan kaçınmak için şoför direksiyonu çevirdi ve Yue Fei kenara doğru savruldu.

“Dikkat et!”

Güm ― ― ―

Araba sanki sarhoş birinin kullanması gibi yoldan çıktı, kenardaki korkuluklara çarptı ve ardından nehre düştü.

Pat ― ― ―

Vücudu arabaya sert bir şekilde çarptı ve Yue Fei bilincini yitirdi.

Nehir suyu arabaya sızarken Yue Fei gözlerini aralamaya çalıştı. Ardından kollarının tutulduğunu hissetti; şoför onu dışarı çıkarıyordu.

Gu Wei’nin şoförü aslında bir korumaydı ve fiziksel olarak da oldukça güçlüydü. Yaralıyken bile yüzerek Yue Fei’yi kıyıya ulaştırmıştı.

Kıyıda bir sürü insan toplanmış, olan biteni seyrediyordu. Ambulans sireninin sesi giderek yaklaşıyordu. Yue Fei gözlerini tekrar kapattı ve şoför onu kıyıdaki çimenlerin üzerine yatırdı.

Alnından şiddetle kan fışkırıyordu ve feromonları bastırılamaz bir şekilde etrafa yayılıyordu.

Kenardaki seyirciler neredeyse hep bir anda haykırdı.

“Yaralanan kişi bir omega!”

Yanında Yue Fei ile kıyıya yüzen koruma, kötü niyetli bir şekilde yaklaşmamaları için insanları uzaklaştırdı ve Gu Wei’yi aradı.

“Başkan Gu, Chengjiang Yolu üzerinde arabanın frenleri boşaldı ve Bay Yue yaralandı.”


 

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x