TW/ İntihar Girişimi
Yaralanmış mıydı? Frenler mi boşalmıştı?
Gu Wei’nin gözlerindeki ışık aniden soldu. Yue Fei’nin kaza haberini almadan önce elindeki bardak aniden düşmüş ve tuzla buz olmuştu. Telefon çaldığında ise büyük bir huzursuzluk kalbinde baş göstermişti.
Ayağa kalkıp ofisinden çıktı ve sekreterlerine işlerle ilgilenmelerini söyledi.
Bu, basit bir kaza değildi ancak şu anda önemli olan Yue Fei’nin durumuydu.
Gu Wei geldiğinde, Yue Fei çoktan ameliyathaneye götürülmüştü. Son derece harika bir fiziğe sahip olan alfaların aksine omegalar doğaları gereği oldukça kırılganlardı. Bu sebepten ötürü şoför kazadan sonra Yue Fei’yi kurtarmış olsa da, Yue Fei daha hastaneye götürülmeden önce bilincini yitirmişti.
Ameliyathaneden çıktıktan sonra Yue Fei hala uyanmamıştı. Yavaş yavaş bilinci yerine gelene kadar bir müddet komada kaldı.
Gu Wei yapması gereken işleri yanına almıştı ve yatağın karşısında onun uyanmasını beklerken bir yandan da çalışıyordu.
Onun kıpırdadığını fark eden Gu Wei ayağa kalktı ve Yue Fei’nin yanına yürüdü. Gözlerini açtığını görünce de sonunda rahat bir nefes verdi.
Dünden beri doktor defalarca kez hastanın iyi olduğuna dair güvence vermesine rağmen, Yue Fei henüz uyanmamıştı ve Gu Wei oldukça telaşlanmıştı.
Neyse ki sonunda…
Ancak Gu Wei çok geçmeden bir şeylerin ters gittiğini fark etti çünkü Yue Fei gözlerini açtığı anda garip bir ifadeyle Gu Wei’ye bakıyordu.
“Sen de kimsin? Neredeyim ben?”
Gu Wei kaşlarını çattı ve yatağın yanındaki zili çaldı.
Hemen kapının dışında ayak sesleri duyuldu ve dört beş doktor ve üç dört hemşire içeri daldı.
“Başkan Gu? Bay Yue, uyanmışsınız!”
Yue Fei, gözlerinde kayıtsızlıkla içeri giren aceleci insan grubuna baktı.
Yue Fei’nin ifadesini gözlemleyen Gu Wei, kaşlarını çattı. Doktora döndü ve, “Hafızasını kaybetmiş,” dedi.
Bu sözler ağzından çıkar çıkmaz odadaki atmosfer bir anda ciddileşti.
“Affedersiniz Başkan Gu, lütfen siz dışarıda bekleyin. Bay Yue’yi tekrar kontrol etmemiz gerekiyor.
Konuşurken, Yue Fei’nin tüm tıbbi çizelgesi Gu Wei’nin geçici masasına yerleştirildi. Görünüşe göre doktorlar kendi aralarında bir toplantı yapacaklardı.
Gu Wei başını salladı, kısa bir süre Yue Fei’ye baktı ve sonunda hiçbir şey söylemeden dışarı çıktı.
Karşısındaki gözler ona bir yabancıymış gibi bakıyordu. Hatta o kadar yabancıydı ki, öncesinde uzun bir süre düşündüğü teselli cümlelerini geri yutmak zorunda kalmıştı.
Nihayet doktorlar odadan çıktığında ne kadar süre geçtiğini bilmiyordu.
Doktorların arasında daha öncesinde Yue Fei’nin gecikmiş olan farklılaşma dönemini teşhis eden Doktor Bai Xi de vardı. Daha önce Gu Wei ile temas halinde olduğu ve onların durumu hakkında biraz bilgi sahibi olduğundan, Yue Fei’nin durumunu rapor edecek en doğru kişi şu anda oydu.
“Başkan Gu, Bay Yue’ye bazı testler yaptık ve yalnızca yüzeysel yaralanmalar olsa da sağlığının iyi olduğunu doğruladık. Tabii ağustos ayından sonra olan tüm anılarını kaybetmesi dışında.”
Ağustostan sonra mıydı? Bu, onunla ilk tanıştığı zaman değil miydi?
Gu Wei dudaklarını büzdü ve otoriter yabani reçine feromonları hoşnutsuzca yayılmaya başladı, “Sebebi nedir?”
“…Henüz bilmiyoruz.”
Gu Wei tehlikeli bir şekilde gözlerini kıstı, “Bana Gu Grubu’nun en iyi doktorlarının, uluslararası üne sahip uzmanların, araba kazası geçiren bir omeganın neden hafızasını kaybettiğini bilmediğini mi söylüyorsunuz?”
Bu cümle doktorların suratına adeta bir tokat gibi inmişti.
Bai Xi utanmıştı ama hâlâ baskı altında hissediyordu, “Hastamıza olduğu kadar Başkan Gu’ya karşı da sorumlu olduğumuzun farkındayız. Hafıza kaybı dışında, Bay Yue’nin diğer açılardan önemli bir sorunu yok. Tabii ki büyük bir şokun neden olduğu kısa süreli bir hafıza kaybı olduğunu düşündüğümüz için göz ardı etmemeye özen gösteriyoruz, bu yüzden detaylıca tetkik etmemiz için bir müddet daha müşahede altında kalması gerekiyor.”
“Nedenlerini ve çözümlerini üç gün içinde öğrenmek istiyorum,” dedi Gu Wei buz gibi bir tonla, “Yapamayacağınızı sakın söylemeyin.”
Bai Xi: “Elimizden geleni yapacağız.”
Odanın dışındaki depresif atmosferin aksine, odanın içindeki Yue Fei masadaki telefonu almış ve parmak iziyle açarak kontrol etmişti.
Gu Wei odaya girdiğinde Yue Fei çoktan telefonu bırakmıştı ve sessizce yatakta oturuyordu.
Onun geldiğini fark eden Yue Fei başını kaldırdı ve doğrudan ona baktı, “Eve gitmek istiyorum.”
Gu Wei: “Hangi eve gitmek istiyorsun?”
“Yue Malikanesi’ne,” dedi Yue Fei usulca.
Gu Wei: “Hafızanı kaybettiğini biliyor musun?”
Yue Fei: “…”
Gu Wei, onun yüzündeki ifadede en ufak bir değişiklik olup olmadığını görmek için dikkatle ona bakıyordu, “Biz evliyiz.”
İkisinin evli olduğunu duyunca Yue Fei’nin kaşları hafifçe çatıldı.
“Şu anki evimiz Nanwan Xiang bölgesinde,” dedi Gu Wei hemen ardından.
“Neden bahsettiğini ya da senin kim olduğunu bile bilmiyorum. Ayrıca benim zaten bir erkek arkadaşım var,” dedi Yue Fei. Bu durum yüzünden paniğe kapılmış gibi görünmüyordu, “Beni biriyle karıştırmış olmalısın.”
Gu Wei bir müddet sessiz kaldı. Daha sonra Yue Fei’ye bir bakış attı ve odadan ayrılmak için arkasını döndü, “O halde şimdilik hastanede kal.”
Sözleri emir niteliğindeydi, bir öneri değildi.
Gu Wei gittikten sonra, Yue Fei de gitmek ama kapıda duran korumalar tarafından durduruldu. İlaveten, daha önce başucunda duran telefon da ortadan kaybolmuştu.
“Gu Wei mi? Bu daha önce haberlerde gördüğüm alfa değil mi? Ne kadar da kibirli.”
Hastane odasında Yue Fei soğuk bir ifadeyle pencerenin yanında durmuş, dışarıdaki gece manzarasına bakıyordu.
“Feromonların kontrole ettiği bu dünyadan hala hazzetmiyorum.”
Beyaz alnı soğuk cama yaslanmıştı ve Yue Fei’nin duygusuz gözleri pencereye yansıyordu.
Telefonunu ilk kontrol ettiğinde, Jian Yi’nin bir omegayı işaretlediğini görmüştü ve ardından Gu Wei evli olduklarını söylemişti. Gelgelelim bu durumdan pek de rahatsızlık duymamıştı.
Geçen üç ay sanki bir rüyanın içinde gibiydi, şu anda hala kendisi miydi ki?
―
Nanwan Xiang bölgesine dönerken, Gu Wei’nin vücudundaki soğuk feromon, yolcu koltuğunda oturan Tang Yue’nin titremesine neden olmuştu.
Uzun zamandır patronunu hiç böyle görmemişti.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Yue Fei’yle sözleşmeli olarak evlendiğinden beri ara sıra patronunun yüzünde bir gülümseme beliriyordu.
Geçmişte, birkaç milyar yuanlık bir projeye imza atsa dahi Gu Wei hiç gülümsemezdi ancak Yue Fei’yi görmek dahi ifadesinin değişmesi için yetiyordu.
Fakat bu ufak tefek gülümsemeler de Yue Fei’nin hafızasıyla beraber kaybolmuş gibiydi.
Önceki gün her şey yolundayken aniden her şey tepetaklak olmuştu.
Gu Wei bir yana, Tang Yue bile şoke olmuştu.
Geçen gece yanında uyuyan kişi bugün aniden uyanmış ve onu tanımadığını söylemişti. Hatta bir erkek arkadaşı olduğunu ve onu başka biriyle karıştırdığını bile söylemişti.
Eğer Yue Fei’nin hastanede kalmasını sağlamasaydı, “erkek arkadaşım” dediği o Juan Yi’yi bir daha asla göremeyeceği bir yere gönderebilirdi.
Bir alfanın omegasını sahiplenme seviyesi, aklını kaybettiğinde tamamen kontrolden çıkabilirdi.
Nanwan Xiang bölgesine döndükten sonra Gu Wei ikinci kata çıktı, adımları oldukça ağırdı.
Önceki gece ikisi de eve geri dönmemişti ancak havada hala birbirine karışan feromonları vardı.
Sessizlik içinde çalışma odasına geri döndü. Halletmesi gereken pek çok iş vardı ama Gu Wei düşüncelere dalmıştı.
Hafıza kaybı mı? Ne tesadüftür ki benimle tanıştıktan sonrasını unutmuş, dedi Gu Wei içinden. Nedense Yue Fei’nin ona yalan söylediğini hissediyordu.
Ama hangi sebeple yalan söylemiş olabilirdi ki?
Ne kadar düşünürse düşünsün, Gu Wei bir türlü anlayamıyordu.
Sebebi ne olursa olsun ortada tek bir gerçek vardı…Yue Fei onunla geçirdiği o üç ayı unutmuştu.
Demek ki Yue Fei’nin Gu Wei’ye ihtiyacı yoktu.
Çalışma odasından ayrılan Gu Wei, yan taraftaki Yue Fei’nin çalışma odasını açtı, bilgisayarı Yue Fei’nin masasına koydu ve işe koyuldu.
Orada omegasının feromonları vardı.
Hafif bahar kokusu usulca çam ağaçlarının arasında süzüldü ve Gu Wei’nin huzursuz feromonları yavaş yavaş sakinleşmeye başladı.
―
Ertesi gün Gu Wei, Yue Fei’nin yatak odasında uyandı. Yastığın yanındaki telefon titredi ve kaşlarını çatarak telefonu eline aldı. Kulağına ilişen ses o anda irkilmesine neden oldu.
“Başkan Gu, Bay Yue durumu kabullenemedi ve intihar etmek için bileklerini kesti!”
Gu Wei yataktan kalktıktan sonra soğuk bir sesle azarladı, “Bu olurken siz neredeydiniz?! Çabuk telefonu doktora ver!”
Telefon birine verildikten sonra, Gu Wei doğrudan devam etti, “Umarım durumu iyidir. O iyi olduğu müddetçe, araştırma laboratuvarlarınızın her biri için gereken fonu sağlayacağım.”
Bai Xi’nin ses tonu bariz bir şekilde telaşlıydı, “Başkan Gu, bu benim hatamdı. Bay Yue’nin hafızasını kaybettikten sonra bir omega olduğunu tekrar öğreneceğini ve böyle bir tepki vereceğini hiç düşünemedim.”
Aslında tek amacı, Gu Wei gelmezse feromon tedavisi için feromon iğnesi kullanmak zorunda kalacaklarını Yue Fei’ye hatırlatmaktı.
Yue Fei’nin omega olduğunu öğrendikten sonra böyle bir tepki vereceğini hiç düşünmemişti.
Geçmişte bazı insanlar gecikmiş farklılaşma dönemlerinin gerçekliğini kabul edemeseler de, Bai Xi ile temas halinde olan Yue Fei bunu kolayca atlatmıştı. Belki de bu yüzden tekrar öğrendiğinde böyle bir tepki verebileceğini hesaba katmamıştı.
Şu anda hastane odasında kaotik bir savaş var gibiydi.
Huzursuz ve düzensiz omega feromonları yayılıyordu ve feromon iğnesi de işe yaramamıştı.
“Olamaz, çok güçlü bir şekilde direniyor.”
“Ne yapmalıyız? Başkan Gu’nun feromon iğnesi işe yaramıyor mu?”
“Hayır, çünkü şu anda Başkan Gu’nun feromonlarına karşı direniyor.”
“Bay Yue? Yu Fei! Dayan ve aileni düşün.”
…Gelgelelim Yue Fei bunların hiçbirini duyamıyordu. Zihninde yalnızca gecikmiş farklılaşma dönemini ona söyleyen doktorun sesi yankılanıyordu.
Omega mıydı? Hani şu alfa tarafından işaretlenmediği müddetçe kızışma dönemine giren türden?
Bunu asla kabul edemezdi!
Feromonların kontrol etmediği o dünyaya geri dönmek istiyordu.
Buradaki Yue Fei öldüğü için feromon olmayan dünyadan buraya geldiyse, o zaman kendisi ölürse o dünyaya geri mi dönecekti?
O dünyanın ne denli güzel olduğunu ancak buraya döndüğünde anlamıştı. Burası öylesine yozlaşmıştı ki, geri dönmemesi için bir sebep var mıydı?
Başının üzerindeki ışıklar bulanıklaşmaya başladı ve Yue Fei yavaş yavaş bilincini kaybetti.
Üç ay boyunca ortadan kaybolduğu ve tuhaf davranışlarını kimsenin fark etmediği bir dünya, geri dönmeye değmezdi.
―
Karanlıkta biri uzun süre yalnız yürüdü. Aniden, uzaktan net bir kuş sesi duyuldu. Sesin ardından karanlıkta mahsur kalan kişi yolunu buldu.
Sonunda, ışık gözlerine yansıdı.
Yue Fei gözlerini açtıktan sonra uzun süre bir tepki yoktu.
Yatağın başındaki kişi onun uyandığını fark edince ona bakmak için eğildi ve gözleri buluştuğu anda Yue Fei’nin göz bebekleri titredi.
“Yue Fei, uyandın mı?”
Yue Fei kalbinin hızla çarptığını hissetti, Ne kadar da yakışıklı bir adam. Sen de kimsin?
Yue Fei’nin boş boş baktığını görünce ciddi ve hafifçe bastırdığı bir öfkeyle Gu Wei kaşlarını çattı, “Yine mi hafızanı kaybettin? Ben Gu Wei.”
Gu Wei mi? Yue Fei yavaşça gözlerini kırpıştırdı. Bu, üniversitedeyken okuduğu bir romanda, kötü adamı cezalandıran zorba karakter değil miydi?
Ona Yue Fei diye mi seslenmişti bir de?
Okuduğu kitaptaki kötü adamın adı değil miydi bu?!
Yue Fei’nin dudakları seğirdi, “Ah, evet. Ben Yue Fei’yim.”
Onun bariz tepkisini gören Gu Wei, gözlerinde gizlenemeyecek bir yorgunluk olmasına rağmen gözlerini kıstı.