İçeriğe geç
Home » I Got Bitten After Transmigrating into a Pseudo-Beta 56. Bölüm

I Got Bitten After Transmigrating into a Pseudo-Beta 56. Bölüm

Yue Fei ona baktı ve gözlerini kırpıştırdı.

Bilinmeyen bir nedenle, Yue Fei’nin dünkü hafıza kaybı, Gu Wei’nin ona yaklaşma isteğinin kaybolmasına yol açmıştı. Yue Fei sanki bir yabancı gibiydi ama Gu Wei’nin elinden hiçbir şey gelmiyordu. Dolayısıyla oldukça sabırsız ve öfkeli bir ruh hali içerisindeydi.

Yue Fei onu hatırlamasa da, feromonları açıklanamaz bir şekilde sakinleşmişti.

Otoriter yabani reçine tüm havayı sardı ve Yue Fei’nin feromonlarını yatıştırdı. Ardından Gu Wei ona baktı ve eğilerek ona doğru yaklaştı.

Dudakları birbirine dokunduğu anda Yue Fei’nin gözleri kocaman açıldı.

“Biz evliyiz ve ben senin kocanım.”

Gu Wei tekrar doğruldu, alt dudağını yaladı ve Yue Fei’nin afallamış ifadesine baktı. O an birkaç gündür yüzünde hiç görülmeyen o gülümsemesini tekrar sergiledi.

“Sorun değil, anılarını kazanmak için acele etme. Mutlaka bir gün geri döneceklerdir.”

Yue Fei: “…”

Bu kitabı okumamış mıydı?!

Dudaklarındaki dokunuş oldukça gerçekti, Yue Fei dudağını silmek için elini kaldırdı ama hareket etmek üzereyken bileğinden keskin bir acı geldi.

“Bileklerimi mi kestim?”

Bundan bahseder bahsetmez Gu Wei’nin gözleri bulutlu bir hal aldı.

“Umarım bir daha böyle fevri şeyler yapmazsın, benim duygularımı dikkate almıyorsan bile en azından aileni düşün.”

Yue Fei: “…” Yaşaması ya da ölmesi ailesinin umurunda değildi ki.

Bedenin asıl sahibinin neden bu kadar abartılı bir yöntemi seçtiğini bilmese de, gelecekte böyle bir şey yapmadığından emin olacaktı. Bunca zamandır gerçek dünyada tek başına büyük borçlarla yaşam mücadelesi verirken hayatından öylece vazgeçemezdi.

Yue Fei, Gu Wei’ye karşılık verdi, “Endişelenme, bir daha böyle bir şey yapmayacağım.”

Onun ne kadar ciddi olduğunu gören Gu Wei, yatağın yanındaki sandalyeye oturdu ve ona “Ne kadarını hatırlıyorsun?” diye sordu.

Yue Fei’nin eski erkek arkadaşı hakkında hiçbir şey söylememesi en iyisi olurdu.

“Hmm…” dedi Yue Fei, alt dudağını büzdü ve özür dilercesine gülümsedi, “Üzgünüm, adımın Yue Fei olduğunu hatırlamam dışında, diğer her şeyi unutmuşum gibi görünüyor.”

Her şeyi unuttun mu? Gu Wei onu bir müddet süzdü.

“O zaman güzelce dinlenip bir an önce iyileş, hastaneden taburcu olduğunda seni eve götüreceğim. Acele etmene gerek yok.””

Yue Fei başını salladı, “Tamam.”

Hiçbir şey hatırlamadığını iddia eden Yue Fei oldukça usluydu, bu da Gu Wei’nin sakinleşmesini sağlamıştı.

Yue Fei tereddütle, “Şey, evlendiğimizi söylemiştin. Bu doğru mu?” diye sordu.

Yanlış mı anlamıştı yoksa? Omega evrenindeki bir dünyaya ışınlanmıştı, değil mi?

Gu Wei: “Doğru, ben senin alfanım.”

“Ah, demek öyle…” dedi Yue Fei ve ardından sessizliğe büründü. Doğru dünyaya ışınlanmıştı ama neden olay örgüsü bu kadar yabancı geliyordu ki?

Daha sonra Gu Wei ona kör randevuya çıkarak ilk tanışmalarını ve ilk görüşte âşık olduktan sonra evlendiklerini anlattı.

Yue Fei dikkatle dinledi ama kalbinin derinliklerinden sessizce şikayet etti: Madem birbirinize bu kadar âşıktınız, kocanın eskisi gibi olmadığını nasıl fark etmiyorsun?

“Hafıza kaybı gibi bir şeylerden bahsetmiştin, ne demek istiyorsun?” diye sordu Yue Fei.

Gu Wei duraksadıktan sonra cevapladı, “Birkaç gün önceki kaza yüzünden hafızanı kaybettin.”

Yue Fei yaralı olan bileğini işaret etti, “O zaman neden ben…”

Yue Fei’nin bileğindeki yaraya bakan Gu Wei’nin gözlerinde bir acı emaresi belirdi, “Bilmiyorum.”

Gu Wei gizlemeyi seçmişti çünkü, olur da Yue Fei bu gerçeği kabul etmekte güçlük çekerse bunu sonsuza dek ondan saklayabilirdi.

Bedenin asıl sahibinin intihar girişimi Gu Wei’nin yüzünün kederle dolmasına neden olmuştu ve bunu görünce Yue Fei’nin de kalbi sızlamıştı.

Çok garipti, onu üzgün görünce neden kendisi de üzülmüştü ki?

Yoksa bu, bedenin asıl sahibinin duygusu muydu?

Duygularını bastıran Yue Fei, Gu Wei’yi teskin etmek için, “Üzülme, şimdi gayet iyiyim,” dedi.

Ama bu sözler ağzından çıkar çıkmaz Yue Fei aniden kendini suçlu hissetti. Çünkü Gu Wei’nin âşık olduğu kişi kendisi değildi.

Ancak durum ne kadar tuhaf olursa olsun, Yue Fei’nin bu rolü sürdürmesi gerekiyordu. Hâlâ bir şey hatırlayıp hatırlamadığı sorulduğunda, her şeyi unuttuğunu söylüyordu ve ısrar edildiğinde başı ağrıyordu.

Gu Wei, hafızasını geri kazanmasına yardımcı olmak için hem Yue ailesi hem de Gu ailesiyle görüntülü olarak konuşmasını istemişti. Konuşurlarken Yue ailesi onu ne zaman hastanede ziyaret edebileceklerini sormuşlardı. Fakat Gu Wei, Yue Fei’nin dinlenmeye ihtiyacı olduğu gerekçesiyle onları reddetmişti. 

O gün Yue Fei’nin telefonu titredi ve Yue Fei, Gu Wei’ye telefonu açmasını söyledi.

Gu Wei telefonu açıp hoparlöre aldı.

“Merhaba Bay Gu, Asteroit Keşif Derneği’nden arıyorum. Ay başında tarafımıza teklif verdiğiniz asteroit isim hakları ile ilgili işlemler tamamlanmıştır. Evraklar bugün özel kuryeyle tarafınıza teslim edilecektir, lütfen inceleyip imzalayınız.”

Bay Gu mu? Asteroit isim haklar mı?

Gu Wei’nin, Yue Fei’nin bu satın alma işlemini ne zaman yaptığı hakkında hiçbir fikri yoktu ve üstelik onun adını kullanmıştı.

Doğal olarak bu konuşmayı Yue Fei de duymuştu.

Telefonu kapattıktan sonra, Yue Fei şaşkın bir şekilde, “Neden seni aramak için benim numaramı arıyorlar?” diye sordu.

Neyse ki telefonu kendisi açmamıştı.

Gu Wei ona baktı ama bir süre konuşmadı.

İnce parmaklar yanaklarında gezindi, Yue Fei ona bakmak için yüzünü kaldırdı ve aniden çenesi çimdiklendi.

Ardından dudaklarına bir buse kondu.

!

Bu çok ani olmuştu.

Çenesini kavrayan Gu Wei’ye kıyasla Yue Fei’nin gücü yok denecek kadar azdı ama yine de onun elini iki eliyle kavramıştı.

Dudakları birbirine kenetlenmişti ve birbirlerine dokunuyorlardı. Yue Fei bundan iğreneceğini düşünmüştü ama…şaşırtıcı bir şekilde bu öpüşme onu rahatsız etmemişti.

Bir an sonra Gu Wei elini bıraktı ve Yue Fei hafifçe nefes alıp yastığa yaslandı.

 Yue Fei elini kaldırdı ve elinin arkasını kıpkırmızı olan dudaklarına sürttü, “Ne yaptığının farkında mısın?”

Gu Wei’nin sırtı ışığa dönüktü, yüzündeki ifade belirsizdi ama sesi her zamanki gibi kendinden emindi, “Kimi öptüğümün gayet farkındayım. Anılarını unutsan da, bu öpücükten tiksinmedin. Demek ki duygularını unutmamışsın.”

Yue Fei gözlerini indirdi: “…” Hmm… Düşüncelerinin okunduğunu hissetmek biraz ürkütücü.

“Bugün seni eve götürmeye geldim. Doktor artık eve dönebileceğini söyledi.”

Yue Fei’ye herhangi bir baskı yapmadan, Gu Wei artık hastanedeki günlerinin sonlandığını açıklamıştı.

Eve mi götürecekti?

Yue Fei biraz gergindi ama yüz ifadesi sakindi, “Tamam.”

Hastaneden ayrılmadan önce Gu Wei, Yue Fei’nin yakasını açtı ve ensesine şeffaf renkli bir feromon çıkartması yapıştırdı. Yue Fei bunun ne olduğunu bilmiyordu, bu yüzden ona ne olduğunu sordu. Gu Wei, bunun sadece doktor tarafından verilen travma ilacı olduğunu ve etkili olması için akupunktur noktalarının toplandığı ensesine yerleştirilmesi gerektiğini söyledi. 

Kulağa çok bilimsel geliyordu, bu yüzden Yue Fei daha fazla üstelemedi ve itaatkâr bir şekilde işbirliği yaptı.

Onları almaya gelen Tang Yue’ydi. Yue Fei’nin hafıza kaybı olduğunu duyduğunda, çok fazla konuşmaya cesaret edememişti.

Yue Fei siyah arabanın hemen yanında duruyordu.

Tang Yue onun için arabanın kapısını açmıştı ama onun solgun yüzünü görünce endişeyle, “Bay Yue?” diye seslendi.

Gu Wei çoktan arabaya binmişti, onu görünce dışarı çıktı ve Yue Fei’nin yanına yürüdü, “Ne oldu?”

Geriye doğru bir adım atan Yue Fei az kalsın Gu Wei’ye çarpıyordu. Biraz duraksadıktan sonra, “Kazadan sonra hastaneye kaldırıldığımı söylemiştin. Belki de bu travma sonrası olası bir tepkidir,” dedi.

Bedenin asıl sahibi araba kazası geçirdiğinde, henüz bu dünyaya ışınlanmamıştı. O halde neden arabaya binmekten çekiniyordu ki?

Yue Fei bir anlam veremiyordu. Gu Wei, Tang Yue’ye, “Üstü açık bir arabaya geçelim,” dedi.

Tang Yue: “Tamam.”

Nanwan Xiang bölgesinde Yue Fei, Gu Wei’yi sessizce takip etti.

Oturma odasındaki sehpanın üzerine büyük bir zarf yerleştirilmişti. Gu Wei yürüdü ve bakmak zarfı için aldı.

Asteroitin isim hakkının sertifikası ve onunla ilgili diğer belgelerdi. 

Asteroidin adı “Wenwen”di.

Sahibi Gu Wei’ydi.

Gu Wei bir an donakaldı, ardından zarfı Yue Fei’ye verdi.

Yue Fei zarfı aldı ve içinden küçük bir mektup düştü.

Gu Wei eğilip mektubu aldı.

「Sevgili Bay Gu, 

Bugün benim doğum günüm. Doğum günümü kutlamak için sana “Wenwen” adlı asteroidi veriyorum. Wenwen benim lakabım. Daha önce kimseye söylemedim. İlk ve tek bilen kişi sensin. Başlangıçta ona senin adını vermek istemiştim ama kendi adını taşıyan bir asteroidi hediye olarak vermek biraz garip olacaktı, bu nedenle sonunda ona benim adımı vermeye karar verdim. Umarım beğenmişsindir, çünkü bu benim doğum günü hediyem. 

Bugün sana olan duygularımı itiraf etmek için kendime belirlediğim son gün. Seni seviyorum. Umarım bu mektubu aldığında bunu çoktan öğrenmiş olursun. 

Yue Fei」

Gu Wei’nin yanında duran Yue Fei de mektupta yazanları okumuştu ve nedense gözleri dolmuştu.

Bu sözleri yazarken diğer Yue Fei’nin o cesur hislerini sanki anlamış gibiydi.

Gu Wei elini uzattı ve Yue Fei’deki zarfı geri aldı, “Benim hatam, görünüşe göre bu benim için bir hediyeymiş.”

Ardından ekledi, “İkinci kattaki ikinci oda senin yatak odan. Keyfin nasıl isterse öyle takıl. Ben oldukça yorgunum, o yüzden odama dönüyorum.”

Bununla birlikte Gu Wei zarfı ve mektubu alarak kendi odasına çıktı.

Her ne kadar Gu Wei’nin ifadesi her zamanki gibi sakin olsa da, Yue Fei onun sesinin titrediğini anlamıştı.

Gu Wei bile böyle bir hediye alacağını beklemiyor olmalıydı.

Âşık olduğun kişiye doğum günü hediyesi olarak aşkını itiraf ettiğin bir mektup vermek…

Yue Fei kanepeye oturdu ve yan tarafındaki yastığı kucağına aldı, biraz üzgün hissediyordu.

Tanrım, bu ne kadar da güzel bir aşk…

Neden Tanrılar onun bu dünyaya ışınlanmasına müsaade etmişti ki? Neden birbirine âşık çifte kumruları ayırmak zorunda kalmıştı?

Kitapta böyle bir kurgu var mıydı? Yue Fei ve Gu Wei düşman değil miydi? Nasıl birdenbire evlenmişlerdi ki?

Ayrıca lakabı Wenwen miydi? Bu onun lakabı değil miydi? Ayrıca onun da doğum günü yirmi üç kasım değil miydi?

Onların aşkı yüzünden iç çekerken zihni karman çorman olmuştu. 

Romandaki Yue Fei ve Gu Wei’nin neden birlikte olduğunu bilmiyordu ve şu anda bu dünyaya ışınlanmıştı… Üstelik Yue Fei onunkiyle aynı lakaba ve doğum gününe sahipti.

Ne kadar da tuhaf bir tesadüftü.

Hiçbir şeyi anlayamayan Yue Fei yukarı çıkmak üzere kanepeden kalktı ama yemek odasının girişindeki dolabı görünce durdu.

Kendinden daha uzun olan o adamın, On dakika doldu… deyişini duydu.

Çok geçmeden Yue Fei uzun adamın yüzünü net bir şekilde gördü, bu kişi Gu Wei’ydi.

Ve diğer kişi…

Diğer kişi onunla aynı yüze sahipti!

Gu Wei’yle uzun uzadıya orada öpüşen kişi kendisiydi!

Yue Fei’nin kalbi hızlı bir şekilde çarpmaya başladı ve aceleyle başını çevirdi. Oraya daha fazla bakmaya cesaret edemediğinden odasına çıktı.

Yoksa sahiden de hafızasını mı kaybetmişti?!


 

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x