Teknoloji çağındayken birinin sırlarını öğrenmek istediğinizde ilk bakacağınız yer neresidir? Tabii ki cep telefonlarındaki arama geçmişi!
Böylece odasına dönen Yue Fei hemen telefonun arama geçmişini açtı.
Ancak çok geçmeden gözatma geçmişinin boş olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradı.
Ardından Yue Fei, bu telefonda bir mesajlaşma uygulamasının bile olmadığını fark etti.
Bu telefon kesinlikle daha önce kullandığı telefon değildi.
Telefonu fırlatan Yue Fei arkasına yaslandı ve yumuşak yatağa uzandı.
Sürekli bir tuhaflık olduğunu seziyordu.
Gu Wei, ikisinin bir kör randevuda tanıştıklarını ve ilk görüşte birbirlerine aşık olduklarını söylemişti. Birkaç aydır evlilerdi ama nedense ayrı odalara sahiplerdi.
Madem bu kadar aşıklardı, o halde neden ayrı uyuyorlardı ki?
Eğer orası sahiden de onun odasıysa, o zaman en önemli şeyleri orada saklıyor olmalıydı.
Yue Fei’nin başı yana doğru eğildi ve bakışları komodinin üzerine düştü.
Daha ayağa kalkmadan odanın kapısı aniden dışarıdan açıldı.
Yue Fei şaşkınlıkla sırt üstü oturdu, kapıya baktı ve içeri giren kişinin Gu Wei olduğunu gördü.
Ondan başka kimse gelemezdi de zaten.
“Ne oldu?” diye sordu Yue Fei.
Odaya bir bakış attıktan sonra Gu Wei açıklamaya başladı, “İlk başta hafızanı yitirdiğin için ayrı odalarda yatmamızın daha iyi olacağını düşünmüştüm ama ayrı ayrı uyursak da hafızanı geri kazanmana hiçbir faydası olmaz. Bu yüzden her zamanki gibi beraber uyumalıyız.”
Yue Fei: “…Ben önce bir müddet tek başıma uyusam olmaz mı?”
Gu Wei: “Hafızanı geri kazanman için uygun olmaz, anılarını hemen hatırlamak istemiyor musun yoksa?”
“…” Yue Fei dudaklarını büzdü, böyle bir soruya nasıl karşılık verebilirdi ki?
Konuşurken, Gu Wei çoktan odaya yaklaşmıştı ve Yue Fei’nin dolabından birkaç takım pijama çıkarmıştı.
“Hastaneden taburcu olabileceğini duyunca kahya teyzeden senin için kıyafet hazırlamasını istemiştim. Aceleci davranmam benim hatam. Bugün bir kısmını geri götüreceğim, kalanları sonra o yerleştirir,” dedi Gu Wei ve Yue Fei’nin pijamalarını aldı.
Yue Fei’nin karşı çıkmak için bir nedeni yoktu, bu yüzden onu takip etti.
Yue Fei öksürdü, “Bence önceden netleştirmemiz gereken bazı şeyler var.”
Gu Wei dolabı topluyordu, “Neymiş?”
Yue Fei: “Hafızamı geri kazanana kadar beni eş olarak yükümlülüklerimi yerine getirmem için zorlayamazsın.”
Bunu duyan Gu Wei başını çevirdi ve kaşlarını kaldırdı, “Eş olarak yükümlülükler mi?”
Yue Fei’nin bakışları arkadaki büyük yatakta gezindi, “Şey…”
Gu Wei onun ne demek istediğini nihayet anlamıştı, “Endişelenme. Sana söz veriyorum, hafızanı kazanana dek birlikte uyumaktan öteye geçmeyeceğiz.”
Gu Wei’nin açıklaması tuhaf gelse de Yue Fei bir terslik olduğunu düşünmemişti.
Şimdilik hafızasını kaybedip kaybetmediğini anlayamıyordu. Ancak Gu Wei’ye daha fazla soru soramayacak kadar utanmıştı. Bu yüzden daha fazla üstelemedi.
Her şey doğru olsa da, bazı şeyler kulağına doğruymuş gibi gelmiyordu.
Gu Wei, Yue Fei’ye bir takım pijama uzattı, “Geç oldu, git bir duş al ve erkenden dinlen.”
Yue Fei: “Tamam.”
Onun arkasını dönüp banyoya girdiğini gören Gu Wei, dolabın kapağına yaslandı ve eliyle hafifçe kaşlarını ovuşturdu.
Neden böyle beceriksizce bir yalan söylemişti ki?
Gu Wei başını kaldırdı ve pencerenin dışındaki gece manzarasına baktı.
Hafızasını yitirmiş olduğu için Yue Fei’nin ikisi arasındaki anlaşmayı öğrendiğinde evliliklerini sonlandıracağından korkuyordu.
O anda Gu Wei, içgüdülerine dayanarak kendisi için en faydalı seçimi yapmıştı. İkisinin ilk görüşte birbirlerine aşık olduklarını söyleyerek Yue Fei’nin elini ayağını bağlamıştı.
Pat ― ―
Banyodan bir şeyin düşme sesi geldi.
Gu Wei doğruldu, kapıya yürüdü ve kapıyı çaldı, “Ne oldu?”
Yue Fei: “Ah, bir şey olmadı. Sadece duş jelini düşürdüm. Tek elle duş almak oldukça zor ama endişelenme, ben iyiyim.”
Gu Wei kaşlarını çattı, “Senin suya dokunmaman lazım. Ben gelip sana yardım edeceğim.”
“Hayır, hayır…”
Yue Fei reddedemeden, Gu Wei banyonun kapısını açtı ve içeri girdi.
Yue Fei başını eğdi, çıplak vücuduna baktı ve sessizce arkasını döndü.
Gu Wei: “Neden utanıyorsun ki? Sanki hiç görmedim de.”
“!”
Yue Fei başını geri çevirdi, “O halde lütfen yıkanmama yardım et, böylece daha hızlı biter.”
Banyonun loş ışıklarının altında Yue Fei’nin köprücük kemiklerinin üzerine köpük gelmişti ve süt beyazı teni hafifçe kızarmıştı.
Gu Wei’nin koyu renkli gözbebekleri biraz karardı ve sesi kısıldı, “Tamam.”
Belirgin eklemlere sahip parmaklar Yue Fei’nin omuzlarına dokundu ve Yue Fei titremekten kendini alamadı.
Duş başlığından ılık su akıyordu ve alfanın sesi alçak ve derindi: “Hareket etme ve kolunu kaldır. Temizlenmene yardım edeceğim.”
Yue Fei panik içinde iki adım geri çekildi ve sırtı soğuk fayanslara yaslandı, “Kendim yapabilirim.”
Gu Wei: “Yarana su değmemesi lazım. Uslu dur.”
Yue Fei başını eğdi ve kulakları hararetle kızardı, “Öyleyse, bana yardım etmen daha iyi olur. Lütfen acele et.”
Gu Wei dudaklarını kıvırdı, “Tamam.”
Yue Fei bedeninin bu kadar hassas olabileceğini hiç düşünmemişti. Az önce kendi kendini yıkamaya çalışırken kesinlikle böyle hissetmemişti.
Aniden Yue Fei, Gu Wei’nin elini beceriksizce durdurdu, “Yeter bu kadar.”
Gu Wei başını kaldırdı ve Yue Fei’nin kırmızı kulak kepçesine doğru eğildi, “Sana yardım edeceğim dedim.”
Başının üzerindeki ışık, vücudunu kavuran bir güneş gibiydi.
Yue Fei düzensiz bir şekilde nefes alarak fayansa yaslandı.
İşlerin neden böyle geliştiğini bilmiyordu.
Yaralı kol, alfanın geniş omuzlarına yaslanarak nazikçe kaldırıldı.
Yue Fei, önündeki kişiye bakmaya cesaret edemeden gözlerini kapattı.
Yabani reçine burnuna iliştiğinde Yue Fei alnını Gu Wei’nin boynuna, kokunun kaynağına dayamaktan kendini alamadı.
Ne kadar süre geçmişti bilinmez, alfa başını eğdi ve Yue Fei’nin hafifçe aralanmış dudaklarını ısırdı.
Banyodaki ışığı yavaş yavaş daha da bulanık görmeye başlıyordu…
Kendine geldiğinde ikisi çoktan yatak odasına dönmüştü ve Gu Wei ona temiz pijamalar giymişti.
“Hadi uyu,” dedi Gu Wei ve alnına yumuşak bir öpücük kondurdu, “Ve mutlu yıllar.”
Yue Fei kızarırken mırıldandı, ardından ona sırtını döndü ve pencereden dışarı baktı, çünkü zihni oldukça karışmıştı.
O ve Gu Wei…banyodayken…banyodayken…
Gu Wei’nin hafızasını kaybetse de ona öyle davranması gayet doğaldı ama kendisi neden…
Gelgelelim o an aklında olan tek şey arzularıydı.
Hmm…bahaneler, bahaneler!
Yoğun suçluluk ve endişe hisseden Yue Fei’nin göz kapakları yavaş yavaş ağırlaştı ve derin bir uykuya daldı.
Karanlıkta, yabani reçine yeniden odayı sardı.
Tatlı bahar kokusu aheste aheste yayılarak yabani reçineden ayrılmak istemiyormuşçasına onunla iç içe geçti.
Ebeveyn yatak odasının yumuşak yatağında, uyuyan omega yuvarlandı ve uzun zamandır bekleyen alfasının kollarına sokuldu.
Yue Fei’nin uyurkenki masum yüzünü gören Gu Wei memnuniyetle onun yanağını okşadı.
Bir zamanlar feromonların yarattığı iğrenç bağı reddetmişti ama şu anda bu bağ ona en güçlü güvenlik duygusunu veriyordu.
Feromonlarının kenetlendiği bu omega, onun aşık olduğu kişiydi çünkü.
Sahiden de hafızanı mı kaybettin? Hafızanı kaybetmene rağmen feromonların hâlâ benim feromonlarıma mı bağlı?
Eğer hafızanı yitirdiysen, neden daha öncesinde beni reddetmiştin?
Gu Wei’nin bakışları karanlığa gömüldü. Dünyada gerçekten de ruhların değişmesi diye bir şey olup olmadığını merak ediyordu. Yoksa daha öncesinde onun feromonlarını reddeden kişi gerçek Yue Fei olmayabilir miydi?
Şu anda kollarında olan Yue Fei, kalbine neşe getiren ve ona nihai mutluluğu tattıran yegane kişiydi.
Bir daha sakın bir yere kaybolma. Gu Wei başını eğdi, dudaklarını onun alnına dayadı ve yorgunluğun etkisiyle uykuya daldı.
Ertesi gün.
Güneş perdelerin arasından içeri girdiğinde Yue Fei çoktan uyanmıştı ama hâlâ Gu Wei’nin kollarındaydı. Uyuyan alfayı uyandırma korkusuyla hareket etmekten korkuyordu.
Gu Wei’nin kollarına ne zaman sokulduğunu bilmiyordu ve ona bu denli yakınken düşüncesizce davranmaya cesaret edemiyordu.
Eğer Gu Wei uyanana kadar kendisi de uyursa, bu utançtan kurtulabilecekti.
Böylece Yue Fei gözlerini kapattı ve uyumaya devam etti.
Yue Fei bu kez güneş en tepeye yükselene dek uyumuştu. Lakin bu kez uyandığında Gu Wei yanında değildi ve onu tüm yatağı işgal etmesi için yalnız bırakmıştı.
Yue Fei gerinerek yastığının yanındaki telefonu aldı ve internetteki dedikoduları okumaya başladı.
[Gu Grubu kendisiyle çelişiyor.]
[Gu Grubu’nun alfa varisinin eşi bir beta mı yoksa bir omega mı?]
Yue Fei bir anlığına donakaldı. Gu Grubu’nun varisi, Gu Wei değil miydi?
Gu Wei onunla evlendiğine göre Gu Grubu’nu çoktan devralmış olmalıydı. Neden hâlâ bir varisti ki?
Ayrıca varisin eşi kendisi mi oluyordu? Bir betaydı, omega olduğuna dair tuhaf haberler de nereden çıkmıştı?
Telefonundaki sayfayı kapatan Yue Fei mutsuz bir şekilde telefonunu bıraktı, guruldamaya başlayan karnına dokunduktan sonra ayağa kalktı ve terliklerini giyerek pijamalarını değiştirmek üzere dolaba yöneldi.
Rastgele bir parça kıyafet aldı ve yatağın üzerine fırlattı. Tam pijamasını çıkarıp üzerini giyecekti ki, aniden yatağın üzerinde iki kişinin görüntüsü belirdi.
“Acıyor, yeter bu kadar…”
“Buna bile dayanamıyorsan, içine girdiğimde ne yapacaksın?”
!
Yue Fei derin bir nefes aldı ve soyunmayı bıraktı.
Neden bu dağınık, belirsiz hatıra parçaları zihninde belirip duruyordu ki?!
Arzuları mı alevlenmişti yoksa bunlar sahiden de yaşanmış mıydı?
“Gu Wei! Hadi!”
Yue Fei kendi sesini duymuş gibiydi.
“Bu kadar çabuk olmaz.”
Bu cevap veren ses, dün gece kulağına fısıldanan sesle aynıydı…
Birden arkadan tanıdık bir ses geldi.
“Uyandın mı?”
Kapının ne zaman açıldığını bilmiyordu. Az önce aklından türlü türlü tarifsiz anılar geçirdiği kişi elleri cebinde kapıya yaslanmıştı ve dikkatle ona bakıyordu.
Yue Fei’nin yüzü anında kızardı, “Dışarı, dışarı çık.”
Gu Wei kaşlarını kaldırdı.
Yue Fei açıklanamaz bir öfkeyle, “Kıyafetlerimi değiştireceğim!” diye bağırdı.
Gu Wei hoşgörülü bir şekilde kıkırdadı, dışarı çıktı ve kapıyı kapattı.
Yue Fei kıyafetlerini değiştirdikten sonra odadan çıktı.
Ardından, “Karnım acıktı, yiyecek bir şeyler var mı?” diye sordu.
Gu Wei: “Seni yemek yemen için aşağıya inmen için çağırmaya gelmiştim. Yine akşam yemeğine kadar uyuyacaksın sandım.”
Yue Fei utanarak saçlarını geriye doğru taradı, “Sen yemek yedin mi?”
“Yemedim, seni bekliyordum.”
Yue Fei, Gu Wei’nin kendisini kasıtlı olarak suçlu hissettirdiğinden şüpheleniyordu.
Gu Wei’yi aşağıya doğru takip ederken, “Beni beklemeyip yiyebilirdin,” dedi.
Gu Wei: “Sen olmayınca içimden yemek yemek bile gelmiyor.”