Yemek masası çok sessizdi. Yue Fei konuşmak için bir konu bulmak isterken sabah gördüğü haberleri anımsadı, “İnternette benimle ilgili bazı haberler gördüm, önemli bir durum mu var? Gu Grubu’na bir şey mi oldu?”
Gu Wei yemek çubuklarını durdurdu ve, “Önemli bir şey yok, merak etme,” dedi.
Yue Fei’nin kazasının nedeni kapsamlı bir şekilde araştırılmıştı. Her ne kadar Gu Wei bir betayla evlense de bu, Gu Grubu’na duyulan nefreti azaltamamıştı. Gu Tiansheng’i bulamadıkları için de memnuniyetsizliklerini Gu Tiansheng’den Gu Wei’ye yönlendirmişlerdi. Gu Grubu tarafından verilen tüm tazminat parasını bir güvenlik görevlisine vererek Gu Wei’ye zarar vermesini istemişlerdi.
Ancak satın alınan güvenlik görevlisinin şirketin içine sınırlı bir erişimi vardı. Yasaklı eşyaları Gu Grubu’na getiremezdi, bu yüzden dokunabileceği tek şey Gu Wei’nin arabasıydı.
Bu kişi kazadan önce tüm izleme kayıtlarını silmiş olsa da, şirkette iki koruma katmanı vardı ve bu kanıt katmanını silse bile otoparkta başka kameralar olduğunu bilmiyordu.
Bu nedenle kazadan kısa bir süre sonra arkasındaki gerçek öğrenilmişti, ancak Gu Wei sonucu henüz açıklamamıştı.
Yöntemleri hiç profesyonel değildi. O gün arabayı kullanan kişi Gu Wei olsaydı, bu yöntemin onun üzerinde hiçbir etkisi olmazdı; lakin ne yazık ki o gün arabada olan kişi Yue Fei’ydi.
Böyle profesyonel olmayan bir tuzak, Gu Wei’nin en çok değer verdiği kişiyi incitmişti.
Olayla ilgili tüm raporlar Gu Wei’nin masasında duruyordu. Biraz düşündükten sonra Gu Wei onu çekmecesine kilitledi.
Aslında en başından beri bu tuzağın hedefinin kendisi değil… Yue Fei olduğundan şüpheleniyordu.
Gu Wei, Yue Fei’nin bu meseleyi bilmesini istemiyordu ve şu an için Yue Fei’nin bunu bilmesine de gerek yoktu.
“Senin için bir doğum günü partisi vermeyi planlamıştım ve böyle bir kaza olabileceği aklımın ucundan geçmemişti. Ayrıca hastaneden ancak dün taburcu oldun. Bu yüzden partiyi iptal edeceğim. İyileştiğinde, bunu telafi edeceğim,” dedi Gu Wei ve ardından Yue Fei’nin kasesine bir parça yiyecek koydu.
Elbette partiyi iptal etmesinin asıl nedeni, Yue Fei’nin farklılaşma döneminin hâlâ bir haftasının daha olması ve Gu Wei’nin risk almak istememesiydi.
Gu Wei aslında omega olduğunu unutan Yue Fei’nin şimdilik diğer insanlarla iletişim kurmamasının daha iyi olacağını düşünüyordu.
Yue Fei: “Ah, sorun değil, benim için hiç fark etmez.” Kimseyi hatırlamıyordu, kiminle parti yapacaktı ki? Tabii ki de parti vermemeleri en iyisiydi.
Yemek sırasında ikisi de kendi düşüncelerine dalmıştı ama her zamanki gibi yemeklerini yemişlerdi.
Yemekten sonra Yue Fei kendi çalışma odasına gitti. Çalışma materyallerini masanın üzerinde görünce beyninin patladığını hissetmekten kendini alamadı.
Masanın üzerinde yapışkan notlar vardı ve birinin üzerinde şu yazıyordu: “Burs Kazanacağım!”
Hatırladığı kadarıyla kitaptaki Yue Fei iyi bir öğrenci değildi. Bu kadar çalışkan olması da neyin nesiydi?
“Hatırladın mı? Final sınavında burs alacağını söylemiştin ve benden sana özel ders vermemi istemiştin,” dedi Gu Wei. Konuşurken gözlerinde nazik bir gülümseme vardı. O da masanın üzerindeki yapışkan notu görmüştü.
Yue Fei ne diyeceğini bilemeden ona sessizce baktı.
“Burası senin çalışma odan. Belki burada bir şeyler hatırlayabilirsin. Ben gidip biraz çalışacağım,” dedi Gu Wei, ardından elini kaldırıp Yue Fei’nin saçlarını karıştırdı ve arkasını dönerek odadan çıktı.
Yue Fei sersemlemiş bir şekilde masanın önünde duruyordu ve tam da Gu Wei’nin söylediği gibi, zihninde bazı anılar belirmeye başlıyordu.
“Okulu yarıda bırakmama rağmen, biraz sıkı çalışarak diğerlerine yetişebilirim.”
“Ahhhhh, bu problemler insanlar tarafından mı tasarlandı? İnsanlar nasıl böle soruları çözebiliyor?”
“Birden, yarı zamanlı çalıştığım günleri özledim. Beynini kullanmak fiziksel gücünü kullanmaktan daha zor.”
―
Bu yakınma cümleleri, Yue Fei’nin tüylerinin diken diken olmasına ve tepeden tırnağa ürpermesine neden olmuştu.
Okulu dondurması, yarı zamanlı bir iş… Bütün bunlar onun gerçekten yaşadığı şeyler değil miydi?!!!
Yani, sahiden de hafızasını kaybetmişti.
Yue Fei başını eğdi ve uzun bir iç çekti.
Wtf?!*
ÇN: Çince metinde de wtf şeklinde latin alfabesiyle yazılmış. O yüzden ben de aynen bırakıyorum. “What the f*ck” ne demek biliyorsunuzdur zaten ama sdfjfjd
Sadece kitabın içine ışınlanmakla kalmamış, aynı zamanda kitaptaki Gu Wei’ye aşık olup evlenmiş ve sonra hafızasını kaybederek en baştan oraya ışınlandığını mı zannetmişti?
Kitaptaki Yue Fei yalnızca bir yan karakterdi, olaylara bu kadar müdahil olmasına gerek var mıydı ki?
―
Akşamleyin Gu Wei işini bitirdi ve Yue Fei’nin çalışma odasının kapısını çaldı. Kapıyı açtıktan sonra, küçük kanepenin üzerinde tıpkı tuzlanmış bir balık gibi yatan Yue Fei’yi gördü.
Projeksiyon aletinden bir film yansıtılıyordu.
Oldukça sıcak ve samimi bir ortamdı.
Gu Wei tek kaşını kaldırdı, “Ders çalışmayacak mıydın?
Onun geldiğini gören Yue Fei doğruldu, açıklanamaz bir şekilde kendini suçlu hissediyordu, “Anlayamıyorum ki.”
Hafızasını kaybettiğinden beri Yue Fei, Gu Wei’ye olan hislerini düşünüyordu.
Ona aşık mıydı gerçekten? Hatta evlenecek kadar? Onun eşi miydi sahiden?
Duyuları oldukça keskin olan alfa, Yue Fei’nin tutumundaki tuhaf değişikliği fark etmişti. Sebebini bilmiyor olsa da doğrudan sormasının iyi olmayacağını biliyordu. Bunun yerine ona, “En üst katta yüzmek ister misin?” diye sordu.
Yue Fei şaşırmıştı, “Yüzmek mi? Ama ben yüzme bilmiyorum ki.”
Evli değiller miydi? Onun yüzme bilmediğini Gu Wei bilmiyor muydu?
Yue Fei’nin tepkisini gören Gu Wei güldü, “Doğru ya, sana yüzmeyi öğrettiğimi de unuttun.”
Gu Wei bunu gülümseyerek söylese de, Yue Fei’nin kalbi sanki nankörlük ediyormuş gibi hâlâ açıklanamaz bir şekilde seğiriyordu. Küçük kanepeden kalktı ve Gu Wei’nin yanına yürüdü, “Hadi yüzmeye gidelim, belki vücudum hatırlıyordur.”
Gu Wei usulca mırıldandıktan sonra önüne geçerek Yue Fei’yi üçüncü kattaki açık hava yüzme havuzuna götürdü.
Üçüncü kattaki yüzme havuzunu gören Yue Fei haykırdı. Orada yüzmek harika olacaktı!
Daha sonra Yue Fei’nin bakışları şeffaf camla çevrili duşa kabine yöneldi. Panjurlar yarı açık yarı kapalıydı; birdenbire, önünde yüksek çözünürlüklü bir film oynatılıyormuş gibi görüntüler belirmeye başladı.
!
Onun arkasından gelmediğini gören Gu Wei, “Sorun nedir?” diye sordu.
Yue Fei kendine geldi, “Ah, bir şey yok. Bir şey yok.”
“Sen de girecek misin? Yoksa yüzerken beni mi izleyeceksin?” dedi Gu Wei, ardından bornozunu çıkararak kaslı vücudunu gözler önüne serdi ve Yue Fei’ye doğru yürüdü.
Yue Fei havuzun yanına geldiğinde kararından pişman oldu, “En iyisi ben seni izleyeyim şimdilik.”
Hemen sonrasında Yue Fei yan taraftaki koltuğa uzandı.
Gu Wei de onu zorlamak niyetinde değildi. Onun oturacak bir yer bulduğunu görünce dönüp suya girdi.
Alfanın güçlü, uzun kolları suyu yarıp geçti ve durmaya hiç niyeti olmadan son derece yüksek bir hızla ileri geri yüzdü.
Çok geçmeden havuzda üç tur atmıştı.
Yüzü hafifçe kızaran Yue Fei havuzun kenarında onu izliyordu.
O dinç vücut o gün onun arkasında yatıyordu…
Öhü öhü öhü öhü öhü!!
Yue Fei kendi tükürüğü tarafından boğulmuştu.
Hastanede uyandığında bu dünyaya ilk kez ışınlandığını ve her şeye sıfırdan başladığını zannediyordu. Orada bu kadar çok anısı olmasını hiç beklemiyordu. Bu anı parçalarına bu kadar büyük tepki vermesine şaşmamalıydı… Yue Fei açıklanamaz bir şekilde bedeninin ısınmaya başladığını hissetti. Ardından ılık bir meltem esintisi burnuna berrak ve tatlı bir koku getirdi.
Yue Fei’nin düşüncelere daldığını görünce havuzdaki alfa da duraksadı ve hemen sonrasında omeganın önüne doğru geldi.
Yue Fei doğruldu ve gözlerinde bir şaşkınlıkla, “Ha, bitti mi? Çıkacak mısın?” diye sordu.
Gu Wei’nin Adem elması yukarı aşağı doğru kaydı ve Yue Fei’nin bacaklarının yanına oturdu.
Öne eğilerek alnını omeganın omzuna koydu, “Biraz rahatsız hissediyorum.”
Asıl rahatsız hisseden Yue Fei’ydi, “…Neyin var?”
Gu Wei ifadesinde en ufak bir değişim olmadan, “Kızışma dönemi,” diyerek yalan söyledi. Yue Fei’nin omega olduğunu ve şu anda hâlâ farklılaşma döneminin içinde olduğunu kabul edip edemeyeceğinden emin olmadığından böyle bir yolu seçmişti.
Yue Fei: “Hastaneye gitmek ister misin?”
“Hayır,” dedi Gu Wei. Yue Fei’nin kızarmış yüzü gözlerine yansıyordu, “Seni öpebilir miyim?”
Yue Fei: “Ama ben bir betayım, işe yarayacak mı ki?”
“Evet,” diye cevapladı Gu Wei, ardından öne eğilerek alnını onun alnına dayadı, “Kızışma dönemlerimde hep bana eşlik ederdin.”
Yue Fei gözlerini biraz kıstı, “Pekâlâ, o zaman tamam.”
Bu kelimeler ağzından çıkar çıkmaz Gu Wei’nin yumuşak dudakları onun dudaklarına doğru bastırıldı.
“Mmm― ―”
Hazırlıksız yakalanan Yue Fei, Gu Wei tarafından koltuğa yatırılmıştı.
Büyük, eklemleri belirgin olan bir el omeganın boynunda duruyordu ve çenesini kavrayan parmaklar dudaklarını aralamasına neden oluyordu.
Dudakları birbirine kenetlenmişti…Bu omega onundu, ona aitti!
Yabani reçine kontrolsüz bir şekilde etrafa yayılıyordu.
Elini çabuk tut ve bana ne kadar aşık olduğunu hatırla artık…
Omeganın dudaklarını ısırıp yalıyordu ve bu öpüşme kendisinin bile fark etmediği bir sabırsızlık duygusu taşıyordu.
Ayak parmakları kıvrılan Yue Fei kollarını Gu Wei’nin boynuna doladı ve tırnaklarıyla bastırarak alfanın sırtında izler bıraktı.
Sadece öpüşüyorlardı ama bu öpüşme ruhunun derinliklerinde ürpermesine sebep olmuştu.
Gu Wei öpüşme konusunda neden bu kadar iyiydi ki?
Suyun hemen üzerinde ikisinin feromonları iç içe geçti ve başlangıçta huzursuz olan Yue Fei’nin feromonları yavaş yavaş sakinleşti.
―
Gu Wei kendisini kontrol etmeye çalışarak boynuna sarılan Yue Fei’yi usulca geri çekti.
Gu Wei omegayı koltuğa geri yatırırken ona nazikçe teşekkür etti, “Şimdi daha iyiyim, teşekkür ederim.”
Yue Fei hâlâ kendine gelememişti. Bir müddet sessizlikten sonra, “Rica ederim,” dedi.
Gu Wei onun başını okşadı, “Burada fazla kalırsan üşütebilirsin. Aşağı inip biraz dinlen, ben daha sonra seni çağırırım.”
Yue Fei başını salladı, “Tamam.”
Onun cevabını duyunca Gu Wei arkasını döndü ve duşa doğru yürüdü. Yue Fei de merdivenlere doğru hareketlendi. Fakat daha birkaç adım atmıştı ki, farkında olmadan başını çevirip arkasına baktı.
Gu Wei duşa kabinin panjurlarını kapatmamıştı; su, saçlarından ve bedeninden aşağı süzülüyordu ve canavarı andıran gözleri ona kilitlenmişti.
Yue Fei’nin arkasını dönüp kendisine baktığını gören Gu Wei bir an afalladı, ardından dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Ona göz kırptıktan sonra duvardaki düğmeye bastı ve panjurlar yavaşça kapandı.
“…” Yue Fei kızararak önüne geri döndü ve hızla aşağı indi.
Gu Wei hiç de adil oynamıyordu!