İçeriğe geç
Home » I Got Bitten After Transmigrating into a Pseudo-Beta 60. Bölüm

I Got Bitten After Transmigrating into a Pseudo-Beta 60. Bölüm

Nanwan Xiang bölgesinde birkaç gün kendi kendine çalışsa da sonuçta öğrenebilecekleri sınırlıydı. Bu nedenle Yue Fei, Gu Wei’ye ne zaman okula dönebileceğini sormaya başlamıştı.

Bu süre zarfında Gu Wei de şirkete gitmemişti ve onunla kalmıştı. Hafızasını kaybetmekten başka bir sorunu olmayan Yue Fei kendisinin okula gidebilecek olduğunu düşünüyordu. Böylece Gu Wei de artık işinin başına dönebilirdi.

Geçen birkaç gün içinde Gu Wei boş zamanlarında Yue Fei’yi üçüncü kata çıkarıyordu. Yue Fei’ye yüzmeyi öğrettiği o anıları tekrar hatırlatmayı başarmıştı. Bu sayede Yue Fei de yüzmeyi yeniden öğrenmişti.

Gelgelelim Yue Fei o gün duşakabinin önündeki ilanıaşkını hatırlayamamıştı, ki bu da Gu Wei’yi bir hayli hayal kırıklığına uğratmıştı.

Havuzun kenarındaki Gu Wei, Yue Fei’nin okula dönme sorusuna yanıt verdi, “Gelecek ay dönebilirsin.”

Birkaç gün sonra bir sonraki ay başlayacaktı. Yue Fei başını salladı, “Tamam.”

Gu Wei öne çıktı ve Yue Fei’ye uzanarak onu havuzdan çıkarmaya çalıştı, “Bugünlük bu kadar yeter. Gidip biraz dinlenelim.”

Yue Fei elini kaldırıp Gu Wei’nin elini tuttu ama havuzdan çıkmadı. Bunun yerine başını kaldırdı ve Gu Wei’ye kurnazca gülümsedi.

Gu Wei tepki vermedi ve havuzun yanına çömeldi. Yue Fei’yi kaskatı ve hareketsiz görünce, “Sorun nedir?” diye sordu.

Yue Fei, Gu Wei’nin elini çekmeye çalışıyordu ama onun bir milim bile kıpırdamadığını görünce yüzü kıpkırmızı kesildi.

Ardından Gu Wei’nin elini destek olarak kullandı ve sorunsuz bir şekilde yukarı çıktı, “Bir şey yok!”

Gu Wei o çıkar çıkmaz ne yapmaya çalıştığını anladı ve gülümseyerek onu kollarının arasına aldı, “Beni düşürmeye mi çalışıyordun?”

Onu suya düşürmeye çalışan Yue Fei: “…”

Tüm gücüyle çekmesine rağmen onu suya çekememiş olması oldukça utanç vericiydi!

Nasıl Gu Wei’yi çekememişti ki? Alfalar ve betalar arasında bu kadar büyük bir güç farkı var mıydı?

Yue Fei masummuş gibi davranarak gözlerini kırpıştırdı, “Hayır.”

Gu Wei kaşlarını kaldırdı.

Yue Fei öfkeyle, “Acıktım,” dedi.

“O zaman aşağı in ve bir şeyler atıştır.”

Yue Fei: “Burada yemek istiyorum, gidip bana bir şeyler getir.”

Gu Wei: “Neden ben getiriyormuşum?”

Yue Fei ona sinirlenmiş gibi davranmaya çalışıyordu, “Madem öyle kendine başka bir eş bul o zaman?”

Gu Wei güldü ve ardından onu bırakarak bir şeyler getirmek üzere aşağı indi.

Dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrılan Yue Fei havuzun kenarına oturdu ve bacaklarını suya sokarak Gu Wei’nin yukarı çıkmasını bekledi.

Kısa süre sonra alfa elinde meyve tabağı ve pastayla merdivenlerde belirdi.

Onu görünce Yue Fei ayağa kalktı ve onun yanına gitti.

Gu Wei pastadan bir çatal alarak Yue Fei’nin ağzına doğru götürdü, “Biraz pasta ye.”

Yue Fei ağzını açıp yedi ve dudaklarının kenarına krema bulaştı.

“Çok fazla şey getirmişsin,” dedi Yue Fei. Ardından uzanıp tabağı eline aldı, koltuğun yanındaki küçük sehpanın üzerine koydu ve Gu Wei’ye yedirmek için bir üzüm aldı.

Gu Wei başını eğdi ve ağzını açarak üzümü aldı ancak Yue Fei’nin yumuşak parmak uçları onun keskin dişlerine dokundu.

Yue Fei duraksadı ve bakışları Gu Wei’nin hafifçe hareket eden dudaklarına odaklandı.

Onun dalıp gittiğini fark eden Gu Wei gülümsedi ve parmağını kaldırıp Yue Fei’nin dudağının kenarındaki kremayı sildi.

Yue Fei farkında olmadan dilini çıkarıp dudağının kenarını yaladı.

Neler oluyordu şu anda?

Parmağı hala Yue Fei’nin çenesinde olan Gu Wei açıkladı, “Biraz krema bulaşmıştı.”

Yue Fei: “Ah.”

O bunu söyler söylemez Gu Wei çenesini kavradı ve Yue Fei’nin başını hafifçe yukarı doğru kaldırarak onu öpmeye başladı.

Yue Fei kollarını kaldırıp Gu Wei’nin boynuna doladı ve işbirliği yaparak Gu Wei’nin öpücüğüne karşılık verdi. 

Arkasında gün batımı gökyüzünü kızıla boyuyordu ve üst üste binen iki figür tutkulu bir şekilde öpüşüyordu. Hafif bir esintiyle beraber artık hava yavaş yavaş kararıyordu.

Nedenini bilmese de Gu Wei, hafızasını kaybetmiş olan Yue Fei’nin daha çocuksu ve şımarık davrandığını düşünüyordu. Yine de Yue Fei güvenle kendisini onun kollarına bırakıyordu.

Elbette Gu Wei de onu şımartmak istiyordu.

Yue Fei sıkıntı içinde elindeki cevize baktı, “Dişlerim sağlam değil, böyle sert şeyleri kıramıyorum.”

Gu Wei cevizi alarak kırmasına yardım etti.

“Çok hızlı anlattığın için bu soruyu anlamadım. Bir daha anlat.”

Gu Wei tekrar anlattı.

“Sence de tırnaklarım biraz uzamamış mı?”

Gu Wei tırnak makasını aldı ve her bir tırnağını özenle kesti.

Yue Fei, Gu Wei’nin çalışma odasındaki kanepede uzanmış, yan yan masada oturan Gu Wei’ye bakıyordu, “Sürekli evde oturmak çok sıkıcı. Beni dışarı çıkar. Daha önce hiç randevuya çıkmıyor muyduk?” 

Gu Wei: “Yarın hastaneye gideceğiz. Muayene olduktan sonra bir şeyler yapabiliriz.”

“Tamam.”

Hemen dışarı çıkamayacağı için hayal kırıklığına uğramış olsa da Yue Fei sabırla yarını bekleyecekti, “Yarın erkenden gidebilir miyiz?”

Farklılaşma döneminin sonunun ilk günüydü. Bu yüzden Gu Wei, Bai Xi ile önceden iletişime geçmişti.

“Sabah gideceğiz,” dedi Gu Wei 

Yue Fei: “Güzel.”

Tuzlanmış bir balık gibi kanepede yatan Yue Fei’nin tüm ilgisi Gu Wei’nin şarap dolabına yönelmişti.

Burnuna şarap kokusu ilişen Gu Wei arkasını döndü. Omegası bir elinde şarap şişesi, diğerinde de bir kadeh tutarak ona doğru yaklaşıyordu.

Kırmızı şarabı açmak üzere olan Yue Fei hafifçe masaya doğru yaslandı ve cilveli bir tavırla, “Gege, içebilir miyim?” diye sordu.

ÇN: Gege-ağabey

Gu Wei’nin onu sessizce izlediğini gören Yue Fei, şarap kadehini yavaşça yere bıraktı: “Özür dilerim.”

“Ne için özür diliyorsun?” diye sordu Gu Wei.

“İznin olmadan sana ait olan şeylere dokunmamalıydım,” dedi Yue Fei utanarak, “Özür dilerim.”

Gu Wei şarap kadehini aldı, “Yanlış.”

“Ah?”

“Özür dilemen gereken asıl şey yalnızca bir tane kadeh getirmiş olman.”

Yue Fei oldukça kararsız bir şekilde, “O halde sana da bir tane getireyim mi?” diye sordu.

Masanın arkasında oturan Gu Wei bir elini çenesine dayadı ve diğer eliyle kırmızı şarabı sallayarak Yue Fei’ye baktı, “Hayır, sadece yanlış bir şey yaptığın için seni cezalandırmak istiyorum.”

Yue Fei biraz kafası karışmış halde parmaklarını sıktı.

“Cezan benimle beraber içmen.”

Bununla birlikte Gu Wei şaraptan bir yudum aldı, Yue Fei’nin çenesini kaldırdı ve dudaklarını onun dudaklarına bastırdı.

Soğuk şarap ikisinin dudakları ve dişlerinin arasından aktı ve Yue Fei’nin dudaklarının kenarlarından akarak yakasını ıslattı…

Pencerenin dışında, gün yavaş yavaş batıyordu.

Loş ışıklı çalışma odasında Yue Fei, Gu Wei’nin kucağına oturmuştu ve ikisi tutkuyla öpüşmeye devam ediyordu.

Boş şeffaf kadeh masanın köşesinden aşağı düşmüştü ama ikisi de aldırış etmemişti. Sarhoş edici şarap kokusu ikisinin nefesi arasında gidip geliyordu ve derin duygularla öpüşüyorlardı.

Yue Fei gerçekten sarhoş olup olmadığını bilmiyordu ama o an tek istediği şey Gu Wei’ye daha da yakın olmaktı.

Yabani reçine şarap kokusunu bastırarak etrafını sardı. Bu yabani reçine kokusunun nereden geldiğini bilmiyordu. Tek bildiği bu koku ne zaman ortaya çıksa, kendisinin ve Gu Wei’nin açıklanamayacak durumlarda olmalarıydı.

Böylece yabani reçine kokusu tekrar ortaya çıktığında, Yue Fei gözlerini açıp Gu Wei’nin gözlerine bakmaktan kendisini alamadı.

Yue Fei’nin afallamış ve şehvetli ifadesini gören Gu Wei artık kontrolünü tamamen kaybetmiş gibiydi.

Yue Fei, güçlü kollar tarafından kaldırıldıktan ve vücudu kısa bir süre havada kaldıktan sonra, masanın üzerine yatırıldığını fark etti.

Ellerini masaya koydu, başını hafifçe kaldırdı ve Gu Wei’ye baktı.

Gu Wei koyu gözleriyle derin derin ona bakıyordu ve yüzündeki ifadeyi anlamak güçtü.

Alfa aniden uzanarak şarabı aldı ve Yue Fei’nin önünde tuttu.

Ardından şarabı döktü…

Yue Fei’nin gözleri fal taşı gibi açıldı.

Tam da o anda belirgin eklemlere sahip büyük bir el Yue Fei’nin gömleğine uzandı.

Gömlek yere düştüğü anda arzular da tıpkı şarap gibi akmaya başladı…

Yue Fei başını kaldırdı ve inlememek için alt dudağını ısırdı.

Nedense, bu yoğun zevke biraz aşina hissediyordu.

Sanki bu şeyleri daha önce de yaşamış gibiydi.

…Yine bir anı parçasını hatırlıyor olmalıydı.

Evli oldukları için artık utanmasına gerek yoktu.

Ellerinde güç kalmadığını ve vücudunu daha fazla destekleyemeyeceğini fark eden Yue Fei, masaya uzandı ve mücadele etmeyi bıraktı.

Ardından kolunu kaldırıp alnına dayadı ve gözlerini hafifçe kısarken dudaklarını araladı.

Çok geçmeden ince parmaklarıyla masanın kenarını tuttu ve inlemeleri odanın içinde yankılanmaya başladı.

Tatlı bir feromon kokusu çam ormanının içinde neşeyle süzülmeye başladı.

Ertesi gün güneş tam tepedeyken Yue Fei uyandı ve yataktan kalkmak için çabaladı. Ancak hala başı dönüyordu.

Gu Wei ona çorba getirdi ve Yue Fei solgun bir yüzle yatağa yaslanarak yemeğini bitirdi.

Gu Wei parmağıyla Yue Fei’nin yanağını okşadı, “İstersen biraz daha uyu. Hastaneye öğleden sonra gideriz.”

Yue Fei başını salladı ve tekrar uyumak için yatağın içine gömüldü.

Kralın neden sabah erkenden uyanıp hüküm sürmediğini* anlamıştı.

ÇN: Sabah ereksiyonunu anlatmak için bir deyim kullanıyor. Yani sabah ereksiyonu olmamış.

Sebebi önceki gece tüm enerjisinin sömürülmüş olmasıydı…

Gu Wei, seni küçük şeytan!

Biraz önce Yue Fei tarafından “küçük şeytan” olarak adlandırıldığını bilmeyen Gu Wei, kalkıp balkona yürüdü ve muayene saatini değiştirmek için hastaneyi aradı.

Yatak odasına döndüğünde, Yue Fei tekrar uyuyakalmıştı.

Gu Wei yatağın yanına oturdu, Yue Fei’nin yüzüne düşen saçı nazikçe kulağının arkasına itti ve ardından gülümseyerek yumuşak bir tonla, “Vücudu çok zayıf, daha çok egzersiz yapması gerek,” dedi.

Günlük rutinine egzersiz yapmanın eklenmiş olduğunu bilmeyen Yue Fei uykusunda homurdandı ama yine de uyanmadı.

Öğleden sonra hala uyku mahmuru Yue Fei, Gu Wei’nin elini tutarak hastaneye gitti.

Tang Yue de şaşırmış bir şekilde onları takip ediyordu.

Şaşırmasının sebebi bütün gün boyunca Yue Fei’nin sorgusuz sualsiz Gu Wei’yi takip etmiş olmasıydı.

Yalnızca birkaç gün geçmişti lakin Bay Yue ve Başkan Gu sanki birbirlerine daha da yakınlaşmış gibiydi.

Muayeneden sonra Yue Fei dinlenmek için salona döndü.

Gu Wei, Bai Xi’den muayene sonuçlarını doğrudan kendisine bildirmesini ve Yue Fei’den gizlemesini istemişti.

Neyse ki araba kazası Yue Fei’nin farklılaşma dönemini etkilememişti ve sorunsuz bir şekilde sona ermişti. Bu da Yue Fei’nin artık yetişkin bir omega olduğu anlamına geliyordu.

“Bay Yue’nin hafıza kaybı göz önüne alındığında, gecikmiş bir farklılaşma dönemine girdiğinin uygun bir dille anlatılmasını daha uygun görüyorum,” dedi Bai Xi. Yue Fei’nin intihar girişimi onu da bir hayli etkilemişti, “Başkan Gu, Bay Yue hala kendisinin bir omega olduğunu bilmiyor, değil mi?”

Gu Wei: “Henüz söylemedim.”

Bai Xi: “Anlıyorum, onu bu konu hakkında bilgilendirmenin uygun bir yolunu bulmalıyız. Ertelemek hiç iyi olmaz. Bugünkü muayeneye göre Bay Yue’nin farklılaşma dönemi sona ermiş olsa da, artık bedeni kızışma dönemine hazırlanmaya başlayacak.”

Gu Wei kaşlarını çattı, “Bu kadar çabuk mu?”

“Bu süre zarfında, Bay Yue daha da duygusal hale gelebilir,” dedi Bai Xi ve gözlüğünü burnunun üstüne itti, “Kızışma dönemine girerken böyle etkiler olması normal.”

Bai Xi’nin söylediği şey doğruydu ama Gu Wei kızışma döneminden ötürü Yue Fei’nin daha da duygusallaştığını fark edememişti.

Bai Xi ona kibarca hatırlattı, “Önceden kapsamlı hazırlıklar yapmanız gerekebilir, Başkan Gu.”

Gecikmiş farklılaşma dönemi, hafıza kaybı, kızışma dönemi… Yue Fei’nin durumu çok karmaşıktı ve kimse kızışma dönemi sırasında neler olacağını bilemezdi.


 

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x