Geçici işaret, kızışma dönemindeyken feromonları sakinleştirmeye yarardı. Sabit bir partneri olan omegalar için alfasının kızışma dönemi öncesi onu yatıştırması omeganın bedeninin kızışma dönemine daha rahat hazırlanmasını sağlardı.
Derin bir uykudan uyanan Yue Fei bir an için nerede olduğunu bilemedi.
Arkasındaki alfa beline sarıldığı anda yavaş yavaş kendine geldi.
Gu Wei şefkatle boynunu okşadı, “Uykun var mı? Yoksa acıktın mı?”
Yue Fei arkasını döndü ve Gu Wei’nin kollarının arasına gömüldü. Ardından parmağıyla önceki gece ısırdığı köprücük kemiğine dokundu, “Acıktım.”
Yue Fei’nin yaramaz parmağını tutup dudaklarıyla yumuşak bir şekilde öpen Gu Wei, “Aşağıda mı yoksa burada mı yemek istersin?” dedi.
Parmağındaki öpücük Yue Fei’nin kaşınmasına neden olmuştu, “Burada.”
“O zaman beni bekle, ya da gidip ben gelene kadar duş al.”
Böylece Gu Wei aşağı inip kahvaltı hazırlamak için yatakta doğruldu.
Ancak ayağa kalkamadan önce Yue Fei ona arkadan sarıldı.
“Birlikte duş alalım.”
Vücudundaki yabani reçine kokusunu alan Yue Fei nedenini bilmiyordu ama Gu Wei’nin gitmesini istemiyordu.
Gu Wei hafifçe kıkırdadı, beline dolanan kolları tutup yukarı çekti ve Yue Fei’yi kollarının arasına aldı, “O zaman senin de kalkman lazım.”
Bu duş yüzünden ikisi de öğle yemeği saatine kadar banyodan çıkamamıştı.
Yue Fei usulca şikâyet etti, “Çok açım.”
Gu Wei onun şikâyet ettiğini duyunca kaşlarını kaldırdı, “Beni mi suçluyorsun?”
Birlikte duş almayı teklif eden o değildi sonuçta.
Yue Fei, Gu Wei’ye dik dik baktı. Bu adamın sorunu neydi?
Bunu görünce Gu Wei gülümsedi ve başını iki yana salladı, “Tamam tamam, benim hatamdı.”
Birinci katta Chen Teyze, ikisinin yemediği kahvaltıyı toplamış ve yerine az önce yaptığı öğle yemeğini koymuştu.
İkisinin aşağı indiğini görünce kibarca izin istedi ve mutfağa gitti.
Yue Fei oturdu ve lezzetli yemeklerle donatılmış masayı görünce midesi guruldadı.
“İleride kendimize biraz hâkim olmamız lazım,” dedi Yue Fei yemek yerken.
Gu Wei’nin gözleri bir an olsun onun üzerinden ayrılmıyordu, “Yemeğini yavaş yavaş ye, hâkim olmak derken neyi kastediyorsun?”
Yue Fei kelimeleri lokmalarının arasında ayrı ayrı dile getirdi, “Çok, azgınsın.”
Gu Wei: “Bu biraz zor olabilir. Bu sefer iyi hazırlanmadığım için benim hatam ama bir dahakine yemeği yatağın yanında hazır edeceğim.”
Gerçek bir kızışma dönemi önceki gece gibi değildi ve tek bir gecede her şey bitmiyordu.
Yue Fei ne demek istediğini anlamamıştı ama aniden omega olduğu aklına geldi. Dün her şey oldukça kaotik olduğundan aklıselim bir şekilde düşünme fırsatı olmamıştı. Bugün sakin bir ruh hali içerisindeydi ve dikkatlice düşünebilmişti. Ama yine de her şey fazlasıyla garip geliyordu, “Yani dediğine göre ben bir omegayım, öyle mi?”
Yanlış bir romanın içinde miydi yoksa her şey bir rüya mıydı diye merak ediyordu. Uyandığı günden beri yaşadıkları okuduğu romana kıyasla bir hayli farklıydı.
Gu Wei yemek çubuklarını durdurdu, “Yalan söyledim.”
Çok basit bir şekilde yalan söylediğini dile getirmişti.
Yue Fei: “…” Seni pataklayamayacağımı sanma.
Yemeğini yemeye devam ederken, “Neden bana yalan söyledin?” diye sordu. Aslında kalbinde belli belirsiz bir şüphe vardı ama Gu Wei’nin bu kadar açık sözlü olmasını hiç beklememişti.
Gu Wei: “Dün durum acildi. Açıklamak için vaktimiz yoktu.”
Alfanın bakış açısına göre onu işaretlemesi açıklama yapmasından daha mühimdi.
Ancak Yue Fei durumunun kritik olduğunu ve Gu Wei’nin zamanı olmadığından açıklama yapamadığını zannediyordu.
“Pekâlâ,” diyerek Gu Wei’nin açıklamasını gönülsüzce de olsa kabul etti Yue Fei, “O zaman şimdi açıklayabilir misin?”
Dünden bugüne Gu Wei’nin kendi gözlemine göre, Yue Fei bir omega olduğu fikrine bariz bir direniş göstermemişti. Bu yüzden Gu Wei de artık daha fazla saklamamaya karar vermişti. Böylece her şeyi doğrudan ona açıkladı.
Yue Fei: “…Demek işin aslı buydu.”
Başlangıçta bir betaydı, ama nedense sonradan omegaya dönüşmüştü.
Gu Wei: “Bu tür vakalar son derece nadir aslında.”
Ne yazık ki, Yue Fei onlardan biriydi.
Yue Fei ağzına yemek tıkıştırmaya devam ederken orijinal romanda Jian Yi ve Xinchen’in bebeği olduğunu anımsadı. Ardından elindeki yemek çubukları duraksadı, “O halde ben de çocuk doğurabiliyor muyum?”
Bu beklenmedik soru Gu Wei’yi şaşırtmıştı, “Evet, bu mümkün olmalı.”
Yue Fei: “…”
Onun tereddüt ettiğini fark eden Gu Wei elini uzattı ve kulak memesini sıktı, “Tabii ki de çocuk doğurmak istemezsen, buna saygı duyarım.”
Yue Fei biraz utanmıştı, “Şey, bunu daha önce hiç düşünmemiştim…”
Tabii ki de şu an çocuk yapmak falan istemiyordu.
Gu Wei bu konuyu daha fazla konuşmak niyetinde değildi, “Acelemiz yok.”
Böylece konu ikisi tarafından geçiştirilmişti.
Evde çok uzun süre kaldıktan sonra, Yue Fei oldukça sıkılmaya başlamıştı. Öğleden sonra, danışmandan bir telefon geldi. Danışmanı ona bir aylık izninin bittiğini ve rapor vermek için okula geri dönmesi gerektiğini söyledi. Dolayısıyla da Yue Fei hemen kabul etti.
Ancak kabul ettikten sonra hala kızışma dönemi öncesinde olduğunu hatırladı. Dışarı çıkıp çıkamayacağından emin değildi.
Böyle şeylerde deneyimsizdi, bu yüzden Gu Wei’ye sormaktan başka çaresi yoktu. Onun okula geri dönmek istediğini duyan Gu Wei, onunla aynı fikirde değildi ama hayal kırıklığına uğrayacağını bildiğinden gönülsüzce de olsa kabul etmişti.
“Tamam, yarın ben sana eşlik edeceğim.”
Tam o anda Gu Wei’nin telefonu çaldı.
Yue Fei kenarda durmuş bekliyordu.
Gu Wei, Yue Fei’ye kendisine doğru yaklaşmasını işaret etti ve yanına geldiği an onu kollarının arasına aldı. Ardından telefona cevap verdi, “Alo, anne?”
Ahizeden He Yinyin’in nazik sesi geldi, “Neredesin?”
Gu Wei: “Evdeyim.”
He Yinyin hafifçe iç çekti, “Baban seninle görüşmek için şirkete gitti ama orada olmadığını görünce sinirlendi.”
Gu Wei: “Bir şeye mi ihtiyacı var?”
“O büyük proje ilk olarak baban tarafından ikinci amcana verilmişti. Ancak sen projeyi ona söylemeden başkasına devretmişsin. İkinci amcan ve ailesi sabah erkenden geldiler ve söylenip durdular. Şeker hastası olduğundan çabucak öfkelendiğini biliyorsun…”
Gu Wei: “Anne, anlıyorum, babama geri dönmesini söyle. Son zamanlarda oldukça meşguldüm. İkinci amcamın meselesi hakkında fikrimi değiştirmeyeceğim. Kaza haberleri sadece birkaç gün önce yatıştı. İkinci amcam gidip şirket çıkarlarına zarar veren bir sözleşme imzalamış. O sözleşmenin etkisi hala sürüyor. Lütfen ona projeyi geri almanın sadece küçük bir adım olduğunu ve şirketin tazminat hakkını saklı tuttuğunu söyle.”
He Yinyin: “Ay sonunda hissedarlar toplantısı var. Ne de olsa ikinci amcan da hisse sahibi…”
Gu Wei: “Diğer amcalarımın, ikinci amcanın şirkete ihaneti nedeniyle Gu soyadını bile hak etmediğini düşüneceklerine inanıyorum.”
He Yinyin sessiz kaldı.
“Kendine iyi bak, hoşça kal,” dedi Gu Wei ve telefonu kapattı.
Yue Fei kollarının arasına sokularak sessizce dinlemişti. Tam olarak anlamasa da Gu Wei’nin ailesiyle bir anlaşmazlığı olduğunu anlamıştı, “Eminim seni bir gün anlayacaklardır.”
Havadaki yabani reçine biraz soğuktu, Yue Fei onu rahatlatmak için kollarını Gu Wei’nin boynuna doladı.
Gu Wei bir an afallayıp kaldı. Telefonu bıraktıktan sonra, Yue Fei’ye sımsıkı sarıldı, “Beni anlamalarına hiç gerek yok.”
Yue Fei: “Evet.” Ne düşünüyordum ki ben.
―
Ertesi gün, Yue Fei düzgün bir şekilde giyinmişti ve Gu Wei’yi yataktan kaldırmaya çalışıyordu fakat aniden yatağa geri sürüklenmişti.
“Feromon çıkartması,” diyerek tekrar hatırlattı Gu Wei.
Yue Fei başını eğdi ve hareketsiz kaldı.
Gu Wei gülümsedi ve Yue Fei’nin ensesindeki deriye şeffaf bir bant yapıştırdı.
“İşte oldu.”
Gu Wei bunu söyler söylemez Yue Fei koşarak önündeki kapıyı açtı.
Nihayet dışarı çıkabilirdi!
Gu Wei arkasından onu takip ettiğinde Yue Fei’nin yel gibi koştuğunu gördü, “Yavaş git.”
Okul kapısına geldiklerinde Yue Fei, Gu Wei’nin elini okşadı ve orada durmak istediğini söyledi. Okulun içine yürüyerek girmek istiyordu.
Gu Wei arabadan inmesine izin verdi, sonra kendisi de arabadan indi ve onunla birlikte okula yürüdü.
O gün salı günüydü. Zaman zaman kampüste gruplar halinde yürüyen, konuşan ve gülen öğrenciler vardı ve bazıları da sessizce kütüphaneye doğru gidiyordu.
Yue Fei üniversite hayatını özlediğini düşünerek iç çekti.
Gu Wei onun elini tutuyordu ve ifadesinin değiştiğini fark etmişti, “Sorun nedir?”
Hissettiği duyguları kelimeler dökemezdi. Yue Fei gülümseyerek başını iki yana salladı ve Gu Wei’nin elini hafifçe sıktı.
Danışman, dönüşünü bildirmek için yönetim ofisine gitmesini söylemişti.
Yue Fei nereye gideceğini bilmiyordu ve tam yanından geçen bir sınıf arkadaşına sormak üzereydi ki, Gu Wei tarafından engellendi.
Yue Fei’nin kafası karışmıştı, “Ne oldu?”
Gu Wei: “Sormana gerek yok, neresi olduğunu ben biliyorum.”
Yue Fei biraz şaşırmıştı, “Daha önce gelmiş miydin?”
Onun afalladığını görünce Gu Wei elini kaldırıp yanaklarını çimdiklemeden kendini alamadı, “En son geldiğimde seninle ilgili bir mesele için gelmiştim. Bakalım gittiğimizde hatırlayabilecek misin?”
İlk cümlesi Yue Fei’yi mutlu ederken ikinci cümlesi nedense biraz tedirgin etmişti, “Belki de hatırlarım.”
Hafızası sanki onunla saklambaç oynuyordu ve yalnızca anıları parça parça anımsıyordu.
―
Lan Lili, Gu Wei’nin Yue Fei’yle beraber gelmesini hiç beklemiyordu. Sonuçta uzun bir izinden sonra okula rapor vermeye gelmişti.
“Başkan Gu, uzun bir izinden sonra rapor vermek kadar basit bir meseleydi sadece. Öğrencinin kendisi gelip bunu hızlıca yapabilirdi. İznini uzatmak istediğini söylediği için bizzat gelmesi lazımdı. Birlikte gelmenize gerek yoktu.”
Lan Lili konuşurken ikisine çay ikram etmişti ve ofiste oturmuş üçü çay içiyorlardı.
Gu Wei: “İznin uzatılması için bizzat gelinmesi gerektiğini biliyorum. Ben yalnızca Xiao Fei’ye eşlik etmek için gelmiştim. Ben yokmuşum gibi davranabilirsiniz.”
Lan Lili garip bir şekilde gülümsedi ve ardından gözlerini Yue Fei’ye çevirdi, “Öğrenci Yue, ne kadar süre uzatmak istiyorsun?”
Yue Fei, Gu Wei’ye baktı.
Gu Wei: “Bir ay.”
Lan Lili sertçe başını salladı, az önce o yokmuş gibi davranmasını söylememiş miydi…
“O halde vereceğim formu Öğrenci Yue’nin doldurması yeterli olacak.”
Uzatma prosedürlerini tamamladıktan ve ofisten çıktıktan sonra Yue Fei parmağıyla Gu Wei’yi dürttü, “Hocam sanırım senden biraz çekiniyor.”
Gu Wei’nin dudakları yukarı doğru kıvrıldı, “Ofisteyken bir şey hatırladın mı?”
Yue Fei hayır anlamında başını iki yana salladı.
Gu Wei bir süre ona baktı, sonra rahatlayarak gülümsedi, “Neyse, boş ver gitsin.” Zaten hatırlamaya değer güzel anılar değillerdi.
Yue Fei: “Bana doğrudan söyleyebilir misin?”
Gu Wei: “Kelimelerle ifade etmek zor biraz.”
Konuşurken ikisi el ele ofis binasından ayrıldı, ancak uzaklaşmadan önce birinin arkadan Gu Wei’ye seslendiğini duydular.
“Bu da kim?” diye sordu Yue Fei.
Yue Fei, Gu Wei’yi takip ederek başını geriye çevirdi ve takım elbiseli ve deri ayakkabılı bir adam gördü. Görünüşe göre bu adam öğrenci değildi.
“Wu Cheng,” dedi Gu Wei.
Yue Fei: “Wu Cheng kim?”
“Yeni dekan.”
Yue Fei: “!”
Wu Cheng yanlarına gelip Gu Wei’nin elini sıktı, ardından gözleri Yue Fei’ye takıldı ve elini uzattı, “Siz?”
Gu Wei: “Eşim, Yue Fei.”
Wu Cheng’in gözleri ışıldadı, “Öğrenci Yue.”
Yue Fei: “Tanıştığımıza memnun oldum Dekan Bey.”
Wu Cheng neşeyle güldü, “Henüz değilim ama yakında olacağım. Ama Öğrenci Yue’nin bana böyle hitap etmesini memnuniyetle kabul ederim.”
Yue Fei nezaketen gülümsedi.
Yue Fei’nin sıkıldığını fark eden Gu Wei ağacın altında onlara bakarak kendi aralarında konuşan öğrencileri işaret etti, “Şurada senin sınıfından birkaç kişi var gibi görünüyor.” Doğru hatırlıyorsa, onlar Yue Fei’nin oda arkadaşlarıydı
Yue Fei onlara bakınca öğrenciler gülümseyerek Yue Fei’ye yanlarına gelmesini işaret ettiler. Oldukça arkadaş canlısı görünüyorlardı. Bu yüzden Yue Fei, “Ben yanlarına gideyim, siz sohbetinize devam edin lütfen,” dedi.
―
Zhao Zhi, onu yürürken görünce aceleyle, “Fei…okula geri dönmek için mi geldin?” diye sordu.
Yue Fei: “Şey, aslında iznimi uzatmak için gelmiştim.”
Zhao Zhi’nin yanındaki diğer iki kişi aynı anda, “Uzatmak için mi?” dedi.
Zhao Zhi böyle bir şeyi hiç beklemiyordu, “Omegaların kızışma dönemindeki izinleri gibi uzun bir izin almışsın.”
“…” Böylece Yue Fei onların gecikmiş farklılaşma döneminden bihaber olduklarını anlamıştı.
“Geçen ay tatile gittiğini söylememiş miydin? Neden bir ay daha uzatıyorsun ki?”
Yue Fei gecikmiş farklılaşma dönemiyle araba kazasından birini söylemeyi düşünüyordu ve sonunda ikincisini seçti, “Yakın zamanda bir araba kazası geçirdim. İyileşmek için biraz zamana ihtiyacım var.”
Bunu söyler söylemez hepsi afallayıp kaldı.
“Araba kazası mı?”
“Ne zaman oldu?”
“İyi misin? Yaralandın mı?”
“Araba kazası geçirmene rağmen neden okula geldin? Hastanede kalıp iyileşmeye odaklanmalısın.”
Onların bu endişesi Yue Fei’nin kalbini yumuşacık yapmıştı.
“Kendimi çok daha iyi hissediyorum,” dedi Yue Fei gülümseyerek, “Teşekkürler.”
Oda arkadaşı: “Niye teşekkür ediyorsun? Şimdi nasılsın, iyileşiyor musun?”
Yue Fei lafı dolandırmadan, “Açıkçası arabasından sonra hafızamı kaybettim,” dedi.
Oda arkadaşları: “?!”
“Bana okulda geçirdiğim süre boyunca neler yaşadığımı anlatır mısınız?”
―
Nanwan Xiang bölgesine dönerken Gu Wei, Yue Fei’nin sessiz kaldığını ve dikkatinin dağıldığını fark edince elini uzatıp başını okşadı.
“Ne düşünüyorsun böyle derin derin?”
Yue Fei kendine geldi, “Ah, hiçbir şey.”
Az önce oda arkadaşları, eski erkek arkadaşı Jian Yi onu aldattıktan sonra ondan ayrıldığını ancak Jian Yi’nin bu ayrılığı kabul etmediğini söylemişlerdi. Ayrıca kısa bir süre önce haksız yere sınavda kopya çekmekle itham edilmişti. Sonuç olarak onu şikâyet eden dekanın oğluydu ve Yue Fei’den özür dilemeye gelmişti. Üstelik Yue Fei’nin Gu Grubu’yla bir bağlantısı olduğu dedikodusu kampüste dolaşıyordu vs vs…
Yue Fei tüm bunları henüz sindirememişti.
Yanlış kitabın içindeki dünyaya geçmediğinden emindi artık; fakat Yue Fei kitaptaki yan karakterlerden biriydi sadece. Nasıl olmuştu da hikâyenin ana olay örgüsüne bu kadar dahil olmuştu ki?
Başını eğdi ve dinlenmek için gözlerini kapatan Gu Wei’ye baktı. Kalbi şüpheyle dolup taşıyordu.
Gu Wei gerçekten ona âşık olmuş muydu? Hem de ilk görüşte?
Bu sorunun cevabını ancak hafızasını geri kazandığında verebilirdi.