İçeriğe geç
Home » I Got Bitten After Transmigrating into a Pseudo-Beta 69. Bölüm

I Got Bitten After Transmigrating into a Pseudo-Beta 69. Bölüm

Omegalar için ilk kızışma dönemlerinin doğal akışında gerçekleşmesi daha iyi olurdu. Bu yüzden ikisi birlikte olsalar da Gu Wei yine de kendisine hâkim olmaya çalışarak Yue Fei’nin kızışma dönemine girmesini beklemiş ve onu etkilememek için feromonlarını kullanmamıştı.

Ancak bu kızışma öncesi dönem oldukça uzun geçmişti…

Ta ki, Yue Fei’nin küçük apartman dairesindeki her köşe, ikisinin samimi anılarıyla dolana kadar. Yue Fei’nin kızışma dönemi tam anlamıyla başlamamıştı.

Gelgelelim Gu Grubu’nun hissedarlar toplantısı yaklaşıyordu.

Gu Wei’nin emrine göre özel olarak dikilmiş bir takım elbise giyen Yue Fei, Gu Wei ile yan yana Gu Grubu’ndan içeri girdi ve alçak sesle, “Ne yapmalıyım?” diye sordu.

Gu Grubu’nun çalışanları, her zaman sabırlı ve kayıtsız olan patronlarının şu anda hoş bir gülümsemeyle Yue Fei’ye baktığını ve gözlerinde daha önce hiç sahip olmadığı nazik bir ifade olduğunu gördüler.

“Bir şey yapmana gerek yok, sadece yanıma otur.”

Yue Fei: “Tamam.”

Tang Yue ve Qiao Si onları takip ediyordu ve arkalarında Gu Grubu’nun avukat ekibi de vardı.

Bir grup insan grubu konferans salonuna yönelmişti.

Bu göze çarpan insan grubu köşeyi döndüğünde gözden kayboldu ve arkalarındaki sessiz koridorda bazı çalışanlar kendi aralarında mırıldanmaya başladı.

“Ah, bu kişi Başkan Gu’nun eşi, değil mi?”

“Birbirlerine ne kadar da aşıklar.”

“Başkan Gu çok nazik görünüyor… Cidden büyüleyici! Kimse böyle bir aşka dayanamaz, ben çoktan izlerken öldüm bile.”

“Her neyse, sonuçta bize karşı nazik değil. Sen ancak avucunu yalarsın.”

“Başkan Gu genellikle çok soğuk davranıyor, belki de bizi büyülemekten korkuyordur.”

“Başkan Gu’nun eşi omega mı?”

“Bilmiyorum, Başkan Gu’nun babası onun bir beta olduğunu söylemişti ama şimdi herkes onun sözlerinin yalan olduğunu konuşuyor.”

Geçmiş yıllarda hissedarların yıllık toplantılarına çeşitli nedenlerle katılamayan hissedarlar oy haklarını hep başkalarına devretmişti. Ancak bugün tüm hissedarlar orada hazır bulunuyordu.

Konferans salonunun kapısı açıldığı an salondakiler içeri girenleri gördü ve kısa bir süre sonra coşkulu bir selamlaşma zinciri oluştu.

“Başkan Gu.”

“Başkan Gu, hoş geldiniz.”

“Başkan Gu, tebrikler.”

Bu toplantının gündemini gören hissedarlar ne kadar mühim olduğunu biliyorlardı ancak hepsi önceden kendi aralarında anlaştığından Gu Wei’yi tebrik ediyorlardı.

Gu Wei hafifçe başını salladı ve Yue Fei’yi ana koltuğa oturttu.

He Yinyin, Yue Fei’nin yanına oturdu ve ona hafifçe gülümsedi, “Xiao Fei, demek sen de geldin.”

Yue Fei itaatkâr bir şekilde onu selamladı, “Merhaba, anne.”

He Yinyin: “Babanın her zamanki rahatsızlığı nüksettiğinden evde dinlenmek zorunda kaldı. Ben onun adına buradayım.”

Yue Fei: “Ah, çok geçmiş olsun.”

Gu Grubu’nun hissedarları sadece Gu ailesi değildi; farklı soyadlarına sahip hissedarlar da belirli miktarda hisselere sahiplerdi ve genellikle Gu Grubu’nun ne kadar kâr yaptığıyla daha çok ilgileniyorlardı. İyi para kazandıkları müddetçe Gu ailesinden kimin şirketin başına geçeceğini umursamıyorlardı.

Bu nedenle, bu hissedarlar toplantısı diğerlerinden daha farklıydı.

Gu ailesinin servetinin devamı ve şirketin gelişimi için uzun süredir yazılı olmayan kurallar oluşturulmuştu. Gu Grubu’nda ne zaman başkan değişse, hissedarlar toplu bir bildiri yaparlardı.

Normal şartlar altında her başkan oybirliğiyle kabul edilmişti. Bir tek Gu Wei’nin babası Gu Tiansheng oyların %30’unu almıştı. Bu bir istisnaydı. Gu ailesinden bazı kişiler ve farklı soyadlarına sahip olanların tamamı ona karşı oy kullanmışlardı.

Bunun sebebi Gu Tiansheng’in yetenekli olmaması ve Gu Wei’nin ikinci amcasının ondan çok daha iyi olmasıydı. Herkesin karşı çıkmak için kendince sebepleri varı. Fakat Gu Wei’nin büyükbabası nihai kararı veren kişiydi ve Gu Tiansheng’i seçmişti. Gu Grubu’nun hissedarları bu kararı Gu Wei’nin önünü açmak adına verdiğini biliyordu.

Bazıları onun kararını doğru bulmuş, bazılarıysa karşı çıkmıştı. Fakat Gu Wei şirketi büyük bir krizden kurtardığında herkes bu kararın doğruluğunu açıkça görmüştü.

Yıllık çalışma raporu, gelecek yıl için gelişim planı vesaire vesaire…

Gündem birbiri ardına düzenli bir şekilde ilerliyordu.

Yue Fei, ancak o anda Gu ailesinin ne kadar büyük olduğunu net bir şekilde anlamıştı.

Gu Grubu birçok alanda yer almıştı, hemen hemen tüm alanlarda zirveye ulaşmayı başarmıştı ve yeni alanlar keşfetmeye de devam ediyordu.

Yue Fei, Gu Wei’ye bakmak için başını çevirmeden edemedi. Bakışlarını fark ettiğinde Gu Wei de ona baktı ve gözlerindeki ışıltıyı görünce dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrıldı. Sakin ve kayıtsız yüzü aniden bir gururlu ve kendinden emin bir ifadeye büründü.

“Harika,” dedi Yue Fei sessizce ve başparmağıyla onu takdir ettiğini belirten bir işaret yaptı, “İyi bir iş çıkardın.”

Gu Wei hiç başarılarının takdir edildiğini duymamıştı. İnsanlar genellikle hep büyükbabasına olan hayranlıklarını dile getirirlerdi. Bu başarılar için çok şey feda etmiş olduğunu çok az insan biliyordu; ama onlar da pek umursamıyorlardı.

İnsanların ona karşı olan tutumu hep “Yetenekli olduğundan başarılı olman gayet normal” şeklindeydi.

Masanın altından Gu Wei, Yue Fei’nin elini kendi ellerinin arasına aldı ve nazikçe okşadı. Oldukça sıcak ve samimilerdi…

“Eski Başkan Gu’nun vasiyeti hakkında biraz sonra daha fazla açıklama yapacağım ama önce Gu Wei’yi tebrik etmek istiyorum…”

…”Şimdi mevcut hissedarlar, grubun başkanı olarak Gu Wei’yi oylayacak.”

Bu duyurulduğu zaman, Yue Fei farkında olmadan gerildi.

Yue Fei’nin ruh halinin değiştiğini hisseden Gu Wei onun elini sıktı. Biraz duygulansa da bu durum bir hayli hoşuna gitmişti.

Yue Fei oylamadan olumsuz bir sonuç çıkabileceğini mi düşünüyordu?

Yirmi dakika sonra oy sayımı bitmişti.

Yue Fei gözlerini kocaman açtı ve nefesini tuttu.

“Oybirliğiyle sonuç belli oldu. Tebrikler Başkan Gu!”

Bunu duyan Gu Wei kaşlarını kaldırdı ve Lu ailesinin bulunduğu yere doğru baktı. Lu Zhenye gelmemişti ama Lu ailesinin en büyük oğlu oradaydı.

Lu ailesinin en büyük oğlu, Gu Wei’nin bakışını fark ederek ona dostça gülümsedi.

Lu Lin’in büyük bir hata yapsa da, Lu Lin ve Gu Wei için iki ailenin ilişkisinin bozulması mümkün değildi.

Yue Fei işin aslını bilmiyordu. Böylece sonucu duyduktan sonra hemen Gu Wei’nin tuttuğu eli çekti ve heyecanla alkışlamaya başladı.

*Alkış* *Alkış*

Sonuca şaşırmayan diğer hissedarlar: “?”

*Alkış* *Alkış*

Herkes kalabalığı takip etti.

Konferans salonunda bir süre coşkulu bir alkış koptu.

Gu Wei öksürdü ve Yue Fei’nin elini tutarak ayağa kalktı, ardından diğer elini kaldırdı ve herkese durmasını işaret etti.

Alkışlar kesildi.

“Desteğiniz için teşekkür ederim, şimdi…”

Bu toplantı tam bir gün sürmüştü.

Yue Fei ve Gu Wei şirketten ayrılmak üzereyken, dışarıdaki hava çoktan kararmıştı.

El ele tutuşarak otoparka gelen ikili, arabanın önünde duran bir kişiyle karşılaştı.

Yue Fei o kişiye daha yakından baktı. Bu adam Gu Wei’nin ikinci amcası değil miydi?

İkinci amca onları görünce hemen selam verdi.

“Gu Wei, az önce ben de sana oy verdim.”

Gu Wei: “Yani?”

“Ne hakla elimdeki tüm projelere el koyuyorsun, aramızdaki ilişki hiç mi umurunda değil? Ben hala senin ikinci amcanım!”

“Şirket adına seni sorumlu tutmayıp hapse girmene izin vermedim. Seni amcam olarak gördüğümden yapabileceğim en fazla buydu. Öyle olmasaydı burada durup benimle konuşabilecek miydin sanıyorsun?” dedi Gu Wei soğuk bir şekilde.

Gu Wei’nin en başından beri kaba olduğunu bilmesine rağmen, yine de umudunu yitirmek istemiyordu, ama görünüşe göre…

İkinci Amca’nın gözleri Yue Fei’ye takıldı, “Xiao Fei, lütfen ikinci amcana yardım et ve Gu Wei’yi ikna et.”

Yue Fei: “?”

Gu Wei’nin ağzının kenarı seğirdi, “İkinci amca, sence de Gu Qiao şirkette yeterince uzun süredir çalışıyor mu?”

Oğlunun adını duyunca karşı taraf sustu.

“İkinci amca, giderek daha da yaşlanıyorsun. Bence sen kendine ve sağlığına dikkat et ve diğer meselelere burnunu sokma. Ayrıca çevremdeki insanları da arada onlar aracılığıyla bir daha beni ikna etmeye kalkma.”

Gu Wei gözlerini kıstı ve havada keskin bir feromon tehdidi fırtınası başlattı.

“Aksi takdirde, zaten engelli bir alfa olan oğlun pek çok acıyla yüzleşmek durumunda kalır.”

Başlangıçta yüzünde samimiyetsiz bir gülümseme olan alfa korkuyla geri çekildi, “Sendin demek.”

Oğlu Gu Qiao, feromonlarını kaybetmiş bir alfaydı.

Doktorların hiçbiri sebebini bulamamıştı ve ailesi bile bunun nadir görülen bir hastalık olduğunu düşünmüştü.

Gu Wei konuştuktan sonra dümdüz ileri doğru yürüdü ve karşı taraf bundan kaçınamayarak yere düştü.

Arkasına dönüp bakmayan Gu Wei arabasına binerken Yue Fei de yakından onu takip ediyordu.

Araba çalışarak beti benzi atan alfanın yanından geçip gitti.

Yue Fei’nin kafası karışmıştı, “Az önce neyi kastettin?”

Gu Wei onun başını okşadı, “Boş ver, sadece onların güvenebileceğin insanlar olmadığını bil yeter.”

Yue Fei gözlerini devirdi, “Yoksa arabayla kaza yapmamızın altında onun parmağı mı vardı?”

Gu Wei biraz şaşırmıştı ama Yue Fei doğru tahmin ettiğinden saklaması için hiçbir sebep yoktu, “O sırada arabada oturan ben olsaydım, umurumda olmayabilirdi ve hatta onun cesaretine hayran kalırdım ama arabadaki sendin. Benim yerime sen incindin ve hala çok öfkeliyim.”

Aileden dışlanmak, alfa oğlunu kaybetmek, utanç içinde yaşamak hapishaneye düşmekten daha makul bir cezaydı.

Ama bunları, Yue Fei’nin bilmesine gerek yoktu.

Gu Wei onu öptü, “Her şey geçti artık.”

Yue Fei içinden “Onu daha ne kadar çok sevebilirim ki” diye düşünüyordu ama her geçen gün Gu Wei’ye olan sevgisi daha da derinleşiyordu.

Yue Fei fısıldadı, “Tam bir şeytansın.”

Gu Wei yanlış duyduğunu sandı ama alfalar keskin bir işitme duyusuna sahipti. Öndeki şoför kahkaha atmamak için kendisini çok zor tutuyordu.

Cesur omegasını kollarına aldıktan sonra, Gu Wei onu belinden çimdikledi ve çaresizce güldü, “Saçmalama.”

Yue Fei dilini çıkardı ama aniden Gu Wei onu öpmeye başladı.

Önlerinde şoför olduğundan Yue Fei usulca Gu Wei’nin koluna vurarak durmasını söyledi.

Gu Wei dudaklarını ısırdı ve yan taraftaki düğmeye uzandı.

Ancak parmağı düğmeye dokunduğu anda Gu Wei’nin hareketleri duraksadı.

Kollarında olan Yue Fei onun bakışlarını fark edince kızaran yüzünü onun göğsüne gömdü.

Gu Wei’nin alnındaki damarlar belirginleşirken bakışları şoföre yöneldi, “Arabayı kenara çek ve sen in.”

Araba yolun kenarında durdu. Şoför hiçbir şey sormadan oradan ayrıldı.

Gu Wei hafifçe nefes vererek öne doğru eğildi, arabanın otopilot modunu açtı ve konumu yalnızca kendisinin bildiği bir yere ayarladı.

Yabani reçine ile karışan tatlı koku, hava geçirmez arabanın içinde yavaş yavaş yoğunlaştı ve Yue Fei uzanıp Gu Wei’nin ceketini çekti.

“Görünüşe göre…”

Alfa kendisine hâkim olmaya çalışarak cümlesini bitirmeye çalıştı.

“Kızışma dönemine girdin.”

Orada o anda kızışma dönemine gireceği ikisinin de aklına gelmemişti.

Yüzü kıpkırmızı kesilen Yue Fei rahatsızca arabanın içinde hareket etti ve gözü az önce oturduğu yere takıldı.

Siyah deri koltuğun üzerinde, karanlıkta parıldayan şeffaf renkli bir sıvı vardı.

…Hassiktir!

Normalde hep zarif ve terbiyeli biri gibi davransa da, kendisini tutamayıp içinden küfürler etmeye başladı.


 

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x