Bu beklenmedik çağrıyı aldıktan sonra Gu Wei sakince cevap verdi, “Sebebi nedir?”
Yue Fei: “Ailem seni görmek istiyor.”
Gu Wei reddetmedi, “Pekala.”
Gu Wei’nin tereddüt edeceğini düşünmüştü ve böyle hızlıca kabul etmesini hiç beklememişti. Bu yüzden samimiyetle, “Seni almamı ister misin?” diye sordu.
Gu Wei bu sorudan memnun değildi, “Gerek yok, adresi Tang Yue’ye gönderebilirsin.”
“Tamam,” dedi Yue Fei, reddedilmişti ama kötü hissetmiyordu. En azından samimi düşüncelerini düzgün bir şekilde ifade etmişti.
Genç Efendi Gu’nun akşam yemeği için evlerine gelişi ilk kez tanışmaları olacağından Baba Yue, diğer iki çocuğunu da arayarak hemen eve gelmelerini söyledi.
Saat yedi olmasına rağmen gelen giden kimse yoktu ve Yue Luo çok acıkmıştı, “Dage, sorsana neredeymiş?”
Yue Fei telefonunda oyun oynuyordu. Kafasını kaldırdı ve bütün ailenin ona baktığını gördü. Sonra, “Ah, tamam onu bir arayayım,” dedi.
Telefon açıldıktan sonra ailesinin bakışlarının altında Yue Fei, “Yaklaştın mı?” diye sordu.
Gu Wei: “Bir dakika. Tang Yue, neredeyiz?”
Yue Fei, Tang Yue’nin zayıf sesini duydu, “Bir kavşak uzaklıktayız.”
Yue Fei: “Tamam, seni almaya geleceğim.”
Telefonu kapattıktan sonra, Yue Fei kendisine hevesle bakan ailesine döndü, “Yakında burada olacağını söyledi, onu almaya geleceğim.”
Yue Fei oturma odasından çıkmadan önce Baba Yue’nin aniden arkasından konuştuğunu duydu, “Çok oturmaktan bacaklarım uyuşmuş. Kapıya kadar yürüyeyim bari.”
Anne Yue: “Ben de gidip bir mutfağa bakayım.”
Yue Luo ve Yue Ling: “Babamı takip edelim biz de kapıya kadar.”
Yue Fei aslında Gu Wei’yi almaya gittiğinde ona önceden bilgi verecekti. Böylece ağız birliği yapabilirlerdi ama ailesinin dört bireyi kapının önünde durmuş, ağaçlara bakıyorlardı.
Tam Yue Fei geri dönüp onlara oturma odasında beklemelerini söyleyecekti ki, Gu Wei’nin arabasının farları uzaktan parladı.
Beklenen misafir nihayet gelmişti.
Kendi üzerindeki gözler nedeniyle Yue Fei aniden gerilmeye başladı.
Bu gerçek bir evlilik, gerçek bir ilişki değildi. Hatta ailesi dahi gerçek değildi ama neden bu kadar geriliyordu ki?
Gülümseyen Yue Fei iki adım ileri yürüdü ve yavaşça yaklaşan arabaya el salladı.
Tang Yue sürücü koltuğundan çıktı, arka koltuğun kapısını açtı ve Gu Wei arabadan indi.
Yue Fei olduğu yere kök salmıştı sanki, bir adım bile ilerleyemiyordu.
Gu Wei’nin o akşamki kıyafetleri, toplantıya giderken giydiği takım elbise ve deri ayakkabıdan farklıydı. Koyu yeşil uzun trençkot giymişti ve hem daha genç hem de daha samimi görünüyordu.
İnce bacaklar, geniş omuzlar ve dar bir bel… Yue Fei ona bakınca boğazının kuruduğunu hissetti.
“Xiao Fei.”
Derin ve tatlı bir sesin kendisine seslendiği Yue Fei bir anlığına tepki veremedi. Ona bu şekilde seslenen kişi Gu Wei’ydi.
Ah, Gu…Wei, bu benim ailem.”
Yue Fei arkasını döndü ve Gu Wei’yi onlarla tanıştırdı.
“Bu benim babam, erkek kardeşim Yue Luo ve kız kardeşim Yue Ling.”
“Merhaba, sizi daha önce ziyarete gelmeliydim ama kabalığımı maruz görün,” dedi Gu Wei nazik bir tonla. Yue Fei’nin önünde olduğu gibi hiç de ulaşılmaz ya da kayıtsız bir hali yoktu.
Baba Yue sertçe başını salladı, “Girelim de içeride konuşalım bunları.”
Gu Wei, Baba Yue’yi takip ederken Yue Fei bir adım gerideydi.
“Dage, Genç Efendi Gu beta değil miydi? Nasıl oluyor da…” dedi Yue Luo, oldukça kafası karışmıştı.
Yue Fei: “Ne demek istiyorsun?”
Yue Luo merakla, “Neden o bir alfa?” diye sordu.
“Alfa olduğunu nereden biliyorsun?” diye sordu Yue Fei.
Yue Luo ona baktı, “Feromon kokusunu alan herkes alfa olduğunu anlar.”
Yue Fei neredeyse bu dünyadaki cinsiyetleri unutmuştu, “…Ah. Söylemeyi unutmuşum, bu kişi İkinci Genç Efendi Gu değil, Üçüncü Genç Efendi Gu.”
Üçüncü Genç Efendi Gu muydu? Varis olan?
Yue Luo ve Yue Ling şoke olmuş görünüyorlardı, “Ama sen bir betasın!”
Yue Fei bu alfa-beta evliliğini açıklamak için bir bahane bulmaya çalıştı, “Şey, birbirimize aşık olduk.”
Yue Luo ona hatırlattı, “Jian Yi’yi unuttun mu?”
Yue Fei ona çıkıştı, “Jian Yi onunla nasıl kıyaslanabilir?”
Yue Ling, Yue Luo’ya baktı ve hemen araya girdi, “Bütün alfalar aynıdır.”
Yue Luo: “?” Benim ne suçum vardı şimdi.
Yue Fei: “Benim için endişeleniyor musunuz? Bu dönem sınavlarda birinci olun da gelip bana öyle ders vermeye çalışın.”
Notlardan konu açılınca diğer ikisi anında suspus oldu.
Yue Fei içeri girdikten sonra Yue Ling, Yue Luo’yu itti, “Dage’mızın bir alfayla evlenmesinin bizim notlarımızla ne alakası var?”
Yue Luo: “Bir alakası yok ama biz ne dersek diyelim zaten bizi dinlemeyecek.”
Yue Ling: “Neyse, annemle babam kesinlikle kabul etmeyecektir.”
Yue Luo ve Yue Ling oturma odasına girer girmez, Gu Wei’nin yanında irili ufaklı bir sürü hediye paketi taşıyan birini gördüler.
“Amca, teyze, ilk kez tanıştığımız için size birkaç hediye hazırladım. Umarım beğenirsiniz,” dedi Gu Wei.
Tang Yue hediyeleri masaya koydu.
“Küçük kız kardeş ve küçük erkek kardeş için de hediyeler getirdim,” dedi Gu Wei ve kapıda duran iki kardeşe baktı.
Yue Luo ve Yue Ling şaşkınlıkla ona teşekkür ettiler, “Teşekkürler, Gu ağabey.”
Gu Wei’nin dikkati Yue Fei’nin anne babasına yöneldikten sonra Yue Ling, Yue Luo’nun elini tuttu ve fısıldadı, “Abi, az önce bize attığı bakışı sen de hissettin mi…kendimi aslanla savaşmak için bir arenaya atılmış gibi hissettim.”
Yue Luo da burnunu kırıştırdı, “Evet, o anda kendimi çölün derinliklerinde günlerce su içmeden kalmış gibi hissettim, çok güçsüz ve çaresizdim.”
Yue Ling: “…Biraz korkuyorum…”
Birbirlerine fısıldaşırlarken Yue Fei dönüp onlara seslendi, “Neden orada duvar süsü gibi duruyorsunuz? Gelin de oturun.”
Yue Luo ve Yue Ling: “…tamam…”
İkisi sanki en güvenli yermiş gibi, Yue Fei’nin yanındaki kanepeye itaatkar bir şekilde oturdular.
“Üçüncü Genç Efendi, gerçekten Xiao Fei ile evlenmek mi istiyorsun?” dedi Baba Yue, en başından beri onun kim olduğunu biliyordu.
“Evet, o tanıdığım en özel insan,” diyerek sakince yanıtladı Gu Wei, Yue Fei’nin babasının onun kim olduğunu bilmesine pek de şaşırmamıştı. Yue Fei’nin elini tutmak için elini uzattı ve sıcak bir şekilde gülümsedi.
Yue Fei sırıttı ve ona eşlik etti. Ama, kalbinin derinliklerinde şaşırmadan edememişti. Çünkü onurlu Üçüncü Genç Efendi Gu gözünü kırpmadan yalan söyleyebiliyordu.
Baba Yue şaşırmıştı, “Sonuçta Xiao Fei bir beta, Üçüncü Genç Efendi Gu bir omegayla evlenmeyi hiç düşünmedi mi?”
“Çocukluğumdan beri partnerimin sadece beta olabileceğine dair kendi kendime yemin ettim, bu yüzden Xiao Fei mükemmel bir eş adayı.”
“Neden ki? Alfa ve omegalar birbirine bağlanabilir ama.”
Gu Wei sakince yanıtladı, “Ailemizin bu tür prangaları gidermek için ilaçlar geliştiren bir biyoteknoloji şirketi var. Genlerimizdeki hayvan içgüdüsüne yenik düşmememiz gerektiğini düşünüyorum.”
Baba Yue afallayıp kaldı ve oturma odasına bir ölüm sessizliği hakim oldu.
Bir müddet sonra sessizliği bozan yine Baba Yue oldu, “Bu tür bir araştırma onay aldı mı?”
Gu Wei başını salladı, “Üst yönetim tarafından yaptırılan bir proje olduğu doğru. Bu akşam kamuoyuna açıklanması planlanıyor. Televizyonu açarsanız haberlerde mutlaka denk gelirsiniz.”
Bir tek Yue Fei bu duyduklarına şaşırmamıştı, çünkü kitapta böyle bir şey geçiyordu.
O anda Gu Wei, Yue Fei’ye baktı.
Gözleri buluştuğunda, Yue Fei şaşırdı ve hemen sonrasında televizyonu açtı.
“En son haberlere göre, yetkili şimdi Çin’deki en gelişmiş ve profesyonel biyoteknoloji ekibini görevlendirdi ve iki yıl içinde ilacın alfa ve omegaların genetik bariyerini hafifletmek için geliştirilmesi bekleniyor. Bekleyip hep birlikte göreceğiz.”
Bunu duyduktan sonra Baba Yue sonunda Gu Wei’nin sözlerine inandı.
“Bu çılgınca, belli ki buna itiraz eden bir sürü insan var,” dedi Baba Yue gergin bir tonla. Sonuçta, bu araştırma başarılı olursa alfa, omega ve betaların yaşamları üzerinde muazzam bir etkisi olacaktı.
Yue Fei pek umursamıyordu çünkü araştırma sonunda başarısız olacaktı.
Bunu tahmin etmek için dahi olmaya gerek yoktu; yazar bu tarz araştırmaları başarıya ulaştıramazdı. Aksi takdirde hikaye romantizm kitabından ziyade gerçekçi bir romana dönüşürdü.
Yazarın bu romanı yazmaktaki amacı iki insanın, ölmekte olan aşklarını anlatmaktı.
Gu Wei, romandaki en harika karakterdi ve kitaptaki ana karakterlerle yolunun kesişmesi için hiçbir sebep yoktu. Ama orijinal kitapta pek çok aptal olaya karışmış ve yolu Yin Xinchen ile kesişmişti.
Bir ziyafet esnasında Yue Fei, Gu Wei ve Yin Xinchen’in feromon baskılayıcı ilaçlarını değiştirmişti. Çünkü Yin Xinchen’in Gu Wei tarafından işaretlenmesini istiyordu.
Ancak Gu Wei, feromonlar tarafından kontrol edilme hissinden nefret ediyordu ve bir omegayı feromonlar yüzünden işaretlemeyi kabul edemezdi.
Yani bu olaydan sonra, ikisi bir kör randevuya çıksalar bile Gu Wei, Yin Xinchen’i hiç umursamamıştı. Kısa bir süre içinde ve kararlı bir şekilde, Yue Fei’nin ailesini maddi olarak zarara uğratarak mahvetmiş ve onları şehri terk etmeye zorlamıştı.
Gu Wei, Baba Yue’nin sorusuna yanıt verdi, “Birçok insanın buna itiraz ettiği doğru, ancak bunu destekleyen birçok insan da var.”
“Hadi, evde iş konuşmayalım da bir an önce yemeğimizi yiyelim.”
Baba Yue’nin daha fazla konuşma şansı yoktu çünkü Anne Yue herkesi yemek masasına çağırmıştı.
Yue Fei de araya girdi, “Hadi yemek yiyelim.”
Gu Wei’nin bu hikayeye yaptığı yatırımla hiç ilgilenmiyordu.
―
Başarılı bir akşam yemeğiydi. Yue Fei, anne ve babasının Gu Wei’den çok memnun kaldıklarını hissediyordu.
Yue Fei, Gu Wei’yi uğurlarken yüzünde bir gülümseme vardı, “Yarın tam vaktinde orada olacağım,” diyerek işbirliği yapmak için belirlenen yere geleceğini kibarca ifade etti.
Gu Wei de ona doğru bakıyordu ama bakışları Yue Fei’nin arkasına odaklanıyordu.
“Tamam.”
Yue Fei tam onun arabaya binip gideceğini düşünüyordu ki Gu Wei aniden ona doğru yaklaştı.
Yabani reçine kokusu Yue Fei’yi kollarının arasına aldı.
“Ailen bizi izliyor.”
Bunu söyledikten sonra Gu Wei arabaya bindi ve oradan ayrıldı.
Yue Fei arkasını döndü. Baba Yue yüzünde memnun bir gülümsemeyle Yue Ling’in gözlerini kapatıyordu, Yue Anne ise eliyle onu onayladığını işaret ederken küçük kardeşi Yue Luo ifadesizdi.
Yue Fei: “…”
Görünüşe göre o akşamki performansları hiç de fena değildi.