İçeriğe geç
Home » Tian Guan Ci Fu 17. Bölüm: Puqi Tapınağı Sohbetleri, Banyue Geçidi’nin Hilekâr Hikâyeleri

Tian Guan Ci Fu 17. Bölüm: Puqi Tapınağı Sohbetleri, Banyue Geçidi’nin Hilekâr Hikâyeleri

San Lang ona baktı ve kıkırdayarak, “Birazdan geleceğim,” dedi.

Bu cümleyi gelişigüzel bir şekilde sarf ettikten sonra topuklarının üzerinde döndü ve oradan ayrıldı. Mantıken, Xie Lian’ın peşinden giderek üstelemesi gerekirdi ama genç adam gideceğini söylediğinde içinde kısa süre sonra döneceğine dair bir his belirmişti. Kesinlikle geri gelecekti. Böylece Xie Lian tapınağa girmek üzere hareketlendi.

Xie Lian önceki gece şehrin sokaklarında dolaşırken topladığı şeyleri karıştırdı; sol eline metal bir tencere, sağ eline ise bir bıçak geldi. Sunak masasındaki meyvelere ve sebze yığınına bir bakış attıktan sonra oturduğu yerden ayağa kalktı.

Bir tütsü yanma süresi geçtikten sonra, Puqi Tapınağı’nın dışından ayak sesleri gelmeye başladı. Bu ayak sesleri ne yumuşak ne de aceleciydi; işiten kişi sıradan bir tavırla içeri giren genç bir adama ait olduğunu pekala anlayabilirdi.

Bu esnada Xie Lian elinde tuttuklarını çoktan iki tabak yemeğe dönüştürmüştü. Bir sağına bir soluna dönerek tabaktakilere baktıktan sonra uzunca iç çekti. Daha fazla bakmak istemeyerek dışarı çıktı ve tam da beklediği üzere San Lang’ı gördü.

Genç adam tapınağın dışında duruyordu. Muhtemelen yakıcı güneşten dolayıydı, üzerindeki kırmızı dış gömleği çıkarmış ve beline gelişigüzel bağlamıştı. Üstünde sadece ince, beyaz bir gömlek vardı, kolları sıvanmıştı ve bu onu oldukça temiz ve maharetli görünüyordu. Sağ ayağıyla dikdörtgen şeklindeki bir tahta parçasına bastı ve sol eliyle bir kancalı pala döndürdü.

Palayı muhtemelen köylülerin birinden ödünç almıştı. Körelmiş ve ağır görünüyordu, ama onun ellerindeyken son derece hafif ve keskindi. San Lang arada bir tahtanın kabuklarını soyuyor, kenar kısımlarını inceltiyordu.

Bakışlarını kaldırdığında Xie Lian’ın gelmiş olduğunu gördü, “Bir şey yapıyorum.”

Xie Lian bit göz atmak için yanına doğru yürüdüğünde onun aslında bir kapı yapıyor olduğunu fark etti. Tam olarak doğru ölçülere sahipti. Muazzam bir işçilikle, kapı güzel bir zarifliğe ve pürüzsüz bir görünüme sahipti. Bu genç adamın zengin bir aileden geldiğini düşündüğü için Xie Lian onun fiziksel işler yapamayan ve hatta pirinci buğdaydan ayırt edemeyen biri olacağını varsaymıştı. El becerilerinin böylesine iyi olduğunu kim bilebilirdi ki?

“San Lang, sana zahmet verdim.”

San Lang gülümsedi ve başka bir yorumda bulunmadı. Palayı hızla bir kenara atarak, hemen kapıyı takmaya gitti. Ardından birkaç kez üstüne vurdu, “Madem bir tılsım çizmek istiyorsun, neden kapıya çizmiyorsun? Daha iyi olmaz mı?”

Bunu söyledikten sonra umursamazca perdeyi kaldırdı ve içeri girdi.

Perdedeki bariyer tılsımı onun için gerçekten caydırıcı değilmiş gibi görünüyordu ve San Lang hiç aldırmıyormuş gibiydi.

Xie Lian yeni yapılmış kapıyı kapattı ama hemen sonra gelen tekrar açma isteğine direnemedi, tekrar kapattı, ardından bir kez daha açtı, sonra kapattı. Birkaç kez açıp kapattıktan sonra kapının ne kadar iyi yapılmış olduğunu görünce, aniden ne kadar anlamsız davrandığına şaşırdı. Öte yandan San Lang çoktan eve girip oturmuştu. Xie Lian kapıyı rahat bıraktı ve köylülerin bu sabah getirdiği buğulanmış çöreklerden oluşan bir tabağı aldı, ardından sunak masasına koydu.

San Lang çöreklere bir göz attı. Bir şey söylemedi ama sanki bir şey görmüş gibi sessizce tekrar gülmeye başladı. Xie Lian hiçbir şey olmamış gibi davrandı ve iki kase daha su koydu. Tam oturmak üzereydi ki San Lang’ın kolunun alt kısmındakiler gözüne ilişti. Kolunun üzerinde bir dizi küçük dövme vardı ve karakterlerin hepsi oldukça tuhaftı. Bakışlarını fark eden San Lang, “Küçükken yaptırmıştım.” derken kollarını indirdi ve kıkırdadı.

Kollarını kapatmıştı, demek ki bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyordu. Xie Lian anlayışla karşıladı. aşını kaldırıp portreye bakmadan önce oturdu ve, “San Lang, çok iyi çiziyorsun, evde sana çizim yapmayı öğreten biri mi var?” diye sordu.

San Lang yemek çubuklarıyla birkaç çöreği dürttü, “Kimse öğretmedi. Sadece eğlenmek için çizim yapıyorum.”

“‘Tanrıları Memnun Eden Veliaht Prens’i çizmeyi nereden biliyorsun?” diye sordu Xie Lian.

San Lang gülerek yanıtladı, “Her şeyi bildiğimi söylememiş miydim? Elbette onu nasıl çizeceğimi biliyorum.”

Bu oldukça utanmaz bir cevap olsa da, tavrı Xie Lian’ı şüphelendirmekten ya da bu konuda daha fazla soru sormasından korkmuyormuş gibiydi. Xie Lian gülümsedi ve konuyu kapattı. Tam o anda dışarıda bir gürültü koptu. İkisi aynı anda başlarını kaldırarak birbirine baktı.

Biri şiddetle kapıyı yumruklarken bağırıyordu, “Büyük Ölümsüz! Aman tanrım, bu çok korkunç! Büyük Ölümsüz kurtar bizi!”

Xie Lian kapıyı açtı ve girişin etrafını saran bir kalabalığın ön tarafta dikildiğini gördü. Kapıyı açtığını gören köy muhtarı sevinçle seslendi, “Büyük Ölümsüz! Burada ölmek üzere olan bir adam var! Lütfen onu çabucak kurtarın!”

Birinin ölmek üzere olduğunu duyar duymaz Xie Lian aceleyle baktı, köylülerin etrafını sardığı adam bir Taocuydu. Saçları darmadağınıktı ve yüzü kirliydi. Giysileri ve ayakkabıları sanki günlerdir kaçıyormuş gibi parçalanmış ve yırtık pırtıktı. Sanki daha yere yığılmış ve bayıldıktan sonra buraya getirilmiş gibiydi. 

“Panik yapmayın. Ölmemiş,” dedi Xie Lian.

O adamın vücudunu kontrol etmek için yere eğildi. İncelerken bu kişinin üzerinde her biri büyülü güçlere sahip olan, bagua* ve bir demir kılıç gibi eşyalar bulunduğunu fark etti. Görünüşe göre bu kişi sıradan bir Taocu jianghu* değildi. Bu gerçek karşısında Xie Lian’ın kalbi ezildi.

ÇN: Bagua sekizgen şeklinde bir rün aslında. Sekizgenin köşelerinde farklı farklı şeyler yazıyor, ortada da yin ve yang var. jianghu ise savaş sanatlarında ustalaşan Taocu demek oluyor.

Çok geçmeden Taocu uyanarak boğuk bir sesle sordu, “…burası neresi?”

Köyün muhtarı cevap verdi, “Burası Puqi Köyü!”

O adam mırıldanmaya başladı, “……dışarıdayım. Çıktım. Nihayet kaçtım…”

Etrafına baktı. Aniden gözleri fal taşı gibi açıldı ve dehşete kapıldı, “Y-yardım edin! Lütfen,  yardım edin!”

Onun böyle bir tepki vermesi Xie Lian’ı pek de şaşırtmamıştı, “Taocu dostum, sorun nedir? Kime yardım etmeliyim? Sorun ne? Acele etme, tane tane anlat bana.”

Köylüler de söze girdi, “Doğru, korkmana gerek yok. Burada büyük bir ölümsüzümüz var, tüm meseleleri halledecektir!”

Xie Lian: “???”

Aslında, köylülerin hiçbiri onu tanrısal bir şey yaparken görmemişti, ancak hepsi ciddi bir şekilde onun yaşayan bir tanrı olduğuna inanıyordu. Xie Lian da ne diyeceğini bilemiyordu, içten içe şöyle dedi: tüm meselelerin halledilmesi tutulması imkansız bir söz.

Birisi adama, “Nereden geldin?” diye sordu.

Taocu merakla cevapladı, “Ben…Banyue Geçidi’nden geldim.”

Bunu duyan herkes birbirine baktı, “Banyue Geçidi nerede ki?”

“Adını dahi duymadım!”

Xie Lian araya girdi, “Banyue Geçidi Kuzeybatı bölgesinde. Buradan çok uzakta, buraya nasıl geldin?”

Adam karşılık verdi, “Ben… Buraya kaçabilmem çok zor oldu.”

Tutarsız konuşuyordu ve duygu durumu son derece değişkendi. Bu durumda etrafta ne kadar çok insan olursa, konuşması da o denli zor olacaktı. Herkes hep bir ağızdan konuşurken ne düzgünce konuşulabilir ne de net bir şekilde duyulabilirdi. Xie Lian, “İçeri girdikten sonra konuşalım.” dedi.

Adamın içeri girmesine nazikçe yardım ettikten sonra köylülere seslenmek için arkasına döndü, “Herkes izlemeyi bırakıp evine gidebilir mi acaba?”

Fakat köylüler çok heyecanlıydı, ona şöyle sorular yönelttiler:

“Büyük Ölümsüz, ona ne olmuş?”

“Evet, neler olmuş?”

“Eğer herhangi bir sıkıntı olursa, hepimiz yardıma koşarız!”

Ne yazık ki, ne kadar heyecanlı olurlarsa o kadar az yardımları dokunurdu. Çaresiz hisseden Xie Lian sesini alçalttı ve ciddi bir tavırla, “Onun…bedeni ele geçirilmiş olabilir.” dedi.

Köylüler bu sözleri duyunca dehşete düştüler. şakaya gelecek bir şey değildi. İzlemeye devam etmeleri pek işlerine gelmezdi, bu yüzden hızla dağıldılar. Xie Lian gülse mi ağlasa mı bilemiyordu, sadece kapıyı kapattı. San Lang hala sunak masasının yanında oturuyordu ve eğlenmek için ellerinde yemek çubuklarını döndürüyordu. Ayrıca Adama gözlerini kısarak bakıyordu, bakışları oldukça dikkatliydi. Xie Lian ona doğru seslendi, “Sorun yok. Yemeğine devam edebilirsin.”

Adamın oturmasını sağladı ama kendisi ayakta kaldı, “Taocu dostum, ben bu tapınağın efendisiyim, ayrıca efsuncu da sayılırım. Endişelenme, eğer bir şey olduysa rahatça anlatabilirsin. Ve eğer yardım edebileceğim bir şey olursa, sahip olduğum azıcık güçle sana destek olurum. Biraz önce bahsettiğin konuya dönersek, Banyue’de neler oldu?”

Adam derin bir nefes aldı. Görünüşe göre kalabalıktan uzaklaşıp Xie Lian’ın teskin edici sözlerini duyduktan sonra nihayet sakinleşmişti, “Orayı daha önce hiç duymamış mıydınız?”

Xie Lian cevapladı, “Duydum. Banyue Geçidi, Gobi Çölü’nün içindeki bir vahadır. Banyue’nin gece manzarası son derece güzel ve oldukça göz kamaştırıcı bir manzara olarak tanımlanabilir. Adını da böyle aldı.”

Adam şaşırmıştı, “Vaha mı? Manzara mı? Bunlar iki yüzyıl öncesine aitti. Şimdi Ban Ming* Geçidi demek daha uygun olur!”

ÇN: 半月 Banyue yarım ay, 半命 Ban Ming ise yarım ömür demek.

Xie Lian’ın biraz kafası karışmıştı, “Ne demek istiyorsun?”

Adamın korkutucu derecede beti benzi atmıştı, “Çünkü nereden geldikleri fark etmeksizin, oraya girenlerin yarısı ardında iz bile bırakmadan kayboluyor. Adının ‘Ban Ming Geçidi’ olması daha uygun olmaz mıydı?”

Bu gerçekten duyulmamış bir şeydi. Xie Lian, “Bunu kimden duydun?” diye sordu.

“Kimseden duymadım. Kendi gözlerimle şahit oldum!” dedi adam ve doğrulduktan sonra devam etti, “Oradan geçmek isteyen bir kervan vardı. Orada dönen tüm kötülükleri bildikleri için bütün birliğimden onlara eşlik etmelerini istediler. En sonunda…”

Sesi kederle dolup taşıyordu, “En sonunda, geride sadece ben kaldım.”

Xie Lian elini kaldırarak ona oturmasını ve fazla heyecanlanmamasını işaret etti, “Ekibinde kaç kişi vardı?”

“Tüm sektim, ilaveten tüccarlar, yaklaşık altmış kişi vardı!”

Altmış civarında insan. Kadın hayalet Xuan Ji yüzyıllar boyunca ortalığı kasıp kavurduğunda, Ling Wen Sarayı’nın hesaplarına göre toplamda öldürdüğü insan sayısı iki yüzü geçmiyordu. Ancak Taocunun sözlerini dinlerken olanların yüz yıldan biraz daha fazla bir süredir vuku bulduğuna kanaat getirmişti. Eğer her seferinde bu kadar çok kayboluyorsa, kaybolan insanların toplam sayısı hesaba katıldığında bu küçük bir mesele olmaktan çok uzak kalırdı. Xie Lian, “Banyue Geçidi, ilk kez ne zaman Ban Ming Geçidi oldu?” diye sordu.

“Yüz elli yıl kadar önce başlamış ve kötülüğün muhiti haline gelmişti.”

Xie Lian ekibinin ölümü ve “kötülüğün muhiti” ile ilgili ona daha fazla soru sormak istiyordu. Lakin en başından beri bir terslik olduğunu hissetmeden edemiyordu. Tam bu noktada Xie Lian’ın göğsündeki bu şüphe duygusunu bastırmasının hiçbir yolu yoktu. Bu yüzden konuyu kapattı ve kaşlarını hafifçe çattı.

O anda San Lang söze girdi, “Banyue Geçidi’nden buraya kadar kaçtın mı?”

“Evet! Ah, kıl payıyla hem de!” dedi adam.

San Lang anladığını belirten bir “Hm” sesi çıkardı, sonra başka bir şey söylemedi. Yine de, Xie Lian’ın neden bir terslik hissettiğini algılaması için yalnızca bu tek soru yeterliydi.

Arkasına döndü, ses tonu sıcacıktı, “Öyleyse, bu kadar uzun bir yoldan geldikten sonra susamış olmalısın.”

Adam şaşırmıştı fakat Xie Lian çoktan önüne bir kase su bırakmıştı, “İşte suyun Taocu dostum. Neden biraz su içmiyorsun?”

Su bardağının karşısındayken, adamın yüzünde huzursuz bir ifade belirdi. Xie Lian kenarda duruyor, her iki eli de kol yenlerinde saklı halde, sessizce bekliyordu.

Eğer bu Taocu adam gerçekten de Kuzeybatıdan gelseydi, aceleyle kaçarken sıcaktan kavrulmuş ve açlıktan ölüyor olmalıydı. Ve görünüşüne bakıldığında, yolda yemek ve içmek için vakti olmuşa da benzemiyordu.

Gelgelelim uyandıktan sonra çok fazla konuşmuş olmasına rağmen, tüm bu süre zarfında herhangi bir yemek ya da su talebinde bulunmamıştı. Tapınağa girdikten sonra sunak masasındaki yemekleri ve içecekleri görse de, onlara karşı en ufak bir arzu göstermemişti. Hatta masanın olduğu tarafa tek bir bakış dahi atmamıştı.

Yaşayan bir insan sahiden de bu şekilde davranmazdı.


ÇN: Ayyy Banyue arc başladığına göre ben sabır dualarına başlayayım…

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x