İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 1. Bölüm

Wu Chang Jie 1. Bölüm

Shu Sıradağları, parlak dağları, dağların bulutlara kadar yükselen zirveleri ve muhteşem ormanlarıyla ünlüydü. Yeryüzünün gözünde bir numaralı kutsal dağdı çünkü, Wuliang Sekti ve aynı zamanda da Ölümsüz İttifak Lideri sayesinde dünya çapında bir ün kazanmıştı.

Yüzlerce yıldır insanlar kar kış demeden Shu Dağı’nın zirvesine dua etmek, şifalı otlar aramak ve eğitim almak için giderlerdi.

Fakat Xie Bi An’ın asıl ilgisini çeken şey, Shu Dağı’ndaki gizemli bir çiçekti. O gizemli çiçeğin sonbaharda diğer çiçekler solarken açtığı, ilkbaharda ise diğer çiçekler açarken onun solduğu söylenirdi. Dağdaki Yuan Yang Kaynak Suyu’nun tadı doğal olarak tatlıydı ve damakta eşsiz bir tat bırakmak için çay yapımında kullanılırdı. Dağın eteğinde bulunan Lanxi Kasabası ise lezzetli şarapların yapıldığı bir yerdi ve dağa ne zaman gitse bu kasabada güzel bir ziyafet çekerdi.

Shu Dağı’na yaptığı bu yolculukta kaynak suyunun, çayın ve şarabın tadını çıkarma şansını bulamamış olması ne kadar da üzücüydü. Shu Dağı’nın Şehir Tanrısı yeraltı dünyasına gelmiş ve onu ruhları toplamaya davet etmişti.

Şehir Tanrısı’nın ismi Sun Xia Zhen’di ve bir zamanlar Wuliang Sekti’nin kıdemlisiydi. Yaşarken, kötü ruhları kovduğu ve sıradan insanlara yardım ettiği için oldukça itibar sahibiydi. Fakat ne yazık ki ruhsal güçleri sınırlıydı, cennete yükselememişti. Yeraltı diyarı ona bir seçim sundu: reenkarne olarak güçlü ve varlıklı bir ailede yeniden doğarak hayatın tadını çıkarmak ya da Şehir Tanrısı olup, bir gün hayaletler ve insanlar arasında kalarak sonsuz bir yaşama layık olmak.

Sıradan insanlar öldüklerinde Şehir Tanrısı ya da hayalet hizmetkarlar tarafından alınıp yeraltı diyarına götürülürlerdi. Ama başa çıkması zor olanlar ile yeraltı diyarının generali ilgilenirdi.

Sun Xia Zhen’in bu kez bildirdiği kişi, Wuliang Sekti’nin kıdemli efsuncularından biriydi. Ölüm sebebi tüyler ürperticiydi- altın özü çıkarıldığı için ölmüştü.

Bir yeraltı generali olan Xie Bi An, gençliğinden beri ustasıyla beraber ölümlü ve hayalet diyar arasında çok fazla seyahat ederdi. Dehşet verici, sayısız ölüme şahit olmuştu. Altın özün çalınmasıyla ilgili asıl korkunç olan şey, “altın özünü kullanarak güçlenmek” gibi kötü bir uygulamayı yapan şeytani efsuncuların geri dönmüş olmasıydı.

Antik zamanlardan beri, bu acımasız uygulama hem insanlar hem de ölümsüzler aleminde büyük bir günah olarak görülürdü. Altın özü kullanarak güçlenmeye “insan özü” deniliyordu. Altın özü ne kadar güçlüyse, bu uygulamayı yapan efsuncu da o kadar güçlenirdi. Birinin altın özünü çalıp onu öldürmek, güçlerini birkaç yıl hatta belki de onlarca yıl arttırabilirdi. Güçlenmek onlar için öyle cezbediciydi ki, ruhsal güçlerinin kökenini değiştirmek onlar için bir sorun bile değildi. Bu uygulama çok büyük bir günahtı, şeytani efsuncular durmadan katlediliyorlardı.

Altın özünün çıkarılması için özün sahibinin canlı olması gerekiyordu. Efsuncu sonsuza dek güçlerini kaybettiği için pek çok farklı hastalıktan, yaralanmalardan dolayı ölüyordu. Güçlü bir yapıya sahip olanlar şeytani efsuncunun amacına ulaşamaması için intihar ederdi. Bu kişiler güçlü bir kinle öldükleri için ruhlarını toplamak da zordu ve kolayca dünyaya felaket getirebilirdi.

“Çalınan öz” kelimesini duyması Xie Bi An’ın endişelenmesi için yetmişti. Şehir Tanrısı Tapınağı’na gittiğinde, Sun Xia Zhen de oldukça endişelendi.

“Ah, Xiao Bai,” dedi Sun Xia Zhen ve bakışları önce Xie Bi An’a daha sonra da onun arkasına yöneldi, “Cennet Efendisi Zhong nerede?”

ÇN: Xiao Bai (Genç Beyaz Efendi gibi bir anlama geliyor. Xie Bi An Beyaz Muhafız olduğu için ona bu şekilde sesleniyor.)

Xie Bi An ellerini birleştirerek selamladı, “Kıdemli Sun, Shizun bir yolculuğa çıktı ve ne zaman döneceği de belli değil.”

Sun Xia Zhen öfkeli bir mizaca sahipti ve efsun yeteneklerinin çok yüzeysel kalmasının nedeni de dünya meseleleriyle çok derinden ilgilenmesiydi. Xie Bi An’ın söylediklerini duyunca yine tepesi attı, “O yaşlı ayyaş yine nereye gitti? Hem de seni tek başına bırakarak.”

Xie Bi An çaresizce yanıt verdi, “Bu öğrenci bilmiyor. Belki Kıdemli Sun bana durumu açıklayabilir.”

On dört yaşından beri yapayalnızdı ne dalgalar ne rüzgarlar görmüştü. Shizun’u orada olmasa bile, hiçbir şeyden korkmuyordu.

“Xiao Bai, sana güvenmediğimden değil. Sadece bu seferkiyle başa çıkması gerçekten zor. Bu kişi benim öğrencimin, öğrencisinin…”

Sun Xia Zhen bir süre düşüncelere daldı ama yine de işin içinden çıkamadı, “Her neyse, o Xiang Qu Zhen Ren’in* öğrencisi Meng Ke Fei. Bu ismi hiç duymuş muydun?”

ÇN: Zhen Ren Taoizm çalışan efsunculara hitap biçimi

“Xiang Qu Zhen Ren mi? O Lider Li’nin öğrencisi değil mi?”

“Evet, öyle! Bu Meng Ke Fei o kadar yetenekliydi ki diğerlerinden hep bir adım öndeydi. Ruhsal güçleri sayesinde ortalama bir sektin lideri bile olabilirdi.”

Xie Bi An anında Sun Xia Zhen’in neden bu kadar endişelendiğini anladı. Xiang Qu Zhen Ren’in kıdemlisi, Wuliang Kılıcı’nın varisi, aynı zamanda da Wuliang Sekti’nin ve Ölümsüz İttifak’ın lideri Li Bu Yu’dan başkası değildi. Wuliang Sekti’nin en kıdemlisi olan Xiang Qu Zhen Ren sıradan birini asla kendi öğrencisi olarak kabul etmezdi. Bu kadar güçlü ve itibar sahibi olan birisinin altın özü çalınmıştı. Hangi şeytani efsuncu bu kadar güçlü ve yetenekli olabilirdi ki? O zaman bu şimdi herkesin tehlikede olduğu anlamına gelmez miydi?

“Wuliang Sekti, kötü ruh kovma konusunda her zaman tüm ölümsüz hanelere liderlik etmiştir. Ancak ara sıra altın özü hırsızları meydana çıksa da sadece düşük seviyeli efsuncular acı çekmişti. Meng Ke Fei’nin öldürülmüş olması yüksek seviyeli şeytani efsuncuların da olduğunu gösteriyor. Korkarım ki yakında bu bölgede kanlı bir fırtına çıkacak.” dedi Sun Xia Zhen ve beyaz sakalını düzeltti, gözlerinde hüzünlü bir ifade vardı.

Ölümlü diyardaki efsuncuların güçlerini geliştirmek için farklı yöntemleri vardı: kılıç eğitimi, dövüş sanatları, silah arıtma, tılsım geliştirme. Sabit tek bir yöntem yoktu ama başkalarına zarar verenler ya da onları olumsuz olarak etkileyen herkes şeytani efsuncu sınıfına girerdi ve ölümsüz haneler tarafından küçümsenirdi. Bununla beraber, her şeytani efsuncu öldürülmüyordu. Yalnızca birinin altın özünü çalanlar cezalandırılıyordu.

Bunun sebebi bu yöntemin çok acımasız ve kötü bir yöntem olması değildi. Bu yöntemi yüzlerce yıl öncesinde bir Yüce İblis bulmuştu ve neredeyse hem hayalet hem de ölümlü diyarı yerle bir edecekti. İnsanlar ve hayaletler için bu en uzun süren kabustu.

O zamanlar Sun Xia Zhen, Yüce İblis’in dehşetini deneyimlemiş en küçük öğrenciydi. Ve Xie Bi An da gençliğinden beri pek çok kötü efsane duymuştu. Bütün dünya bu altın özü hırsızlarından nefret edip korkardı ama bu Yüce İblis çok gizemliydi, kimse onun adını anmaya cesaret edemezdi.

Xie Bi An onu sakinleştirmeye çalıştı, “Kıdemli Sun, endişelenmene gerek yok, şeytani efsuncu Wuliang Sekti’nden kaçamaz. Önce gidip ölenlere bakalım, zamanla her şey değişecektir.”

Yine de çok geç kalmışlardı. Aceleyle Meng Ke Fei’nin öldürüldüğü yere doğru gittiler. Xie Bi An birden alışılmadık bir ruhsal baskı hissetti- birisi ruhları çağırmak için bir rün oluşturuyordu.

Ruh çağırma yöntemi de yasaklanmış bir yöntemdi, oldukça tehlikeliydi. Ölü birini hayata döndürmek için kişi kendi ruhsal gücünü kullanıyordu. Çok güçlü olan efsuncular bile kinci bir ruhu kontrol edemeyebilirler ve herhangi bir hata kendilerinin ölmesine neden olabilir. En iyi ihtimalle ruhsal güçleri hasar görür ama en kötü durumda da hayatlarını kaybederler.

Bedeni yalnızca ele geçirilse bile yine de aldığı hasar küçük olmazdı. Dahası, ölü ruhları toplarken de canlılara zarar vermemek gibi zor bir sorunla yüzleşiyorlardı.

Görünüşe göre Meng Ke Fei’nin ölümü Wuliang Sekti’nde büyük bir etkiye sebep olmuştu, böyle bir riske girmeye bile cesaret etmişlerdi. Dünyanın bir numaralı ölümsüz sekti olan Wuliang Sekti’nin liderinin öğrencisinin altın özü çalınmıştı. Bu hem Wuliang Sekti’ne hem de Ölümsüz İttifak’a karşı yapılmış açık bir provokasyondu. Eğer katili hemen bulamazlarsa hem kendi öğrencilerine hem müttefiklerine hem de diğer herkese açıklama yapmaları bayağı zor olacaktı.

Katili bulmak için kurbana doğrudan sormak da en hızlı yöntemdi.

Artık onları durdurmak için çok geçti. Xie Bi An ve Sun Xia Zhen, bir kıdemlinin ve birkaç efsuncunun güçlerini birleştirerek rünü desteklediğini gördüler. Onları rahatsız ederlerse, Meng Ke Fei’nin ruhu tarafından yutulacaklarından endişelenip müdahale etmeye cesaret edemediler.

Sun Xia Zhen o kadar öfkelenmişti ki sakalı titriyordu, “Bu Xiang Qu Zhen Ren ve onun soyundan gelen herkes tam bir aptal! Ruh çağırma, üst düzey bir efsuncunun ruhunu geri getiremez -Meng Ke Fei’nin ne kadar güçlü olduğundan bahsetmiyorum bile!”

Ruh çağırma rününden çok garip bir mavi ışık yayılıyordu. Fakat Wuliang Sekti’nden olan efsuncular bu ışığı tam olarak göremiyorlardı. Yalnızca yeraltı diyarından olan iki kişi onu net bir şekilde görebiliyordu. Meng Ke Fei’nin ruhu rünün ortasında belirdi ve ründen kaçmaya çalıştı ama başarısız oldu. Yüzünde daha da öfkeli bir ifade belirdi ve öfke patlaması yaşıyormuş gibi kendisini rünün bariyerlerine çarpmaya başladı.

Şu anda ründe olan bu karmaşa, ruhsal güçleri az olan efsuncular için çok acı vericiydi. Bazılarının birden beti benzi atmaya başladı. Xiang Qu Zhen Ren’in de yüzünde gergin bir ifade oluşmuştu. Havaya bir tılsım çizerek rüne doğru gönderdi ve bağırdı, “Ruhu geri ver!”

Meng Ke Fei’nin ruhu geçici olarak dizginlendi ve havada şeytani bir rüzgâr esmeye başladı. Tozlar havada uçuyor, küçük taşlar ise yerde yuvarlanıyordu.

Xiang Qu Zhen Ren tekrar bağırdı, “Meng Ke Fei, sen misin? Shizun burada. Sana bunu kimin yaptığını Shizun’a söyle!”

Meng Ke Fei hala kendinde değildi.

“Ke Fei, altın özünü çalanın kim olduğunu söyle!”

Bir kişi öldüğü zaman üç ölümsüz ve yedi tane ölümlü parçaya ayrılırdı. Bu yüzden bilinçleri yerinde değildir ve kafaları karışıktır. Çoğu ölmüş olduğunu bile idrak edemez ama bu cümleyi duymak Meng Ke Fei’nin hafızasında bir dalgalanma yaratmıştı. Başını eğerek karnına doğru baktı. Az önce kusursuz görünen ince giysilerinin altından, tam altın özünün çalındığı kısımdan aniden kanlar fışkırmaya başladı. Hatırladığı an kini arttı ve ründen çıkmak için kükremeye başladı.

Orada bulunan efsunculardan biri ağız dolusu kan tükürdü ve ründen çıkan ışık üflenmiş mum gibi aniden söndü.

“Bu hiç iyi değil.” dedi Xie Bi An ve aceleyle rüne doğru gitti. Sağ elini havaya kaldırdı ve avcunun içinde yeşim bir sopa belirdi.

Xiang Qu Zhen Ren “O da kim?” dedi ve oraya doğru giden kişiye doğru baktı.

Beyazlar içinde olan ve elinde yeşim bir sopa tutan bir adam beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmıştı. Kar gibi beyaz olan kıyafetleri dalgalanıyor, simsiyah saçları sanki bir mürekkep denizi gibi ışıl ışıl parlıyordu. Beyaz uzun şapkasının üzerinde eski bir tılsım vardı. İlahi bir görünüme sahipti, oldukça göz kamaştırıcıydı. Peri gibi zarifti ve yakışıklı bir yüze sahipti.

Meng Ke Fei’nin ruhu aç bir kaplan gibiydi ve o düşük seviyeli efsuncunun bedenine girmişti. Xie Bi An efsuncunun kıyafetine doğru ruh kovma sopasını yaklaştırdı. Fakat sopanın gücü Meng Ke Fei’nin ruhunu dışarı çıkaramamış aksine ruhun çileden çıkmasına sebep olmuştu. Birden bir öfke patlaması yaşadı ve tüm efsuncular etrafa savruldu. Ründen çıkmasına neredeyse ramak kalmıştı.

Yalnızca derin ruhsal güçlere sahip olan Xiang Qu Zhen Ren rünü korumaya devam ediyordu, “Sen, sen Geçici Ölümsüz müsün?”

Xie Bi An haykırdı, “Zhen Ren, ruh çağırma rününü çabucak kapat! Meng Ke Fei rün sayesinde efsuncuların ruhsal güçlerini emiyordu ve başa çıkması da giderek daha zorlaşacaktı.”

“Ama ben daha katilin kim olduğunu öğrenemedim!”

Xie Bi An, Meng Ke Fei’nin ele geçirdiği efsuncuyla savaşmaya başladı, “O zaten öldü, yaşarken ne yaşamış olursa olsun yeraltı diyarı onu sorgulayacak. Ruh çağırma gibi bir kuralı nasıl ihlal edebilirsiniz? Bir cevap alamazsan bu efsuncunun hayatını boş yere tehlikeye atmış olacaksın. Eğer rünü kapatmazsan, hakkında şikâyette bulunup ömrünün kısaltılmasını sağlayacağım!”

Ele geçirilmiş efsuncunun gözleri kan çanağına dönmüştü ve Xie Bi An’a onu öldürmek istiyormuş gibi nefretle bakıyordu. Meng Ke Fei zaten olağanüstü bir güce sahipti ve Wuliang Kılıcı’nın da ne yapacağı kestirilemezdi bu nedenle başa çıkması oldukça zordu. Xie Bi An masum insanlara zarar vermekten hep korkardı, bu yüzden sürekli kendini tutuyor, utanç verici şekilde karşı tarafın saldırılarından kaçıyordu. Hemen sonrasında sağ koluna kılıç darbesi geldi ve yaralandı.

Sun Xia Zhen kenarda endişeli bir şekilde izliyordu. Canlı bir varlığa dokunamazdı, yani Xie Bi An’a da yardım edemezdi.

Ele geçirilen efsuncunun çıldırdığını gören Xiang Qu Zhen Ren’in rünü kapatmaktan ve Meng Ke Fei’nin ruhunun dizginlenmesi için Xie Bi An’a yardım etmekten başka seçeneği kalmamıştı.

Herkes bir araya geldi ve en sonunda o efsuncuyu dizginledi.

Xie Bi An sopasıyla ele geçirilen efsuncunun kafasına hafifçe vurdu ve Meng Ke Fei’nin ruhu bayıldı.

Xiang Qu Zhen Ren gözyaşlarına boğulmuştu, “Benim öğrencime zarar veren kişi kim? Geçici Ölümsüz bana söyleyebilir mi?”

Xie Bi An kanayan yaralarını durdurmak için kan pıhtılaştırma tekniğini kullandı ve iç çekti, “Zhen Ren, kaybın için çok üzgünüm. Sana söylemek istemediğimden değil. Ben yalnızca ruhları toplamaktan sorumluyum. Sorgulanması ve yargılanması için Yanluo Sarayı’na gitmesi gerekiyor. Yaşayanların meseleleri yaşayanlara, ölülerin meseleleri ise yeraltı dünyasına aittir.”

“Ama…Cennet Efendisi Zhong ara sıra insanların meselelerine karışıyor.”

Xie Bi An biraz mahcup hissetmişti, “Ah…Shizun’un seviyesi benden çok farklı. Shizun işleri her zaman kendi bildiği gibi yapar. Cennete gidebilseydi İmparator Haotian’ın meselelerine bile karışmaya cesaret edebilirdi.”

“Cennet Efendisi Zhong nerede? O da altın özü hırsızlarından nefret etmiyor muydu?”

“Shizun bir yolculuğa çıktı ve ne zaman döneceği de belli değil. Zhen Ren, hoşça kal.”

Yaşayan bir insan olmasına rağmen, ruhları toplarken diğer yaşayanları olabildiğince görmezden gelmeye çalışırdı. Çünkü yaşayan insanların her zaman kendisi için planları olurdu.

Xiang Qu Zhen Ren ölümlü ve hayalet diyarlarının kuralların iyi biliyordu. Üstelese bile bir cevap alamayacağını biliyordu. Çeşitli hedeflere ulaşmak için kendisine yalvaran, zorlayan, rüşvet vermeye kalkan bir sürü insanla karşılaşmıştı. Ve onlarla ne zaman karşılaşsa hep başı ağrıyordu.

Xiang Qu Zhen Ren hayal kırıklığına uğramıştı ve oldukça kederliydi Meng Ke Fei’nin nefret dolu cesedine bakarak şöyle dedi, “Ke Fei, umarım yeniden reenkarne olursun. Shizun katilini bulacak ve intikamını alacak!”

Xie Bi An sonunda Meng Ke Fei’nin ruhunu yeraltı diyarına getirmiş ve hayalet hizmetkarına teslim etmişti. Görevini tamamlamıştı. Artık iyiyi kötüyü tartmak Yanluo Sarayı’nın meselesiydi. Tam yaralarını sarmak üzereydi ki uzaktan yüksek bir ses duydu, “Beyaz Usta, Beyaz Usta!”

On on bir yaşlarında görünen bir çocuk yüzünde bir korku ifadesiyle koşuyordu, “Cennet Efendisi, Cennet Efendisi geri döndü!”

Bu genç çocuk onların hizmetkarıydı ve adı da Bo Zhu’ydu.

Xie Bi An hem şok olmuştu hem de çok sevinmişti, “Ne, Shizun geri mi döndü?”

Aylardır Shizun’undan haber alamamıştı, elbette geldiğini duyunca çok sevinmişti. Ama Bo Zhu’nun o telaşlı ifadesini görünce, Shizun’unun başının belaya girmesinden endişelenmeye başladı.

“Geri döndü ve…yanında birini getirdi.”

“Ha? Shizun aniden görevlerini yerine getirmeye mi karar verdi?”

“Ah hayır,” dedi Bo Zhu panikleyerek, “Ruh toplamaktan dönmüyor, o…yanında canlı birini getirdi.”

Xie Bi An afallayıp kalmıştı, “Canlı birini mi?”

“Lord Cui gelmeden gidip hızlıca bir göz atabilirsiniz.”

Xie Bi An soğuk soğuk terlemeye başlamıştı, “Tamam, hadi gidelim!”


ÇN: Anlamayanlar için özetleyeyim, Wuliang Sekti diye bir sekt var. Lideri Li Bu Yu. Li Bu Yu’nun öğrencisi Meng Ke Fei’nin altın özü çalınmış. 

5 2 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x