İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 10. Bölüm

Wu Chang Jie 10. Bölüm

“Jiaolong Meclisi’nde birinci olursan, İmparator’dan hangi ödülü isteyeceğini düşündün mü?”

“Hayır, bunu düşünmedim.”

“Ödül ne olursa olsun, Shen Nong Kazanı tarafından saflaştırılmış bir kılıç olmayacak.”

Zong Zi Heng, su yüzeyindeki kendi yansımasına baktı, ayrılmadan önce annesiyle yaptığı bu konuşmayı düşünüyordu. Annesi böyle şeyler söylediği için hala çok şaşkındı.

“Dage tatlı patatesler pişti. Denesene, çok güzel kokuyorlar.”

Zong Zi Heng kendine geldi, “Geliyorum.”

Aceleyle ellerini yıkadı ve kendisine çeki düzen verdi.

Bu günlerde Wuji Sarayı’ndan uzakta olan Zong Zi Xiao, etrafta oynamaktan neredeyse çıldıracaktı. İpini koparmış yavru kuzu gibiydi, bu saraydan ilk çıkışıydı. Etraftaki her şey çok değişik geliyordu, vahşi doğada uyumak için can atıyordu. Gutuo Dağı’nda kötü bir ruh ortaya çıkmıştı. Zong Zi Heng gece olduğunda onunla ilgilenecekti, bu yüzden dağa yakın bir yere gelmişlerdi.

“Ekselansları, patatesleri deneyin.”

Közlenmiş tatlı patatesler Zong Zi Hen’e verildi.

Bu yolculuk için İmparator Ninghua iki tane üst düzey efsuncuyu koruma olarak görevlendirmişti. Onlar Huang Hong ve Huang Wu adlarında iki tane kardeşti.

“Bize biraz şarap getirin.” dedi Zong Zi Heng.

Huang Wu şarap kavanozunu getirdi, Zong Zi Heng üç bardağa şarap koyup ikisini efsunculara verdi, “Bu seyahat ikiniz için de yorucuydu.”

İkisi onur duyuyorlardı, “Ekselansları, bu bizim görevimiz.”

“Sarayın dışında bu kadar resmi olmanıza gerek yok.” dedi Zong Zi Heng gülümseyerek, “Bu Xiaoyaoniang şarabı çok lezzetli. Başta tadı hafif ve yumuşaktır ama sonrasında bıraktığı tat sonsuza dek kalır. Yalnız içmesi sıkıcı olur, hadi siz de bana katılın.”

İkili bardaklarını aldılar ve içmeye başladılar.

Zong Zi Xiao da şaraba doğru bakıyordu, “Dage, ben…”

“Hayır.”

“Sadece tadına bakayım. Daha önce hiç denemedim.”

“Kaç yaşındasın? Kim sana şarap vermeye cesaret edebilir ki?”

Huang Hong ve Huang Wu beraber güldüler.

“Az önce sarayın dışında resmi olmamıza gerek olmadığını söylemiştin.” dedi Zong Zi Xiao ve Zong Zi Heng’in omzuna tırmandı, “Dage, izin ver deneyeyim. Gerçekten o kadar güzel mi?”

Zong Zi Heng bir süre tereddüt etti ama sonra gülümsedi, “Tamam ama sana kendim deneteceğim.”

Daha sonra baş parmağını şaraba daldırdı ve Zong Zi Xiao’nun dudaklarına dokundurdu.

Zong Zi Xiao merakla dilini uzattı ve yaladı, küçük yüzündeki ifade aniden değişti, “Iyyk, ıyyk, çok acı.”

Üçü kahkahalara boğulmuştu.

Zong Zi Xiao öfkeyle bağırdı, “Bu iğrenç bir şey!”

“Kendin tadına bakmak istemiştin. Başkalarını suçlayamazsın.” dedi Zong Zi Heng gülümseyerek ve kaldırıp kucağına oturttu, “Hadi, biraz su iç.”

Zong Zi Xiao birkaç yudum su içtikten sonra sakinleşmişti.

Yemek yedikten sonra hava kararıyordu ve iki kardeş birbirine yaslanıp gün batımı manzarasının tadını çıkarmaya başlamışlardı.

“Dage, kötü ruh nerede? Ve ne zaman ortaya çıkacak?”

“Sadece beklemek zorundayız.” dedi Zong Zi Xiao ve yakınına koyduğu kötü ruh çağırma tılsımına dokundu.

“Neden bu dünyada çok fazla hayalet ve ruh var ki? Hepsini yok edemiyoruz bile.”

“İnsanlar olduğu sürece, hayaletler de olacaktır.” dedi Zong Zi Xiao, “Derslerini düzgünce dinlemiyor musun? Niye hala böyle sorular soruyorsun?”

“Öylesine soruyordum.”

“Pekala, o halde seni test edeyim. Kaç tür ruh vardır? Ve kötü ruh kovan insanlarla, yeraltı diyarından ruh toplamaya gelen insanlar arasındaki farklar nelerdir?”

“Ruhlar cennet, yeryüzü ve insan olmak üzere üçe bölünmüştür. Ve bu üçünde de neşe, öfke, keder, korku, sevgi, kötülük ve arzu ruhları yer alır.” dedi Zong Zi Xiao mırıldanarak, “Her şeyi biliyorum.”

“Güzel, devam et.”

“Cennet ve yeryüzü ruhları aslında cennetin ve yeryüzünün özüdür. Ölümden sonra cennet ruhu cennete ve yeryüzü ruhu yeryüzüne döner. Sadece insan ruhu karma taşır, yeraltı hizmetkarları ve yeraltı generali tarafından toplanması gerekir. İnsan ruhundaki yedi küçük ruh, yedi gün içinde yok olacaktır.”

“Peki insan ruhu toplanmazsa ve yedi küçük ruh yok olmazsa ne olur?”

“O zaman şeytani bir ruha dönüşür.” diye yanıtladı Zong Zi Xiao, “Bedenin ve ruhun hayalete dönüşmesi farklı şeylerdir. Ruh bir bedene sahip değildir ve başkalarının bedenlerini ele geçirmesi gerekir. Eğer derin bir kine sahipse beden dirilebilir.”

“Doğru.” dedi Zong Zi Heng, “Eğer bir ruh ortaya çıkarsa insanlar Şehir Tanrısı’na dua ederler ve yeraltı generalleri o ruhları toplar. Ama şeytani ruh sorun çıkarırsa bizler o ruhları kovarız. İster normal ruh olsun ister şeytani, çok dikkatli hareket etmek gerekir.”

“Mn.” dedi Zong Zi Xiao ve Dage’sının kollarına yaslandı, uykulu hissediyordu, “Şehir Tanrısı nasıl biri? Yeraltı diyarında çok fazla hizmetkar ve general var mı? Dage, hiç yeraltı diyarına gittin mi?”

“Şehir Tanrısı bir insan değil, resmi bir mevkinin ismidir. Her yerin bir Şehir Tanrısı vardır. Yeraltı diyarı sorusuna gelince, Dage’n orada bulunmuştu. Yeraltı diyarındaki Luofeng Dağı’na gittim. Ama iki diyarı ayıran, canlı insanların göremediği bir bariyer vardı.”

“O halde bir gün ölürsek, yeraltı diyarında yeniden buluşacak mıyız?”

Zong Zi Heng çaresizce gülümsedi, “Neden ölümden bahsediyorsun şimdi? Uğursuzluk getirir.”

“Çünkü birisi öldüğünde, yaşayanlar onu tekrar göremezler. Ama ben Dage’mı hep görmek istiyorum. Hem yaşarken hem de ölünce Dage’m ile beraber olmak istiyorum.”

Zong Zi Heng’in kalbi yumuşacık olmuştu, “Dage da sonsuza dek Xiao Jiu ile beraber olmak istiyor. Ama ölürsen, reenkarne olmadan önce tüm yaşadıklarını unutman için Meng Po Çorbası’nı içmen gerekir. Yeni hayatında hiçbir şey hatırlayamayacaksın. O yüzden yaşarken hayatımızın kıymetini bilelim, ölümden sonrasını da kadere bırakalım.”

ÇN: Meng Po Çorbası, Çin mitolojisine göre reenkarne olmadan tüm anıları unutmak için içtiğin çorba.

“Hayır, ölsem bile Meng Po Çorbası’ndan içmeyeceğim.” dedi Zong Zi Xiao ve o çorbadan içtiğini hayal ettiğinde boğuluyormuş gibi hissetti, “Asla içmeyeceğim. Dage’mı unutmak istemiyorum. Sen de içme, reenkarne olduktan sonra seni gelip bulacağım. Ve yine benim Dage’m olacaksın.”

Zong Zi Heng bu çocuksu konuşmalardan çok keyif alıyordu.

“Doğruyu söylüyorum. Dage bana söz ver, ikimiz de Meng Po Çorbası’nı içmeyeceğiz.”

Zong Zi Xiao bu konuda oldukça ciddi ve endişeliydi. Dage’sının ona söz vermesi gerekiyordu.

Zong Zi Heng sonsuz bir sıcaklıkla, “Tamam, sana söz veriyorum. İkimiz de onu içmeyeceğiz ve sonraki hayatta da beni ölümüne rahatsız etmek için geri geleceksin.” diye yanıt verdi.

“Hıh, belki de sonraki hayatımızda ben senin Dage’n olurum. Ya da baban.”

“Rüyanda görürsün.” dedi Zong Zi Hen ve Zong Zi Xiao’ya sarılıp onu gıdıklamaya başladı. Kahkaha patlaması sesleri havaya yükseliyordu.

Gece yarısı Zong Zi Xiao, aniden sarsıldığında Dage’sının üzerinde uyuyakalmıştı.

“Xiao Jiu, bak.” dedi Zong Zi Heng alçak bir sesle.

Zong Zi Xiao’nun gözlerinin önüne bir alev parıltısı yansıdı. Bu ruh çeken tılsımdı! Şiddetle ayağa fırladı, heyecanla sola sağa baktı, “Nerede, nerede?”

“Sakin ol.”

Zong Zi Xiao derin bir nefes aldı ve gücünü yoğunlaştırarak ruhun nerede olduğunu bulmaya çalıştı. Ama efsun yetenekleri hala yeterli değildi, şeytani ruhun nerede olduğunu bulamamıştı.

“Beni takip edin.” dedi Zong Zi Heng, kılıcını çekti ve güneybatı yönüne doğru uçtu.

Zong Zi Xiao, Dage’sını takip ederken, Huang Hong ve Huang Wu da arkada onlara eşlik ediyordu.

Gutuo Dağı’ndaki şeytani ruh, bir yıldır yerel bölgeyi işgal ediyordu. İnsanların karınlarını ve bağırsaklarını deşmekte oldukça uzmandı. En az altı-yedi tane kurbanı vardı. Fakat burası aslında Chunyang Sekti ile Wuyun Sekti’nin sınırında yer alıyordu. İki grup birbiriyle büyük bir anlaşmazlığa düşmüştü ve iki taraf da buradaki meseleyle ilgilenmeye gönüllü değildi. Bu da bu şeytani ruhun gittikçe güçlenmesine sebep olmuştu.

İmparator Zong’un yönettiği söylense de, Jiuzhou toprakları çok genişti. Her bölgeyi koruyan yerel bir sekt ya da hane vardı ve insanlar bu ölümsüz hanelere kendilerini korumaları için vergi öderlerdi. Fakir bölgeler ya da uzakta olanlar genellikle göz ardı edilirdi, şeytani ruhlarla baş başa bırakılırlardı.

Zong Zi Heng ne zaman seyahate çıksa böyle yardıma muhtaç insanlara yardım ederdi. Onun gibi çaresiz insanlara yardım eden çok az efsuncu vardı.

Gökyüzü uçsuz bucaksız görünüyordu, elindeki kılıcıyla özgürce gezmek, insanlara yardım etmek en çok özlediği şeylerdi.

Kısa bir süre sonra şeytani ruhu buldular.

“Huang Hong, Huang Wu, sizler rünü kurun ve kaçmasına izin vermeyin.” diye talimat verdi Zong Zi Heng.

Bu sefer tek amacı şeytani ruhu kovmak değil aynı zamanda da Zong Zi Xiao’nun deneyim kazanmasını sağlamaktı.

“Tamamdır.”

Şeytani ruh gerçekten de dirilen bir cesetti, karnı tamamen oyulmuştu. Neredeyse çürümüştü, dehşet verici görünüyordu ve yaz gecesinin ortasında insanların dayanamayacağı bir koku yayıyordu.

Yürüyen ceset bir tehdidin yaklaşmakta olduğunu fark etti ve çılgınca Zong Zi Xiao’ya doğru hücum etti.

Zong Zi Xiao ilk kez böyle korkunç bir görünüme ve çürük kokusuna sahip gerçek bir hayaletle karşılaşıyordu. O kadar korkmuştu ki yüzü kireç gibi olmuştu. Kılıcını kavramıştı fakat olduğu yere çakılıp kalmıştı.

Zong Zi Heng, Zong Zi Xiao’nun önüne geçti ve cesede tekmeyi bastı. Daha sonra kılıcını kaldırıp saldırmaya başladı. Ama ceset ikisinden de daha hızlıydı ve geriye doğru çekildi. Orada kimin ruhani olarak daha zayıf olduğunu biliyormuş gibiydi, bu yüzden Zong Zi Xiao’ya doğru yöneldi.

“Xiao Jiu, tılsımı çıkar!”

Zong Zi Heng, kılıcının kabzasını tutatak yürüyen cesedi geri çekilmeye zorluyordu, ama onu dizginlemek için acele etmiyordu.

Zong Zi Xiao nihayet kendine gelmişti, böyle korkmasının çok aptalca olduğunu düşünüyordu. Hem utanç hem de öfke hissederken tılsımı çıkardı ve yürüyen cesedin arkasına doğru gönderdi.

Ceset arkasındaki ruhani gücü hissetti ve anında kaçtı. Kasvetli bir uluma sesi çıkardı, gözleri komple oyulmuştu ama yine de Zong Zi Xiao’ya sanki öfkeyle bakıyordu.

Zong Zi Xiao dişlerini gıcırdattı ve saldırmak için kılıcını savurdu.

Yürüyen ceset, on keskin parmağını uzattı ve Zong Zi Xiao’yu yakalamaya çalıştı.

Beyaz bir gölge uçtu ve cesedin saldırısından kaçırmak için Zong Zi Xiao’yu tuttu, “Xiao Jiu, korkma. Dage yanında, tekrar dene.”

Zong Zi Heng ön tarafta cesetle savaşıyordu. Zong Zi Xiao, cesedin arkasına geçip gizlice saldırmak için harekete geçti ve başka bir tılsım çıkardı.

Ceset de temkinliydi, ruhani baskıyı hissedince kenara çekildi.

Bu sefer Zong Zi Xiao da geri çekilmemişti. Gözleri acımasız şekilde bakıyordu, minik bedeni birden saldırıya geçti. Önden Zong Zi Heng’in saldırısı ve arkadan Zong Zi Xiao’nun tılsım saldırısıyla ceset artık kolayca kaçamıyordu. Bu durumdan yararlanarak kılıcını savurdu.

Bir kafa yerde yuvarlandı.

Zong Zi Heng afallayıp kalmıştı.

İlk kötü ruh kovma deneyiminde, Zong Zi Xiao’ya korkunç bir tecrübe yaşatmak istememişti. Bu nedenle ruhu anında dizginlememişti. Zong Zi Xiao’nun böyle vahşi bir doğaya sahip olduğunu bilmiyordu ve bulduğu ilk fırsatta cesedin kafasını kesmesini hiç beklememişti.

Kafası yere düşünce, cesedin bedeni de yere düştü.

Zong Zi Xiao kılıcıyla duruyordu ve göğsü şiddetle yükselip iniyordu. Yüzünden ter akıyordu ve kalbi hala korkuyla titriyordu.

Zong Zi Heng yürüyerek yanına geldi, “Xiao Jiu, iyi misin?”

Zong Zi Xiao başını iki yana salladı, “Dage, korkmuyorum.”

Zong Zi Heng onun başını okşadı, “Korksan bile sorun değil. Dage ilk kez şeytani ruh gördüğünde ölümüne korkmuştu.”

“Gerçekten mi?”

“Gerçekten.”

Zong Zi Xiao gülümsedi, “Ama gerçekten de korkmuyorum. En fazla birazcık gerginim. Dage yanımdayken, hiçbir şeyin bana zarar veremeyeceğini biliyorum.”

Zong Zi Heng de gülümsedi, “Ruhu kendi ellerinle kovarak çok büyük bir şey başardın. Babam öğrendiğinde kesinlikle çok mutlu olacak.”

“Ekselansları.” dedi Huang Wu, o sırada cesedi inceliyordu, “Tuhaf bir şeyler var.”

İkisi oraya doğru yürüdüler.

Huang Wu cesede doğru bakarken kaşlarını çattı ve sonra kardeşine döndü, “Sence de öyle görünmüyor mu?”

“Öyle görünüyor.”

“Sorun ne?” dedi Zong Zi Heng şaşırarak.

Huang Wu yanıt verdi, “Ekselansları, bu adamın yarasına bakınca… Öyle görünüyor ki altın özü çıkarılmış.”


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x