İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 112. Bölüm

Wu Chang Jie 112. Bölüm

Akşam yemeğinden sonra Song Chun Gui, Fan Wu She’yi tek başına dışarı davet etti. Ayrılmadan önce Xie Bi An, birilerini incitebileceğinden veya zorbalığa uğrayabileceğinden korkarak onu defalarca uyardı.

Başkası olsa umursamazdı. Aslında Zhong Kui itibar sahibi biri olduğu ve Fan Wu She de kendisini koruyabilecek güçte olduğu için endişelenmemesi gerekiyordu. Ama Song Chun Gui farklıydı. Ölümsüz efsun dünyası Li Bu Yu’nun öğrencilerine, Zhong Kui’nin öğrencilerinden daha çok önem veriyordu, buna ek olarak Fumenghui’de savaşmışlardı ve Song Chun Gui’nin efsun yetenekleri onlarınkinden çok daha yüksekti. Eğer Fan Wu She, Song Chun Gui’yi ciddi bir şekilde gücendirirse, ne tür sonuçlar doğurabileceğini kestirmesi oldukça güçtü.

Fan Wu She teskin edici bir tonla konuşmaya başladı, “Shixiong, için rahat olsun. Aptal değilim, başımı belaya sokmayacağım.”

“Sadece senin için endişelenmiyorum. Li Bu Yu şu anda bizi hedef alıyor, Shizun’u zor durumda bırakacak bir şeyi açık etmemelisin.”

“Endişelenme, anlıyorum,” dedi Fan Wu She ve kollarını Xie Bi An’ın omuzlarına koyup çapkın bir tonla devam etti, “Shixiong benim için endişeleniyorsa neden benimle gelmiyor?”

“Olmaz, yapacak işlerim var,” dedi Xie Bi An gülerek ve ardından onu itti, “Yeter, bana yaslanma. Çok ağırsın.”

“Hava çoktan karardı, ne işin var bu saatte?”

“Chunyang Sekti’nden birilerini bulup onlara Gutuo diye bir yerin olup olmadığını sormam lazım.”

Onun sözlerini duyunca Fan Wu She doğruldu ve kaşlarını çattı, “Gördüklerin yalnızca bir yanılsamaydı. Muhtemelen daha önce gittiğin bir han ya da restorandı, fakat kendin bile hatırlamıyorsun. Neden bu kadar kafaya takıyorsun ki?”

“Belki de bu isim önemli değildir ama elimde çok az ipucu var. Yine de sormam gerekiyor.”

Fan Wu She, Xie Bi An’ın araştırmasını istemese de, onu durdurmak için elinde geçerli bir sebebi yoktu. Orası hala duruyor olsa bile muhtemelen kimse yüz öncesinde olanları bilmiyordu ya da öyle olduğunu ummaktan başka çaresi yoktu. Sonuçta Xie Bi An ne kadar çok şey öğrenirse, kaçınılmaz olarak geçmişte İmparator Kong Hua olduğuna dair şüpheleri da artmaya başlayacaktı.

“O halde etrafa soru sorarken dikkatli ol. Dışarıdan gelenlere söylenmemesi gereken birçok sırrımız var, sakın tongaya düşme.”

Xie Bi An bir kahkaha patlattı, “Bunu söyleyen ben olmalıydım. Unutma ben senin Shixiong’unum, olgun davranan taraf benim.”

“Pekala, Shixiong,” dedi Fan Wu She ve aceleyle Xie Bi An’ın yanağına bir öpücük kondurup oradan kaçtı.

Xie Bi An yanağındaki kuş tüyüne benzeyen o yumuşak his tamamen kaybolana kadar olduğu yerde kaldı ve sonra yüzünde bir gülümsemeyle oradan ayrıldı.

Luojinwu’da geçirdiği süre zarfında konuştuğu bir efsuncu vardı, onu bulup “Gutuo” adını sordu.

Efsuncu tereddüt etmeden, “Evet, Chu topraklarında.” diye cevapladı.

Xie Bi An cevabı bu kadar kolay öğreneceğini düşünmemişti, “İsmin doğru olduğundan emin misin?” Elinde bulunan tek ipucunun izini sürmekte kararlıydı.

“Evet, orada Gutuo Dağı adında bir dağ var. Dağın eteğinde Gutuo Kasabası var. Beyaz Ölümsüz neden Gutuo Dağı’nı soruyor ki? Çünkü o bölgede pek bir şey yok gibi görünüyor.”

“Shizun sormamı istedi. Uzun yıllardır seyahat ediyor, o bölgede bir efsuncuyla tanışıp sıkı dost olmuş. Efsuncu kendi memleketinden bahsetmiş fakat Shizun nerede olduğunu hatırlayamamış. Eski dostunu bulmak istiyor, bu yüzden benden gelip sormamı istedi.”

“Eğer Chu efsuncusuysa, Gutuo’dandır. Sonuçta çok bilindik bir isim değil.”

“Harika.”

“Bu efsuncunun adını biliyor musunuz?” dedi efsuncu, “Gutuo Kasabası küçük bir yer, Cennet Efendisi’ni bile etkileyecek biriyse, muhtemelen adını daha önce duymuşumdur.”

Xie Bi An, efsuncunun bilemeyeceği rastgele bir isim uydurduktan sonra devam etti, “Zhen Ren’in söylediğine göre, Gutuo Dağı gerçekten küçük ve bilinmeyen bir yer demek.”

“Konumu çok uzak ve dağ yolları da epey engebeli, bu yüzden doğru kişiye sordunuz. Memleketim Gutuo Dağı’ndan sadece iki yüz mil uzakta, bu yüzden az çok aşinalığım var. Pek çok Chu yerlisi muhtemelen ismini bile hiç duymamıştır.”

“Mn, anlıyorum. Çok teşekkürler Zhen Ren.”

“Rica ederim, Beyaz Ölümsüz.”

Tam Xie Bi An veda etmek üzereydi ki efsuncu iç çekti, “Aniden bir şey hatırladım. Gutuo Dağı’nın halkı, yüz yıl önce İmparator’un sarayın dışına çıktığı bir gezide geçtiği bölge olmasıyla övünüyordu.”

Efsuncu tüm hikayeyi kulaktan dolma bilgileriyle gelişigüzel bir şekilde anlatmıştı ve ayrıntıları da belirsizdi. Xie Bi An’ın duyduklarına göre Zong Zi Heng, imparator olmadan önce Gutuo Kasabası’ndan geçmişti ama bu meseleyle ilgili zihninde herhangi bir bağlantı kuramamıştı. Her şey sona erdiğinde Gutuo Kasabası’na gidip daha fazla ipucu var mı diye araştıracaktı.

Fan Wu She döndüğünde, ne Xie Bi An ne de Zhong Kui’yi gece yarısına kadar uyku tutmamıştı.

İkisi de sabırsızca ona bakıyordu.

“Shizun, Shixiong neden dinlenmiyorsunuz?”

“Kes zırvayı. Song Chun Gui sana sıkıntı çıkardı mı?” dedi Zhong Kui mutsuz bir şekilde, “Senin gibi bir baş belasını kabul ettiğime gerçekten pişmanım.”

Xie Bi An fısıldadı, “Shizun, böyle konuşma.”

Fan Wu She dürüstçe yanıtladı, “O sordu ben yanıtladım, bilmediğim şeylerde de sessiz kaldım. Ne yapabilir ki?”

Fan Wu She’nin iyi olduğunu görünce Xie Bi An rahatladı, “Sonuçta Song Chun Gui daha büyük ve daha güçlü, senin gibi genç biri için işleri yokuşa süreceğini düşünmüyorum.”

“Song Chun Gui, Shifu’nu araştırmak niyetinde olmasa da Li Bu Yu’ya itaat etmek zorunda ve onu bulmak için olağanüstü teknikler kullanmayacağının bir garantisi de yok. Li Bu Yu’nun tabularını birbiri ardına ihlal ettiniz, önce Zongxuan Kılıç Tekniği, şimdi de iblis tayı Wuya. Li Bu Yu, Zong Klanı ile bağlantısı olan kimseyi bağışlamayacaktır,” dedi Zhong Kui ve Fan Wu She’ye baktı, “Shifu’nun şimdi nerede olduğunu ya da bunca zaman kim olduğunu gerçekten de bilmiyor muydun? Eğer ona yardım etmezsen ve senden önce Song Chun Gui bulursa, korkarım her şey için çok geç olabilir.”

“Shizun, onun nerede olduğunu cidden bilmiyorum. Eğer izini saklamak istiyorsa zaten kimse onu bulamaz,” dedi Fan Wu She ve içinden şöyle dedi: Song Chun Gui olmayan birini nereden bulacak ki?

Ancak, tam da öyle biri olmadığı için Song Chun Gui araştırmak için Qingcheng Dağı’na gittiğinde mantık hatalarını fark edecekti. O zamana kadar yeraltı diyarına dönüp kendilerini bu dertten kurtarmaları gerekiyordu.

“Bu mesele çözülemeyeceği için Li Bu Yu şu anda enerjisini buna ayıramaz,” dedi Zhong Kui çenesini okşayarak, “Ama her şey bittiğinde yeraltı diyarına döneceğiz. Eğer gelip belasını bulmak istiyorsa önce ölmesi lazım.”

Xie Bi An bir kahkaha patlattı.

Fan Wu She’nin de aklında farklı bir şey vardı. Bu gönülsüz ayyaş Zhong Kui onu her zaman azarlıyor ve cezalandırıyordu ama yine de her seferinde onu savunuyordu.

İki hayat sürmüştü ve daha önce hiç gerçek anlamda Shizun’u olmamıştı. Önceki hayatlarında Zong Zi Heng’i amcası yetiştirmişti ve yetişkin olur olmaz inzivaya çekilmişti. O zamanlar altı-yedi yaşlarındaydı ve bir daha da amcasını hiç görememişti. Zong Zi Heng, ona efsun ve kılıç eğitimi veren kişiydi. Tao’nun yolunda aydınlanmaya ulaşmak için Zong Zi Heng de Zong Ming He’ye ve diğer sekt kıdemlilerine bel bağlıyordu. Bu hayatta ise “bu kişi” onu ancak bebeklik aşamasını geçene ve kendi başının çaresine bakabilecek duruma gelene kadar büyütmüştü.

Bu nedenle, Zhong Kui en azından “Shizun” olarak adlandırdığı ilk kişiydi.

Kendisi “Shizun”, “Shixiong” gibi şeyleri ciddiye almasa da Zhong Kui ve Xie Bi An alıyordu.

Onların güldüğünü görünce Fan Wu She, ağzının köşelerinin kıvrılmasına engel olamadı. Birden, belki de böyle olmasının daha iyi olduğunu düşündü. Xie Bi An, Zong Zi Heng’e dönüşmeyecekti, sadece yeraltı generalleri olacaklardı ve efsun çalışıp ruhları toplayacaklardı…kötü hiçbir şey olmayacaktı, değil mi?

Bu düşünce zihninde belirir belirmez göğsündeki saplantıları silinip gitti. Ona zarar veren insanlar ölümüne sebep olmakla kalmamış, üstüne bir de Lord olarak derecelendirilmişlerdi. Luofeng Dağı’da tattığı yenilginin, cehennemin yedi kat dibinde çektiği azapların intikamını almak zorundaydı. Üstün bir güce sahipti ve tüm Jiuzhou ayaklarının altında korkudan titriyordu. Büyülü silahları, efsun yetenekleri ve sahip olduğu her şey sakince durmasına engel oluyordu. Yüce İblis olmayacaktı ama sahip olduğu şeyleri tekrar ele geçirmesi gerekiyordu.

“Shizun, Shidi’nin meselesini şimdilik boş verelim. Lan Dage’yı nasıl kurtaracağımızı ve Qi Meng Sheng’e nasıl engel olacağımızı tartışmamız lazım.”

Bahsi açılınca, Zhong Kui’nin yüzü yine hüzünle kaplandı, “İki gün önce Köşk Efendisi Lan tek başına dağa çıktı. Xianyue Köşkü ve Cangyu Sekti’nin ilişkileri hep iyi olmuştu. Qi Meng Sheng’in eski günlerin hatırına Genç Efendi Lan’ı serbest bırakacağını umut ediyorlar.”

“İşe yarayacak mı?”

Merkez Ovalar sektleri arasında Cangyu Sekti’ne en yakın olanı Xianyue Köşkü’ydü. Ne de olsa biri daha yeni kurulan bir sektti, diğeri ise Merkez Ovalar’daki sektler tarafından hor görülen ve dışlanan bir sektti; bu yüzden bir araya gelmelerinden daha doğal hiçbir şey yoktu. Bütün bunlara rağmen, Qi Meng Sheng, Lan Chui Han’ı rehine olarak kullanırken gözünü bile kırpmamıştı.

“Tabii ki de işe yaramayacak. Qi Meng Sheng, Köşk Efendisi Lan’a şunları söylemiş: Genç Efendi Lan’ı geri istiyorsa bana gelsin. Köşk Efendisi çok bilge biri olduğu için dağdan indikten sonra Li Bu Yu’ya hiçbir şey söylemedi. Benimle özel olarak konuştu, ayrıca artık elimizde Qi Meng Sheng ile rehineleri değiş tokuş edebileceğimiz bir şey olduğunu biliyor.”

“Shizun nasıl takas etmeyi düşünüyor?”

“Qi Meng Sheng, Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı bulmadan önce Genç Efendi Lan’ı kurtarmalıyız,” dedi Zhong Kui, “Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı bulursa, elinde daha fazla koz olacak ve tüm ölümsüz efsun dünyası bunun ceremesini çekecek. O zaman geldiğinde muhtemelen Qi Meng Sheng Genç Efendi Lan’ı kullanarak Xianyue Köşkü’nü kendi tarafına geçmeleri için tehdit edecek.”

Xie Bi An’ın nefesi kesildi, kalbi durmaksızın titriyordu.

“Köşk Efendisi Lan, Qi Meng Sheng’in tarafında biri olduğunu söyledi. Muhtemelen kutsal kahin Huang Daozi’nın öğrencisi ve uzun zamandır kayıp olan Luo Shui Yeşim Zırhı da onda. Bu yüzden Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı bulmaları an meselesi.”

Xie Bi An hayretle Fan Wu She’ye baktı. Bu, Fan Wu She’nin öngörme yeteneğine sahip olduğu ilk sefer değildi, tüm bunları Zhong Kui’den çok önce tahmin etmişti.

Zhong Kui ikisine şaşkınlıkla baktı, “Ne oluyor?”

“Şey, Shidi daha öncesinde Qi Meng Sheng’in kendisine çok güvendiğini, muhtemelen elinde Luo Shui Yeşim Zırhı’nın olduğunu ve kısa zaman içinde Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı bulacağını söylemişti.”

Zhong Kui de şaşırmıştı, “Bunu da mı tahmin ettin?”

“Pazar yerinde büyüdüm ve Huang Daozi hakkında doğru ya da yanlış pek çok hikaye duydum. Bu yüzden fazla düşünmeden tahmin ettim.”

Zhong Kui, Fan Wu She’ye kuşkuyla baktı, “Her neyse, dağa çıkmayı, Lan Chui Han’ı kurtarmayı ve Ölümsüz İttifak’ın saldırması için bir fırsat yaratmayı planlıyorum.”

“Shizun, o halde biz ne yapmalıyız?”

Zhong Kui elini Xie Bi An’a uzattı, “O şeyi bana ver.”

Xie Bi An, Zhong Kui’ye Gong Shu Ju ile birlikte Cheng Yan Zhi’nin bedenini de içeren buzdan tabutu verdi.

Zhong Kui elindeki iki garip nesneye baktı, “Gong Shu Ju’yu kullanabiliriz.”


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x