İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 113. Bölüm

Wu Chang Jie 113. Bölüm

“Gong Shu Ju, pusu ve gizli saldırılar için iyi bir yardımcıdır,” dedi Xie Bi An, “Shizun, nasıl harekete geçeceğiz?”

Zhong Kui ona düşünceli bir bakış attı ve konuşmadı.

“Bir dakika, Luo Shui Yeşim Zırhı’nın her şeyi tahmin edebileceği söyleniyor. Ya Huang Daozi’nın öğrencisi gizlice saldıracağımızı tahmin ederse?”

“Dünyada her şeyi doğru şekilde tahmin edebilecek ilahi hiçbir nesne yoktur. Olsaydı bile, bu ölümlü birinin kontrol edebileceği bir şey olmazdı,” diye homurdandı Fan Wu She soğuk bir şekilde, “Huang Daozi usta bir şarlatandı. Öğrencisi onun kadar yetenekli olmayabilir.”

“Mn, umarım öyledir. Yoksa…” dedi Xie Bi An ve aniden aklına bir şey geldi, “Evet, eğer Luo Shui Yeşim Zırhı gerçekten her şeyi tahmin edebiliyorsa, Qi Meng Sheng neden Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı bulmaya çalışıyor ki? İmparator’un reenkarnasyonunun kim olduğunu hemen anlaması gerekirdi.”

Bu söz üzerine, hem Zhong Kui hem de Fan Wu She donakaldı; sanki bu onların da aklına yeni gelmiş gibiydi.

Fakat Zhong Kui başını salladı, “İmparator, göksel bir varlığın reenkarnasyonu ve Luo Shui Yeşim Zırhı ise bir halk eşyası. Bu nedenle göksel varlıkların kaderini tahmin edemez.”

“Ama reenkarnasyondan sonra, şu anki yaşamında, artık ölümlü bir insan.”

Fan Wu She kaşlarını çattı. O zamanlar ölümsüz efsun dünyasını kasıp kavurduktan, Wuji Sarayı’na dönüşünde yoluna çıkan kim varsa öldürdükten ve Jiuzhou’yu birleştirdikten sonra, Huang Daozi onu bulmak için yeteneklerini kullanmıştı. Luo Shui Yeşim Zırhı’nın bir yeteneği olduğunu biliyordu. Şimdiye kadar yanılmamış olsa da bu, hep doğru tahminlerde bulunacağı anlamına gelmiyordu; aksi takdirde büyülü bir nesne olarak değil de ilahi bir hazine olarak derecelendirilirdi.

Xie Bi An, Luo Shui Yeşim Zırhı’nı onlara hatırlattığında Fan Wu She endişelenmeye başlamıştı, sonuçta ne olursa olsun Qi Meng Sheng’in elindeki her şey Xie Bi An için bir tehditti.

Fan Wu She, Qi Meng Sheng’i öldürme niyetiyle yanıp tutuşuyordu, Zhong Kui’nin elindeki buzdan tabuta baktı, “Shizun, Cheng…Xu Zhi Nan’ı uyandırmayı düşünüyor musun? Qi Meng Sheng ile olan ilişkisi göz önüne alındığında, onunla nasıl başa çıkacağını biliyor olması lazım.”

“Evet ama hayatına bir zarar gelip gelmeyeceğinden emin değilim. Yalnızca buzdan tabut Qi Meng Sheng tarafından mühürlendiği için değil, Yedi Yıldızlı Yaşamı Sürdürme Lambası da onunla olduğu için. Hiçbirimiz bu büyülü silahı nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz. Bir insanın hayatı söz konusu, deneme yanılma yoluyla hiçbir şeye kalkışamayız,” dedi Zhong Kui ve elindeki buzdan tabutla oynadı, “Dahası, bu beden ve ruh henüz birleşmedi. Ne kadar birbirine bağlandığını bilemiyoruz.”

Xie Bi An da onunla aynı görüşteydi, “Risk almamak daha iyi. Yun Xiang Yi’nin söylediği şeyler bizi korkutmak için değildi.”

Zhong Kui elindekileri qiankun kesesine koydu, “Yarın sabah, siz ikiniz Fengdu’ya döneceksiniz.”

Xie Bi An’ın gözleri fal taşı gibi açıldı, “Ne?”

“Fengdu’ya, yeraltı diyarına geri dönün ve uzun bir süre dışarı çıkmayın.”

“Shizun, Fenglin Kıtası’ndan buraya gelmek için çok uğraştık. Sana yardım etmek istiyoruz.”

“Burada yetenekli çok kişi var, sizin yardımınıza lüzum yok,” dedi Zhong Kui, çok nadir olan o sert ifadesini takınıyordu, “Yarın şafak vaktinde yola çıkın, üstünde daha fazla tartışmayacağım.”

“Gitmiyorum,” dedi Xie Bi An ciddiyetle, “Sadece hep beraber dönersek yeraltı diyarına giderim. Tek başıma bir yere gitmiyorum.”

Zhong Kui kaşlarını çattı, “Ne zamandan beri Shizun’una karşı gelme cüretine sahipsin?”

“Shizun, şu anda herkesi kullanmakta fayda var. Neden bizi uzaklaştırmaya çalışıyorsun?” dedi Fan Wu She, “Eğer güvenliğimiz için endişe duyuyorsan…”

“İkinizin de yaraları henüz iyileşmedi. Sizinle ilgileneceğim diye dikkatimin dağılmasını mı istiyorsunuz?”

“Eğer bu küçücük yara sıkıntı çıkarıyorsa, Shizun hem beni hem de kendisini hakir görüyor demektir,” dedi Xie Bi An inatçı bir şekilde, “Ne olursa olsun gitmeyeceğim. Beni cezalandırsan bile buradan ayrılmayacağım.”

“Eşşoğlu eşek!” diye bağırdı Zhong Kui öfkeyle, “Sen ne halt biliyorsun ki?”

Xie Bi An afallayıp kaldı. Hatırladığı kadarıyla, daha küçükken ve aklı henüz hiçbir şeye ermiyorken Jiuyou’nun yasak bölgesine izinsiz girdiğinde Zhong Kui ona bu kadar kızmıştı. Gözünde rakipsiz ve yenilmez olan Shizun’u bu savaşı kazanıp kazanamayacağından emin değildi. Bu yüzden onların geride kalmalarını ve risk almalarını istemiyordu. Xie Bi An usulca fısıldadı, “Ne olursa olsun, kalıp sana yardım edeceğim.”

Zhong Kui öfkeyle ayağa kalktı, “Madem gitmeyeceksin, tamam o halde. Hadi çık bakalım bu çayevinden çıkabiliyorsan.” İki tane sarı tılsım çıkarıp üzerini çizdikten sonra ikisinin üzerine yapıştırdı, “Sizi buraya hapsettiğim için beni suçlamayın ve çayevinden dışarı bir adım dahi atmaya cüret etmeyin.” Ardından kapıyı çarparak oradan ayrıldı.

Xie Bi An hafifçe titreyen kapıya şaşkın şaşkın baktı, gözleri birazcık kızarmıştı.

Fan Wu She yavaşça Xie Bi An’a doğru yürüdü ve eğilerek kollarını ona sardı.

Xie Bi An, Fan Wu She’ye baktı ve derin bir sesle konuşmaya başladı, “Biliyor musun, uzun zamandır Shizun hiç böyle sinirlenmemişti. Yaşam ve Ölüm Kitabı’nda yazanların gerçekleşmesinden ve burada ölüm kalım savaşı vereceğinden endişeleniyor.”

Fan Wu She elini uzattı ve nazikçe kırmızı göz kapaklarını okşadı. Parmaklarının dokunuşu hafif, yumuşak ve sıcacıktı. Kırılgan biri olmasına rağmen Xie Bi An, arkasında duran kişiyi korumaya çalışıyordu, tıpkı Zong Zi Heng gibi.

Xie Bi An’ın ses tonu boğuktu, “Qingfeng Kılıcı olmadan, Shizun da çok huzursuz hissediyor olmalı. Ama bizi endişelendirmemeye çalışıyor.”

“Shizun’un Qingfeng Kılıcı yok ama bize sahip,” dedi Fan Wu She ve durgun ama keskin bir bakışla Xie Bi An’ın gözlerine baktı. Xie Bi An’ın üzülmesini istemiyordu, ayrıca Gizli Kutsal Tılsım’ı bulmak için Zhong Kui’yi kullanması gerekiyordu, bu yüzden Zhong Kui burada ölmemeliydi.

“Evet, Shizun bize sahip,” dedi Xie Bi An, Fan Wu She’nin elini tuttu ve gözlerinde derin bir kararlılık belirdi, “Shizun’un bu musibetten kurtulmasına kesinlikle yardım edeceğiz.”

“Üzülme, Shixiong. Shizun sana öfkeli değil.”

“Üzgün değilim. Shizun’un bizim iyiliğimiz için yaptığını biliyorum, o yüzden azarlaması ya da cezalandırması önemli değil,” diye yanıtladı Xie Bi An ve zorla gülümsemeye çalıştı, “Shizun hiç öfkesine yenik düşmedi. Beni korkutamaz.” Daha sonra elleriyle Fan Wu She’nin saçlarını okşadı, “Wu She, sen yanındayken Shixiong’un içi daha rahat. Bir elin nesi var iki elin sesi var.”

Fan Wu She bir eliyle Xie Bi An’ın avcunu okşadı, diğer eli ise usulca ensesine tırmanarak onu öpmek için başını eğdi.

Xie Bi An başlangıçta tereddüt etse de, elleriyle sandalyenin kollarını kavradı ve beceriksiz ama içten bir şekilde ona karşılık vermeye çalıştı.

Fan Wu She mutluluktan havalara uçuyordu. Xie Bi An’ın “iyiliğine karşılık vermesini” zorlaştırma niyetinde değildi, bu yüzden onu hafifçe öptü ve sevgili olmanın tadını çıkardı.

Pencerenin ötesinde, ışıldayan ay gökyüzünde yükselmekteydi. Mum aheste aheste yanarken dalların ve yaprakların altında gizlenen biri siyah diğeri beyaz iki figür, adeta Yin ve Yang’ın uyumunu yansıtıyordu. Sanki bu nazik öpüşmeyle beraber birbirlerine karışıyormuş gibiydi, uzaktan bakıldığında ayırt edilmeleri zorlaşıyordu.

Fan Wu She bu tatlılığa yeterince doyduğunda dudaklarını yaladı ve onun dudaklarını serbest bıraktı, “Shixiong, erkenden uyuyalım.”

Xie Bi An, Fan Wu She’nin yüzünü ellerinin arasına aldı. Sanki doğrudan zihnini okumuş gibi aniden bir kahkaha patlattı, “Kendi odana dön.”

“İstemiyorum, seninle uyumak istiyorum.”

Xie Bi An yanıtlamak için ağzını bile açmamıştı ki Fan Wu She devam etti, “Bir şey yapmayacağım, sadece Shixiong’la sarılarak uyumak istiyorum.”

“Çocuk değilsin. Bütün gün sarılmak istiyorsun, hiç edepli değil.”

“Edebe neden ihtiyacım olsun ki?” dedi Fan Wu She ve kollarını Xie Bi An’ın narin, ince beline doladı, “Beni göndermeye çalışma, Shixiong.”

“Burası Kunlun değil. Her yerde Ölümsüz İttifak’tan insanlar var, ayrıca Shizun da yan odada kalıyor,” dedi Xie Bi An, onun ellerini itti ve Shixiong tavrına yeniden büründü, “Hadi bakalım, kendi odana dön.”

Fan Wu She odadan ayrılmadan önce uzunca bir süre Xie Bi An’a sarılarak vazgeçirmeye çalışsa da işe yaramamıştı.

Xie Bi An ışığı söndürdü ve yatağına uzandı ama bütün gece sağa sola dönüp durdu.


ÇN: Fan Wu She sarılarak uyuyacağız dediğinde sadece uyuyacağına yürekten inanıyor muyuz?🤭

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x