İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 118. Bölüm

Wu Chang Jie 118. Bölüm

Zhong Kui, Lan ailesinin reisi ve onun oğluyla belirli konularda uzlaşmaya vardı ve ardından öğrencileriyle beraber oradan ayrılmak için hazırlandı.

Ayrılmak üzereyken, Fan Wu She’nin iblis tayı Wuya ile ilgili hesap vermesini isteyen Song Chun Gui tarafından durduruldular.

Zhong Kui kayıtsızca azarladı, “Şu anda Yüce İblis’in bineğinin ne önemi var ki? Çok yakında başka bir Yüce İblis ortaya çıkacak!”

Song Chun Gui’nin tek kolu vardı ve ellerini birleştirip yere doğru çökemezdi, bu yüzden vücudunu Zhong Kui’ye doğru eğdi, “Shizun’umun emriyle beraber Cennet Efendisi ve iki Geçici Ölümsüz’den Wuya’nın nerede olduğunu söylemelerini talep ediyorum. Gelecekteki musibetleri engellemek üzere iblis tayını alıp geri getireceğim. Bu mesele de çok mühim.”

“Gelecekteki musibetler mi, ne musibeti?” dedi ve alaycı bir şekilde güldü Fan Wu She, “Büyülü bir silahın başkaları tarafından çalınmasından mı korkuyorsun?”

“Shizun bunu Jiuzhou’daki insanların selameti için yapıyor. Yüce İblis’in atı olduğu için hafife alınmamalı,” dedi Song Chun Gui, üçünün önünde duruyordu; sözleri kibardı ama ifadesi çok soğuktu. Atın yerini söyleyene kadar onları bırakmayacakmış gibi görünüyordu, “Cennet Efendisi ve iki Geçici Ölümsüz, lütfen söyleyin.”

Zhong Kui soğuk bir şekilde homurdandı, “Wu She.”

Fan Wu She anında bir şeyler uydurdu, “Shazhou’dan ayrıldıktan sonra yirmi mil batıya git. Küçük bir kaya göreceksin, Wuya onun altında.”

Song Chun Gui ancak o zaman geri çekildi.

Tam oradan çıkmak üzereydiler ki, o anda Wuliang Sekti’nden bir öğrenci çıldırmış gibi içeri koştu, “Sekt Lideri Shizun, Sekt Lideri Shizun, çok kötü bir şey oldu!”

Shizun ve öğrencileri birbirine baktıktan sonra onlar da içeri tekrar geri döndüler.

Li Bu Yu birkaç adım attı ve kaşlarını çattı, “Ne bu tantana?”

Öğrenci aceleyle yanıtladı, “Qi Meng Sheng, Qi Meng Sheng İmparator’un reenkarnasyonunu bulmuş olabilir!”

Orada bulunan herkesin ifadesi değişti ve Xie Bi An da afallayıp kaldı. Aklına gelen ilk şey Qi Meng Sheng’in onu öldürmek için geri dönüyor olmasıydı.

“Doğru düzgün anlat!”

Öğrenci devam etti, “Shizun’un emriyle beraber birkaç öğrenci Qi Meng Sheng’i takip etti. İlk önce Merkez Ovalar’ın iç taraflarına doğru uçtular. Dün Yuzhou’ya vardılar ve bir gece dinlendikten sonra Merkez Ovalar’ın iç taraflarına ilerlemek yerine Geçit’e doğru geri döndüler. Bulundukları yeri gizlice gözetlesin diye Shidi’mi gönderdim. Fakat beklenmedik bir şekilde, gecenin karanlığından faydalanarak Yuzhou’daki Biyun Malikanesi’ne saldırdılar. Bir çok insanı katlettiler ve Biyun Malikanesi’nin Genç Efendisi Yang Yu’nun altın özünü çaldılar!”

“Biyun Malikanesi mi?” diye sordu Li Bu Yu, şoke olmuştu, “Biyun Malikane’sinin Genç Efendisi, İmparator Kong Hua’nın reenkarnasyonu muymuş?”

Biyun Malikanesi, Ölümsüz İttifak içinde yer alsa da aslında çok küçük bir sektti. Yuzhou, Daming’e yakındı ve bir zamanlar Daming Zong Klanı’nın krallığının sınırlarının içindeydi. Zong Klanı’nın yok edilmesiyle beraber Ölümsüz İttifak insanların Wuji Sarayı’nın eski bölgesine yaklaşmasını katiyen yasaklamış ve Zong Klanı’nın tüm ölümsüz mağaralarını mühürlemişti. O zamandan beri Merkez Ovalar’ın iç bölgesi çok fazla bölünmüştü. İrili ufaklı pek çok sekt kurulmuşsa da hiçbiri gerçek manada başarıya ulaşamamıştı.

“Qi Meng Sheng Altın Kaplı Yeşim Kitap’ı aldıktan sonra doğruca Yuzhou’ya gitti ve altın özünü aldıktan sonra Kunlun’a geri uçtu. Yani…sanırım gerçekten de öyle.”

Xie Bi An, Fan Wu She’ye korkuyla baktı.

Zong Zi Heng’in reenkarnasyonunun kim olduğunu ondan daha iyi kimse bilemezdi. Çünkü hep yanındaydı. Biyun Malikane’sinin Genç Efendisi’nin İmparator’un reenkarnasyonu olmasının imkanı yoktu.

“Yang Yu’yu daha önceden Jiaolong Meclisi’nde görmüştüm,” dedi Zhao Wen kuşkuyla, “Benim Shidi’mle arenada savaşı vardı, az çok izlemiştim.”

“Yetenekleri nasıldı?”

Aslında kimse sormasaydı bile bu sorunun cevabı gayet açıktı. Eğer Yang Yu üstün yeteneklerle doğmuş olsaydı, tüm efsun dünyasında çoktan duyulmuş olurdu. Eğer küçük bir sektte yetenekli biri doğarsa genellikle Wuliang Sekti gibi büyük bir sekte gönderilirlerdi ve sekt liderinin Shidi’si olmaları bile tüm sekt için eşsiz bir gurur olurdu.

Fakat Yang Yu’nun adını duyan olmamıştı.

Zhao Wen ihtiyatla konuşmaya devam etti, “O zamanlar çok gençti ve babası deneyim kazanması için onu getirmişti. Yetenekleri fena sayılmaz, ama….”

Ama efsanevi İmparator Kong Hua ile yetenekleri kıyaslanamazdı bile.

Böyle gençler göze çarpardı ancak nadir görülen yeteneklerden olmazlardı.

Bu yüzden herkesin kafası karışmıştı.

“Reenkarnasyon…insanın yeteneklerini değiştirmez, değil mi?” dedi Lan Zi Zhen ve Zhong Kui’ye baktı.

Zhong Kui başını salladı, “Görünüşleri ve erkek ya da kadın olmaları değişebilir. Hatta kemik yapıları da doğal olarak değişecektir, bu yüzden yetenekleri de değişmiş olabilir.”

“Her şey değişebiliyor mu? O halde önceki ve sonraki hayatlarında, iki farklı insan demektir.”

“Hayır, yalnızca tek bir şey aynı kalır,” dedi Zhong Kui, “Kaderi.”

Fan Wu She, Xie Bi An’a bir bakış attı. Neyse ki cinsiyeti ya da görünüşü değişmemişti ve onu kolaylıkla bulabilmişti.

“Sonuç olarak, çocuğun yetenekleri vasat olsa da, imparatorluk kaderi olduğu sürece Qi Meng Sheng için işe yarar olacaktır,” dedi Li Bu Yu derin bir tonla, “Olamaz, Qi Meng Sheng altın özünü en kısa sürede saflaştırmak için Shen Nong Kazanı’na doğru gidiyor olmalı.”

“Yani Yang Yu sahiden de İmparator Kong Hua’nın reenkarnasyonu mu?” diye sormadan edemedi Xie Bi An, “Yalnızca bir gece geçti. Qi Meng Sheng nasıl onu bu kadar hızlı buldu?”

Zong Zi Heng’in reenkarnasyonu olduğunu söylemeye tam anlamıyla cesaret edemese de, tüm ipuçları birbiriyle uyuşuyordu. Öyle olmamasını istiyordu, korkuyordu; ama buna çoktan inanmış ve kabullenmiş durumdaydı.

Fakat daha yeraltı diyarına dönüp bunun gerçekliğini bizzat onaylamadan önce, Qi Meng Sheng’in İmparator’un reenkarnasyonunu bulduğunun haberini almıştı.

Eğer İmparator’un reenkarnasyonu olmasaydı, bu çok iyi olurdu ama Qi Meng Sheng gerçekten de Zong Zi Heng’in altın özünü ele geçirdiyse, o zaman işler daha da kötü hale gelirdi.

“Gerçekten de çok hızlı,” dedi Zhong Kui ve Xie Bi An’a doğru karmaşık bir bakış attı.

“Fakat Altın Kaplı Yeşim Kitap onların elinde. Eğer açıkça yazılı değilse, Qi Meng Sheng altın özünü almak için neden doğruca Yuzhou’ya uçsun ki?” dedi Song Cun Gui kısık bir tonla, “Altın özünü aldı ve Cangyu Sekti de Shen Nong Kazanı’nı kullanmakta oldukça yetenekli….”

Oradaki herkesin beti benzi attı.

Qi Meng Sheng’in dakikalar içinde İmparator’un reenkarnasyonunu bulmasını ve altın özünü almasını beklemiyorlardı. Bu yüzden hala hazırlanmak için yeterli vakitlerinin olduğunu düşünüyorlardı ancak bu beklenmedik hızıyla beraber onları hazırlıksız yakalamıştı.

“Cangyu Sekti’nin altın özünü saflaştırması ne kadar sürecek?” diye sordu Zhong Kui.

“En fazla kırk dokuz gün, en az da yedi gün sürecek.”

“Hala onu durdurmak için bir şansımız var,” dedi Li Bu Yu ve yumruklarını sıktı, “Bir ittifak fermanı çıkararak dünyadaki herkesi bu şeytani kadınla savaşmaya çağıracağım.”

“Ölümsüz İttifak Lideri Li, en kısa zamanda Kunlun’a gidin,” dedi Zhong Kui, “Önemli bir mesele için yeraltı diyarına dönmek zorundayım. Üç gün içinde sizinle Shen Nong Kazanı’nda görüşeceğim.”

Li Bu Yu derin bir şekilde Zhong Kui’ye baktı, “Pekala, üç gün sonra görüşürüz.”

Üçü de daha fazla vakit kaybetmeye cesaret edemiyordu, kılıçlarıyla uçarak en kısa sürede Fengdu Şehri’ne geri döndüler.

Fengdu her zamanki gibi cıvıl cıvıldı ve buradakiler binlerce mil ötede olan Kunlun’da kıyametler kopuyor olduğunu hayal dahi edemezlerdi.

Xie Bi An, Wuqiongbi’yi Yin Yang Anıtı’nı açmak için kullandı ve üçü nihayet Jiuyou’ya döndü.

Bo Zhu onları gördüğünde, heyecan içinde zıplayarak çığlık attı, “İnanamıyorum, geri dönmüşsünüz! Cennet Efendisi! Benim canım Beyaz Usta’m! Sizi çok özledim!”

Daha sonra Bo Zhu, Xie Bi An’ın boynuna atladı.

Fan Wu She onu ensesinden yakaladı.

Bo Zhu, Fan Wu She’den biraz korkuyordu. Usulca mırıldandı, “Siyah Usta…”

Fan Wu She onu kenara itti, “Shixiong yaralandı, pervasız şeyler yapma.”

“Beyaz Usta’m, yaralandın mı? Hangi kısmın yaralı?”

Xie Bi An, Bo Zhu’nun yakasını nazikçe düzeltti ve gülümsedi, “Önemli bir şey değil, zaten neredeyse iyileşti.”

Bo Zhu salya sümük ağlamaya başladı, “Neden uzun süredir dönmediniz? Aylar geçti, o kadar endişelendim ki. Öldüğünüzü bile düşündüm, daha erken dönmeliydiniz.”

Zhong Kui, Bo Zhu’nun kafasına vurdu, “Seni gerzek.”

Bo Zhu öfkelenmiş hissediyordu, “Cennet Efendisi, geçen sefer geldin ama aceleyle tekrar ayrıldın. Getirdiğin insan ruhu hala Kral Qing Guang* ile beraber.”

ÇN: Mitolojik bir figürmüş-cehennemin ilk yargıcı.

Daha sonra Cennet Efendisi Sarayı’na girdiler ve Zhong Kui kaşlarını çattı, “Bariyerimde bir ihlal var, Jiang Qu Lian yine burada mı?”

“Muhtemelen. Efsun yeteneklerimle Kızıl Kral’ın gelip gelmediğini anlayamıyorum,” dedi Bo Zhu, “Jiang Qu Lian” ismini duymak bile tüylerini diken diken etmişti. Aralarında Kızıl Kral’dan korkmayan tek bir kişi bile yoktu, “Yeni yıl için sakladığımız o kaz birdenbire ötmeye başladı. Belki de Kızıl Kral’ı fark etmiştir.”

Xie Bi An öfkelenmeden edemedi, “Shizun, yokluğunda Kızıl Kral haddini aşmış. Yoksa buraya birkaç kez mi geldi?”

Zhong Kui ağır ağır homurdandı, “Büyülü silahımı çalmaya mı çalışıyor? Rüyasında görür.”

Jiang Qu Lian’ın, Zhong Kui’nin bariyerini aşmaya çalışması büyük bir yaygaranın kopacağını gösteriyordu. Yeraltı diyarının kurallarını çiğnediği için cezaya çarptırılması gerekirdi. Bu yüzden hep gizlice girmeye çalışmıştı ama bir türlü başarılı olamamıştı.

“O kuklayı bu kadar çok mu istiyordu?” dedi Fan Wu She.

“Ölümlü diyarda ne yapmak istediğini bilmiyorum ama kesin iyi bir şey değildir.”

“Aptalın teki,” dedi Fan Wu She, “Böyle önemli bir büyülü silahı Shizun kesinlikle yanında tutar, qiankun kesesi en güvenli yer.”

“Ne gibi önemli bir büyülü silah ki? Yalnızca tek bir kişi istiyor.”

Fan Wu She gözlerini kıstı ve Zhong Kui’nin yatak odasındaki dolabın, silahlar ve büyülü hazinelerle dolu olduğunu anımsadı. Zhong Kui ona kılıç verirken bir göz atmıştı ama hiç kukla görmemişti.

“Doğru ya, Qingfeng Kılıcı’nın yerine şimdilik başka bir kılıç kullanmalıyım,” dedi Zhong Kui, “Bi An, Wu She, siz odanıza dönüp dinlenin.”

“Shizun, Ölümsüz İttifak ile üç gün sonra Kunlun’da buluşmamız lazım. En geç yarın gece yola çıkalım. Çok az vaktimiz var ve mümkün olan en kısa sürede Lord Cui’yi görmek istiyorum.”

Zhong Kui, Xie Bi An’a baktı, ifadesi sakindi, “Onu görmene gerek yok.”

“Neden?” dedi Xie Bi An, “Geçmiş hayatımda İmparator Kong Hua olup olmadığımı yalnızca Lord Cui belirleyebilir.”

“Öyle olsan da olmasan da yeraltı diyarında Cennet Efendisi Sarayı’nda kalacaksın ve buradan ayrılmayacaksın.”

Xie Bi An’ın gözleri fal taşı gibi açıldı.

Fan Wu She kaşlarını çattı. Zhong Kui’nin niyetini anlamıştı. Şu anda bu; Xie Bi An’ı korumanın en iyi yoluydu. Altın Kaplı Yeşim Kitap’ın yanılmış olma ihtimalinin olmamasına rağmen, Zhong Kui de Yang Yu’nun İmparator’un reenkarnasyonu olduğuna pek inanmıyordu.

“Cennet Efendisi Sarayı’nın bariyerlerini yeniden kurdum, artık ikiniz de çıkamazsınız,” dedi Zhong Kui ve tek kelime bile etmelerine müsaade etmedi, “Uslu olup Cennet Efendisi Sarayı’nda efsun çalışın ve benim dönmemi bekleyin.”

“Shizun!” diye bağırdı Xie Bi An, “Sadece kafan biraz karışık! Ben seninle gitmek istiyorum. Düşmanlarımız kim olursa olsun senin yanında olmak istiyorum.”

Zhong Kui’nin her zamanki üşengeçliğinden eser kalmamıştı. Kızgın değildi ama ifadesi sert ve ciddiydi, “Aklım gayet yerinde, uslu olup burada kal.” Bunları söyledikten sonra ardına bile bakmadan oradan ayrıldı.

“Shizun!” diye seslenerek çok yüksek olmayan bir tonla kükredi Xie Bi An.


5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x