Birkaç gün sonra İmparator Zong’un mührünün bulunduğu bir kraliyet fermanı, tüm ölümsüz sektlere gönderildi. Ayrıca her sektteki en iyi efsun yeteneklerine ve altın özüne sahip efsuncular birer birer listelendi.
Daming Zong Klanı, İmparator Ning Hua’nın hükümdarlığından beri düşüşe geçmişti ve onun ardından İmparator Kong Hua tahta geçtiğinde genç yaşına ve yeteneklerine rağmen bu kötü gidişatı tersine çevirememişti. Her yıl İmparator Zong’a vergi vermesi gereken “sekt yetkilileri” sürekli mazeret uydurduğu için Zong Klanı vergi borçlarını almaktan vazgeçmişti. Ancak birdenbire Zong Zi Xiao’nun ortaya çıkıp yollarına taş koyacağı kimin aklına gelirdi ki?
Zong Zi Xiao’nun istediği eşyaların çoğu ataların yadigârları, sektlerin hazineleri, üstün yeteneklere sahip olan simyacılar ve sekt liderleriydi. Bu kraliyet fermanı, hanelerinin hazinelerini ele geçirmek üzere çıkarılmıştı.
Şafak sökmek üzereyken sektler kraliyet fermanını almışlardı. Zong Zi Xiao’nun nefretle hareket eden delinin teki olduğunu sanıyorlardı fakat görünüşe göre bu adam ortaya çıkmadan önce tüm hamlelerini özenle planlamıştı. Gerçekten de çok korkutucuydu.
Tüm hikaye Zong Zi Xiao’nun Jiaolong Meclisi’ni kazandığı gün başlamıştı. Her şeyin nedeni o gün değildi ama ölümsüz efsun dünyasında patlak verecek olan bir asırlık düşmanlığın tetikleyicisiydi. Jiaolong Meclisi’nden sonraki on yıl, ölümsüz efsun dünyasının en karanlık yıllarıydı ve kimse huzur içinde yaşayamıyordu.
Jiaolong Meclisi’nde Chunyang Sekti’nin Da Shixiong’u olan Xu Zhi Nan, altın özü çalınan Huaying Sekti efsuncusuyla ilgili meselenin araştırılmasına önderlik etmişti. Wuyun Sekti’nin yeni atanmış olan lideri Yan Shu’nun gerçek kimliğini de açık etmişti. Bunun bir sonucu olarak Yan Shu kaçmıştı ama Huaying Sekti’nin değerli kızları Hua Yu Xin de dahil olmak üzere pek çok sektin efsuncusu hayatını kaybetmişti.
Huaying Sekti, Yan Shu’nun ve Wuyun Sekti’nin kan borcunu ödemelerini istiyordu. Yan Shu sırra kadem basarak ortadan kaybolmuştu ve Huaying Sekti birkaç kez savaşa yardım etmek ve Wuyun Sekti’ni yeryüzünden silmek için Wuling’e, yani Chunyang Sekti’ne gitmişti.
Chunyang Sekti ile Wuyun Sekti beş yüz yıl önce kardeş sektlerdi. Kılıç teknikleri ve efsun yöntemleri nedeniyle kuzey ve güney bölünmüştü, iki taraf da Chu topraklarına hükmettiği için gizli bir rekabet içindelerdi. İki taraf da eşit güce sahipti, bu yüzden savaşın fitilini ateşlemeye cesaret edemiyorlardı. O sıralarda Chunyang Sekti, Wuyun Sekti’ne karşı çok nadir bir şansı elde etmişti.
Wuliang Sekti, Chunyang Sekti’nin yükselmesine ve kendi konumlarını tehdit etmesine izin veremezdi, bu yüzden Wuyun Sekti’ne el altından yardım etti.
İmparator Ning Hua, bu kurt savaşını ve iki sektin birbirini zayıflatmasını arkasına yaslanarak izlemeyi seçti. Aradaki çekişmeyi yatıştırmak yerine hırsı yüzünden tarafsız kalması, ölümsüz efsun dünyasını bitmek bilmeyen bir fırtınaya sürüklemişti.
Daha sonra olaylar dönüp dolaşıp yine Yan Shu’ya bağlandı.
Wuji Sarayı’nda, kraliyet ailesinde tüm dünyada büyük yankı uyandıran bir trajedi baş gösterdi. Yan Shu’nun gerçek kimliği ortaya çıktı, İmparator Ning Hua’nın onun nişanlısını çaldığı ve ardından da Yanzhou’daki Lu Sekti’ni katletmiş olduğu tüm dünyaya yayıldı. Lu Zhao Feng adını ve görüşünü değiştirmişti, ayrıca kendi oğlunu İmparator Ning Hua’nın büyütmesini sağlamıştı.
En sonunda, İmparator olmaya en yakın olan kişi, Zong Zi Xiao Daming’den kaçtı. Öldü mü kaldı mı belli değildi ve Lu Zhao Feng de Wuyun Sekti’ne geri dönmüştü. Lu Zhao Feng’in sekt liderliği sallantıdaydı ve pek çok kişi de bu durumdan bir hayli rahatsızdı. Fakat eğer sekt liderleri ve hazineleri Dağları Yürüten Kırbaç olmasaydı, sekt aşağılanma ve bölünmeyle karşı karşıya kalırdı. Bu nedenden ötürü de bu şeytani efsuncuyu sekt lideri olarak kabul etmekten başka çareleri yoktu.
Lu Zhao Feng’in efsun yetenekleri son derece güçlüydü ve birkaç tane de iyi kalitede altın özü yemişti. Dünyadaki pek az insan ona rakip olabilecek seviyedeydi. Huaying Sekti’ni Minnan’a geri çekilmek için zorlayarak Wuyun Sekti’nin kaybettiği toprakları hızlıca geri aldı.
Chunyang Sekti’nin lideri ölmüştü ve Xu Zhi Nan onun yerine atanarak hemen görevinin başına geçmişti. Zong Ming He en büyük oğlu Zong Zi Heng’i bir kılıç yapmak için Kunlun’a götürmüştü fakat İmparatoriçe Li Xiang Tong oğlunun acısına dayanamadığı için vefat etmişti. Planlar iptal olmuştu ve Li Xiang Tong’un vasiyeti üzerine hem oğlu hem de kendisi için Shu Dağı’nda bir anıt mezar inşa edilmişti. Daha sonra, tüm ölümsüz efsun dünyasını şoke edecek büyük bir şey oldu ve tarih kitaplarında yerini aldı ― ― Yunding’deki Bagua Platformu’nda, Zong Zi Heng babasını öldürdü ve tahtı ele geçirdi.
Zong Zi Heng itibarsızlaşmıştı, insanlığını tamamen kaybetmişti ve tahtı ele geçirmiş olması hiçbir şey ifade etmiyordu. Wuliang Sekti ile bir çatışma içindeydi. Xu Zhi Nan’ın desteğiyle, Qi Meng Sheng’in ve Li Bu Yu’nun arabuluculuğuyla durum çözülmüştü. Zong Zi Heng’in annesi Cariye Shen ise bilinmeyen nedenlerden ötürü ölmüştü ve perde arkasında neler olduğunu tam olarak kimse bilemiyordu.
Büyük sektler birbirleriyle başıboş şekilde savaşırken Wuyun Sekti iyice zıvanadan çıkmıştı ve rastgele katletmeye başlamıştı. Diğer sektlerdeki efsuncuların altın özlerini yiyerek güçlerine güç kattılar, öğrencileri de hızla arttı ve en nihayetinde kontrolsüz bir güç sahibi oldular. Hatta Chunyang Sekti’nin bölgesine de girip Huaying Sekti’ni yok ettiler.
Ölümsüz efsun dünyası silkelenerek kendine geldi ve Wuyun Sekti’nin büyük bir tehlike haline geldiğini fark etti. Bir asırdan fazla süredir ayrılıklara düşen efsun dünyası şeytani bir sekt olan Wuyun Sekti’ne karşı güç birliği yapmak zorundaydı.
Ve Zong Zi Xiao, kadim ilahi hazine Xuanyuan Gizli Kutsal Tılsımı ile ortaya çıktı.
Yaptığı ilk şey, Wuyun Sekti’ni katletmek ve öz babası olan Lu Zhao Feng’i öldürmek olmuştu.
Wuyun Sekti’nden kurtulanlar o kanlı kabusu ölene kadar asla unutamayacaklardı. Zong Zi Xiao, ölümcül bir auraya sahip bir savaş atına binerken Wuyun Sekti’nin binlerce efsuncusuna karşı tek başına dağ kapısında bir anda belirmişti. Wuyun Sekti mensupları ona bakıp alay ediyorlardı, fakat parlak yeşimden bir parşömene kanla yazılmış tılsımı çıkardığı anda bir dağ dolusu Yin askeri ordusu kara bir bulut halinde ortaya çıktığında hepsi küçük dillerini yutmuştu. Artık kimse onunla dalga geçip gülemiyordu.
Yin askerlerinin karnı acıkmıyordu, yorulmuyorlardı veyahut acı çekmiyorlardı. Gizli Kutsal Tılsım’ın emirlerine mutlak şekilde itaat ederek Wuyun Sekti’ni yeryüzünden sildiler.
İnsanlar o zamanlar Zong Zi Xiao’nun, Wuyun Sekti’ne gelin giden üçüncü ablasını öldürdüğü için Lu Zhao Feng’den intikam aldığını düşünüyorlardı, tabii bunun ardında bir de kan bağlarının oluşu yatıyordu.
Şu anda öyle görünüyordu ki Zong Zi Xiao’nun bunu yapmakta bir amacı daha vardı; ölümsüz efsun dünyasının ittifakını bozmak. Ölümsüz efsun dünyası, Zong Zi Xiao’ya yabancıydı ve ona karşı hiçbir nefreti yoktu. Ama hepsi Wuyun Sekti yüzünden öğrencilerini ve bölgelerini kaybetmişlerdi, Zong Zi Xiao’ya karşı savaşmak için Wuyun Sekti’ne itaat etmekten başka çareleri yoktu. Yine de Zong Zi Xiao’yu yenemezlerdi.
Wuyun Sekti düştüğünde Zong Zi Xiao oradan çöp bile almadı ve diğer sektlerin akbaba gibi Wuyun Sekti’nin başına üşüşüp yağmalamalarını buz gibi gözlerle seyretti. Beş yüz yıllık şanlı sektin oldukça değerli hazineleri vardı ve ele geçirilmek üzere epey rağbet görüyorlardı.
Adil ve eşit olmayan bu dağılım ittifakın bölünmesine sebep olmuştu ve karşılarına farklı bir düşman daha çıkmıştı. Zong Zi Xiao sektleri birer birer ele geçiriyordu. Ölümsüz efsun dünyası, on yıllık bir kargaşa ve çekişmeden sonra artık daha fazla direnemiyordu.
Zong Zi Xiao’nun intikam için dönmüş oluşundan ötürü kendilerini şanslı hissediyorlardı. Onlara karşı özel bir kini olmadığı sürece aşağılanmaya katlanabilirlerdi, çünkü Zong Zi Xiao rastgele bir şekilde insanları öldürmüyordu.
Gönderilmiş olan bu kraliyet fermanı atalarının mezarının kazılması gibiydi. Ölümsüz efsun dünyası yağmurdan kaçarken doluya tutulduğunu ancak fermanı aldığında fark etmişti. Wuyun Sekti’ni yağmalayarak ele geçirdikleri şeyleri bile sunmak zorunda kalacaklardı.
Jiuzhou’yu fetheden Yüce İblis, İmparator Zong’un kraliyet fermanıyla beraber efsun dünyasını yağmalamaya kalkışıyordu ve sektlerin hayatta kalmak için ona istediği şeyleri vermekten başka çaresi yoktu. En azından utançla diz çökmemişlerdi, para karşılığı canlarını satın alıyorlardı. Ayrıca zaten düşmana karşı birleşecek güce de sahip değillerdi.
Katip kraliyet fermanını hazırlarken Zong Zi Heng hala yatağında uzanıyordu ve Zong Zi Xiao da yatağının dibinde oturmuş elindeki yeşim mühürle oynuyordu.
Katip kenarda soğuk terler döküyordu.
“Wuliang Sekti’nin birkaç tane değerli ölümsüz hap sakladığını duymuştum, ama isimlerini bilmiyorum. Dage biliyor mu?” diye sordu Zong Zi Xiao ve Zong Zi Heng’e gülümseyerek baktı, iyi bir ruh hali içindeydi.
Zong Zi Heng usulca yanıtladı, “Bilmiyorum.”
“Sen de bilmiyorsan nasıl isteyeceğim? Peki şöyle yapsak nasıl olur, Wuliang Sekti bize yüz milyon kilogram ağırlığında altın versin.”
Katibin kalem tutan eli titremeye başladı.
Yüz milyon kilogram ağırlığında altın istemek, son derece çılgınca değil miydi?
“Wuliang Sekti ödeyemezse, o zaman değerli hazinelerle borcunu telafi etmek zorunda kalır. Eğer beni Zhenyuan Yulian Hapları’yla kandırmaya cüret ederlerse, Li Bu Yu’ya güzel bir ders vereceğim.”
Li Bu Yu’nun çocukken Zong Zi Heng’in peşinde dolaştığını hatırladığında kendisini öfkeli hissediyordu.
“Dev Ruh Köşkü’ne gelince, lideri muhtemelen yataktan kalkamayacak kadar yaşlıdır, öğrencisini göndersin buraya.”
“Emredersiniz.”
“Cangyu Sekti’nin Soğuk Yeşim Kar İksiri benim için pek işe yaramaz ama Fengming Gölü’nün dibindeki buz kristalleri idare ederler. Shen Nong Kazanı’nın ateşini körüklemek için kullanılabilirler. Başlangıç olarak bin jin* ağırlığında kristali hazır etsinler.”
ÇN: Jin* Antik Çin ağırlık birimi
“….Emredersiniz.”
Zong Zi Heng daha fazla tahammül edemedi, “Ölümsüz efsun dünyası sana karşı savaş açsın mı istiyorsun?”
“Kraliyet fermanı Daming Zong Klanı tarafından verildi, neden bana karşı savaş hazırlığına girsinler ki? Ayrıca, bunca yıllık vergi borçları var. Faiziyle birlikte geri alınması gerekmez mi?” dedi Zong Zi Xiao ve güldü.
“Israrla kötülüğün ardından gitmek, büyük bir yıkıma götürür.”
“Tsk tsk, Dage kendinden mi bahsediyor?” dedi Zong Zi Xiao, elini salladı ve katip oradan ayrıldı. O gittikten sonra Zong Zi Heng’i kollarına aldı ve çapkın bir şekilde öptü, “Korkuyor musun?”
Zong Zi Heng dudaklarını büzdü ve hiçbir şey söylemedi.
“Korkma, o aptallar hiçbir şey yapamazlar. Wuyun Sekti’ni yağmalamak için kendi aralarında savaştılar, şimdi dünya ters yüz olsa bile bir araya gelemezler,” dedi Zong Zi Xiao ve Dage’sının elini tutarak parmaklarıyla teker teker oynadı. Çocukken Dage’sının elleri gözüne çok büyük ve güçlü görünürdü. Onu kucaklayan, kılıç tekniklerini öğreten, güzel yemekler pişiren, uyutan bu güzel görünümlü ve güçlü ellerdi. Ama şimdi kendi avuçlarının arasına aldığında minicik görünüyorlardı. O elleri nazikçe okşadı, parmaklarındaki nasırları bile çok seviyordu. Daha sonra kendi uzun, ince parmaklarını onun parmaklarının arasına sokarak ellerini birbirlerine kenetledi.
Zong Zi Heng ellerini tutmasına izin verdi.
“Daha önce de dediğim gibi, beni tatmin ettiğin sürece İmparator Zong olmaya devam edebilirsin. Geri kalan hiçbir şey için endişelenmene gerek yok,” dedi Zong Zi Xiao ve Zong Zi Heng’in yumuşak dudaklarına baktı. Kalp atışları giderek hızlanıyordu, daha sonra başını eğdi, bu dudakların tadına bakmak için can atıyordu.
Fakat Zong Zi Heng yüzünü diğer tarafa çevirdi.
“Yüzünü dön.”
Kısa bir süre sessizlikten sonra Zong Zi Xiao’nun ses tonu değişti, “Dediğimi ikiletme.”
Zong Zi Heng derin bir nefes aldı ve yavaşça başını çevirdi.
“Kurbanmışsın gibi davranma. Annemin ölümüne sebep olmana rağmen, bacaklarını benim için ayırman karşılığında hayatta kalmana ve İmparator Zong olmana izin veriyorum. En azından minnettar olmalısın.”
Zong Zi Xiao, söylediği her kötü sözde Zong Zi Heng’in değişen ifadesini izlemekten tuhaf bir haz alıyordu.
Ne yapabilirdi ki? Tuzağa düşmüş, ihanete uğramış, değer verdiği her şeyden yoksun bırakılmıştı ve nihayetinde en çok nefret ettiği adamı öldürmeye kıyamamıştı. Onu avucunun içinde tutarak acı çektirmekten başka bir şey yapamıyordu. Çektiği tüm acıları yalnız başına değil, biricik Dage’sıyla beraber çekmek istiyordu!
Zong Zi Heng’in dudaklarını kendi dudaklarının arasına aldı. Öpücük ne çok hızlı ne de çok yavaştı. Çok rahat hissettiriyordu ve sahibinin özgüvenini yansıtıyordu.
Yeterince öpüştükten sonra kollarındaki kişiyi serbest bıraktı ve Zong Zi Heng’in belini sıkıca kavradı, “Güzelce iyileş. Birkaç günden daha fazla dayanamam.” Zhengji Salonu’ndaki o gecenin coşkusunun tadı hala damağındaydı ve Zong Zi Heng’i görmek bile boğazının kurumasına neden oluyordu.
Zong Zi Heng yumruklarını sıktı.
Zong Zi Xiao devam etti, “Elbette, korkuların yersiz değil. Er ya da geç bana karşı güç birliği yapacaklardır. Kaybetmeyecek olsam da, bu kadar çok insanı öldürmek garip bir şekilde yorucu, bu yüzden Zongxuan Kılıç Tekniği’nde Cennetin Dokuzuncu Seviyesi’ne geçmek istiyorum. O zaman geldiğinde kimse bana karşı gelemeyecektir.” Bunları söyledikten sonra nazikçe Dage’sının yanağını okşadı, ses tonu çok yumuşaktı ama söylediği şeyler ürkütücüydü, “Hepsini öldürebilsem her şey daha kolay olurdu.”
Zong Zi Heng kasvetli bir şekilde cevapladı, “Şu anda da yenilmez güçlere sahipsin, daha ne istiyorsun?”
Zong Zi Xiao, Dage’sına baktı. Bu dünyada en çok istediği kişiyi şu anda kollarında tutuyordu. Başka ne isteyebilirdi ki? Fakat yine de, mutlak bir güce sahip olmayı arzuluyordu. On yıllık sürgün hayatında dünyadaki bütün zorluklarla yüz yüze gelmişti ve gücün her şeyi değiştirebildiğini en iyi kendisi biliyordu. Sevdiği kişi yanındaydı ama yine de onu korumak zorundaydı, çünkü akbabalar gizlice gölgelerde saklanarak pusu kuruyorlardı.
Aşka inanmıyordu, doğruculuğa inanmıyordu; yalnızca kendisine inanıyordu.