Vergi talebinde bulunan kraliyet fermanı gönderildikten bir ay sonra, yanıtlar Daming’e aralıklı şekilde ulaştı. Bazı sektler direnmeye cesaret edememişti ve ne istenirse onu yapmışlardı. Bazıları yoksul oluşlarını bahane ederek pazarlık etmeye çalışırken, bazıları erteleme talebinde bulundu.
Ölümsüz sektler arasında, kontrolü ilk kaybeden Wuliang Sekti ve Chunyang Sekti olmuştu. Wuyun Sekti’nin çöküşünden sonra bu iki sekt Jiuzhou’da bulunan Zong Klanı’nın altında bulunan en büyük sektler haline gelmişti. Wuyun Sekti’nin servetinin çoğunu neredeyse bölüşmüşlerdi ve doğal olarak Zong Zi Xiao onlardan çok büyük şeyler talep ediyordu.
Wuliang Sekti ve Chunyang Sekti, uzun zamandır birbiriyle rekabet halindeydi ve savaş ganimeti için neredeyse tekrar bir savaşa girmişlerdi, bu yüzden aralarındaki kin oldukça derindi. Fakat bu kez birlik olmak zorundalardı. Kış mevsimi başladığında, Li Bu Yu ve Xu Zhi Nan, İmparator Zong’u görmek için Daming’e geldi.
Yaş açısından, Li Bu Yu ve Xu Zhi Nan’ın arasında bir kuşak olmasına rağmen ikisi de çoktan sekt lideri olmuştu. Fakat, Xu Zhi Nan Shifu’sunun ölümünden sonra doğal olarak sektin başına geçmişti. Wuliang Sekti’nin önceki lideri olan Li Bu Yu’nun büyükbabası, Lu Zhao Feng ile arasında geçen bir savaşta ciddi şekilde yaralandıktan sonra kötürüm kalmıştı. Li Bu Yu’nun babasının yetenekleri iyi değildi, bu nedenle büyükbabası doğrudan Li Bu Yu’yu sekt lideri olarak atamıştı.
İlk başta ölümsüz efsun dünyası Wuliang Sekti’nin başına yirmi yaşında birinin geçirilmesine iyi bakmamıştı. Ne de olsa, Li Bu Yu’nun yetenekleri ne durumdaydı bilinemiyordu ve Jiaolong Meclisi’nde de gözle görülür bir başarı sergilememişti, fakat Wuyun Sekti sayesinde bir gecede ünlenerek liderliğini kanıtlamıştı. Her şeyi bir bir yoluna koyuyordu. Genç yaşına rağmen sektler arasındaki ittifakta büyük bir rol oynamıştı. O zamandan beri kimse onu küçümsemeye cesaret edemiyordu.
Zong Zi Heng, görüşme yapmak üzere onları Zhengji Salonu’na çağırdı.
Büyük bir kısmı yıkılmış olan Zhengji Salonu, Zong Zi Heng ve Zong Zi Xiao arasındaki ölümcül düellonun ardından daha yeni onarılmıştı. Savaş tüm ölümsüz efsun dünyasını şoke etmişti. Ne yazık ki, insanlar yalnızca Daming Sehri’nde değişen durumları izleyebilmişlerdi; Wuji Sarayı’nın üstünü kara bulutlar sarmıştı ve yeryüzü sarsılıyordu. Yine de asırda bir gerçekleşen üst düzey düelloya kendi gözleriyle şahit olamamışlardı. Savaşı çıplak gözle izleyebilecek bir mesafede olsalardı, muhtemelen şu anda hayatta bile olmayacaklardı.
Xu Zhi Nan ve Li Bu Yu salona girerken, düellodan kalan izleri görmeye çalışıyormuş gibi etrafı süzdüler. Bu, iki tane Zongxuan Kılıç Tekniği’nde Cennetin Sekizinci Seviyesi’nin arasındaki bir düelloydu ve birçok insan hayatları boyunca asla böyle bir manzarayı görme şansına sahip olmayacaktı.
Baştan aşağı onarılmış olan Zhengji Salonu gayet sakin ve huzurluydu.
Salonun içinde, on iki kıdemli oturuyordu ve öğrencileri de kendi arkalarındaydı. Gözleri, ejderha figürleri oyulmuş olan tahtta oturan Zong Zi Heng’i izliyordu, tahtın sol alt tarafına da büyük bir abanoz sandalye yerleştirilmişti. Zong Zi Xiao, zehre daldırılmışçasına derin ve soğuk gözleriyle, kaosun ortasında sakince ikisine bakarak bacak bacak üstüne atmış şekilde oturuyordu.
“Xu Zhi Nan / Li Bu Yu İmparator’a selamlarını sunuyor.”
İkisi aynı anda cümleyi bitirdi ve ardından aynı anda tereddütle Zong Zi Xiao’ya baktı.
Söze giren ilk kişi Li Bu Yu oldu ve ifadesini değiştirmeden şöyle dedi, “Majesteleri’ne selamlarımı sunuyorum.”
Xu Zhi Nan, Chunyang Sekti’nin Da Shixiong’uyken oldukça alımlıydı. Sekt lideri olduktan sonra sektinin itibarını yansıtması gerektiği için pek çok konuda eskisi kadar esnek davranamıyordu. Zong Zi Xiao’yu gördüğünde ifadesi anında gerilmişti.
Daming Zong Klanı’nın Zhengji Salonu’nda, İmparator Zong’un önünde “Majesteleri’ne selam sunulması”, Zong Klanı efsuncularının canını sıkmıştı ama öfkeyle kalkarlarsa zararla oturacaklarını bildikleri için ağızlarını bıçak açmıyordu.
Zong Zi Xiao kaşlarını kaldırdı, Li Bu Yu’nun hala küçükken olduğu kadar utanmaz olduğunu düşünüyordu.
Xu Zhi Nan hafifçe öksürdü ve Zong Zi Heng’e baktı, “İmparator, ikimiz yıllık vergi için bir görüşme talep ediyoruz.”
Zong Zi Heng başını salladı ve sessizce Xu Zhi Nan’a bir bakış attı. Bugünlerde en çok güvendiği kişi Xu Zhi Nan’dı. Tahtı haksız yöntemlerle ele geçirdiği için yıllardır Zong Klanı’nın efsuncularının gönlünü alamamıştı. Oluşabilecek bir ölüm kalım savaşında sekt kıdemlileri onun emirlerine itaat etmek istemeyebilirlerdi. Ama o ve Chunyang Sekti’nin ortak bir amacı vardı; iki taraf da Zong Zi Xiao’yu durdurmak istiyordu.
“Yıllık vergiler hakkında ne düşünüyorsunuz?” dedi Zong Zi Xiao, Zong Zi Heng’in konuşmasını beklemeden, “Bugün kişisel olarak sunmak üzere qiankun keselerinizi doldurdunuz mu bakayım?”
“Majesteleri, kraliyet fermanında talep edilen yıllık vergiler pek çok sektin boyunu aşıyor. Hatta bazı sektlerin atalarından kalan hazineler isteniyor,” dedi Xu Zhi Nan, “Herkes bu konuda fazlasıyla zorlanıyor.”
“Wuliang Sekti’m, Shu Dağı’nı kazsa bile asla yüz milyon tael altını elde edemez,” dedi Li Bu Yu acı bir gülümsemeyle.
“Şansınızı denemek için bunca yolu mu teptiniz?” dedi Zong Zi Xiao ve soğuk bir şekilde gülümsedi, “Ata yadigarıymış değilmiş, bu beni ırgalamaz. Ne talep ettiysem önümde görmek istiyorum.”
Xu Zhi Nan’ın yüzü asılmıştı, “Majesteleri omuzlarımıza çok fazla yük bindiriyor.”
“Ne olmuş yük bindiriyorsam?” dedi Zong Zi Xiao ve Xu Zhi Nan’a doğru baktı, “Son yıllarda kaç kere vergi borcunu ödedin ki? Şimdi misliyle geri ödemek zorundasın.”
Zong Zi Heng cüppesinin altında yumruklarını sıktı. Orada başkalarının insafına kalmış bir kukla gibi oturuyordu. Hani Cennetin Oğlu ve İmparator’du? Tıpkı kelepçesiz bir mahkum gibiydi. Sadece bu da değildi, Zhengji Salonu tamamen yenilenmişti ama taht olduğu gibi kalmıştı. O savaştan sonra ilk kez buraya geliyordu, zihnindeki sayısız anı kalbine bir iğne gibi batıyordu. Zong Zi Xiao’nun da dediği gibi, bundan böyle bu tahtta oturduğu her saniye o günkü intikamı ve aşağılanma hissini anımsıyordu.
Sanki aralarında zihinsel bir bağ varmış gibi Zong Zi Xiao aniden başını çevirdi ve gülümseyerek Zong Zi Heng’e baktı. Sınırsız bakışları Zong Zi Heng’in altındaki ejderha tahtına yöneldi, gözlerinde tarifsiz bir sıcaklık vardı.
Zong Zi Heng başını eğdi, gergin olduğu açıkça görülüyordu.
“Majesteleri insanları bu denli bir güçlükle karşı karşıya bırakmamalı,” dedi Xu Zhi Nan derin bir tonla, “Üst düzey ölümsüz bir hap bir gecede arıtılamaz. Yumurtaları almak için tavuğu öldürmenin Majesteleri’ne ne gibi bir faydası olacak ki?”
“Mümkün olan en kısa sürede arıtmak için yardımınızı bekliyorum,” dedi Zong Zi Xiao ve dudaklarının kenarları kıvrıldı, “Tüm Jiuzhou’nun ruhani hazinelerini toplasam ve efsun dünyasının güçlerini birleştirsem, Shen Nong Kazanı’nı kullanarak bir ölümsüz hap arıtamaz mıyım?”
“Majesteleri, ölümsüz hapları, özellikle de üst düzey olanlarını arıtmak yüzde bir ihtimale sahiptir ve geri kalan doksan dokuz tanesi boşa gider. Hem insan gücü hem de kaynaklar israf olur,” dedi Li Bu Yu ve ellerini birleştirdi, “Benim sektim en iyi ölümsüz hapı sunmak istiyor. Majesteleri, lütfen şüpheli hapları arıtmaya çalışmayın.”
“Bir tanesi işe yaramıyorsa, on tane deneyin. On tanesi de işe yaramazsa o zaman yüz taneyi deneyin,” dedi Zong Zi Xiao ve usulca ayağa kalktı. Sırma gibi uzun olan boyu insanların üzerinde bir baskıya neden oluyordu, “Eğer yüz tanesi işe yaramazsa, bin tanesini deneyin.” Gözlerindeki bakış epey hiddetliydi, “Madem Wuliang Sekti ve Chunyang Sekti zor durumda, o halde sizin altın özlerinizi çıkarayım. Bu şekilde Cennetin Dokuzuncu Seviyesi’ne kolayca geçebilirim, değil mi?”
Kalabalık dehşete kapıldı. Wuyun Sekti’nin başına gelenleri düşünmeden edememişlerdi. O gece Wuling’de cesetler dört bir yana saçılmış, kanlar dökülmüştü ve Yin askerleri tarafından tüm efsuncuların altın özleri çıkarılmıştı. Wuling’i yakıp kül etmekten ve üç gün boyunca dini bir tören gerçekleştirmek için bin kadar yüksek rütbeli efsuncuyu toplamaktan başka seçenekleri yoktu, ancak yine de kinci ruhların tamamını dizginleyememişlerdi. En nihayetinde devasa bir ruh dizginleyici rün oluşturdular. Bir zamanlar müreffeh ve varlıklı olan Wuling, şimdi yirmi kilometre boyunca kimsenin yaklaşmaya cesaret edemediği hayalet bir kasaba haline gelmişti.
Yüce İblis’in hiç şakası yoktu. İsterse yapabilirdi. Çünkü önceden yapmıştı.
Xu Zhi Nan derin bir nefes aldı, “Majesteleri, bu dünyada Mahayana’ya ulaşabileceğinizi garanti edebilecek hiçbir ölümsüz hap yok.”
“Olsun ya da olmasın, ben, deneyeceğim.”
Zong Zi Heng sessizce aşağıdan kendisine doğru bakan insanlara bakıyordu; o bakışlarda gördüğü şey ya öfke ya da küçümsemeydi, ki bu da bir kılıç gibi kalbine saplanıyordu.
Mevcut ölümsüz efsun dünyasının en yüksek savaş güçleri şu anda Zhengji Salonu’ndaydı, fakat hiç kimse Zong Zi Xiao’ya meydan okumaya cesaret edemiyordu. Yalnızca ismen var olan bir İmparator ve amaçsızca oradan oraya sürüklenen bir grup insan vardı; ne kadar da acınası bir durumdu.
Zong Zi Xiao’nun talep ettiği her şeyin dipsiz bir kuyu olduğunu ve asla bitmek tükenmek bilmeyeceğinin açıkça farkındalardı.
Nasıl bir hap, ölümsüz bir hap haline gelebilirdi ki? Arındırmak için tam olarak nelere ihtiyaç duyulacaktı? Ne zaman arıtılacaktı, başarılı olunabilecek miydi? Kaç tanesi sanki birer çıraymış gibi Kazan’a atılmalıydı? Kaç tane efsuncu alevin sönmemesi için çalışacaktı ve kaç kez başarısızlık yaşayacaklardı?
Kimse bu soruların cevaplarını bilmiyordu, Zong Zi Xiao’nun kendisi de bilmiyordu, bu nedenden ötürü tek bir şey uğruna dünyanın altını üstüne getirmesi gerekiyordu.
Bu kez taviz vererek “yıllık vergi”yi kabul ederler ise, her şey bittiğinde sıra büyülü hazinelerine gelecekti. Eğer bütün göksel hazineler istediği ölümsüz hapı elde etmesine yardımcı olmazsa, sayısız insanın altın özü alınacaktı.
Bugün elini veren, yarın kolunu kaptırmış olacaktı ve göz açıp kapayıncaya kadar hiçbir şeyleri kalmamış olacaktı.
Er ya da geç, Zong Zi Xiao tarafından tamamen sömürüleceklerdi.
―
Zong Zi Xiao onları o anda bir karara varmaları için zorlamamıştı. Onlara konukevinde kalmalarını ve başka bir gün bunun hakkında konuşmalarını emretti.
Tartışılacak şey herkes için açıktı. Wuliang Sekti ve Chunyang Sekti itaat ettiği sürece, Merkez Ovalar’daki küçük sektler emirlere karşı gelmeye cüret edemezlerdi. Yalnızca Cangyu Sekti onların aksine boyun eğmemeyi seçmişti.
Yatak odasına geri dönen Zong Zi Heng gözlerini kapatmıştı ve Cai Cheng Yi’nin imparatorluk tacıyla cüppesini çıkarmasına izin vermişti.
Zong Zi Xiao yan tarafta oturmuş gözlerini bile kırpmadan Zong Zi Heng’i izliyordu fakat aniden söze girdi, “Füme rengi olanı giydir.”
Cai Cheng Yi afallayıp kaldı.
“Füme rengi Dage’nın tenine çok yakışıyor,” dedi Zong Zi Xiao, ses tonu gayet ciddiydi.
Zong Zi Heng bir nefes aldı ve göğsündeki öfkeyi bastırdı.
Cai Cheng Yi, Zong Zi Heng’e bir bakış attı ve füme renkli kıyafetleri giydirmeden önce gözlerine bakarak ondan onay aldı.
“Dage sanki cenazedeymiş gibi sürekli beyaz giymemeli. Beyaz yakışsa da bazen sanki bir hayaletmişsin gibi görünmene sebep oluyor,” dedi Zong Zi Xiao ve bir elini yanağına koydu, “Daha önce senin daha canlı renkler giydiğini hiç görmedim. Harem ağası Cai, İmparator’un hiç canlı renklere sahip bir kıyafeti yok mu?”
“Ah, şey…” dedi Cai Cheng Yi fısıldayarak, “İmparator daha sade renkleri tercih ediyor.”
“Gidip birkaç parça kıyafet hazırla,” dedi Zong Zi Xiao gülümseyerek, “Yataktaki zevkimiz arttırır.”
Zong Zi Heng, gözlerinde bir soğuklukla Zong Zi Xiao’ya baktı.
“Ne o, mutlu değil misin? Bugün seni Zhengji Salonu’nda rezil ettiğimi mi düşünüyorsun?” dedi Zong Zi Xiao, “İtibarından çok daha fazlasını kaybettin. Doğru düzgün düşünürsen, çok da önemsemeyeceksin.”
“Ne tür bir ölümsüz hap arıtmaya çalışıyorsun?” diye sordu Zong Zi Heng derin bir tonla.
“Gizli Kutsal Yazılar’da okuduğum bir hap,” dedi Zong Zi Xiao kendinden emin bir şekilde, “Onu elde etmek zorundayım!”
ÇN: Anlamayanlar için açıklayayım, ZZX ölümsüz bir hap oluşturabilmek için sektlerden gerekli malzemeleri temin etmeye çalışıyor. Bu malzemeleri ve Shen Nong Kazanı’nı kullanarak bir hap ürettikten sonra Cennetin Dokuzuncu Seviyesi’ne geçeceğini düşünüyor. Henüz bir tane bile altın özü yemedi. Zaten önceki bölümlerde de Fan Wu She’yken Zong Zi Xiao’nun altın özü yemediğini söylemişti. Yüce İblis neden başka insanların altın özüne ihtiyaç duysun ki? demişti…