Zong Zi Heng, yaralarının iyileşmesi için Hubei’de on beş gün geçirdi. Onunla her zaman Chunyang Sekti’nin üyeleri ilgileniyordu. Zong Ming He, Chunyang Sekti’yle beraber saldırı meselesini araştırsın diye Kıdemli Tai Wei’yi göndermişti. Chunyang Sekti’nin Büyük Ustası günde iki kere ziyaret etse de Kıdemli Tai Wei bir kere bile ziyaretine gelmemişti.
Ölümsüz efsuncular genellikle genç ve uzun ömürlü olurdu. Ama Chunyang Sekti’nin beden saflığı ilkesiyle efsun çalışanlar hep biraz daha uzun yaşarlardı. İnsanların yüz yıldan fazla yaşaması anormal bir durum değildi.
Xu Zhi Nan elli yaşında olmasına rağmen yine de genç ve yakışıklı görünüyordu. Soğuk ve katı olan Chunyang Sekti üyeleri gibi değildi. Onlardan daha cana yakın ve samimiydi. Beklenildiği üzere, gelecekte Chunyang Sekti’nin bir sonraki Büyük Ustası olacaktı.
Zong Zi Heng giysilerini düzenliyordu. Yaraları neredeyse iyileşmişti, annesi ve kardeşlerinin endişelenmemesi için Daming Sarayı’na erkenden dönmek istiyordu.
Xu Zhi Nan onu ziyarete geldi.
“Zhen Ren.”
“Ekselansları.”
İkisi birbirini eğilerek selamladılar.
“Ekselansları, bu…” dedi Xu Zhi Nan, Zong Zi Heng’in çarşafı tek bir kırışıklık bile olmadan düzeltmiş olduğunu gördü. Chunyang Sekti’nin kıdemlilerinden biri olarak çok fazla insanla karşılaşmıştı. Kibirlilerle, astlarına kötü davrananlarla, kıdemlilerine yalakalık yapanlarla…
Pek çok ölümsüz hane Zong Klanı tarafından baskıya maruz kalmıştı. Dünya, Zong Klanı egemenliğindeyken uzun süre acı çekmişti. En büyük prensin bu kadar nazik ve neşeli olmasını hiç beklemiyordu. Onunla ilgili kötü bir şey düşünmesi pek de mümkün görünmüyordu.
“Günlerdir size rahatsızlık veriyorum, artık gitme zamanım geldi.” dedi Zong Zi Heng içtenlikle, “Zhen Ren, benimle ilgilendiğiniz için çok çabuk iyileşebildim. Bu iyiliğinizi asla unutmayacağım.”
“Ekselansları çok naziksiniz. Ama yaralarınız tam iyileşmedi, gitmek için acele etmeyin. Neden birkaç gün daha kalmıyorsunuz?”
“Çok uzun süredir buradayım, annem endişelenmiş olmalı. Kardeşim de benimle büyüdüğü için benden uzun süre ayrı kalamaz.”
“O halde kalmanız için ısrar etmeyeceğim. Size Daming Sarayı’na kadar eşlik etmeleri için birkaç öğrenciyi görevlendireceğim.”
“Zahmet etmeyin lütfen.”
“Lütfen reddetmeyin Ekselansları. Gutuo Kasabası’nda saldırıya uğramanızdan Chunyang Sekti, yani benim sektim sorumlu. En azından sağ salim döndüğünüzden emin olmak istiyorum.”
“O halde, tekrardan teşekkür ederim.” dedi Zong Zi Heng, “Ve ayrıca Zhen Ren’den Büyük Usta’ya selamlarımı iletmesini rica ediyorum.”
“Shizun’um yıllardır inzivada, onun adına selamınızı ben kabul ediyorum.”
Zong Zi Heng gülümsedi, “Benim Shizun’um da üç yıldır inzivada.”
“Ekselansları…sizin Shizun’unuz…”
“Evet, benim amcam. Zongxuan Kılıç Tekniği’nde Cennetin Sekizinci Seviyesi’ne ulaşmak için inzivaya çekildi.”
Xu Zhi Nan düşüncelere dalmış gibi görünüyordu, “Cennetin Sekizinci Seviyesi…Ekselansları çok genç olmasına rağmen Cennetin Yedinci Seviyesi’ne ulaştı. Yaşıtlarınız arasında sizden daha yetenekli kimse yok. Genç nesil gerçekten de harika geliyor.”
Zong Zi Heng hafifçe gülümsedi ve hiçbir şey söylemedi. Amcası yirmili yaşlarındayken Cennetin Yedinci Seviyesi’ne ulaşmıştı ama bir yirmi yıl daha geçmesine rağmen Cennetin Sekinci Seviyesi’ne ulaşamamıştı. Cennetin Yedinci Seviyesi’ndeyken bir üst seviyeye yükselmek çok zordu ve Zong Klanı’nda üç nesildir kimse bu seviyeye geçemiyordu. Dokuzuncu seviyeyi de geçip cennete yükselmek artık efsanelerde kalmıştı.
“Zhen Ren, eğer altın özü hırsızı hakkında bir gelişme olursa bana haber verir misiniz?”
“Ekselansları ben de tam o konu için gelmiştim, bazı ipuçları bulduk.”
Zong Zi Heng kalbinin sıkıştığını hissediyordu.
“Gong Shu Ju, Cangyu Sekti’nin kıdemlisine aitti. Yaklaşık sekiz ya da dokuz yıl önce, bu kişi ruh kovarken öldü ve o zamandan beri Gong Shu Ju’nun nerede olduğu bilinmiyordu. Son yıllarda, Jianghu’da altın özü avcılığı konusunda uzmanlaşmış, Aslan İttifakı adı verilen ve halihazırda birkaç tane efsuncuyu öldürmüş olan bir örgüt var. Hayatta kalanların anlattıklarına göre, liderlerinin büyülü silahı Gong Shu Ju olabilirmiş. Cangyu Sekti bu Aslan İttifakı’nın peşinde çünkü kıdemlilerinin ölümüyle bu adam arasında bir ilişki olabileceğinden şüpheleniyorlar. Fakat bu kişinin görünüşü bayağı sıra dışı, bu yüzden kimse gerçek kimliğini ya da dövüş yeteneklerini bilmiyor. Dolayısıyla da, nerede olduğu hala bilinemiyor.”
Zong Zi Heng alçak bir sesle söze girdi, “Altın özü avcılığı…Duyduğuma göre altın özü avcıları genellikle sıradan efsuncuları avlıyorlarmış.”
“Evet, eğer tanınmış hanelerin efsuncularına saldırırlarsa, yakalanacaklarını biliyorlardı. Tabii…”
“Tabii birisi ödül teklif etmezse,” dedi Zong Zi Heng, gözleri donuktu, “Birisi, benim ve kardeşimin altın özüne büyük bir ödül koymuş.”
“Büyük ihtimalle öyle.” dedi Xu Zhi Nan ciddi bir ifadeyle, “Aksi takdirde, sizin ve Dokuzuncu Prens’in yeteneklerine ve yanınızdaki iki tane üst düzey efsuncuya rağmen saldırmaya cesaret edemezlerdi.”
Zong Zi Heng gerçekten de üzgün hissediyordu. Kimseye bir düşmanlığı yoktu ve Zong Zi Xiao da sadece bir çocuktu. Onlara kim zarar vermek istiyor olabilirdi ki?!
“Ekselansları, Aslan İttifakı’nın Cangyu Sekti’nin kıdemlisini pusuya düşürüp büyülü silahını aldığına dair söylentiler var. Fakat Cangyu Sekti itibarına düşkündü bu yüzden tüm bu dedikoduları reddediyorlardı. Korkarım ki bu şeytani efsuncuyu bulmak istiyorsak, Cangyu Sekti’yle işbirliği yapmalıyız. Kıdemli Tai Wei, şahsen Cangyu Sekti’ne gitmeyi planlıyor, umarım bir şeyler bulabilir.”
Zong Zi Heng iç çekti, “Teşekkür ederim Zhen Ren, ben…gideyim o zaman.”
 ̄
Zong Zi Heng, Chunyang Sekti’nden kendisine eşlik eden efsuncular ile beraber kılıçla uçarak Daming Sarayı’na döndü.
Oraya varınca hemen Qinghui Malikanesi’ne koştu. Sarayın iç kısımlarında kalan annesi hep ona bağlıydı. Onun başka kardeşleri olsa da annesinin ondan başka kimsesi yoktu.
Malikaneye adım atar atmaz “Anne,” diye seslendi.
Shen Shi Yao aceleyle odasından çıktı. Zong Zi Heng’i gördüğü an, ifadesi birkaç kez değişti; endişe, öfke, üzüntü, nefret, asık ama güzel bir yüz.
Zong Zi Heng’in kalbi tekrar sıkışıyordu.
Shen Shi Yao, kendisine doğru gelen oğluna tokadı yapıştırdı.
Zong Zi Heng sert bir şekilde tokatlandığı için uzun süre hareket etmemişti.
Shen Shi Yao, Zong Zi Heng’e sarıldı ve ağlamaya başladı, “Jiaolong Meclisi’ni neden kaçırdın, neden kaçırdın?!”
Zong Zi Heng’in normalde ışıl ışıl olan gözleri donuklaşmıştı, “Özür dilerim.”
Shen Shi Yao hem titriyor hem de oğlunun yüzünü okşuyordu, “Daha önce sana hiç el kaldırdım mı? On altı yıldır annen hep seni desteklemek istedi. İmparator tarafından küçümsenmemen, takdir edilmen için çabaladı. Kötü talihini değiştirmek için Jialong Meclisi’nin tek şansın olduğunu bilmiyor muydun? Böyle önemli bir zamanda nasıl böyle bir hata yapabilirsin?!”
Zong Zi Heng’in de gözleri dolmuştu, “Özür dilerim, hepsi benim hatam.”
“Ne… Ne yapacağız, baban Jiaolong Meclisi’nde itibarını kurtarman için sana güveniyordu. Artık seni umursayacak mı sanıyorsun? İyi bir kılıcın ve düzgün bir büyülü silahın bile yok, hiç üzülmüyor musun?”
Zong Zi Heng başını eğdi, gözyaşları yavaşça yere doğru damlıyordu.
Shen Shi Yao da ağlamasını durduramıyordu, “Annen hep seninle gurur duydu, sen benim her şeyimsin.”
Zong Zi Heng “Özür dilerim.” demekten başka hiçbir şey söyleyemiyordu. Boğuluyormuş gibi hissediyordu. Aldığı her nefes kalbini daha da ağırlaştırıyordu. Her şey onun hatasıydı. Gutuo Kasabası’nda kalmamalıydı. Herkesin hayal kırıklığına uğramaması için Shu Dağı’na daha erken gitmesi gerekiyordu. Fakat neden yaptığı şeyin doğru olduğunu düşünüp böyle bir hataya düşmüştü ki?
Shen Shi Yao, ona sarılırken uzun süre ağladı. Daha sonra sakinleşti ve endişeyle sordu, “Yaran nasıl?”
“Daha iyiyim anne.”
Shen Shi Yao, Zong Zi Heng’in yarasını dikkatle okşadı, gözyaşlarını yine kontrol edemiyordu, “Sen burada yokken, bir gece bile rahat uyuyamadım. Hele ki yaralandığını duyunca…”
Daha sonra gözyaşlarını sildi ve devam etti, “Seni suçlamanın faydasız olduğunu biliyorum ama gerçekten de hayal kırıklığına uğradım.”
Zong Zi Heng hiçbir şey söyleyemiyordu.
“Buna sonsuza dek katlanamam.” dedi Shen Shi Yao, “Biz çocukluk aşkıydık. Beni sevdiğini söyleyip ömür boyu benimle olmak istediğini ilk o söylemişti. Neden onu baştan çıkarmış olan ben oldum? Neden oğlumla ben insanların küçümseyen bakışlarına maruz kaldık?”
Zong Zi Heng olduğu yerde donup kalmıştı, annesine bakmaya cesaret edemiyordu. İlk kez babası hakkında konuşuyordu. Geçmişte bu konu, anne oğul arasında konuşması yasak olan bir konuydu. Ne zaman annesine neden babasının onu sevmediğini sorsa, ikisi de gözyaşlarına boğulurlardı.
“Kolay değil, senin için hiç kolay değil. Doğuştan gelen yeteneklerin yüzünden kimse seni görmezden gelemiyordu. Jiaolong Meclisi’nde birinci olduğun sürece Zong Klanı eski ihtişamını yeniden kazanacaktı. Ama ne yazık ki…” dedi Shen Shi Yao, gözlerinde nefret ifadesi vardı, “Ne yazık ki, biri sana zarar vermek istedi, hatta neredeyse öldürüyordu. O kadın ne kadar da acımasız.”
Zong Zi Heng şaşırmıştı, “Anne, kimden bahsediyorsun?”
Shen Shi Yao, Zong Zi Heng’e doğru öfkeli bir bakış attı, “Kimden bahsediyor olabilirim? Sana ve Xiao Jiu’ya bir şey olursa en çok kim mutlu olur? Kimin oğlu ikinizin yeteneklerinizi kıskanıyor ve her fırsatta çamur atmaya çalışıyor? Jiaolong Meclisi’nde birinci olmandan en çok kim korkuyor olabilir?”
Zong Zi Heng alçak bir sesle yanıt verdi, “Nasıl gelişigüzel bir şekilde böyle şeyler söyleyebilirsin?”
Shen Shi Yao aslında, İmparatoriçe Li Xiang Tong’un onlara zarar vermek istediğini mi ima ediyordu?
Shen Shi Yao alaycı bir ifadeyle devam etti, “Sana zarar veren altın özü avcılarının genellikle sıradan efsuncuları hedef aldığını duydum. Yürek yemiş olsalar bile, çok büyük bir ödül verilmediği sürece böyle bir şeye kalkışamazlardı. Ayrıca siz zarar görürseniz, onlar bu işten karlı çıkmazlar mı? Sen ve Xiao Jiu, çok yeteneklisiniz. Hem sizden kurtulacaktı hem de paha biçilemez olan altın özlerinizi kullanacaktı. Bir taşla iki kuş!”
“Anne, daha fazla bir şey söyleme!” diye haykırdı Zong Zi Heng ve annesini odanın içine geri soktu.
“Bana inanmıyor musun?” dedi Shen Shi Yao ve Zong Zi Heng’in kolunu tuttu, “Çocukluğundan beri böylesin. Hep başkalarının da kendin gibi iyi olduğunu düşünüyorsun. Eğer sen insanlara zarar vermezsen, insanlar da sana zarar vermez mi sanıyorsun? Annenin söylediklerinin doğru olup olmadığını dikkatlice düşün. Eğer kan bağın olan birinin altın özünü yersen daha etkili olur. Li Xiang Tong ikinize de zarar vermek istiyor. Altın özünüzü çıkarmak ve…”
Zong Zi Heng, Shen Shi Yao’nun ağzını kapattı, “Sakın devam etme, bu sözler ölüm sebebi sayılabilir!”
Shen Shi Yao’nun gözleri fal taşı gibi açılmıştı, ikisi uzun süre birbirlerine baktılar. Oğlunun elini ağzından çekti, ama göğsü hala şiddetle yükselip alçalıyordu. Henüz sakinleşememişti.
“Zi Heng, inan bana. Kesinlikle o olmalı…”
“Elinde hiçbir kanıt yok, bir şey söyleyemezsin. Bu konu bir daha açılmayacak.”
Shen Shi Yao eliyle kendi yüzünü kapattı, “Hep sen mağdur edildin, bundan nefret ediyorum. On altı yıldır bizim yolumuza taş koymak için elinden geleni yaptı. Şimdi ise gölgelere saklanarak, gizlice yapıyor. Buna nasıl kayıtsız kalacağımı bilemiyorum.”
“Xiao Jiu ve ben iyiyiz. Artık tehlikede değiliz. Kıdemli Tai Wei, bu konuyu araştırmak için elinden geleni yapıyor. Gerçek ortaya çıkana kadar bu sözler bir daha söylenmemeli.”
Tam o sırada dışarıdan Zong Zi Xiao’nun sesini duydular, “Dage!”
Zong Zi Heng yüzünü sildi ve kendisine çeki düzen verdi, “Xiao Jiu.”
“Dage!” diye tekrar bağırdı Zong Zi Xiao ve Dage’sının kollarına atlamak üzere o ışıl ışıl parlayan gözleriyle koştu. Ama sonra birden tereddüt ederek durdu, “Yaran…”
Zong Zi Heng nazikçe gülümsedi ve kollarını açtı, “Neredeyse iyileşti. Gel bana yavaşça sarıl.”
Zong Zi Xiao, Zong Zi Heng’i dikkatle kucakladı, gözleri parıldıyordu, “Dage, sonunda geri döndün. Seni çok özledim.”
“Artık iyiyim, ikimiz de çok iyiyiz.”
Zong Zi Xiao gözyaşlarına zar zor hakim oldu, “Dage, üzülme. Ben dört yıl içinde Jiaolong Meclisi’nde birinci olacağım.”
Arkasında duran Shen Shi Yao alaycı bir şekilde kahkaha attı.
Zong Zi Heng gerilmişti, Zong Zi Xiao hala çok gençti ve yetişkinlerin ne ima ettiklerini anlayamıyordu. Yalnızca o zamanlar nazik ve sevecen olan Cariye Shen’in çok tuhaf olduğunu hissetmişti. Zong Zi Heng’e anlaşılmaz bir şekilde bakıyordu.
Zong Zi Heng, Zong Zi Xiao’nun başına dokundu, “Dage sana inanıyor.”
Zong Zi Xiao’nun o keskin gözlerine baktı, içindeki gurur ve kesinlik kalbinde tuhaf bir duygu uyandırıyordu. Zong Zi Xiao’nun birinci olabileceğine ve kendi hayatında asla elde edemeyeceği o zaferi elde edebileceğine inanıyordu. Çocukluğundan beri beklediği ve elde edemediği her şey, en küçük kardeşi için artık ulaşılabilir görünüyoruz. Hiç kıskanmadığını söylemek de pek doğru olmazdı.
“Bu arada Dage, ne zaman Cennetin Yedinci Seviyesi’ne ulaştın?”
“Çok uzun zaman önce değil. Henüz kontrol edemiyorum. Bu yüzden o gün ruhani gücüm tamamen tükenmişti.”
Eğer o anda böyle bir şey yapmak zorunda olmasaydı, her şeyi riske atarak gücünü tek seferde tüketmezdi. Çünkü gücünü tükettikten sonra savaşmaya devam edemeyecekti.
“Amcam yıllardır Cennetin Sekizinci Seviyesi’ne ulaşamadı ve babam hala Cennetin Yedinci Seviyesi’nde…” dedi Zong Zi Xiao ve sonra Zong Zi Heng’in elini tuttu, “Dage, babamın kızması konusunda endişelenme. Cennetin Yedinci Seviyesi’ne ulaştığını öğrendi ve çok yetenekli olduğun için seni takdir etti. Bu kadar güçlüyken, kendini kanıtlamak için neden bir Jiaolong Meclisi’ne ihtiyaç duyasın ki? Gelecekte, efsun dünyasında itibar kazanman için karşına birçok fırsat çıkacaktır.”
“Babam gerçekten de beni takdir etti mi?”
“Mn.” dedi Zong Zi Xiao ve güçlü bir şekilde başını salladı. Gözleri hayranlıkla parlıyordu, “Dage, sana yetişmek için elimden geleni yapacağım. Ayrıca ben de Cennetin Yedinci Seviyesi’ne ulaşmak ve sonrasında da gelecekte bir gün dokuza kadar geçmek istiyorum. Biz beraber Zongxuan Kılıç Tekniği’ni tüm dünyaya göstereceğiz!”
O sırada Zong Zi Xiao, bu ettiği büyük lafların bir gün gerçek olacağını hayal bile edemezdi. Ama o zaman geldiğinde, o ve Dage’sı artık “biz” olmayacaktı. Zongxuan Kılıç Tekniği de zamanın akışında kaybolacaktı.