İçeriğe geç
Home » Wu Chang Jie 142. Bölüm

Wu Chang Jie 142. Bölüm

Zong Zi Yun yıllar sonra Daming’e döndüğünde, diğer konuklar gibi Daming Şehri’nde bir konukevine yerleştirilmemiş, doğrudan saraya çağrılmıştı.

Zong Zi Heng, onunla çalışma odasında görüştü. Odadaki iki gerçek kardeş dışında yalnızca Zong Zi Xiao ve Cai Cheng Yi vardı.

Zong Zi Yun ellerini birleştirerek selamladı, “İmparator’a selamlarımı sunuyorum.” Ardından Zong Zi Xiao’ya temkinli bir bakış attı ve saygılı bir şekilde, “Majesteleri’ne selamlarımı sunuyorum,” dedi.

Zong Zi Xiao ifadesizce başını salladı, “Beşinci Prens.”

Yıllar önce biri Dokuzuncu Prens diğeri ise Beşinci Prens’ti. Çok yakın olmasalar da sonuçta kardeşlerdi. Fakat artık aralarına dağlar, denizler girmişti.

“Lao Wu, yolculuk seni yormuş olmalı,” dedi Zong Zi Heng ve hafifçe gülümsedi, “Biraz kilo almışsın. Yoksa son günlerde tembellik mi ediyorsun?”

“İmparator benimle eğleniyor olmalı. Ama evet, dünyayı dolaştım ve çeşitli şarapların tadına baktım, haha.”

“Doğru, seyahate çıktığımda ben de dünyadaki güzellikler karşısında büyülenmiştim. Ölümlü diyarda sahiden de milyonlarca değerli şey var,” dedi Zong Zi Heng ve gülümsemesi yavaş yavaş kayboldu. Son on yılda, sarayın soğuk ve sessiz duvarları arasında sıkışmıştı. Saraydan çıktığı o birkaç sefer de Wuyun Sekti’ne karşı kurulan ittifak ile alakalıydı. Artık Jiuzhou’yu merak etmiyordu ve çocukluğunda hayalini kurduğu o sıkıcı özgürlüğün tadını çıkarıyordu.

Zong Zi Yun onun en çok istediği hayatı yaşıyordu ve onu gerçekten kıskanıyordu. Kendi hayatı zaten mahvolmuştu ama Zong Zhong Ming’in bu hapishaneden kaçmasını ve mutlu bir adam olarak yaşam sürmesini istiyordu.

İki kardeş gezdikleri yerler hakkında hoş bir şekilde sohbet ettiler. Konuşmalarının içeriği alakasızdı ama çok ilginç görünüyordu. Zong Zi Xiao kenarda sessizce oturuyordu ve yalnızca Dage’sının ifadesini büyülenmiş bir şekilde izliyordu.

Başlangıçta, Zong Zi Heng, Zong Zi Xiao’nun sıkılıp masadan kalkacağını düşünmüştü. Orada kalmasını hiç beklemiyordu. En sonunda dayanamayıp Zong Zi Xiao’ya döndü, “Zi Xiao, Lao Wu ve ben uzun yıllardır birbirimizi görmemiştik. Hala konuşacak çok fazla şeyimiz var. Neden sen gidip başka şeylerle meşgul olmuyorsun?”

Zong Zi Yun gerilmişti. Bu iki kişi hakkında halk arasında duyduğu ile şu anda gördüğü arasında dünyalar kadar fark vardı. Bu kadar iyi anlaştıklarını hayal bile edemezdi.

Zong Zi Xiao’nun dudaklarının köşeleri hafifçe kıvrıldı, “Dage bugün kardeşiyle görüştüğü için mutlu olmalı. Bu akşam daha çok yemek yiyecek misin?”

“Mn, yiyeceğim.”

“Tamam o zaman,” dedi Zong Zi Xiao, zarafetle ayağa kalktı ve Zong Zi Yun’a uyarı dolu bir bakış attı.

Zong Zi Yun diken üstündeydi.

Zong Zi Xiao gittikten sonra Zong Zi Yun rahatlayarak iç çekti, “İmparator….”

“Bizim aramızda resmi olmaya gerek yok, bana Dage de,” dedi Zong Zi Heng ve sessizce Zong Zi Yun’a baktı.

“….Dage,” dedi Zong Zi Yun, kafasını kaşıdı ve zorlama bir kahkaha attı, “Dage’nın beni Daming’e geri çağırmasını beklemiyordum.”

“Seni geri çağırmadım aslında. Dünya uçsuz bucaksızken, denizler enginken, gönlünce gezip tozabilirken neden bu bataklığın içine seni tekrar çekeyim ki?” dedi Zong Zi Heng, “Ne için endişelendiğini biliyorum. Merak etme, anlaşmazlıklarımıza alet olmana izin vermeyeceğim.”

“Öyle deme Dage. Kraliyet ailesinin adına pek değer vermesem de ben hala Zong Klanı’nın soyundanım ve temellerimizi korumak benim en fahri görevim,” dedi Zong Zi Yun ve ellerini birleştirdi, “Eğer vasat efsun yeteneklerimin bir sakıncası yoksa, lütfen bir şeye ihtiyacın olduğunda beni haberdar et.”

Zong Zi Heng beşinci kardeşini çok iyi tanıyordu. Diğer kardeşlerine nazaran varlıklı olmaya en az değer veren ve kendisini korumayı en iyi bilen kişi olduğunu söylemek pek de yanlış olmazdı. Her zaman gülümserdi, herkese kucak açardı ve hiç kimseyle kavga etmezdi. Bu uysallığından ötürü hiç kötü muamele görmemişti. Aslında bu, hayatta kalmanın en akıllıca yollarından biriydi.

Eğer Zong Zi Heng, Zong Zi Yun’u çağırmamış olsaydı, bu adam muhtemelen hayatı boyunca bir daha asla Zong Klanı’na adım atmayacaktı.

Zong Zi Heng usulca iç çekti, “Zi Yun, senden bir iyilik istiyorum.”

“Sadece bana ne yapmam gerektiğini söyle Dage.”

“Dage’nın, Zhong Ming adında evlatlık edindiği bir oğlu var. Henüz yedi yaşında, Huaying Sekti’nin Genç Efendisi Hua Jun Cheng’in oğlu.”

Zong Zi Yun şaşırmıştı, “Demek Hua ailesinin bir torunu var.”

Huaying Sekti’nin trajik şekilde katledilişi Zong Zi Heng’in gözlerinde canlanmıştı. Tam dört yüz can yitip gitmişti ve bir gece içerisinde hepsi kinci ruhlara dönüşmüşlerdi. Hatırladığında hala kalbi hüzne boğuluyordu, “O zamanlar, Lu Zhao Feng Huaying Sekti’ni katletmişti. Haberi alır almaz astlarımla beraber oraya gittim ama artık çok geçti. Ailenin sadık bir hizmetkarı çocuğu gizlemişti, Hua ailesinden kurtulan tek kişi oydu.”

Zong Zi Yun iç çekti, “Hua ailesi köklü bir aileydi ama altın özü çalan şeytani efsuncu Lu Zhao Feng tarafından öylece yok edildi. Ne kadar da içler acısı.”

“Hua ailesine çok şey borçluyum. Zhong Ming, Hua ailesinin tek torunu. Kendi kendime ona yetişkin olana kadar bakacağıma ve bir yetişkin olduktan sonra gerçek kökenini anlatacağıma dair söz verdim,” dedi Zong Zi Heng derin bir tonla, “Kendimi bile koruyamıyorum, onu kendimle birlikte aşağı sürüklemek istemiyorum.” Ne zaman Zong Zi Xiao, onu Zong Zhong Ming ile tehdit etse çok korkuyordu. Zong Zi Xiao’nun bir çocuğa saldıracak kadar kalpsiz olup olmadığından emin değildi ama bu minik canı riske atmaya cesaret edemezdi.

Konuşmanın bu noktasında, Zong Zi Yun onun ne diyeceğini çoktan anlamıştı, “Dage onu buradan götürmemi istiyor.”

Zong Zi Heng başıyla onayladı, son derece üzgün görünüyordu, “Zi Yun, gördüğün üzere tahtta yalnız başıma oturuyorum ve etrafımda güvenebileceğim başka kimse yok. Ne kadar düşünürsem düşüneyim aklıma senden başka biri gelmiyor. Senden yardım istemekten başka bir çarem yok.”

Zong Zi Yun’un ifadesi ciddiydi, “Dage bana hep çok iyi davrandı. Bu yüzden kardeşin olarak dertlerini seninle paylaşmak istiyorum.” Zong Zi Heng’in canı uğruna kendisine güvendiğini ve ayrıca Zong Zi Xiao’nun dönüşünün Zong Klanı’nın gerçekten sona erdiğinin bir simgesi olduğunu anlamıştı. Batan gemide kalıp boşa kürek çekmeye ve en nihayetinde gemiyle beraber batmaya hiç niyeti yoktu. Masum bir çocuğu kurtararak Zong Klanı’na karşı olan borcunu ödemiş sayılacaktı.

“Zi Yun, çok teşekkür ederim,” dedi Zong Zi Heng kederle, “Dage sana Hua ailesinin yerine de teşekkür ediyor.”

“Dage benden övgüyle bahsediyor ama bu benim yapmam gereken bir şey,” dedi Zong Zi Yun ve farkında olmadan sesini alçalttı, “Dage’nın bir planı var mı? Bu meseleden…Zong Zi Xiao’nun haberi yok, değil mi?”

“Yılbaşından sonra Fenglin Kıtası’na gidecek. O ayrıldıktan sonra Zhong Ming’i alıp buradan ayrılabilirsin. Zong Klanı’nın dışına çıkana kadar size refakat edecek birini görevlendireceğim.”

“Ölümsüz Lord Qi’ye mi gidiyor? Cangyu Sekti yıllık vergisini ödemediği için mi?”

Zong Zi Heng hafifçe başını salladı ve ciddi bir şekilde yanıtladı, “Fenglin Kıtası’nda şiddetli bir savaş olacak, Cangyu Sekti’nin başı büyük bir tehlikede.”

“Ölümsüz bir hap arıtmak uğruna vergi olarak irili ufaklı tüm sektlerden büyük miktarda göksel hazine ve hammadde talep ettiğini duydum.”

Zong Zi Heng başını salladı. Bu dünyada kaç kişi, Zong Zi Xiao’nun elde etmek için bunca zahmete girdiği ölümsüz hapın arıtılması için aslında ― altın özünün kendi karnından çıkarılması gerektiğini biliyordu ki?

Zong Zi Yun iç çekti ve başını salladı, sonra aklına başka bir şey geldi, “Çocuk biliyor mu?”

Zong Zi Heng’in ses tonu yumuşaktı, “Ona kendim söyleyeceğim.”

Akşam olduğunda, Zong Zi Heng ve Zong Zi Yun ailecek yemek yemeye karar verdiler ve beşinci amcasıyla tanışması için Zong Zhong Ming’i de çağırdılar.

Zong Zhong Ming, insanların onu sevip ona acımasını sağlayan güzel ve zeki bir çocuktu. Henüz evlenmemiş olan Zong Zi Yun çocuklara düşkündü ve Zong Zhong Ming’i kucağına oturtup kendi eliyle besliyordu.

Yemek sırasında Zong Zhong Ming aniden şöyle sordu, “Beşinci amca, babam ve o iblis eskiden birbirlerine karşı iyiler miydi?”

Bu yorum oradaki herkesi hayrete düşürdü. Zong Zi Yun o kadar tuhaf hissediyordu ki, nasıl karşılık vereceğini bilemiyordu.

Zong Zi Heng’in de yüzü asılmıştı, “Zhong Ming, bunu sana kim söyledi?” Cai Cheng Yi’ye bir bakış attı. Bu yaşlı harem ağasının ağzını sıkı tuttuğundan emindi ancak astlarının söyleyip söylemediğini bilemiyordu, sonuçta insanların ağzı torba değildi ki büzülebilsindi.

Cai Cheng Yi araya girdi, “Aiya Zhong Ming, ağzındaki pilavı hala yutmamışsın. Yemek yerken konuşulmaz.”

Zong Zhong Ming dudaklarını büzdü, “İblisin kendisi söyledi. Ona inanmıyorum.”

“Neye inanmıyorsun?”

Sesi sahibinden önce salona ulaşmıştı, sesi duyunca odadaki herkes gerildi ve oturuşunu düzeltti.

Zong Zi Xiao büyük adımlarla içeri girdi. Sanki kış ayının soğuk havası, cüppesine kar gibi yapışmıştı ve onunla birlikte odaya getirilmişti. Sıcaklık anında düştü ve herkes sırtından aşağı bir ürperti indiğini hissetti.

Odaya ölüm sessizliği hakim oldu.

Zong Zi Xiao, Dage’sının yanına oturdu, Zong Zhong Ming’in Zong Zi Yun’un kucağında oturduğunu görünce kaşları hafifçe çatıldı.

Bu küçük velet ona sanki hayalet görmüş gibi bakıyordu, ne zaman onu görse kaba saba konuşuyordu ya da tehditkar hareketler yapıyordu ama ilk kez daha yeni tanıştığı birine bu kadar yakın davranıyordu.

Bu çocuk Hua ailesine aitti ancak Dage’sına baba diye seslenmesi Zong Zi Xiao’ya tuhaf hissettiriyordu. Dage’sı bir çocuk doğuramayacağı için bu çocuk ikisinin oğlu olabilirdi ve çekirdek aile olarak gül gibi geçinip giderlerdi.

Zong Zi Xiao hoşnutsuzdu ve yüzü asılmıştı, Zong Zhong Ming’e bakarak çenesini kaldırdı, “Gel buraya.”

Zong Zhong Ming isteksizdi ama yine de bu iblise itaatsizlik ederse babasını göremeyeceğinden korktuğu için gitmişti.

Zong Zi Xiao, çocuğu kucağına oturttu ve yuvarlak minik göbeğine yumuşak bir şekilde dokundu, “Bu kadar çok yersen çatlayarak ölürsün.”

Zong Zhong Ming mırıldandı, “Sana ne.”

“Az önce sorduğun soruyu neden ona sordun?”

“O beşinci amcam, neden ona sormayayım ki?”

“Ben söyleyince inanmamıştın, o söylerse inanacak mısın?”

“Hıh.”

“Neden inanmıyorsun ki? Ben babanın en sevdiği kardeşiydim,” dedi Zong Zi Xiao ve Zong Zi Yun’a bir bakış attı, “O değildi.”

“Yere indir de düzgünce yemeğini yesin,” dedi Zong Zi Heng.

“Yemesine izin vermediğimden değil,” dedi Zong Zi Xiao ve et tabağını onun önüne itti, “Yemek çubuklarını kullanabiliyor musun?”

“Çoktan öğrendim!”

“Hadi ye o halde.”

Zong Zi Heng daha fazla dayanamıyordu ve, “Ver onu bana,” dedikten sonra çocuğu Zong Zi Xiao’nun kucağından aldı.

Cai Cheng Yi çocuğu almak istedi ama Zong Zi Heng başını salladığı için geri çekildi.

Zong Zi Xiao, Dage’sının çocuğa ne yemek istediğini sabırla soruşunu ve sebzeleri de yemesini tembihleyişini izlerken, kıskanmaya devam ediyordu, “Sana şunu söyleyeyim, ben küçükken baban beni aynen bu şekilde beslerdi, ayrıca ben senin kadar yemek seçmiyordum.”

Zong Zhong Ming, Zong Zi Heng’e bakmak için şaşkınlıkla başını çevirdi. Babasının bakışlarını kaçırdığını görünce Zong Zi Yun’a baktı, sanki birinin bunu inkar etmesini umuyormuş gibiydi.

Zong Zi Xiao hoşnutsuzdu, “Ona neden bakıyorsun? O nereden bilecek ki?”

Zong Zi Heng nazikçe azarladı, “Neden bu kadar yüksek sesle konuşuyorsun? Çocuğu korkutma.”

“Ben, şey, aniden kendimi pek iyi hissetmiyorum. Eşlik edemediğim için kusuruma bakmayın, size afiyet olsun,” dedi Zong Zi Yun, daha fazla tahammül edemiyordu. Aniden etekleri tutuşmuş gibi zıpladı ve oradan kaçtı.

Zong Zhong Ming minik yüzünü buruşturdu ve babasına baktı, “Baba, söylediği şey doğru mu?”

“…Hayır, o senden daha çok yemek seçiyordu.”

Zong Zi Heng bunu söylerken balığın kılçıklarını ayıklıyordu. Sesi nazik ve yumuşaktı, sanki biraz öfke ve biraz da çaresizlik içeriyordu.

O anda Zong Zi Xiao kalbinin eridiğini hissetti. Dage ve Xiao Jiu olmayı dünyalara bile değişmezdi.


ÇN: ZZX yeter artık, böyle davranırsan sana öfkeli kalamayacağım

Yeri gelmişken:

5 1 vote
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

You cannot copy content of this page

0
Would love your thoughts, please comment.x